Elhamdulillahi rabbil âlemin, rabbişrahli sadri.
“Yeryüzünde insanlar için yapılan ilk mâbed, bütün insanlık için bir bereket kaynağı, bir hidâyet rehberi ve bir yönelme merkezi olan Mekke’deki Kâbe’dir” (Al-i İmran, 96).
Bazı yerler, diğerlerinden farklı olarak ilâhî feyiz ve berekete, insanların manevî açıdan temizlenme ve arınmalarına mahal kılındığını, buralara özel bir anlam ve önem atfedildiği yerlerdir. Bazı yerler için de “mübarek” (ilahî bereket) ve “mukaddes” (manevî kirlerden arınmış, mübarek) sıfatları kullanılmaktadır.
“Mukaddes topraklar” deyince aklımıza Allah’ın seçtiği özel bir yer, dünyanın yaratılışından beri var olan güvenli harem bölge Mescid-i Haram gelir. Sınırları, Allah Teâlâ tarafından belirlenmiştir. 40 km.lik özel bir bölge, sadece Müslümanların girebildiği Hac ve Umre ibadetinin yapıldığı yerdir.
Mescid-i Nebevi
“Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 107).
Peygamberimiz (asm), ensar ve muhacirler; Mescid-i Nebevi’yi beraber yapmışlardır. Şu anda Peygamberimizin kabrinin bulunduğu mescittir. Peygamberimiz, Mescid-i Nebevi yapılırken, “Allahım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur. Ensara ve muhacirlere mağfiret et!” diyerek dua etmiştir. Mescid-i Nebevi’nin önemine binaen de şöyle buyurmuştur. “Benim evimle minberim arasında kalan yer, cennet bahçelerinden bir bahçedir.”
Mescid-i Aksa
Mekke (Mescid-i Haram ) ve Medine’den (Mescid-i Nebevi) sonra Müslümanların ve dolayısıyla İslam’ın en kutsal üçüncü dini mabedi olarak kabul ediliyor.
Mescid-i Aksa, çevresi mübarek bereketli kılınmış mescittir. Hadislerde geçen bilgilerde; birinci mescit, Kâbe; ikinci mescit, Mescid-i Aksa’dır. Aralarında ise 40 yıl olduğunu Peygamberimiz, bize bildirmiştir. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda birçok ayette bu topraklardan yani “ardu’l-mukaddesten (Mukaddes topraklar)” bahsedilir.
- İlk kıblemizdir. Haşır ve neşir yeridir. Peygamber Efendimiz (asm), Mekke’de bulunduğu müddetçe Mescid-i Aksâ’ya doğru namaz kılarken Kâbe’yi de önünde bulunduruyor, böylece her iki kıbleyi de birleştiriyordu. Ancak Medine’ye hicret ettikten sonra her iki tarafa dönmek mümkün olmadı. Buharî’nin rivayetine göre, Peygamber Efendimiz (asm) hicret ettikten sonra 17 ay kadar Mescid-i Aksâ’ya dönerek namaz kılmıştır. Dünyanın en büyük mescididir. Şimdiki surların bulunduğu alanın tümüdür.
- Mescid-i Aksa, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinden bir ayettir. Kur’an’da Mescid-i Aksa, hadislerde beytu’l-makdis şeklinde geçer: “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir” (İsra, 1).
Peygamberimizin miraca çıktığı yerdir. “Biz, onu (İbrahim’i) Lût ile beraber kurtarıp içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık” (Enbiyâ, 71). İbrahim’in (as) hicreti, Allah’ın emri ile bu mukaddes topraklara doğru olmuştur.
“Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı ard-ı mukaddes’e (temiz kılınmış beldeye) girin. Sakın ardınıza dönmeyin. Yoksa ziyana uğrayanlar olursunuz, dedi” (Maide, 21).
“Onlarla, mübarek kıldığımız memleketler arasında, sırt sırta şehirler meydana getirmiştik” (Sebe, 18). Ayette geçen “mübarek kılınan memleketler”, İbni Abbas Hazretlerinin beyanına göre Filistin köyleridir. Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin’in bir kısmıdır.
“And olsun ki biz, zikirden (Tevrat) sonra (Davud’a indirilen) Zebûr’da yazdık ki, arza benim salih kullarım varis olur” (Enbiyâ, 105).
Bu ayetlere baktığımızda, bu arza Siyonistlerin sahip olması mümkün değildir. Ellerine fırsat geçince insanlığa neler yaptıkları ortadadır.
Kur’an’dan bunca ayeti ve Peygamberimizden bunca hadisi bile bile hala “Mescid-i Aksa, beytu’l-makdis bizim davamız değildir” diyebilir miyiz? Mescid-i Aksa, samimi müminlerin meselesidir.
- Kur’an’ın üçte ikisi, beytu’l-makdis: mukaddes arz topraklarıyla ilgilidir. Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un (as) hicret ettiği yerdir. Hz. Yusuf’un çocukluğunu yaşadığı, Hz. Musa’nın ve Hz. Harun’un (as) girmek isteyip giremediği, Hz. Davut’un (as) fethettiği, Hz. Süleyman’ın (as) hükümranlık sürdürdüğü, Hz. Meryem’in mabet olarak kullanıp ibadet ettiği, Hz. Zekeriya (as), Hz. İsa (as), Hz. Yahya’nın (as) yaşadığı yerlerdir. Peygamberimizin (asm) miraca, arş-ı alaya yükseldiği, yüz yirmi dört bin peygambere namaz kıldırdığı yerdir. Ayrıca bu peygamberlerin, insanları İslam’a davet ettiği, çevresinin de mübarek/bereketli kılındığı yerdir. Her bir peygamberin kıssaları, bu topraklarda meydana gelmiştir. Cebrail (as), defalarca bu topraklara, Allah’ın (cc) izni ile gelmiştir.
