Bir taraftan Millî mücadele devam ederken; halk, yokluk ve yoksulluk içerisinde kıvranırken Mustafa Kemal ve ekibi, bunu fırsat bilerek yönetimi ele geçirmeye çalışmışlardır. Çok ilginç, milletvekillerinin çoğu mecliste yok, çeşitli illere dağılmış durumdalar, Ankara’da olanların ise oylamaya katılmamaları için her türlü oyuna başvurulmuştur. Konuyla ilgili tarihçi Yılmaz Öztuna şöyle diyor:
“… Cumhuriyet rejimine geçildi. Atatürk böyle istedi. Bir referandum falan yapılmadı. Zaten cumhuriyet, milletvekillerinin ancak yarısının gece meclis oturumuna katılıp müzakeresiz oylanıp kabul edildi. Diğer yarısına, o oturuma katılmamaları için haber gönderildikten başka, gelmemeleri için evlerinin önüne polis dikildi. 1923 meclisi milletvekili sayısının, cumhuriyet için oy verenlerin iki misli olduğu rakamların belâgati ile açıktır. Üstelik bu, ikinci Meclis’tir. Mustafa Kemal Paşa’ya mareşal rütbesi ile gazi unvanını veren, onu reis ve başkomutan seçen Kurtuluş Savaşı’na karar verip kazanan 1. Türkiye Millet Meclisi’nden saltanat ve hilâfetin ilgası falan çıkarılamazdı. Onun için 1 yıl erken seçime götürüldü, 1924’te yapılacak genel seçimler, 1923’te yapıldı.”[1] Seçimlerin sonucunda Mustafa Kemal’in deyimiyle “Kız gibi meclis” oluşturulmuştu. Çünkü meclisin bütün üyeleri tek tek Mustafa Kemal tarafından belirlenmişti. Ama buna rağmen bu üyelere güvenilmemiş ve milletvekillerinin yarısının evlerinin önüne polis dikilmiş… Niçin? Çünkü bu üyelerin bir kısmının cumhuriyetin bu şekilde bir ‘oldu-bittiyle’ ilan edilmesine karşı çıkma ihtimalleri vardı. Dolayısıyla Mustafa Kemal, işini tesadüfe bırakamazdı. Bu nedenle de her türlü senaryoyu hazırlamış her türlü tedbiri almış ve yandaşı milletvekillerine gerekli görevleri vermişti. Cumhuriyeti ilan ve kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesi için milletvekili sayısının yeterli olup olmaması önemli değildi.
Bu nedenle rejimin adını değiştiren kanun yoklamasız oylandığından, oylamaya kaç kişinin katıldığı, dolayısıyla kaç kişinin oyuyla rejimin ‘cumhuriyet’ olduğu da bilinmiyor. Ancak oylamaya katılan milletvekillerinin sayısı, cumhurbaşkanı seçiminde açıklanmıştır. Nitekim oturumu yöneten İsmet Bey, sonucu şöyle açıklamıştır: “Türkiye Cumhuriyeti için yapılan intihapta reye iştirak eden azanın adedi, 158’dir. 158 aza, müttefiken Ankara mebusu Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ni Cumhuriyet Riyaseti’ne intihap etmişlerdir.”
