İtaat ve Sadâkatin Zirvesi Hz. Ebubekir
Arşiv Yazarlar

İtaat ve Sadâkatin Zirvesi Hz. Ebubekir

Hamd, övgü, sena, teşekkür âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’a; salât ve selam da biricik örneğimiz, rehberimiz, önderimiz, öğretmenimiz olan Yüce Allah’ın Rasulü Efendimiz Muhammed’e (âleyhissalâtu vesselâm) olsun.

Rasulullah efendimizin refik-i âlâ’ya yükselişinden sonra, Rabbimizin Muhammed ümmetine lütfettiği benzerine az rastlanır şahsiyetlerden biri olan Ebubekir (radıyallahu anh: Yüce Allah ondan razı olsun), ümmeti yönetme ve sevk etme görevini üstlenir. Aldığı sorumluluk ağır mı ağırdır. Lakin ondan başkası da layık görülmez nebilerin mührü olan Muhammed (âleyhissalâtu vesselâm) tarafından.

Çıra Yayınları tarafından okurlarla buluşturulan Çocuklar İçin İslam Tarihi Serisi’nin üçüncü kitabıdır “Sadakat Örneği Hz. Ebubekir”. Bununla birlikte Hz. Ömer ve Adaleti, Meleklerin Utandığı İnsan Hz. Osman, Allah’ın Aslanı Hz. Ali, Peygamber Torunu Hz. Hasan, Kerbela Şehidi Hz. Hüseyin ve Örnek Bir Yönetici Olarak Ömer bin Abdülaziz, Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi ve Endülüs Fatihi Tarık bin Ziyad isimli kitaplar da okuyucuya ulaştırıldı. Takım halinde basılan eserler, meraklısını cezb edici nitelikte; tabi özellikle de çocukları. Çalışmaların yazarı, Adil Akkoyunlu. Daha önce, bu sayılan şahsiyetlerin pek çoğu ile ilgili yazdığı eserleri vardı yazarın. Ancak bunlarla çocuklara dönük olarak, onların zihin dünyalarına uyarlayarak yeni kitaplar ortaya çıkarmış oldu. Her birinde konularına göre resimlendirmeler de yapılarak daha okunur ve ilgi çekici hale getirilmiş bu kitaplar. Yazarın ve diğer gayret ehlinin emeğine ve gayretine sağlık…

Müslüman olup İslam saflarında yerini ciddi bir vaziyette alıp da Ebubekir (radıyallahu anh) ile tanışmayan, ondan haberdar olmayan, zihninde ve kalbinde ondan şu ya da bu şekilde anekdot taşımayan yok denecek kadar azdır. Hatta “yoktur” demek daha doğru bir teşhis ve tespit olacaktır sanırım. O ki Peygamber Efendimizin, şair Erdem Beyazıt’ın ifadesiyle, “hicrette yoldaşı, mağarada arkadaşı” olan bir dostlar dostu Hz. Ebubekir’dir. Biz büyükler yani en azından çocuklardan büyük olanlar, ondan nispeten haberdarız da peki ya çocuklarımız, ya yarınlarımız ne durumdalar? İşte bu kaygıyla kolları sıvayan yazar Adil Akkoyunlu, yoğun enerji dolu bir heyecanla çocuklara kocaman bir yatırım yapmanın yoluna koyularak ter dökmüş. O dökülen terlerin, yarının Müslüman erlerini doğurmasının ümidindeyiz. Düşünsenize bir; kızlarımız, oğullarımız model ve örnek olarak peygamber yarenlerini gözlerine kestirmişler, zihinlerine yerleştirmişler, akıllarına tutuşturmuşlar… Daha bundan ileri ne isteyip ne bekleyebiliriz ki yarınlarımızdan, ey yarınların kaygısını yüreğinin tâ derinliklerinde taşıyan kaygılı Müslüman? Peygamberi (aleyhisselam) hayatlarının her karesinde örnek edinmişleri örnek alan, önder bilen nesilleri yetiştirmekte ebeveynin payı olduğu kadar, Müslüman yazarların da payının olduğu gerçeği sakın ha sakın ıskalanmamalı. Diğer adları “umut” olan çocuklarımızın fizikî gelişimleri biz ebeveynlere, ruhî gelişimleri de yazarlara, ilim ve fikir adamlarına aittir.

Akkoyunlu, Ebubekir efendimizi konu edindiği bu cıvıl cıvıl kitabında, okuyucu dostlarını doğru oturup doğru okumaya sevk ediyor. İlk iman edenlerden olup o imana ömrü boyunca sahip çıkan, sahip çıkmakla birlikte sadık kalan, kendisini imanın bitmez tükenmez lezzetiyle berhudar kılan, Rasulullah’a hem dava hem yol arkadaşı olan, İsra ve Mirac hadisesinde tereddüt etmeden onu tasdikleyen, evladına/Aişe’sine en güzel eş olarak onu gören, bütün hayırlarda en önde olmaya gayret eden, varlık adına neyi var neyi yoksa hepsini İslam yolunda feda edip de ailesine yalnızca Allah Teâlâ’yı ve O’nun Rasulü’nü bırakan, vefatında perme perişan bir hale düşmüş, ne yaptığını bilmez duruma gelmiş yetim ümmeti kendine getiren, uyaran bir Ebubekir’dir (radıyallahu anh) o.

