“Dört Tayf”ın İkincisi “Muhammed Kutub” Da Rabbine Döndü
Gündem Yazarlar

“Dört Tayf”ın İkincisi “Muhammed Kutub” Da Rabbine Döndü

“Dört Tayf” bir ailenin ikisi erkek ikisi kız dört kardeşin adeta özel adı olmuştu. Dördünün katılımıyla yazdıkları bir kitap önce bu ad ile yayınlandı. Sonra da Müslümanlar onları bu isimle tanıdı ve tanımladı.

“Tayf” ışık huzmesi, kollara ayrılan ışık demetinin her bir kolu anlamına gelir.

Dört kardeşle, yapıp ettikleriyle, bıraktıkları miras ile birebir örtüşen bir benzetme…

Kimdi bu “dört tayf”, etraflarını nurla aydınlatan bu ışık demeti?

Kısaca hatırlayalım[1]:

kutup

1. Seyyid Kutub:

Onu tanımayan, “Yoldaki İşaretler”i birkaç defa okumamış, “Fî Zilâli’l-Kur’ân” adlı tefsirini duymamış, hatta aslının ya da tercümesinin bir nüshasını edinmemiş -İslâm ile ve Müslümanların meseleleriyle gerçek anlamada ilgilenen- kaç Müslüman var?

Ne Yoldaki İşraretler hakkında ne Fi Zilâl hakkında herhangi bir şey söylemek niyetinde değilim. Ama bir seferinde kardeşi merhum Muhammed Kutub’tan bizzat dinlediğim şu cümleyi hatırla/t/madan geçemiyorum:

“Kardeşimin ‘Yoldaki İşaretler’  kitabı yayınlanınca onun hakkında idam kararı Mısır’dan önce İsrail’de ve Amerika’da verildi.”

1906 yılında doğan merhum şehid, onbeş yıl hapis yattıktan sonra –merhum kardeşinin belirttiği cihetler tarafından- idama mahkûm edildi. 1966 yılında hüküm infaz edildi.

“Çağdaş İslâmî Hareketin en büyük fikrî mimarı” olarak tanımlansa yeridir. Hatta bu alanda dost düşman kanaat sahibi herkesin ittifakla kabul ettiği bir tanımdır, dahi denilebilir.

2. Emine Kutub:

“Şehitliğin ve zindanların kadın şairi” diye bilinir.

1927 yılında doğdu. İdam hükmü giymiş Şehit Kemalettin es-Senânirî ile nişanlanmıştı. Daha sonra hükmü 25 yıl ağır hapis cezasına dönüştürülmüştü.

Emine nişanlısını 17 yıl bekledikten sonra evlendiler. Ama kocası tekrar yakalanıp hapse atılmış, hapiste işkenceler altında şehadet şerbetini içmişti.

Emine’nin: “Bir Şehide Mektup” adında bir eseri de bulunmaktadır. Daha sonra görmediği kocasına yazdığı meşhur bir şiirinde ona şöyle seslenir:

“Ne dersin bir gün gelir kavuşur muyuz yoksa

Ya bizim kavuşmamız bir serap mıydı acaba

Sonra bu serap yok oldu ve gölgesi de kaybolup gitti mi?

O serap işkencenin hatıralarına mı dönüştü?”

Mısır’da 2007 yılında vefat etti.

3. Hamide Kutub:

“Askerî zindanların bakiresi” diye tanınır. 1937 yılında doğan Hamide de Firavun zindanlarında kalmak ve işkence görmekten, türlü ithamlara maruz kalmaktan payına düşeni almıştı.

Ona yöneltilen ithamların bir kısmı:

Seyyid Kutub’dan Zeyneb Ğazalî’ye ondan Seyyid’e malumat götürüp getirmek,

“Yoldaki İşaretler” kitabının müsveddelerini matbaaya ulaştırmak,

Muhammed Yusuf Havvâş ile Ali Aşmâvî arasında kuryelik yapmak,

1954-1964 yılları arasında fakir ailelere yardım etmek[2].

On yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. 2012 yılında Paris’te vefat etti.

Öbür Yakadakilere Sesleniş, Gece Karanlığında Yolculuk, Korku Cenneti gibi eserleri vardır.

4. Muhammed Kutub:

1919 yılında doğdu, 4 Cumâdelahire 1435/4 Nisan 2014 Cuma sabahı vefat etti.

Kendisi de ailenin diğer fertleri ile birlikte yakalanmış ve yaklaşık 6 yıl zindanlarda yaşamıştır.

Telif, davet, tedris, yönettiği yüksek lisans ve doktora tezleri ile konuşma ve sohbetleri ile nesiller eğitti, yetiştirdi.

Benzeri az rastlanır bir düşünme ve muhakemeye sahip, birçok kanaatin tashih edilmesinde öncülük etmiş, öncü bir fikir ve dava adamı idi.

Elliye yakın eseri vardır.

Eserlerinde bir taraftan Batı kültürü ve uygarlığının belli başlı ilkeleri ve batı düşüncesinin kilometre taşı mesabesindeki fikrî akımları ve ideolojileri ile bunların belli başlı kişilikleriyle hesaplaşırken, emperyalizmin İslâm ümmetine maliyetini çeşitli bakımlardan ele alıp gözler önüne sermekte; diğer taraftan da Müslüman ümmete çıkış yollarını göstermekte, bu yolları gösterirken İslâm tarihinden dikkatle seçtiği önemli örneklere dayanarak ümmetin yeniden dirilme ve ayağa kalkma potansiyeline sahip olduğunu fakat bunun için gerekli gücü elde etmek için çok yönlü ve yoğun topyekûn bir çabaya ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır.

Bu çerçevede Çağdaş Fikir Akımlarını ve bunların öncülerini tanımlayıp eleştirmekten tutun, İslâm’ın Etrafındaki Şüpheleri cevaplandırmaya, Yirminci Asrı Câhiliyye diye tanımlayacak kadar kendinden emin ve “Haydi Tih’den Çıkalım” diyecek kadar kendisine ve ümmetine güvenen bir yol gösterici idi.

Kutub’uin eserlerini dikkatle okuyan bir kimse, aynı zamanda ağabeyinin izinde iyi bir Kur’ân öğrencisi, iyi bir tarih yorumcusu, yorulmak bilmeyen bir davetçi ve tebliğci, Bosna-Hersek’ten tutun da Afganistan’a kadar, irili ufaklı türlü İslâmî hareketlere varıncaya kadar ümmetin meseleleriyle yakından ilgilendiğini, hatta çeşitli öğrenim düzeylerine ders kitapları hazırlayacak kadar yeni yetişen neslin eğitimiyle yakından ilgilendiğini, doğru düşünmenin temel taşlarından birisi olan İslâmî kavramların doğru anlaşılması üzerinde büyük bir özenle durduğunu… görecektir.

Biz merhumu İslâm’ın ızdırabını iliklerine kadar hisseden muzdarib bir ümmet ferdi, bir yol gösterici, ümmetin fertlerinin her meselesi ile mümkün olan en ileri derecede ilgilenmeye çalışan mümin bir baba ve bir ağabey olarak tanıdık…

Güzel yaşayanlar güzel ölür…

Allah gani gani rahmet eylesin. Ailesine ve sevenlerine sabır ihsan etsin.

 

 


 

 
[1] Değerli kardeşim Dr. Muvaffak Abdullah’a bir çok ayrıntıyı hatırlattığı için çok teşekkür ederim.

 

[2] Çaresiz bir bayanın bu derece erdemli bir işini cürüm sayan bir rejim, -inanın- Firavun düzeninden de daha zalim ve gaddar bir düzendir. Sisi’nin kurmak istediği rejim de bunun tekrarından başka bir şey değildir. Buna destek veren ve hatta sesiz ve seyirci kalan bütün sağır dünyaya yüzbinlerce yuh…

GRUBA KATIL