Gençlerimiz, gözlerimizin önünde kaybolan; ancak onları kurtarmak için hiçbir şey yapmadığımız/yapamadığımız gençlerimiz. Her gün biraz daha bizden uzaklaşan ve bizden hiçbir değer taşımayan gençlerimiz. Bizler bir an önce bir şeyler yapmazsak; ne çocuklarımızı, ne ilkelerimizi emanet edebileceğimiz bir gençliğimiz olacak.
Son yıllarda bilhassa genç kızlarımızda görülen olumsuz düşünceler biraz incelendiğinde bu durumun vahameti biraz daha anlaşılacaktır. Genç kızlarımız; ne onların ne de bizlerin farkında olduğumuz sinsi ve yıpratıcı bir çarkın dişlileri arasında yavaş yavaş öğütülmekte ve bizlerden olabildiğince uzak noktalara, dini ve toplumsal değerlerimizden çok farklı bambaşka değer yargılarına doğru sürüklenmekteler. Batının küfür, sapkınlık kokan değer yargılarına özendirilerek öyle bir duruma getirilmişler ki ne onlar ne de aileleri bu durumdan pek şikâyetçi gibi görünüyorlar. Diğer Müslüman toplumlarını olduğu gibi bizleri de ayakta tutan İslami değer yargılarından iyice uzaklaşmakta olan kızlarımız; okumak, bir meslek (kariyer) sahibi olmak ve böylece kendi ayakları üstünde durmak; ekonomik bağımsızlıklarını kazanmak, erkeğin ekonomik baskısı altında kalmamak gibi nereden geldiği belli olmayan garip bir sevdaya kapılmış durumdalar. Onlar için bu uğurda çalışmak, çaba sarf etmek adeta yaşamanın tek gayesi olmuş durumda. Yaptıklarının yanlış olduğunu görmelerini sağlayacak hiçbir girişimde bulunmadığımız için, hiçbir şekilde bir aile kurmak, çoluk çocuklarını eğitmek gibi bir gayeleri bulunmamakta. Böyle bir gayeyi bir tarafa bırakın, bu konuda konuşmayı bile başlı başına bir gerginlik kaynağı olarak görmekteler. Yaşamlarını Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in sünneti doğrultusunda bir evlilik yaparak birileriyle paylaşmak, İslam toplumunun temelini oluşturan ve Avrupa’nın imrenerek baktığı aile kurumunu oluşturmak, İslami temellere dayalı bir aile olgusu içinde salih/saliha çocuklar yetiştirmek gibi konuları düşünmek bir tarafa, bu konularda konuşmaya dahi yanaşmamaktalar. Hiçbir engel tanımadan evlerimizin (mahremimizin) içine kadar girebilmeyi başaran ve çocuklarımızı ondan korumak için hiçbir şey yapmadığımız laîn televizyonlardaki garabet programlarda, yine tamamen Batının ahlaksızlık üzerine kurulmuş olan yaşantısından esinlenerek hazırlanan dizilerde genç kızlarımızın bu yanlış düşünceleri doğruymuş gibi algılamaları ve bundan vazgeçmemeleri için alenen veya gizli olarak telkinlerde bulunulmakta. Çocuklarımızın bu garip fikirleri kanıksamaları ve bu düşüncelerde abes hiçbir tarafın bulunmadığına inanmaları için, değer yargıları tamamen sıfıra inmiş rezil insanlarla ilgili magazinsel haberler verilmekte, bunların yaşam tarzları örnekmiş gibi gösterilmekte; hatta bu rezil insanların ağzından çocuklarımıza nasihatlerde bulunulmakta.
Bizler ise bu garip oyun karşısında hiçbir şey yapamıyormuşuz gibi aciz bir hal sergilemekteyiz. Kızlarımızın bu yanlış düşüncelerden kurtulmalarını sağlayamamaktayız ya da bizler de bu rüyaya kendimizi kaptırdığımızdan onların bu yanlıştan kurtulmalarını sağlamak için bir şeyler yapma ihtiyacı hissetmiyoruz.
Toplumu içten içe kemiren ve yok olmaya doğru (İslami hüviyetinden uzaklaştırmaya doğru) götüren bu sorunlar karşısında neler yapmalıyız ki; İslami değerlerden uzaklaşan bu toplumu tekrar diriltmeyi, toplumun temeli olan gençleri şuurlandırmayı başarabiliriz.
