Laik bir devlet Hz. Muhammed (sav)’in hayatını neden resmi olarak kutlar? Tüm devlet erkânının katıldığı ve konuşmalar yaptığı bir kutlu doğum gecesi düzenler? Kimse AKP geldi de oldu edebiyatına hiç başlamasın çünkü laikliğin şımarık çocuğu CHP’de katılıyor bu programlara. Hani din işlerini devlet işlerine “alet” etmemekti laiklik? Hani her dine eşit mesafedeydi sisteminiz? Neden İsa’nın veya Buda’nın doğumu için de “kutlu doğum” programları devlet düzenlemiyor? Hristiyanlar ve Budistler de bu devletin eşit vatandaşları değil mi?
Sorular birbirini kovalıyor çünkü olayın neresinden tutsanız elinizde kalır. Bir kere İslam’da peygamberimizin doğumunu kutlamak gibi dini bir pratik yoktur. Ne sahabe zamanında peygamberin doğum günü kutlandı ne de tabiin zamanında. Geçmişte dinde olmayan şey günümüzde de olamaz. Zaten bırakın Diyanet’in uydurduğu 20 Nisan tarihini, 571 yılında mı yoksa 570 yılında mı doğduğu bile ihtilaflıdır Peygamber efendimizin. Türkiye dışında hiçbir ülkede bu hafta kutlu doğum diye bir şey kutlanmadığını düşünürsek, meselenin siyasi bir devlet projesi olduğunu görürüz.
Mesele “dine karşı din” meselesidir. “Tevhid ve cihad” peygamberinin halk tarafından öğrenilmesini engellemek için “tevhidsiz ve cihadsız” bir peygamber profili uydurup halka empoze ediyorlar. Öyle bir peygamber ki Allah’ın hükümleri dışında kanunlar yaparak ilahlık taslayan firavunlara karşı çıkmayan… Öyle bir peygamber ki söz konusu zalim Amerika olunca suya sabuna dokunmayan… Öyle bir peygamber ki, onun hayatını anlatan programlarda Mesnevi okunup kadın semazen gösterileri düzenlenen… Öyle bir peygamber ki Afganistan’da, Kafkasya’da, Somali’de küffara karşı Müslümanların savaşı varken yardım etmek aklına bile gelmeyen… Öyle bir peygamber ki Suriye ve Irak’ta Müslüman katliamı yaşanırken Kur’an’dan cihad ayetlerini gözardı edip sabır ayetlerini okuyan…
Peki, Diyanet “laik ve demokrat” peygamberleri hakkında ne anlatıyor kutlu doğum programlarında? Allah’ın şeriatından bahsetmeyen, yeryüzündeki şirki ve firavunları kendisine düşman edinmeyen, dünyadaki mazlumlar için savaşmak yerine “Biz dua ehliyiz” deyip sıyrılan, İslam dışı anayasaları eleştirmeyen, laik devletin ordusuna “peygamber ocağım” diyen birini anlatıyor. Kuran’dan ayetler yerine Mesnevi’den şiirlerin okunduğu, genç kızların semazenlik yapıp döndüğü programlardan ne beklenirdi ki! Bir de üstüne Süleyman Çelebi’nin mevlidi okundu mu devlet oldu cennetlik!
Bunun adı toplum mühendisliğidir ve devlet, laiklik putunu korumak adına laiklik ilkesinden taviz vererek halkın dini yaşantısını ve peygamber algısını yönlendirmektedir. “Madem dine bir yönelim var, madem peygamberi bu halk seviyor ve örnek almak istiyor; alın size Şeriatı savunmayan, cihaddan bahsetmeyen ‘laik ve demokrat’ Peygamber!” diyor adeta…
Bugün ilkokullarda Peygamberin siyeri seçmeli ders olmuşsa, bugün devlet tüm kurumları ile Peygamberin hayatını konferanslarla anlatıyorsa, onları bu tepkiye iten bir etki olmalıdır. Şüphesiz ki o da küresel cihadın önlenemez yükselişi ve güçlenmesidir. Artık dünyamız size televizyonda gösterilen tozpembe dünya değil. Artık Birleşmiş Milletler’in Güvenlik Konseyi üyesi 5 ülkesi dünyayı istediği gibi yönetemiyor.
