Kabirden Cennete Giden Yolculuk
Arşiv Yazarlar

Kabirden Cennete Giden Yolculuk

Bazı insanlar vardır ki bunlar, şeytanın emirlerine uydukları, şeytanın yolundan gittikleri için cehenneme gideceklerdir. Bazı insanlar da Allah’ın emirlerini şeksiz ve şüphesiz yaptıkları için hangi şart altında olursa olsun sadece Allah’ın rızasını kazanmak ve sadece Allah’ı razı etmek için yaptıkları amelleri sebebiyle cennete gideceklerdir.
“Allah, sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah, dilediğini yapar” (İbrahim, 27). Bu ayetin tefsirine baktığımızda, âlimlerimiz şu şekilde tefsir etmektedirler: Kelime-i Şehadet’i, Kelime-i Tevhid’i söyleyip anlamlarıyla amel eden, Kelime-i Tevhid namazı gerektiriyorsa namazını kılan, Kelime-i şehadet içkiyi terk etmeyi gerektiriyorsa mutlaka terk eden, faizle alakayı kesen, haramlardan uzak durmayı seçen kişinin, imanını Allah, dünyada da ahirette de sabit tuttu.
Rasulullah (sav) buyurdular ki: “Müslüman, kabirde suale maruz kalınca, Allah’tan başka ilah bulunmadığı ve Muhammed’in O’nun kulu olduğuna şehadet eder.” {el-Bera İbnu’l-Azib} [Buhari, Cenaiz 87, Tefsir, İbrahim 2; Müslim, Sıfatu’l-Cenne, 13, (2871)]
Rabbimizin emirlerine uyup yasaklarından da kaçınan kulları olmalıyız ki, bu ayetin muhatabı olalım. Yoksa hayatımızda Allah’ın kurallarına teslimiyet, Resulünün sünnetine göre yaşamak olmaz ise, şeytanların oyuncağı oluruz, şeytanların peşinden gideriz ve Allah’ın yardımından mahrum kalırız, Allah muhafaza.
Ölüm dehşeti ve zorluğunu Efendimiz şöyle haber vermektedir: Âişe (radıyallahu anha) diyor ki: “Rasulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) ölüm anında gördüm. Yanında, içinde su bulunan bir maşrapa vardı. Elini, o maşrapanın içine daldırıp sonra yüzünü suyla siliyor ve şöyle diyordu: Ey Allah’ım! Sen, bana ölümün sarhoşluklarına ve ölümün dehşetlerine karşı yardım et” (Tirmizi, Cenâiz 8, No: 978). Rabbim, bizlere ölüm anında yardım etsin, ölüm acısını bizlerden hafifletsin. Âmin.
Ölüm anında gökten meleklerin inişini Rabbimiz şu şekilde haber vermektedir: “Cennetlikler, meleklerin, canlarını mümin olarak aldıkları salih kimselerdir. Melekler onlara ‘Selam olsun size! Dünyada yaptıklarınızın karşılığı olarak cennette girin’ derler” (Nahl, 32).
Ebu Said El Hudri (radıyallahu anh), Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: “Cenaze yıkandıktan sonra erkekler onu omuzlarında taşıdıklarında, şayet salih bir kimse ise ‘Beni bir an önce götürün, beni bir an önce götürün’ der. Şayet salih kimse değilse Allah’ın emirlerini yapmamışsa o da şöyle feryat eder, ‘Eyvah bana. Beni nereye götürüyorsunuz?’ der. Onun sesini insan dışında her şey işitir. İnsan, bunu işitseydi bayılırdı” (Buhari, 1380).
Cennete gitmek için bir yol tutmalıyız. Rabbimizin huzuruna, yaptığımız amellerden utanç duymadan koşmalıyız. Her konuda Müslüman olmalıyız. Konuştuğumuzda iyi Müslüman olup da yaşantımızda, davranışlarımızda, giyimimizle, kuşamımızla kâfir gibi olmamalıyız. Birilerinin yanında iyi bir Müslüman gözüküp de yalnız başımıza kaldığımızda kâfir gibi hareket etmemeliyiz. Kelime-i Tevhid’i söylediğimiz halde şirkin peşinde koşmamalıyız. Rabbimize koşarak gitmeliyiz, korku içinde gitmemeliyiz.
