Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salat ve selam Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) aline ve ashabına olsun.
“Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız?” (Kasas 28/60)
Ümmetin Hastalığı Dünyevileşme
Dünyevileşme, insanın (Müslümanın) dünyaya geliş gayesini unutmasıdır. Olayları, fikirleri ve yaşam şeklini dini-dünyevi diye bir ayırıma gitmesiyle başlar dünyevileşme. Bu bir hastalıktır. Dünyevileşme, sekülerleşme ve laikleşmenin başlangıç evresidir. Bu hastalığın sonucu “ahireti unutturması ve ölüm korkusudur.” İnsanın para kazanma, maddi şeyler peşinde koşması düşüncesi ahiret inancını zayıflatır. Orada alacağı mükafaatı unutur/geri plana iter. Kişi yaptığı şeylerin karşılığını hemen görmek ister. Lükse düşkünlük, ihtiyacının dışındakileri de ihtiyaç görüp buna da gerçek anlamda inanır. Nefsin, dünyevi lezzetleri Allah’ın zikrine ve vaad ettiklerine tercih etmesidir. Dini çalışmalardan kaynaklanan heyecanın kırılması da dünyevileşmenin bir başka çeşidi/sebebidir.
Dünyevileşmenin hastalık olduğunu hepimiz kabul ediyorsak, bu hastalığın bulaşıcı yönü olduğunu da unutmamak gerekir. Bu hastalık zenginde görülür diye bir şey yok. Fakire de bulaşma ihtimali çok yüksektir.
Dünyevileşmeyi hastalık olarak kabul ediyorsak -ki öyledir- tedavi edilmesi gereken, tedavisi olan hastalık olduğunu da kabul etmemiz gerekir.
Bu hastalıkla mücadele bireysel olduğu kadar toplumsal da olmalı.
Dünyevileşme Hastalığının Tedavisi
Tedaviye bireyleri fert fert eğitmekle ve bu tedaviyi bütün topluma yaymakla başlayabiliriz. Bu, bir çeşit koruyucu hekimlik gibi düşünülmeli. Yani hastalık gelmeden sağlığın kıymetini bilmek gibi veya hastalığın bulaştığı kişileri olması gereken yöntemlerle tedavi etmek gibi.
Tevhid Bilincini Gündemimizden Çıkarmamalıyız
Bir tek Allah’a kul olmayı hayatımızın merkezine oturtur ve onu insanlara anlatırsak, sadece Allah’a kul olmanın gerektirdiklerini uygular ve öğretirsek dünyevileşme serüveni de başlamamış olacaktır.
Tevhidi anlamış bir insan, Allah’ı tanıyıp şirkten uzak bir hayat sürecek, insan hayatıyla ilgili Allah’ın koyduğu sınırları geçmeyecektir. İnsanı yoktan var eden Rabb’i onun nasıl davranması gerektiğini de bilir. Hayatının sınırlarını belirleyen tek yetkili ve kendisine ibadette en layık olan ve en büyük varlık yaratıcı Allah’u Teâla olduğunu kabul ederse ve anlarsa/idrak ederse insan; hududullah çerçevesinde sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. (Bakara 256) Yani tutarlı ve sağlıklı bir tevhidi bilinç olmadan dünyevileşmenin önüne geçmenin ve önlemenin mümkün olmadığını bilmemiz gerekir.
İlim Bilinci Geliştirilmeli
İslam dünyasında ve Müslümanların hayatında İslami düşüncenin ve İslami şuurun zayıflığı/yanlışlığı dünyevileşmenin etkin sebeplerinden biridir. İlmi, dini ve dini olamayan diye ayırım yapmak İslami anlayışı zayıflatır/geriletir.
Müslümanlar dünyevileşme tehlikesinin önüne geçmek için ilimle haşır neşir olmaları gerekir. Bu da farzdır. İlmi para ve makam kaynağı olarak değil Allah rızası için öğrenmek ve öğretmek temel amaç olmalıdır.
Hz. Ali: “Kıyamete yakın bazı fitneler baş gösterecektir. Bu da dini Allah rızası dışında öğrenilip din ile dünyalık elde edilince olacaktır” diyor. Musab b. Umeyr’in talebesi Sahabe-i Kiram Muhammed b. Mesleme (r.a): “Pisliğe konan sinek, ümeranın (emirlerin-liderlerin) kapısına gidip kendilerinden menfaat talep eden âlimden daha iyidir” diye buyurarak dünyevileşen âlimin halini ortaya koymaktadır.
Cemaat-Kardeşlik-Ümmet Bilinci
Dünyevileşme hastalığının aşısı, cemaatten ayrılmamak, kardeşlik ve ümmet bilincini hiçbir zaman kaybetmemektir.
