Dengeli Beslenme ve Doğru Yeme İçme Adabı
Arşiv Yazarlar

Dengeli Beslenme ve Doğru Yeme İçme Adabı

Modern tıbbın haricinde insanoğlu, farklı tedavi yöntemleri aramaya başlamış ve modern tıpta bulamadığı şifayı alternatif tıpta aramaya başlamıştır. Alternatif tıp, geleneksel ve doğal bitkilerin hastanın tedavisinde kullanılmasıdır. Özellikle tıp alanında Japonya, Çin, Hindistan gibi ülkeler, bitki kaynaklı ilaçların tedavisi ile çoğu hastalığa ışık olmuşlardır.

Alternatif tıp, genellikle bitki kaynaklı ürünler ile yapılmaya çalışılmaktadır. Bitkiler, solunum yapan toprağa bağlı canlılardır. Her bitkinin kendine mahsus bir özelliği vardır. Kâinatın her an hazır olan açık eczanesine yerleştirilmiş, her bitki mutlaka bir derde devadır. Önemli olan bunu hekimlerin piri olan Lokman Hekim gibi keşfedebilmektir.

Dünya eczacılık otoriteleri, artık tablet ve kimyasal ürünlerden vazgeçip, hangi hastalığa karşı hangi bitki türünün şifa olacağını araştırmaya yönelmişlerdir. Hekimler bile suni ilaçların içindeki sentetik katkı maddelerinin hücre dokularına zarar verdiğini açık olarak ifade etmektedirler.

Yüce Rabbimiz, yeryüzünde yetiştirdiği, dünyada tespit edilen ve kayıtlara geçmiş 390 bin 900 bitki türlerinin boş bir amaç uğruna yaratmadığını bizlere bildirmektedir. Her bir bitki insanlara faydalı bir amaç içindir. Onun içindir ki Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de bazı bitkilerden bahseder. Peygamber Efendimiz de (s.a.v.) birçok hadisinde bu bitkilerden ve bu bitkilerin şifasından bahseder.

İlahi uyarıların birçoğu, doğru beslenme ve yeme içme adabıyla ilgilidir.

Yeme ve içme hususunda İslâm dininin koyduğu prensipler vardır. Örneğin, içilecek şeylerin, bir nefeste içilmemesi öğütlenir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), herhangi bir şey içtiği zaman üç nefeste içer ve şöyle derdi: “Bu şekilde içmek daha kandırıcı, sağlık için daha faydalıdır” buyurmuştur.

Yine Peygamberimiz (s.a.v.): “Devenin içtiği gibi suyu bir nefeste içmeyiniz. Bardağı her defasında ağızdan uzak tutarak iki veya üç nefeste içiniz. İçerken besmele çekiniz, içtikten sonra da ‘Elhamdülillah’ deyiniz” buyurmuştur.

Bir başka hadislerinde: “Sizden biriniz su içtiği zaman yavaş yavaş içsin, bir nefeste içmesin. Zira suyu bir nefeste içmek karaciğer iltihabını (ve nefes tıkanıklığını) meydana getirir” buyurmuştur.

Bir başka hadislerinde de ayakta su içmenin zararına işaret etmiştir ve şöyle buyurmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.) “Eğer ayakta su içen kimse, midesine verdiği zararı bilseydi, içtiği suyu şüphesiz ki geri kusardı” ve “Sizden biriniz ayakta su içmesin, her kim unutur da içerse, kusmaya çalışsın” buyurmuştur.