Gözlerinizi açın! Adı konmamış bir savaşın ortasındayız; üçüncü dünya savaşının… Kitaplardaki “resmi” haritalarda gözükmese de birçok belde de özgürleştirilmiş topraklarda İslam Emirlikleri var artık. Afganistan, Somali ve Yemen İslam Emirlikleri birçok şehirde İslam ahkâmı ile yönetiyor beldeleri. Tarih kanla yeniden yazılıyor… İslam orduları Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Kafkasya’da, Filipinler’de, Nijerya’da ve daha birçok cephede düşmanla göğüs göğse çarpışıyor. Sadece Suriye’de toplamda 150 binin üzerinde mücahid var. Bu rakam PKK’nın 50 katı demek! Hatta birçok ülkenin askeri gücünden bile fazla! Bu rakama diğer cephelerdeki yüzbinlerce mücahidi de ekleyin. Sonuç; İslam orduları önce zafere, sonra İslam devletine, sonra da küresel hilafete doğru yürüyor!..
Tüm laik ve demokrat ülkeler buram buram korku çekiyor ciğerlerine. Avrupa “cadı avını” hatırlatırcasına ülkedeki Müslümanları fişliyor ve sınır dışı etmeye çalışıyor. Peki ya bizimkiler ne yapsın bunca Müslümanı? Çaresiz, kutlu doğum programları ile ılımlı İslamcı devlet (!) ayaklarıyla kitlesine “O teröristlerin dediği gibi şeriata falan gelen yok, biraz siz taviz verin biraz da biz; anlaşak!” diyerek kendi çapında süreci geciktirmeye çalışıyor. Korkunun ecele faydası yok. Ümmet uyandı ve gençlik cihada yöneldi. İstediğiniz kadar kutlu doğumlar yapın. İslam dışı tüm batıl sistemleri kutlu bir ölüm bekliyor!
İstedikleri kadar uğraşsınlar. Hz. Muhammed (sav)’in hayatından laiklik ve demokratlık çıkaramayacaklar. Bir bakın Resulullah’ın hayatına, sözlerine ve amellerine… Tevhid ve cihaddan başka ne göreceksiniz?
“Ben insanlarla ‘Lâ ilâhe illallah’ deyinceye kadar savaşmakla emrolundum.” (Buhari) diye buyuran Hz. Muhammed (sav)’den laik bir peygamber çıkmaz!
Resulullah (sav)’a gönderilen ve onun yaşam kitabı olan Kuran’a bir bakın:
“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe/9: 29)
“Fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.” (Enfal/8: 39)
Bunlar gibi daha çok ayet varken siz kutlu doğum programlarında nasıl oluyor da savaşı kınıyorsunuz ve hümanistlik anlatıyorsunuz? Evet, İslam’da esas olan barıştır ama bu dinde firavunlara ve zalimlere şiddet de en az onun kadar esastır. Evrensel barış ancak tüm dünyaya İslam devleti egemen olduktan ve adaletle hükmettikten sonra olacaktır. O güne kadar mazlumlar için savaş Resulullah (sav) en büyük sünnetlerinden ve bu dinin en önemli emirlerindendir:
“Size ne oldu da Allah yolunda ve «Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” (Nisa/4: 75)
Diyanet kutlu doğumda hiç mi dini bir şeyler demiyor? Elbette diyor. Yoksa kim inanacak! Diyanet’in yaptığı dini parçalamak ve işine geleni almaktır. Resulullah (sav)’in “Ben rahmet peygamberiyim” hadisini anlatıp da hadisin geri kalan kısmını anlatmazsanız, o anlattığınız kişi artık Hz. Muhammed (sav) değildir! Resulullah (sav) “Ben rahmet peygamberiyim, Ben savaş peygamberiyim.” (Taberani) demiştir ve “Ben Kıyamete yakın bir zamanda, yalnız Allah’a ibadet edilmesi için kılıçla gönderildim.” hadisi de apaçık ortadadır. Diyanetin yaptığı işine geleni almak, işine gelmeyeni de reddetmektir.
“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara/2: 85)
Hz. Muhammed (sav) sizin anlattığınız Muhammed’den beridir. Çok yakında Allah’ın gönderdiği şeriatla hükmeden, cihadı kuşanan Hz. Muhammed (sav)’in dini; sizin laik, demokrat ve hümanist Muhammed’inizin dinine üstün gelecektir.
Bekleyin, biz de bekleyeceğiz!
Mirac Karaaslan / Ümmet-i İslam