Cemaatten uzaklaşmak insanı tek başına yalnızlığa iter. Yalnız kalan insanla şeytan uğraşır ve yanlışlığa düşme riski artar. İslamın temel değerlerinden olan kardeşlikten de uzaklaşmış olur. Tek başınalık insanı ayakta tutan kardeşlik sevgisi (Allah için sevme), paylaşma, birlikteliğin verdiği sarsılmaz güven ve güçten mahrum bırakır. Rasulullah (a.s.)’ın istediği İslam kardeşliğinin insan üzerindeki pozitif etkisini hisseden insan, asrın hastalığı olan depresyon gibi ruh hastalıklarına bulaşma ihtimalini azaltmış olur.
Cemaat içerisinde olan, görev alan insanlar Allah’ın rahmetine maruz kalmanın-ulaşmanın bereketini yaşarlar ve İslamın merkezinden kayma ihtimalleri azalır. Kayma-uzaklaşma veya yanlışa düşme olduğu zaman cemaatin diğer fertleri tarafından ikaz ve düzeltmelere maruz kalacaktır. Mü’min mü’minin aynasıdır düsturuyla hatalarını çabuk görüp düzeltme yoluna gidecektir. Cemaat içerisinde olan insanlar dünyevileşme hastalığını en az hasarla atlatacaklardır.
Ahiret Bilinci
Dünyevileşme hastalığına karşı panzehir görevi görecek olan Ahiret Bilincini kaybetmememiz gerekmektedir. Dünya hayatının oyun ve eğlence, birbirimizin arasında öğünme nedeni olduğunu ardından ahiret yurdunun daha hayırlı ve devamlı olduğunu hatırlatır bize Kur’an-ı Kerim.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de “…dünyadan nasibini de unutma” denmesi dengeli olunması gerektiğini de hatırlatır.
Ayrıca insanın fıtratına en uygun şekliyle eğiten vahiy/Kur’an-ı Kerim bize dua etmeyi öğretirken hepimizin bildiği “bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem ateşinden koru” diye duayı öğreterek dünyevileşme hastalığına karşı takınmamız gereken tavrı da öğretmektedir.
Ahiret bilincini yitiren insan dünyada yaptığı iyiliklerin, yaptığı duaların karşılığını hemen görmek ister. Bu dünyevileşme düşüncesinin getirdiği bir sonuçtur. Buna karşın Müslümanın düşünmesi gereken şudur: “Dünya ahretin tarlasıdır. Burada ne ekersek ahirette de onu biçeriz.” Ahiretin dünyadan daha hayırlı olduğunu (Duha Suresi) unutmazsak dünyevileşme hastalığımız da azalacaktır.
Nefsi Arzuların Peşinden Gitmemek
Kur’an-ı Kerim yine şu ayetiyle dünya hayatının bir süsten ibaret olduğunu anlatmakta ve geçiciliğini dile getirmektedir: “Nefsani arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer Allah’ın katındadır. (Resulüm) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rablerinin yanında, içinden ırmaklar akan ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür. (Ali İmran 14-15, Kehf 46) Bu Ayet-i Kerimelerde dünya hayatının değersiz ve geçiciliği ile ahiret hayatının değeri kıyaslanmaktadır.
Dünyevileşmek istemeyen mü’minlerin aklını kullanarak ahiret için çalışması gerekir. Nefsiyle gereken mücadeleyi yapıp ahiret yurdunu yani ebediliği seçmelidir.
Mü’min; bir taraftan kendisini davet eden dünya metaı, diğer tarafta ise bu metaın faniliğini, çirkinliğini ve değersizliğini telkin eden Ayetler ve Hadisler arasında sürekli bir gerilim ve çelişkiler yaşar. Ama bu yaşadığı gerilim insan aleyhine değildir. Zira bu insanın nefsiyle mücadelesinin sonucudur. Bizim yapmamız gereken dünyanın çekiciliğine karşı aklımızı kullanıp kendimizi korumamızdır. Şuna dikkat etmeliyiz ki, dünyevi zevkler Allah’ın emrinin önüne geçmemelidir.
Müslümanca Yaşamak, Cahiliyeye Benzememek
Allah’u Teâla insanı yarattı ve onu başıboş ve yalnız bırakmadı. İslamın esasını-kaynağını-merkezini terk edip sapıtmaya başlayınca ona uyarıcı ve müjdeleyici peygamberler gönderdi. Peygamberlere gönderdiği vahiyle de dünyevi ve uhrevi anlamda lazım olan bütün uyarıları ve müjdeleri de göndermiştir. En son elçi Peygamber Efendimizle bize gönderilen Kur’an-ı Kerim’de insan hayatının her an’ıyla ilgili emir ve nehiyleri de bize öğretmiştir. Biz Müslümanların Müslümanca yaşama noktasında komplekslerimiz olmamalı. İslamın tersi olan cahiliyeye benzememek için mücadele ve kararlı olmalıyız.
Normal yaşantımızda rızkın yerine ihtiyacı, vasatın yerine daha iyiyi, iyinin yerine mükemmeli telkin eden bir çağda yaşıyoruz. Müslümanın böyle bir anlayışın sonunun dünyevileşmek olduğunun farkında olması gerekir. Biz vasat bir ümmetiz ve israfın haram olduğunu, Allah’ın israf edenleri sevmediğini unutmamamız gerekir.