Öncelikle genç kızlarımızı İslami değer yargılarına uygun bir aile kurmaktan bu kadar uzaklaştıran, onları bu önemli toplumsal kurumdan bu denli korkutan problemlerin temeline inmek ve bunları ortadan kaldırmak, değilse bile en aza indirgemek gerekir.
Bu sorunların başında, asırlardan beri süregelen ve İslami olmayan birçok yönü İslam’a mal edilen, ne yazık ki bizlerin birçok noktada kendi nefsimizi ön plana çıkararak oluşturduğumuz, erkeğin (baba, abi, koca) kadını (anne, kız evlat, zevce) bir şekilde sindirmeyi hedefleyen aile yapısı gelmekte. Asr-ı saadette gerek Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in gerekse sahabelerin aile hayatında kadının kendine özgü bir kimliği, hakkı, hukuku bulunmasına rağmen; İslam’da kadının, erkek üzerinde hiçbir hakkı yokmuş gibi kadını yok sayan, hemen her zaman kadına şiddet uygulamayı bir hak olarak gören, kadını bütün toplumsal etkileşimlerden uzak tutan bir anlayış hâkim bulunmakta aile yapımızda. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in hayatında, sahabeler arasında kadının haklarını örnekleyen* çokça durum olmasına rağmen; toplumumuzda kadının kimliği yok sayılmakta. Kız çocuklarımızı korumayı, onları evden dışarı çıkarmamak, hiçbir toplumsal mekâna, sohbete veya ortama götürmemek, onları bakkala bile göndermemek gibi yollarla sağlamaya çalışıyoruz. Bu psikoloji bir şekil veraset anlayışıyla babadan oğula geçmekte ve babasının evinde kısıtlanan kadın, kocasının evinde de aynı şekil kısıtlamalarla karşılaşmakta. Bu işi uç noktalara götürenler; kadının evinin perdesini dahi açmasına izin vermemekte. Böyle bir hapis ve kısıtlamalar ortamında yaşayan kadınlarımız, içlerinde hırs, kin karışımı duygular beslemekteler erkeğe karşı. Kendi kızlarının da aynı sıkıntıları yaşamamaları için kendilerinde inanılmaz bir sorumluluk duygusu hissetmekteler. Dolayısıyla kızlarının baba-koca baskısı görmemeleri için onların kendilerini savunmaları gerektiğini dolayısıyla kocalarına karşı susmaları hatta onları bastırmaları yönünde telkinler vermekte. Bunun yanında kızlarının, erkeğin kadına karşı bir koz olarak kullandığı ekonomik güç açısından da kendi kendilerine yetmelerini öğrenmelerini istemekte ve bu yönde çalışmaktalar. Toplumdaki bu açığı fark eden art niyetli İslam düşmanları, bunu en iyi şekilde kullanmaya çalışmakta ve kadınlarımızı bu yönde kışkırtmaktalar. Televizyonlardaki kadın programlarında, gazetelerdeki köşelerde hep bu yönde telkinler yapılmakta. Bu politikalarını hem medya hem de eğitim kurumları aracılığıyla insafsızca sürdürmekteler. Erkekler de kadınların; yanlış kişilerce desteklendiği için yanlış biçimde ifade edilen bu haklı serzenişlerini yine daha çok şiddete dayalı bir politikayla bastırmaya çalışmaktalar.
Ancak birbirini takip eden yanlışlıklar sonucunda ortaya çıkan bu sorunun yine başka yanlışlarla düzeltilmesi mümkün olmadığı gibi, bu durum daha büyük sorunları beraberinde getirmeye müsait, hassas bir durumdur.
Her ne kadar önemsenmese de bu sorun aile kavramına ciddi darbeler vuran ve yetişecek yeni nesilleri de etkileyecek önemli bir sorundur. O halde bu sorunlar ciddiye alınmalı ve herkes kendine düşenleri hakkıyla yerine getirmelidir. Erkekler, kadını kendilerine yalnızca hizmet edecek bir hizmetçi olarak görmek gibi bir yanılgıya düşmemeli. Erkek çocuklarımızın da bu tarz hatalara düşmelerini önlemek için, onlara Peygamberimiz (s.a.v.)in hayatından örnekler göstererek kadının haklarını öğrenmelerini, kadının kocası üzerinde hakları olduğunu uygun bir üslupla anlatmak gerekir. Gençlerimizin, oğullarımızın bu konuya daha bir hassasiyetle yaklaşmalarını sağlamak için onlara bu konular usulünce ve yine kitaplarla desteklenerek anlatılmalı; erkeklerin ailenin üzerinde kılıcı sallanan bir despot olmadığı/olmaması gerektiği anlatılmalıdır.
