Sabır, Allah’ın rızasını kazanabilmek ve onu razı edebilmek için bütün sıkıntılara, dertlere, acılara katlanma, nefsi arzulara hâkim olma, her türlü zorluğa göğüs gerip ilahi buyrukları yerine getirmektir.
Rabbimizin uyarılarına kulak verelim: “And olsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman, ‘Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz’ derler” (Bakara 155-156).
Sabır, insanın kendi keyfine, arzularına, kafasına göre yaşamak değil, Rabbimiz neyi emretmişse, neyi yasaklamışsa ona uymak ve mücadele etmek demektir. Sabır, acele etmek değil, “bir an önce olsun artık, dayanamıyorum yeter artık” demek değil, her türlü zor şart altında kimseyi incitmeden, kırmadan, aşağılamadan yasaklardan beri olarak beklemektir. Sabır, bir yakınımız vefat ettiğinde kendimizi haramlara kaptırmadan, Allah’a isyan etmeden “neden bizim başımıza geldi, başka insan kalmadı mı, neden böyle oldu?” demeden, Allah’a baş kaldırmadan beklemektir.
Sabır, Allah’a şeksiz ve şüphesiz teslim olmaktır. Rabbimizin emirlerine itaat etmek demektir. Namaza bahane uydurmadan vaktinde kılmak, orucu hastalık bahanesi uydurmadan tutmak, tesettüre riayet etmek, İslam için çalışmaktır. Sabır, anne ve babaya iyi davranmaktır. Anne baba ihtiyarladığında onların isteklerine tahammül etmektir.
Günümüzde bakıyoruz ki anne ve baba, çocukları doğup büyüdüğü zamana kadar her isteklerini yapmaktadırlar. “Ben görmedim oğlum-kızım görsün” demekteler ama o evlatlar büyüdüklerinde anne ve babalarına her türlü ahlaksızlığı yapmaktadırlar. Bir bardak su dahi vermeye üşenmekteler, anne babaya karşı gelmekteler. Rabbimiz, bu konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘Öf!’ bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!’ diyerek dua et” (İsra 23, 24). Yani Rabbimiz, benim emirlerim, yasalarım, kurallarım var, “anne ve baban sizden bir şeyler istediklerinde ‘Rabbimiz bu konuyla ilgili ne diyor?’ diye bana bir danışın” diyor. “Eğer anne babanız benim emirlerimin karşısında durmuyorlarsa onlara sabret ve dediklerine ‘of’ deme ve onlar seni büyüttüler, her türlü sıkıntıya, acıya, yokluğa katlandılar, seni büyüttüler sen de onlara bana karşı gelmeden tahammül et, sabret” diyor Rabbimiz.
Günahlara karşı da sabırlı olmak gerekiyor. Mesela yalan söylemek, toplumda artık adet olmuş. Adam diyor ki “yalan söylemeden de olmuyor, bazen ticaret yalansız olmaz.” Bunlar, geçekten yalancı! Neden olmasın? Yalan söylemeden, ticarette yaptığın iş neyse onu söyleyeceksin, iyi malzeme kullanıyorsan iyi olduğunu söyleyeceksin, kalitesiz bir iş yapıyorsan da, “bu kalitesiz” diye açıklama yapacaksın, insanları kandırmak, zaman kazanmak için yalan söylemeyeceksin, söz verdiğin zaman da sözünü tutacaksın, tutamayacağın sözü de vermeyeceksin. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır” (Saf 2-3).
Hakîm İbn Hizâm (radıyallahu anh), Hz. Peygamber’den (sallallahu aleyhi ve sellem) şunu rivayet etmiştir: “Alıcı ve satıcı birbirinden ayrılmadıkça (veya ayrılıncaya dek) muhayyerdirler. Şayet doğru olurlar ve gerçeği açıklarlar ise yaptıkları satış, bereketli kılınır. Gerçeği gizler ve yalan söylerlerse satışlarının bereketi giderilir” (Buhari 2082). Yalan söylememeliyiz, sabırlı olmalıyız, imtihanda olduğumuzu unutmamalıyız ki Rabbimizi razı edebilelim. Birisi bize bir emanet para, değerli eşya bırakmışsa, bunlardan çalıp hırsızlık yapmadan sahibine tekrar ulaştırmalıyız yani hırsızlık yapmamalıyız, şeytana fırsat vermemeliyiz sabırlı olmalıyız.
İçkiden ve kötü arkadaşlardan da uzak durmalıyız, ne kadar arkadaşlar ısrar etse de o ortamlardan uzak durmalıyız, arkadaşlarımızı ona göre seçmeliyiz, günahlara bulaşmamak için gayret ve sabır göstermeliyiz. Rabbimizin uyarılarına dikkat edelim: “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz” (Maide 90). “(Resûlüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah’ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir” (Zümer 10). Efendimiz de şöyle buyurmaktadır: “Mü’minin haline hayret doğrusu! Onun her hali hayırdır. Mü’minden başkası için de böyle bir durum söz konusu değildir. Bolluğa kavuşsa şükreder; bu, kendisi için hayır olur. Sıkıntıyla karşılaşsa sabreder; bu da onun için hayır olur” (Müslim).