Ebu’z-Zübeyr, Cabir b. Abdullah’a kabirde imtihan eden meleği sorduğunu, onun da şu cevabı verdiğini rivayet etmiştir: Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Şüphesiz ki bu Ümmet, kabirlerinde imtihan edilecektir. Mümin kul, kabrine konulup adamları ondan ayrılıp gidince, ona, çokça azarlayan bir melek gelecek ve şöyle diyecektir: ‘Sen, bu adam hakkında ne diyordun? Mümin kul, ‘Şüphesiz ki o, Allah’ın Rasulu ve kuludur, diyordum’ der. Bunun üzerine melek, ona, ‘Şimdi sen, cehennem ateşinde olan yerine bak. Allah, seni ondan kurtardı ve senin görmüş olduğun ateşteki yerini şu gördüğün cennetteki yerinle değiştirdi’ der. Mümin kul, her iki yerini de görür. Bunun üzerine, ‘Bırakın beni de ailemi müjdeleyeyim’ der. Ona, ‘Sakin ol, sen şimdi burada kal’ denilir” (Ahmed b. Hanbel, 346). “Onlar, şimdi imtihandalar, sen gidip burada olanları onlara anlatırsan, imtihan bozulur” demektedirler.
Başka bir hadiste Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Ölünün yakınları kabirden ayrılırken, ölü, onların ayakkabılarının seslerini işitir. Bu sırada iki melek gelerek onu oturturlar ve ona, ‘Rabbin kim?’ diye sorarlar. O, ‘Rabbim Allah’tır’ der. Melekler, ‘Dinin ne?’ diye sorarlar. Ölü, ‘Dinim İslam’dır’ der. Melekler, ‘İçinizden gönderilen şu adam kimdir?’ diye sorarlar. Ölü, ‘O, Allah’ın Rasulüdür’ der. Melekler, ‘Nereden biliyorsun?’ diye sorarlar. Ölü, ‘Allah’ın kitabını okudum, ona iman ettim ve tasdik ettim’ der” (Ebu Davud, Sünne, 27). İşte bu, Yüce Allah’ın “Allah, iman edenleri o sabit söz üzerinde daim kılar” ayetidir. “Allah’ın melekleri: ‘Allah senden razı olsun, tebrik ederiz ey kul! Zaten senin böyle söyleyeceğini biliyorduk, Allah senden razı olsun’ derler” (Tirmizi, Cenâiz, 70, No: 1071).
Burada, bir konuya da açıklık getirelim; “Rabbin kimdir?” dendiği an, herkes “Allah” der. Bundaki kasıt, şu şekildedir: “Dünyada kimin kanunlarına, yasalarına göre yaşadın, kimin ölçülerine göre hayatını geçirdin, okulunda kimin kuralları geçiyordu, düğününde, derneğinde Rabbinin emirleri mi geçiyordu, evinde, aile hayatında Rabbin kimdi, hanımının örtüsünde Rabbin kimdi?” demektedirler. Yani dünya hayatında kime itaat ediliyorsa, kimin kurallarına göre yaşanıyorsa onun Rab yerine geçtiğini bilmeliyiz. “Rabbin kimdir?” sorusundaki kasıt budur işte.
Bizlere, kabirde paranın, makam ve mevkinin şanın, şöhretin hiçbir faydası olmayacaktır. Bizler, Allah’ın emirlerine, kurallarına göre yaşamışsak yani namazımızı kılmışsak, orucumuzu tutmuşsak, zekâtımızı, sadakamızı vermişsek, Allah’ın haram saydıklarının yakınından geçmemişsek bizlere, orada bunların yardımı olacaktır ve mutlu kimseler, emirleri yapanlar olacaktır. Ebu Hureyre (radıyallahu anh), rivayet ettiği bir hadiste, Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem), ölüm halinde olan mümin ve kâfire, rahmet ve azap meleklerinin geleceklerini, onların ruhlarını alıp götüreceklerini beyan ettiğini bildirmiştir: “Melekler, ölen müminin ruhunu müminlerin yanına getirirler. Şüphesiz ki müminlerin ruhları, o ölenin ruhundan dolayı sizin kaybettiğiniz bir şeyi bulmanızdan daha fazla sevinirler. O ruhlar, yeni gelenin ruhuna, ‘Filan ne yaptı? Falan ne yaptı?’ diye sorarlar. Sonra, ‘Bırakın bunu. Çünkü bu dünyanın sıkıntılarının içinden geldi’ derler. Ölenin ruhu, ‘O sorduğunuz kişi size gelmedi mi?’ deyince onlar, ‘O, bize gelmedi. Demek ki annesi olan cehennemin uçurumuna gitti’ derler…” (Nesai, Cenâiz, 9). Rabbim, bizleri kötü akıbetten korusun.