Bu sayı, rejimin adını koyan kanunun oylamasına katılanların da sayısı olmalıdır. Ancak İsmet Bey, ‘çekimser’ veya ‘ret’ oyu verenlerden söz etmediği için Mustafa Kemal’in oy verip vermediği belirtilmemiştir. Ancak Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam (c.III) adlı eserinde “159 kişi oya katılmış ve 158 oyla Gazi Mustafa Kemal, oybirliğiyle Türkiye Reisicumhurluğu’na seçilmişti. Çekimser kalan tek oy, Mustafa Kemal’in oyu idi”[2] diyerek, bu garabeti gidermeye çalışmıştır. Ama asıl garabet, Cumhuriyet’in ilanı oylamasına, TBMM’nin 320 üyesinden sadece 158 veya 159’unun katılmasıydı. Meclis’in tüm üyelerinin bizzat Mustafa Kemal tarafından seçilmiş olduğu düşünülünce, fire büyüktü.[3] Böylece Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’te Meclis’te bulunanların işari oylarıyla kabul edilmiştir. Bu karardan 15 dakika sonra ise Cumhurbaşkanı seçimine geçilmiş ve Mustafa Kemal, yine aynı kişilerin oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Cumhuriyet ilan edilirken meclisin toplam üye sayısı konusunda farklı görüşler ve rakamlar verilmiştir. Mahmut Goloğlu’na göre Meclis, 287 milletvekilinden oluşuyordu. Dursun Gök ise “İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Dönemi (1923-1927)” isimli çalışmasında Meclis’e seçilenlerin 287 kişi olduğunu belirledikten sonra istifa ve yeniden seçilmelerle bu sayının 314’e kadar çıktığını açıklamakta, ancak hemen ardından II. TBMM mebuslarının mesleki dökümünde Mehmet Turhan’ın “Siyasal Elitler” kitabından yaptığı alıntı ile bu oranı 333 olarak göstermektedir. Peki, diğer milletvekilleri neredeydi?[4]
Tarık Zafer Tunaya da ‘Cumhuriyet böyle bir siyasi iklim içinde, TBMM’nin 158 üyenin ittifakı ile tamsayı 286’dır. Kabul ve ilan edilmiştir’ (…)[5] demiştir.
Kazım Karabekir ise Mustafa Kemal’in bu tavrı ve sayı ile ilgili şunları söylemiştir; “Mustafa Kemal Paşa, artık muzaffer bir başkumandan sıfatıyla maiyyet kumandanlarına cumhuriyeti dikte ettirmiştir. Dikkate değer mesele, Meclis’in 291 azasından rey esnasında 158’nin bulunuşudur.”[6]
Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 günü, 364 sayılı “Teşkilat-ı Esasiye Kanununun Bazı Mevaddının Tavzihen Tadiline Dair Kanun” kabul edilmiştir. Bu kanunla Anayasanın 1, 2, 4, 11 ve 12. maddelerinde değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikten sonra anayasanın 2. maddesi şu şekilde tanzim olunmuştur: “Türkiye Devletinin dini, din-i İslam’dır. Resmi lisanı, Türkçe’dir.” Bu hüküm, 20 Nisan 1924 tarihli ve 491 sayılı kanunla kabul edilen 1924 Anayasasında da aynen korunmuştur. 1924 Anayasasının ikinci maddesi aynen şöyledir: “Türkiye Devletinin dini, din-i İslam’dır. Resmi dili, Türkçe’dir, makarrı (Başşehri) Ankara şehridir.”[7]
İşte Cumhuriyet, böylesine bir hile ile, birtakım ayak oyunları ile, çok sayıda milletvekilinin haberi yokken, Mustafa Kemal’in kendi düşüncesi ve dayatmasıyla Cumhuriyet’in ilanından sadece bir gece önce bu şekilde gündeme getirilmiştir. Elbette bu olaydan haberdar olmayan milletvekillerinin, hatta halkın buna tahammül etmesi mümkün değildi. Falih Rıfkı’ya 31 Ekim’de bir dostundan gelen mektupta: “Cumhuriyet’e diyecek yok. Fakat ilan tarzına bayıldık, oyun pek mahirane tertip edilmiş, Millet Meclisi azasının çoğundan saklanmıştır. Doğrusu, “hâkimiyet-i milliye” prensibinin carî olduğunu her vesile ile tekrar ettiğimiz bir devirde devlet şeklinin tespit edilmesi gibi bir meselenin böyle yapılıvermesi kolaylıkla hazmedilebilecek bir şey değildir…” deniyordu.[8]
Cumhuriyet İlanına Tepkiler
Millî Mücadele döneminde Şark Cephesi Kumandanı olan ve Erzurum Kongresinde reis seçilmesine sağlayan Kazım Karabekir, cumhuriyetin ilan sürecinde hem mebus hem de ordu kumandanı idi. Cumhuriyetin ilanı günlerinde ise Trabzon’da bulunmaktaydı. Karabekir, Cumhuriyetin ilanı ile ilgili olarak şunları anlatmaktadır:
“30 Ekim sabahı telefonla bahriye müfrezesi kumandanı bana şunu sordu: ‘Şimdi Ankara’da Müdafaa-i Milliye’den 29 Ekim tarihli açık bir telgraf geldi. ‘Cumhuriyet ilan olunduğundan, yüz pare top atın’ diyor. Ne emir buyuruluyor?”