Yalnızca iman etmek yeterli olmuyor; bunun yanı sıra Allah’ın koyduğu kurallara, yasaklara hangi şart altında olursa olsun sabrederek uymak gerekiyor, imtihan da burada başlıyor. Zora gelince yasaklar umrumuzda olmazsa şöyle örnek verebiliriz: Adam şöyle derse “faize bulaşmadan ev alamayız, faize bulaşmadan iş yapamayız” ve faize bulaşırsa sabretmeden imtihanı kaybetmiş olur. Ev almak için faize bulaşmasa, sabretse Allah, belki de başka yollarla ev nasip edecektir. İş hayatında faizden uzak durursa insan, kesinlikle Allah başka yollarla helal rızık verecektir. Çok sevdiğim bir kişi, bir olay anlatmıştı: Tanıdığı bir araba tamircisi varmış ve işyerinin camında “kredi kartı geçerli değildir” yazıyormuş ve kapısının önünde sıra varmış, müşteri sırası. Diğer dükkânlar da bomboşmuş. İşte imtihan! Rabbimizin haram kıldığı faizden uzak durmuş kardeşimiz ve Rabbimiz, helal rızık göndermiş, ne güzel bir rızık değil mi? Haramlara karşı sabırlı olmak gerekir ki mükâfatı alabilelim; yoksa çok pişman oluruz da çaresini bulamayız.
Tesettürde de sabırlı olmamız gerekir, haramlara bakma konusunda da sabırlı olmalıyız, bayan kardeşlerimiz örtünme konusunda sıcakta bunalıp açılıp saçılmamalı sabretmeli ki imtihanı geçebilsin; yoksa haramlara bakıp gözümüzün tesettürüne dikkat etmezsek, gıybeti her ortamda yapıp hiç sıkılmadan dilimizin tesettürüne dikkat etmezsek, yalanı bırakmazsak, sabretmeyip de şeytanın adımlarını takip edersek imtihanı kaybederiz de yardımcı da bulamayız. Rabbimiz, şu şekilde uyarı vermektedir: “Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır” (Maide 5). Yaptığımız amellerin boşa çıkamaması için Rabbimizin emirlerine sabırlı bir şekilde riayet etmeliyiz ki kurtuluşa erenlerden olabilelim.
Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: Habbâb b. Eret (radıyallahu anh) şöyle dedi: Hırkasını başının altına yastık yapmış Kâbe’nin gölgesinde dinlenirken Rasûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem), (müşriklerden gördüğümüz işkencelerden) şikâyette bulunduk ve “(Allah’tan) bizim için yardım dilemeyecek misin ve Allah’a bizim için dua etmeyecek misin?” dedik. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi: “Sizden önceki ümmetler içinde mü’min bir adam tutuklanır, onun için bir çukur kazılır ve o çukurun içine konulurdu. Sonra bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti ve kemiği demir tarak ile taranırdı. Fakat bütün bu yapılanlar yine de onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki Allah, mutlaka bu dini hâkim kılacaktır. Öylesine ki yalnız başına bir atlı, Allah’tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiçbir şeyden endişe etmeksizin San’a’dan Hadramevt’e kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki siz sabırsızlanıyorsunuz.” Başka bir rivayet de, “Peygamber (aleyhisselâm), hırkasına bürünmüştü. Bizler, müşriklerden çok işkence görüyorduk” şeklindedir (Buhari).
Buradan çok büyük ders çıkartmak gerekir. Başımıza gelen küçük ve büyük sıkıntılara sızlanmadan, isyan etmeden sabretmek gerekir. Maalesef şu anda Müslümanların en büyük derdi, dünyada paralarının azalması, yaşadıkları lüks hayatın sona ermesinin korkusu. Çok para kazanan da şikâyetçi, az para kazanan da şikâyetçi. Şükretmek maalesef yok! Dertleri, dünyada zora düşmemek, sıkıntı çekmemek. Bunun tek sebebi, imtihanda olduklarını unutmaları, ahiret hayatını umursamamaları ve Allah’ın dinini dert edinmemeleridir maalesef. Hadiste, Efendimiz anlatıyor: “Sırtları demir taraklarla taranır, derileri yüzülür, başları testereyle ikiye ayrılır.” Yine de o sıkıntıya, işkenceye rağmen Allah’ın dininden, kurallarından taviz vermediklerini görmekteyiz. Geçen senelerde, bizim ülkemizde, “yiyeceklere zam gelecek” diye marketleri boşaltmamışlar mıydı? Ortada hiçbir şey yokken ve Suriye’den savaş nedeniyle gelen kardeşlerimiz, burada, bu ortama ayak uydurmadılar mı? Namazı bıraktılar, Allah’ın emirlerini unuttular ve şu anda Avrupa ülkelerine göç etmekteler. Niçin? Para için! Dünyalık için dinlerinden olma pahasına maalesef. Hâlbuki onların, başlarına gelen imtihandan, sıkıntılardan daha fazla ders çıkarmaları gerekmez mi? Allah’ın emirlerine daha çok bağlanmaları gerekmez mi? Maalesef şu anda Müslümanların dertleri dünyalık olmuş durumda. Allah, sonumuzu hayır etsin.