Yeme-içme hususunda güzel dinimiz İslam’ın koyduğu prensiplerden bir başkası da az yemektir. Ayakta yemek yemeyi de dinimiz yasaklamıştır. Çünkü yediklerimizde, mide asidine düşmeyen gıdalar içerisindeki mikroorganizmalar direk olarak on iki parmak bağırsağa oradan da tüm vücuda yayılır. Bu da hastalıklara kapı açmak demektir. Ayrıca ayakta yenilen ve içilen gıdalardaki faydalı enzimler vücuda ulaşmaz bu da vücudun dengesini bozar. Sindirim sistemiyle bağışıklık sistemini çökertir. Bu hususta özellikle az yeme tavsiye edilmektedir. Nitekim bir hadislerinde Peygamber (s.a.v), “İnsanoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma kâfidir. Mutlaka yemesi gerekirse, midesinin üçte birini yemeye, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes alıp vermeye (havaya) bırakmalıdır” buyurmuştur. Çok yeme, pek çok hastalığın sebebi olarak gösterilmiştir. Fazla yemek yendiğinde, mide, hazım için daha çok enzime ihtiyaç duyar. Enzim üretmek vücut için oldukça güçtür. Sağlıklı bir insanın midesi 200-250 gramdır. Yemeğin birinci hazmını, besinlere ve kişinin hazım gücüne göre 3-4 saat içinde gerçekleştirebilir. Bu miktarda yemeği hazmetmek için kalp zorlanmadan rahat çalışacaktır. Bunun 2 katı yemek yendiğinde, yemeğin hazmedilmesi ve fazlalıkların kısmen depolanarak, çıkartılması için, kalbin 4-6 kat daha fazla çalışması gerekecektir. Bu işlem yalnız kalbi değil, besinleri hazmetme, depolama ve fazlalıkları vücuttan uzaklaştırmakla görevli diğer organları da yıpratacaktır. Çoğu insanlar fazla yemenin bedelini, aşırı şişmanlıkla ve şişmanlığın beraberinde getirdiği hastalıklarla öderler.

Fazla yemenin zararları:

– Obeziteye yol açar, fazla kilolarımız olur.

– Obezite sonucunda karaciğer yağlanmasına sebep olur.

– Yürümekte ve nefes almakta zorlanma yaşanır.

– Fazla yemek, mideye zorluk çıkarır. Mide fazla gelen yemeği sindirmek için fazla asit salgılar, bunun sonucunda mide hastalıkları meydana gelir.

– Fazla yemek yendiğinde midenin tıka basa dolmasını sağlar. Bunun nedeni olarak da mide kapakçıkları tahriş olur ve mide ağrısı ve sancılar başlar.

– Çok yemekle kalp katı olur; nurunun kayıp olması tehlikesi vardır. Nitekim Peygamberimiz (sav) buyurmuştur ki: “Kalplerinizi çok yemekle öldürmeyiniz. Ekinleri çok suyun öldürdüğü gibi, muhakkak fazla yemekle de kalp ölür.”

Bazı bitkilerin şifalarını Peygamberimiz şöyle buyurmuştur.

“Üç şeyde şifa vardır: Bal şerbeti içmekte, kan aldırmakta ve dağlama yaptırmakta, fakat ben dağlamayı sevmem.”

Bir başka hadislerinde de; “Şifa, iki şeydedir. Biri Kur’an okumakta, diğeri ise bal şerbeti içmekte” buyurmuştur.

Yine bal şerbeti ile alakalı olarak şunları ifade etmiştir: “Bal şerbetinden daha üstün bir ilaç bulunmaz.” “Bal şerbeti, gönlümdeki üzüntüyü, sıkıntıyı giderir ve gözümün görme duygusunu da kuvvetlendirir.”

Böbrek sancısı ile alakalı olarak da bal şerbetini tavsiye etmiştir: “Böbrek sancısı, böbrekteki sinirdendir. Hareket ettiği zaman sahibini hasta eder. Bu hastalığı, ılık su ve bal şerbeti ile tedavi ediniz.”

Bir başka hadislerinde; “Doğum yapan kadınlar için yaş hurma, hasta kimseler için ise bal gibi şifa yoktur” buyurmuştur.

Yine bir defasında: “Sizlere sinameki ve sennût’u (tereyağı, bal, hurma ve kimyon) tavsiye ederim. Zira bunlar, sâm’dan başka birçok derde devadır” buyurunca, ashab; “Sâm nedir ya Resulallah?” diye sormuşlar. O da: “Ölümdür” diye cevap vermiştir.

Peygamberimiz (s.a.v): “Sizlere şu çörek otunu tavsiye ederim. Zira bunda, ölümden başka birçok hastalık için şifa vardır” buyurmuştur.

Oktay ŞAN

 

 

GRUBA KATIL