“Vali ile görüşüp size emir veririm, dedim. Telefonla vali beye sordum. Kendisine henüz bir iş’ar vaki olmadığını hayretle bildirdi. Askeri makamların da bir şeyden haberi yoktu.”
“Ben, hem mebus ve hem de bir ordu kumandanı olduğum halde, bana kimse bir şey bildirmemişti. Bu vaziyet, haklı olarak halkı da orduyu da telaş ve endişeye düşürdü. Daha dün yüreklerine ferahlık verdiğim zatlar, benden bu şeklin manasını soruyorlardı. Bu vaziyette tabii Cumhuriyet’in ilanının ertesi günü dahi kutlayamadık. Bugün Kars’ın zaptı yıldönümünü Sultanın Mektebi Meydanında asker, halk ve mektep çocuklarıyla birlikte kutladık. Bu mektebi ziyaretle saatlerce meşgul oldum. Akşama kadar hala ne vilayete ve ne orduya hiçbir iş’ar vaki olmadığından Ankara’ya şu şifreyi yazdım:
“Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine
Trabzon 30/31.10.1923
Makine başında
Zata Mahsustur”
“30 Ekim sabahı vasıl olan 29 tarihli açık bir emirle; Müdafaa-i Milliye’den Müfreze-i Bahriye’ye verilen emirde ‘Cumhuriyet ilan edildi, yüz pare top atın, deniyor. Fakat ne cihet-i mülkiye ve ne de askeriyeye bu babda bir emir gelmediğinden bir şey yapılamıyor. Vaziyetten haberdar edilmekliğimi rica ederim.” Kazım Karabekir
“31 Ekim sabahı ajanslarla beraber vilayete de tebligat geldiğinden top atılmasına emir verdim. Hükümet avlusunda resmi bir surette kutladık. Belediye reisi Vali beye aksi nutuk söyleyecekler de olabilir, bunun için hiç nutuk söylemese münasip olur (demiş). Vali Hazım Bey[9] de muvafık bulmuş. Yalnız bir dua okundu.”[10]
Kazım Karabekir, eleştirisini biraz daha artırarak Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’yı şöyle eleştirir: “İstiklâl Harbi’nin tehlikeli günlerinde sonuna kadar feragatli ve fedakâr arkadaşlarının rey ve irşadına ihtiyaç gösteren Mustafa Kemal Paşa, artık muzaffer bir başkomutan sıfatıyla maiyet komutanlarına Cumhuriyet’i dikte ettirmiştir. Eski arkadaşlarının rakip olabileceği endişesi ile sû-i şahsiyetler icadı da lâzım gelmişti. Bunun için eski arkadaşlarını kötülemek lâzımdı. Bunu da hakkıyla yapmıştır.”[11]
Kazım Karabekir, kendisine haber verilmediğinden, hatta kendilerinin bulunmadığı bir zamanda cumhuriyetin ilanı ve cumhurbaşkanın seçilmiş olmasına içerleniyor ama ondan sonra da şu tebrik telgrafını çekiyor:
“Türkiye Cumhuriyeti Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Trabzon. 31.10.1923
Hakimiyet-i milliyenin mana-ı tammı telakki edilebilecek Cumhuriyetimizin necip milletimiz hakkında saadetler getirmesini temenni eder; Cumhurriyasetinizi tebrik ve Cenab-ı Hak’tan muvaffakiyetler dilerim efendim.” Kazım Karabekir”[12]
Kâzım Karabekir, 5 Kasım günü vapurla Trabzon’dan ayrılır. Vapur, 9 Kasım günü İstanbul’da olacaktır. Vapur kaptanı, yolda emir almıştır. Vapur, bir gün sonra İstanbul’da demirleyecektir.
Karabekir, bu gecikmenin nedenini halkın kendisini karşılamasına engel olunması biçiminde yorumlar.
“10 Kasım sabahı vapurumuz Boğaz’a girdi. Kavak’ta ayrı ayrı istikametlerde Rauf Bey ve Refet Paşa ve İstanbul gazete muhabirleri vapurumuza çıktılar. Her biri bir sual soruyor, beni arkadaşlarımla görüşmeye ve beş yıldan beri görmediğim şirin yerlerimizi seyretmeye fırsat vermiyorlardı. Endişeleri, Cumhuriyet’in ilân şeklinden doğuyordu.