Şimdi de Rabbimizin müjdelerine kulak verelim: “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise bölük bölük cennete sevk edilir. Oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri Rıdvan, onlara, ‘Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedi kalmak üzere girin buraya’ derler” (Zümer 73-74). Cennet meleklerinin emir’i Rıdvan der ki: Allah’ın selamı üzerinize olsun. Allah’ın mümin kulları! Dünyada sıkıntı çektiniz, terlediniz Allah’ın üzerinize yüklediği ibadetleri aksatmadınız. Allah’ın yasaklarının üstüne üstüne gitmediniz. Korktunuz da günahları işlemediniz. Allah’ın selamı üzerinize olsun, ne iyi insanlarsınız, imtihanı kazandınız, tebrik ederiz. Kutlu, mutlu, mübarek olsun, Allah’ın cennetine buyurun ebediyyen kalmak için.
Bu ayetlerin muhatabı olmamız için dünyalık çalışmayla ahiret çalışmasını iyi değerlendirmeliyiz.
Efendimiz, hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Akıllı, şuurlu adam, o kimsedir ki nefsini, Allah’a karşı köleleştirir veya hesabı çeker ve ölümden sonraki hayat için iyi amel işler. Nefsini yenmekten aciz adam da, o kimsedir ki nefsini arzusuna uydurur yani nefsini haramdan alıkoymaz. Sonra da Allah’tan mağfiret temenni eder” (İbni Mace, Zuhd, 31). Efendimiz, ahiret çalışmasına daha çok önem göstermemiz gerektiğini buyurmaktadır. Bizler de öyle olmalıyız. Namazlarımızı vaktinde kılmalıyız, yalan konuşmamalıyız, söz verdiğimiz zaman sözümüzü tutmalıyız, zinanın her çeşidinden uzak durmalıyız. İnsanlar arasında adaletli olmalıyız. En önemlisi; Allah’a şirk koşmamalıyız, faize giden yollara set çekmeliyiz, haram yememeliyiz, Allah’ın kurallarına tam manasıyla itaat etmeliyiz ki cennetteki o güzel makamlara, yiyeceklere, içeceklere ulaşabilelim ve Efendimizi ziyaret edip Rabbimizin cemalini seyredebilelim. Tam tersini yaparsak yani yasakları, inadına inadına işlersek ahirette hüsrana düşenlerden oluruz. Allah muhafaza eylesin.
Rabbimizin nimetleri saymakla bitmez. Ayete dikkat edelim şimdi: “Takvâ sahibi, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’d edilen cennetin durumu şudur; orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Ayrıca onlar için orada, her çeşit meyve ile Rableri tarafından bir mağfiret vardır…” (Muhammed, 15). Kendisinden korkan kullara Allah’ın vaat ettiği nimetler ne güzel.
Hiç bozulmayan su ırmakları vardır, diyor Rabbimiz. Dünyadaki suların ya rengi bozulur ya da kokusu bozulur. Cennetteki ırmağın hiçbir özelliği bozulmazmış. Rabbimiz, süt ırmaklarından bahsediyor ve içki ırmakları vardır, diyor. Dünyadaki içkilerle karıştırmayalım. İçildiğinde sarhoşluk vermeyen, Rabbimizin muttaki kullarına hazırladığı özel içecekler bunlar. Rabbim, bunlardan yiyip içmeyi bizlere de nasip etsin. Amin.
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Main şarabı dolu ibriklerle ellerinde huriler, o Müslümanların etrafında, o cennetlik Müslümanların etrafında tavaf etmeye başlayacaklar. Onların bütün arzularını yerine getirmek için oradadırlar hizmetçiler” (Vakıa, 17-18). Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmuştur: “Cennete ilk olarak girecek grupta bulunacak kimselerin yüzleri, gece vakti parlayan dolunaydan farksız olacak. Bu kimselerin tükürme, sümkürme ve dışkı yapma ihtiyaçları olmayacak. Onların cennetteki kapıları altındandır. Tarakları altın ve gümüştendir. Buhurdanlarına konulan koku öz ağacındandır, terleri misktir. Bunların her birine iki eş verilecektir. Bu eşler, öylesine güzel ve şeffaftır ki vücutlarındaki etin ötesinden kemiklerinin ilikleri görünür. Onlar arasında hiçbir anlaşmazlık, çekişme ve kin olmaz. Kalpleri, tek bir kalptir. Sabah ve akşam daima Allah’ı tesbih ederler” (Buhari, 3245). Rabbimiz, Müslümanlara güzel güzel kadınlar, hizmetçiler hazırlamış.