Peygamberimiz (asm), hüzün yılında Hz. Hatice annemizi ve Ebu Talib’i kaybetmiş, Taif’e olan yolculuğundan da hüzünle dönmüştü. Allah Teâlâ; Peygamberimize (asm), sabrının, çabasının karşılığı olarak (Beytu’l-Makdis’e, Mescid-i Aksa’ya) İsra yolculuğunu yani âlemlerin Rabbinin makamına kadar yükselen bir teselli yolculuğunu lütfetmiş ve onun gönlünü hoş etmiştir. Başka yerden de yükselebilirdi ama Allah Teâlâ burayı murat etmiştir.
Memleketini terk etmek zorunda kalan, kavminin işkencesinden hatta öldürmeye kalkışmasından sonra Kur’an ayetlerinde belirtildiği gibi Beytu’l-Makdis’e hicret eden Hz. İbrahim peygamber için de umut ve güven, bir nevi teselli yeridir. “Ey Ateş! İbrahim’e serin ve selametli ol, diye emrettik” (Enbiya, 21). Evet, bu zalimler, İbrahim’i tuzağa düşürmek istediler fakat biz, onları daha fazla zarara uğrattık. Ardından biz, İbrahim’i ve Lut’u, kâfirlerin elinden kurtarıp tüm insanlık için feyiz ve bereket kaynağı kıldığımız bir ülkeye yerleştirdik.
İsra… Mekke’de nazil olan İsra suresi ile alakalı Hz. Aişe annemizin anlattığı bir hadiste, Peygamber, Zümer ve İsra surelerini okumadan uyumazdı, buyurmuştur.
Tin… Bera b. Azib (ra), Rasulullah’ın yatsı namazında Tin suresini okuduğunu işittim. Hayatımda bundan daha güzel bir ses duymadım, buyurmuştur. Yine “tûri sînîn” denilen bölge, arz-ı mukaddes topraklarıdır.
Beytu’l-Makdis, her zaman Peygamberimizin ve sahabelerin gündemindeydi. Peygamberimiz (asm), İsra ve Miraç olayı ile Mekke’de bulunan mazlum Müslümanların akıllarına, Beytu’l-Makdis’in yerel değil küresel bir mesele olduğunu yerleştirmiştir. Önce manevi, dini, siyasi, askeri bir bağ oluşturmuştur.
Beytu’l-Makdis ismini peygamberimiz kullanmıştır. Peygamberimizin (sav) hizmetçisi Meymûne binti Saad (ra) rivâyet ediyor:
Dedim ki: Ya Rasûlallah! Bize, Beytü’l Makdis’i anlat.
Dedi ki: “Orası ‘Haşir’ ve ‘Neşir’ yeridir. Oraya gidiniz ve namaz kılınız. Oradaki namazın ecri (sevabı) başka yerdekilerin bin katıdır.”
Dedim ki: Buna gücümüz yetmezse?
Dedi ki: “Kandillerini (Mescid-i Aksa) aydınlatacak yağ gönderiniz. Kim, bunu yaparsa sanki oraya gitmiş gibidir.”
O zaman haçlıların egemenliğindeydi Kudüs. Yani Peygamberimiz, zamanı geldiğinde oranın fethedileceğini biliyordu.
Mute Savaşı, 629 yılında, Peygamberimizin görevlendirmiş olduğu 3 komutanı ile 100 bin kişilik Bizans ordusuna karşı yapılan bir savaştır. Müslümanların sayısı ise 3 bin kişidir. Mute denilen yer, haritaya baktığımızda o zaman İlya yani şimdi kullandığımız ismi ile Kudüs’e 50 km yakınlıkta bir yerdir. Bu savaşa baktığımızda, Kudüs’ün yolunu açmak için olduğu anlaşılıyor. Yaklaşık bir yıl sonra da 30 bin kişilik ordu ile Tebük seferine çıkılmıştır. Bizlere, savaş ve seferleri, hep Suriye ya da başka bölgeler üzerine yapılmış gibi gösteriyorlar; oysa Peygamber Efendimizin hedefinde, Kudüs vardı.
Tebük seferine çıkıldığında Mescid-i Aksa’nın fethedilmesi için bir planının olduğu anlaşılıyor. Bu yol üzerinde birçok topluluktan ya İslam’a girmeleri istenmiş ya da cizye karşılığı canları ve mallarının güvence altına alındığını belirten ahidnâmeler verilmiştir. Bölgedeki birkaç Yahudi kabilesiyle anlaşmalar yapılmıştır. Bu antlaşmalar, bir nevi Mescid-i Aksa yolunun açılması içindir. Daha sonra 638 yılında, fetih gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber (as) vefat etmeden önce üç konu üzerinde çok durmuştur: Namazın ehemmiyeti, kadınlara iyi davranılması, Usame b. Zeyd’in ordusunun yola çıkması.
“Ey Üsâme! Allah yolunda, Allah’ın ismiyle muharebeye çık! Allah’ı inkâr edenlerle çarpış!” (Devam edecek…)
Nazife ACISU