Rabbimiz, ayetinde şöyle buyurmaktadır: “(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ dediler. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı, yakındır” (Bakara 214). Yani önce tüm sıkıntı ve dertlere sabredeceğiz. Rabbimizin emirlerinden taviz vermeden, sonra mükâfatı Rabbimizden bekleyeceğiz. Belki bu dünyada bizleri mükâfatlandıracak belki de öbür dünyada. Bizler, bunu sorgulayamayız; çünkü imtihanda olduğumuzu unutmamalıyız.
Parasız kalabiliriz, işsiz kalabiliriz, evimize alışveriş yapamayabiliriz, çocuklarımızın ihtiyacını karşılamakta zorlanabiliriz ama şunu unutmamalıyız; Rabbimiz, bizi sınava tabi tutuyor olabilir, bizi imtihan ediyor olabilir. “Benim kulum, bu sıkıntılara katlanabilecek mi, sabretmeyi mi seçecek yoksa sabretmeyip haramların peşine mi gidecek, faiz kurumlarına mı başvuracak!” diye bizleri deneyebilir. Bizler de Rabbimizin emirlerinden, yasaklarından kaçınmalıyız. Rabbimiz, bizi önce sıkıp sonra da rahatlatabilir. Bizler de Rabbimizi razı etmeliyiz.
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar” (İnşirah 6-7-8). Surede, Rabbimizin Hz. Peygamber’e manevi lütufları özetlenmekte, her güçlükle birlikte mutlaka bir kolaylığın olduğu bildirilerek, Mekke’de putperestlerin baskısı yüzünden sıkıntı çeken Resulullah ile Müslümanlara teselli ve ümit verilmekte. Onlardan, Allah’a ibadet ve itaatlerini sürdürmeleri istenmektedir. İmtihanda da sabırlı olmamız istenmekte. İmtihan, Allah’ın yasaklarını tartışmak değildir. İmtihan, yasakların üstüne üstüne gitmemektir. İmtihan, sana emanet edilen para vs.leri harcamaman, senin kendi hakkın olanla idare etmendir.
Günümüzde, dünya hayatına verilen değer, maalesef, ahiret hayatına verilmemektedir. Dünyada makam ve mevkiye gelmek için var gücüyle çalışan insanoğlu, ebedi hayat için çok az çalışmaktadır. Üniversite sınavını kazanmak için var gücüyle mücadele eden, gece gündüz uyumayan, “bir makama gelsem de rahat etsem” diye düşünen insanoğlu, ebedi hayatta ise cennet yerine cehenneme çalışmaktadır. O yola tüm bedenini, tüm benliğini esir etmiştir Sonuç nedir? Çok para kazanmak… Evet, kazanacağız, ailemizin geçimini sağlamak için mücadele edeceğiz ama bir ölçüsü olmalı. Rabbimizin emirlerine uyarak, yasaklarından kaçınarak sabırlı bir şekilde imtihanda olduğumuzu unutmadan hareket etmeliyiz. Rabbimiz, bizleri varlıkla da imtihan eder, yoklukla da; bize, çok para verir, makam ve mevki verir. Bizi böyle imtihan edebilir. “Acaba o zenginliğin hakkını verebiliyor mu?” diye “fakiri fukarayı kollayıp gözetiyor mu, zekâtını, sadakasını veriyor mu?” diye de imtihan edebilir veya yoklukla da imtihan edebilir. “Kulumu dara düşüreyim, acaba bana isyan mı edecek yoksa her türlü zorluğa karşı benim emirlerimden taviz veriyor mu?” diye de imtihan edecektir. İki türlü de imtihanı sabırla geçme mücadelesinde olmalıyız. Rabbimizin rızası için sabretmeliyiz.
Sabır; bıkmamak, usanmamaktır. Sabır, namazı hep kılmaktır. Sabır, ramazan ayında dilimizi, gözümüzü, kulağımızı tüm azalarımızı nasıl haramdan alıkoyuyorsak ramazandan sonra da aynı şekilde haramlardan uzak durmaktır. Herkesin imtihanı farklıdır. Rabbimiz, kimini hastalıkla, kimini ölümle (yani en sevdiğini kaybetmekle), kimini açlıkla, kimini borçla, kimini nefisle, kimini afetlerle, felâketlerle imtihan eder, sınava tabi tutar. Önemli olan; bu saydıklarımı bir sınav sorusu gibi görmek ve sınavı geçmek için var gücüyle çalışmaktır, imtihanı geçip cennete gitmektir. Rabbim, bizleri imtihanı geçenlerden eylesin. Rabbim, bizleri her şart altında sabırlı olup, dünyaya geliş sebebimizi idrak edenlerden eylesin. Âmin.
Emrah DOĞRU
Faydalanılan Eserler:
- Tefhimu’l-Kur’an, Mevdudi
- Besairu’l-Kur’an, Ali Küçük
- Fetbu’l-Bâri, İbn Hacer el Askalânî