Rabbimiz, başka ayetinde de şöyle buyurmaktadır: “Onların göğüslerindeki kini, hasedi söküp aldık biz. Onlar, kardeş olarak köşkler üzerinde karşı karşıya otururlar” (Hicr, 47). Cennette mü’minler arasında ne karışıklık, ne dünyadan taşıyıp getirdikleri ne de orada gerçekleşecek kırgınlık, dargınlık olacak. Hiçbir husûmet ve düşmanlık olmayacak. Her şeyden arınmış, arındırılmış olarak girecekler onlar cennete. “O cennetler de, gözünü sadece eşlerine ait yapmış öyle bakire kadınlar vardır. Dokunmamıştır onlara onlardan önce hiçbir insan ve cin” (Rahman, 56).
Yine Rasulullah Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “Cennete en son girecek Müslüman hakkında bilginiz var mı? Ameline göre herkes cennete girmiştir. Ameli en zayıf olan Müslüman en son cennete girecek. O, cennetin kapısının ağzına geldiği zaman, Allahu Teâlâ buyuracak ki, ‘Ey kulum, şimdi gir cennetime, gözünün gördüğü, gönlünün beğendiği, nefsinin hoşlandığı nereyi gördüysen oraya yerleş. O kul diyecek ki, ‘Ya Rabbi! Herkes yerini kaptı cennette. Ben, imanı en zayıf olanım, herkes makamını, mevkiini kaptıktan sonra nasıl olur? Allahu Teâlâ buyuracak ki, ‘Ey kulum, sen dünyada tanıdığın en büyük devlet reisinin sahip olduğu mülke razı mısın?’ O diyecek ki, ‘Razıyım ya Rabbi.’ Beş kat büyüklüğündeki mülkü, Allahu Teâlâ, imanı en zayıf insana verecektir” (Buhari, Müslim, Tirmizi). Âlimlerimiz, bu hadisteki Rabbimizin beş kat mülk vermesi hadisesine şöyle örnek vermektedirler: “Düşünün, Osmanlı Devleti’nin sınırlarını, onu beşle katlayın. Rabbimiz, imanı en zayıf olan insana bu kadar mülk verecekmiş. Tabi bizim aklımız almıyor bu kadar mülk nereye sığacak, diye. Dünya mantığına göre mantığımız almıyor. İlmin koyduğu bir delil, kâinatın büyüklüğünün yanında dünyanın büyüklüğü, toplu iğnenin başı kadar. Kainat o kadar büyük ki, daha ne âlemler var. ‘Yedi kat sema’ diyor Rabbimiz, ötesine geçemiyoruz.”
Dünyadaki haramlardan uzak durmalıyız. Konuştuğumuzu, hayatımıza geçirmeliyiz. Birilerine hoş görünmek için farklı kılıklara girmemeliyiz, insanların arkasından konuşmamalıyız, bildiklerimizle amel etmeliyiz, bilmediklerimizi öğrenmeliyiz, cenneti kazanma çabası içinde olmalıyız, Allah’ın emirlerinin bir kısmını yapıp bir kısmını da yapmayıp cennet beklentisine girmemeliyiz, geçmişi durup durup tekrar gündem etmemeliyiz. Geçen geçmişte kalmıştır, geçmişe bir çizgi çekip, günahlarımıza tövbe edip, Rabbimize tam teslim olmalıyız ki cenneti hak edebilelim. Rabbim, toplu iğnenin başı kadar da olsa bizi cennette mükâfatlandıran kullarından eylesin. Âmin.
Emrah DOĞRU
Faydalanılan Eserler:
● İbn Hacer el-Askalânî, Fetbu’l-Bâri.
● Ali Küçük, Besâiru’l-Ehadis.
● Hasan Karakaya, Ahiret Hayatı.

GRUBA KATIL