Bu özellikleri taşıyan bir peygamber dostuna haliyle hayran kalacaktır yavrular. Hele bir de yaz aylarında, tatil günlerindeler ki işte tam zamanıdır bu ve bunun gibi Müslümanca bir yaşam için dört başı mamur kitapların dünyasına girmenin. “Sadakat Örneği Hz. Ebubekir” kitabının kapısından içeri şevk ve heyecanla giren zihni berrak okur, onun ne kadar vefakâr olduğunu, hayat ve hidayet rehberi olan kerim kitabımız Kur’an’ı kendisine nasıl kılavuz edindiğini, biricik önderimiz Muhammed Mustafa’ya (sallallahu aleyhi ve sellem) nasıl bağlı olduğunu, üzerinde canlı tuttuğu o herkese nasip olmayan ahlakını, cömert halini, cesaretini, takvasını, alçakgönüllülüğünü, onurlu duruşunu, dünyayı ve içindekileri ne kadar değersiz olarak gördüğünü, sabrını, danışmaya, dayanışmaya verdiği önemi, yöneticiliğini vb. özelliklerini, belki de ağzı açık olarak gözlemleyecek ve bir an önce arkadaşlarının da onunla tanışması için can atacak…

Kitabın surlarında teyakkuz halinde yol alan minik okurun, şaşıracağı noktalar olacak zaman zaman elbette. Örneğin Hz. Ebubekir’in zekât vermeyenlerle savaştığını görünce, “Ama Müslüman Müslüman’la savaşır mı hiç?” diye bir soruyu kendine sorma ihtiyacını hissedebilecek. Hatta Hz. Ömer efendimizin de ilk başta kendisi gibi düşündüğünü görüp Ebubekir efendimizden bir an evvel bir açıklama gelmesini bekleyecek. Tabi çok geçmeden cevabı yine kitap verecek kendisine: “Allah’a yemin ediyorum ki eğer Müslümanlar, Peygamberimize zekât olarak verdikleri şeyler içinde bir hayvan yularını dahi bana da vermezlerse, herkes onlara yardımcı olsa bile ölünceye kadar onlarla savaşacağım. Allah Teâlâ, namaz ile zekâtı birbirinden ayırmayıp ikisi hakkında da aynı hükmü vermiştir.” Hz. Ebubekir’in bu sözlerinin üzerinde biraz düşününce, ona hak vermekte gecikmeyecek yavrucak. Çünkü zekâtın, İslam devletinin zengin Müslümanlardan alıp fakirlere verdiği bir vergi olduğunu ve bu vergiyi vermemenin, devlete karşı asi olmak manasına geldiğini öğrenecek… Bu isyana, halife Ebubekir efendimiz, öyle kolay kolay göz yumacak değildi sonuçta. Bu bilgileri aklında yoğurunca, “iyi yapmış” bile diyecek belki.

Yine minik dostumuz/okurumuz, Hz. Ebubekir’in hasta ve ölümcül yatağında yattığı halde sağlığından çok ümmetin başsız kalmamasının ve bir an önce yeni halifenin seçilmesinin derdinde olmasına da şaşıracak. Öyle ya, insan bu haldeyken kendi derdine düşmeli, kendini düşünmeli değil miydi? Fakat gördüğü manzara itibariyle Hz. Ebubekir, kendisinden başka her şeyi düşünmüş. Ne garip! O, bunun şaşkınlığını yaşarken, tam bu noktada elindeki “Sadakat Örneği Hz. Ebubekir” kitabı ona diyecek ki; Peygamber efendimiz vefat ettiğinde, daha onu defnetmeden, Müslümanlar lidersiz kalmasın diye hemen Hz. Ebubekir halife seçilmişti. Yeryüzünde bugün iki milyara yakın nüfusu bulunan biz Müslümanların bağlı bulunduğumuz bir liderlerimiz yok. Bu yüzden parça parça olmuş, gücümüz, kuvvetimiz gitmiş bir haldeyiz. Ama birlik olduğumuzda, ama bir başımız olduğunda bu böyle olmayacak… Bu cevabı, en az bizim kadar heyecan menbaı olan okur da beğenecektir umarım.

Böyle böyle derken ve sayfalar arasında güzel güzel yol alırken, bu güzel eseri, Hz. Ebubekir’in (radıyallahu anh) özlü sözlerini de bir bir okuyup anlamaya çalışarak sonlandırmış olacak okurumuz. Gelin son sözü, o güzel peygamber dostu ve Yüce Allah’ın kendisinden, kendisinin de Yüce Allah’tan razı olduğu insana bırakalım yine: “Dört kişi, Allah’ın seçkin kullarındandır: Tevbe edene sevinen, günahkâr kimse için Allah’tan af dileyen, ayrılıp giden için dua eden ve iyiliğe muhtaç olana yardım eden.”

 

Fatih PALA

fatihpalafatih@gmail.com

 

GRUBA KATIL