Hz. Ömer (r.a.): Zorlukla ve kıtlıkla denendik sabredebildik, bolluk ve refahla denendik sabredemedik” diyor. “Varlıkta iken mi cennete girmek zor, yoklukta iken mi?” diye sorulacak olursa bence varlıkta iken daha zor derim. Çünkü dünya malı arttıkça sevgisi de artan durumdadır. Yokken ahkâm kesmekte kolay, olsa şöyle yaparım, şöyle ederim demek kolay. Ama varlıkla imtihan olduğumuzda ne olacağını bilemeyiz.
Problem mal mülk sahibi olmak değil, sahip olunan malın kölesi olmaktır. Kur’an-ı Kerim’de Kasas Suresi 77. Ayet-i Kerimede: “Allah’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu kazanmaya bak, bu arada dünyadan nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan etmeyi unutma” buyrulmaktadır. Allah’u Teâla insanın yaratılış amacından sapmadan dünyanın nimetlerinden faydalanması gerektiğine işaret ediyor. İnsanlardan/Müslümanlardan israftan kaçınarak, zorunlu zekâtı vererek, ihtiyaç sahibi insanlara infakta bulunarak ahirete hazırlık yapması istenmiştir.
SONUÇ
Müslümanların dünyevileşmeden sakınmaları için hayatın her safhasında vahiyden ve sünnetten ayrılmadan hayatını dosdoğru sürdürmelidirler. Günümüzde İslamın kaybolma tehlikesi geçiren değerlerine sımsıkı sarılmalı, bu sapmalara/kaymalara karşı İslamla bağlarını yeniden ve tekrar sağlamlaştırmalıdır. Bunlardan birkaç tanesine değinmek istiyorum:
Dünyevileşme ile birlikte sekülerleşmeye karşı da sağlam durulmalı. Çünkü dünyanın sekülerleşmeye doğru gittiğinin farkındayız. Biliyoruz ki sekülerleşme ferdi dinden, din olgusundan uzaklaştırıp kendi heva ve hevesine göre, kendi kararlarına göre yaşamını sürdürmesi ve insanı dini değerlerinden uzaklaştırmasıdır.
“Bütün kötülüklerin başı dünya sevgisidir” hadisini unutmamamız lazımdır. Ahiret bilincimizi iyice yerleştirmeliyiz ve ağız tadını bozan ölümü çokça hatırlamalıyız.
Kur’an ve Sünnet merkezli yaşayıp bunu sürekli gündemde tutmalıyız. Aldığımız ilimleri ve öğrendiğimiz her şeyi Kur’an ve Sünnet süzgecinden geçirmeliyiz.
Sünnetten ayrılmamalıyız. Peygamber Efendimizin hayatını ve Sünnet ve Hadisleri sahih kaynaklarından öğrenmeliyiz. Öğrendiklerimizi de hayatımızın her anına örnekliğini oturtmalıyız. “O bir peygamberdi, biz Onun gibi olamayız” gibi şeytani yaklaşıma/tuzağa düşmemeliyiz.
İbadetlerimize gereken önemi mutlaka vermeliyiz. Cibril hadisindeki “İhsan”ı ibadetlerimize yerleştirmeliyiz. Namazlarımızda “Huşu”yu yakalamalıyız.
Müslümanları eleştirme hastalığından kurtulmalıyız. Önce iğneyi kendimiz batırmalıyız. Kendi eksiklerimizi ve kendi hatalarımızı düşünmeliyiz. Kendi muhasebemizi yaparsak başkalarının hatalarını bulma uğraşısına vaktimiz kalmayacaktır.
Takva yolunu seçmeliyiz. Lüksten, israftan, gösterişten uzak olmalıyız.
Cemaat içerisinde bulunmalıyız. İslamın yaşanılması, anlatılması, yaygınlaştırılması (iyiliği emredip kötülükten sakındırma) için çokça çalışmalıyız. Cemaat içerisinde görev almaktan çekinmemeliyiz.
Şunu unutmamamız lazım: Dünya küçülüyor, küreselleşiyor. İnsanın manevi dünyası daralıyor. İnsanlığın İslamın evrensel mesajlarına ihtiyacı var. Bunu insanlığa ulaştırmak bizim görevimiz. Yeryüzünde halife olan bizleriz. O sebeple “bu sorumluluğu alacak kim var?” diye sorulduğunda sağımıza solumuza bakmadan “biz varız” demeliyiz. Demeliyiz ki Peygamber efendimizle Kevser Havuzunun başında olabilelim. Cennetin en güzel (Firdevs) yerinde olabilelim. Allah’a en yakın yerde olabilelim.
Tedavisi çok zor olan ya da mümkün olmayan hasarlardan korunmak için: “Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve Katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen.” (Ali imran 3/8) diyelim.
Yarabbi! Bizlere dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizleri cehennem azabından koru. Yeryüzündeki Müslümanlara yardım et. Mustazaflara yardımcı olmamızı nasip eyle.