Bu şekilde soruna zemin hazırlayan baskı unsurunu ortadan kaldırmak, en azından bu yolda uğraşmak gerekir.
Bu mantıkla yetiştirilen genç erkeklerden sonra; genç kızlarımıza da ailenin fazileti, İslam toplumundaki yeri ve önemi anlatılmalıdır. Evliliğin bir eziyet, sıkıntı sebebi olmadığı; aksine topluma salih evlatlar yetiştirilecek bir huzur ortamı olması gerektiği; fedakârlıklar yapılması gereken ciddi bir kurum olduğu belirtilmelidir. Küçük-büyük demeyip çocuklarımızla her yaşta ve her konuda konuşabilmeliyiz. Çocuklarımızın bizim konuşmalarımızdan hemen sonra düzelmelerini beklemek gibi bir yanılgıya düşmemeliyiz. Onların birer çocuk, genç olduklarını unutmamalı ve onlar hata işledikçe, bunun onların fıtratları gereği olduğunu hatırlamalı ve bu hatalarını daha az hasarla atlatmaları için tekrar tekrar uğraşılmalıdır. Önemli-önemsiz; küçük-büyük; ayıp demeden çocuklarla her konu konuşulmalı; babanın konuşması gereken durumlarda baba; annenin konuşması gereken durumda anne konuşmalı ya da konunun nazikliğine uygun kitaplar seçilip çocukların o konularda bilgi sahibi olmaları sağlanmalıdır. Bilgi sahibi olmadığımız durumlarda bizler de konuyla ilgili kaynak kitaplar okumalı ve çocuklarımıza bu konularda yardımcı olmalıyız. Onları topluma, toplumdan gelebilecek zararlara, arkadaşlarına karşı uyarmak; bunlardan gelebilecek tehlikelere karşı aydınlatmak gerekir. Bunu yaparken çocukların düşmanlıklarını, tepkilerini çekmemek için onları çok fazla sıkmamak; onları sık sık kontrol etmek, ancak bu kontrolleri onlara hissettirmeden yapmak gerekir. Arkadaşlarıyla tanışmak, onlarla birlikte hoşlanacakları konuları konuşmak, bunu yaparken de içine İslam ahlakından bölümler katmak gerekir.
Arkadaş ortamlarından, toplumdan gelebilecek zararları, yine onlarla konuşarak, ortak yollar çizerek bertaraf etmenin yolları bulunduktan sonra ev içinde onların psikolojilerini etkileyebilecek olumsuzlukları ortadan kaldırmak için uğraşmak gerekir. Bunların başında televizyon faktörü gelmektedir. Televizyonun mümkün olduğunca az seyredilmesi (yasaklanması ya da kaldırılması onu daha da cazip hale getirecektir), seyredilen zamanlarda daha kaliteli programların (çizgi film; düzeyli filmler; tartışma-haber programları, seviyeli kültürel programlar, belgeseller) seyredilmesi; onların zihin yapılarını olumsuz etkileyecek programların (magazin, eğlence programları, pembe diziler, müzik programları) seyredilmemesi ve bunların niçin seyredilmemesi gerektiğinin anlatılması uygun olacaktır. Belli zamanlarda televizyonun kapatılması, oturulup sohbetler edilmesi, kitap okunması sağlanmalıdır.
Bunların dışında çocukları aile hayatına hazırlayabilmek açısından erkeklere sorumluluklar verilmesi, yaşamı daha iyi ve yakından tanıyabilmeleri için bir meslek kazandırılması için uğraş verilmeli. Kızların da ev işlerinde annelerine yardım etmeleri ve böylece ev işlerini bir yük olarak değil de güzel bir uğraş olarak görmeleri sağlanabilmeli.
Çocuklarımıza huzurlu bir aile ortamında vereceğimiz bu doğru eğitim onların ileride sağlıklı bir aile kurmalarına ve daha bilinçli, sorunsuz bir nesil yetiştirmelerine katkıda bulunacaktır.
Yüce Mevla’nın; çocuklarımızı, gençlerimizi daha sağlıklı yetiştirebileceğimiz huzurlu bir toplum nasip etmesi dileğiyle.
Hüseyin Taşkın Önel
*Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in örnek yaşamını anlatan siyer kaynaklarından, bu konuyla ilgili pek çok örnek bulmak; bu örneklerden hareketle kadının İslam’daki yerini ve haklarını kavramak mümkün. Böylece toplumumuzda sergilenen ve İslam’a mal edilen birçok yanlışlık görülmüş olacaktır.