Bir sabah top sesleriyle endişe ile uyandık. Meğer Cumhuriyet ilân oluyormuş. Ankara’dan gelen haberler, M. Kemal Paşa’nın yeni topladığı bir muhit ile tam bir `diktatörlüğe´ gittiğidir. Millî hâkimiyet yerine `şahsî hükümranlık´ kurulmuştur, istiklâlimizi kurtaranlar hürriyetimizi boğacaklar mıydı? (…)”[13]
Kazım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın bir zamanlar Hilafet ve saltanat makamına geçmeyi kurduğunda arkadaşlarının karşı çıkmasını, önlemesini görür. “Cumhurreisliğine de mâni olacakları endişesiyle, işi çabucak bitirmek suretiyle Millet Meclisini bile toplayabildiği 158 kişiye dayanarak Cumhurreisliğine geçmiştir.”[14]
Atatürk, Karabekir’e, Söylev’de şu yanıtı verir:
“Baylar, görüyorsunuz ki, Cumhuriyet’in ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı çağırmayı ve onlarla görüşüp tartışmayı hiç de gerekli görmedim. Çünkü onların öteden beri ve doğal olarak bu konuda benim gibi düşündüklerinden kuşkum yoktu. Oysa o sırada Ankara’da bulunmayan kimi kişiler, hiçbir yetkileri yokken, kendilerine bilgi verilmeden, düşünceleri ve uygun görüp görmedikleri sorulmadan Cumhuriyet’in ilan edilmiş olmasını gücenme ve ayrılma saydılar.” Mustafa Kemal ya da bir başkasının meclisin yetkisinde olması gereken bir konuda birilerine sorma ya da sormama hak ve yetkisi elbette ki yoktur. Çünkü bu yetki, meclisin yetkisindedir. Dolayısıyla konu seçim ya da cumhuriyetin ilanı veya başka bir şey ise meclise getirilir, tartışılır ve meclis kararı ile bir sonuca varılır. Ama hiç kimse meclisin yetkisini tek başına kendisi kullanamaz.
Karabekir, Atatürk’ün bu sözlerini anılarında şöyle yanıtlar:
“Hâlbuki salahiyetli olmadığını söyledikleri arasında hem mebus hem de kolordu komutanları vardır.”[15]
Kendisinin sayesinde bu mevkilere gelmiş Mustafa Kemal’in, kendisini haberdar etmeden bir oldu-bittiye getirerek bu şekilde Cumhuriyet’i ilan etmesi, Kâzım Karabekir’i çok incitmişti.
Kazım Karabekir, Cumhuriyetin ilanının basından gizlenmesinin nedenini ise şöyle açıklamıştır: “Cumhuriyetin ilanının, İstanbul gazetecileri dahi top seslerinden öğrenecek kadar aceleye getirilme sebebinin münakaşaya meydan verilerek sözü ayağa düşürmemek için olduğu mütalaasında çıkan mana, gazetecilerin cumhuriyetin aleyhinde yazacakları değil, reisicumhurluğa namzet olabilecekleri yazmaları ve bu arada Mustafa Kemal Paşa’ya da Meclis kürsüsünden verdiği sözü hatırlatarak, onun namzetler arasında göstermemeleri kaygusu olduğu anlaşılıyordu.”[16]
Üç Paşaya (Rauf, Refet ve Kazım Karabekir Paşalar) göre, “cumhuriyet adı altında şahsi hâkimiyet kurulmuş, halk da yeni kurtulduğu bir baskı döneminden yeni bir baskı dönemine girmişti.”
Falih Rıfkı, Mustafa Kemal ile olan bir görüşmesini şöyle anlatıyor:
“Mademki, Cumhuriyet bir emr-i vaki suretinde ilân edildi. Demek ki, Meclis’te Cumhuriyet’e muarız kuvvetli bir hizip var. Fakat Cumhuriyet tamam olmadı. Bunun icabâtını Meclis’ten nasıl geçireceksiniz? Yoksa başka emr-i vakiler oluncaya kadar Cumhuriyet böyle eksik mi kalacak? Medreseler, Şer’iyye Mahkemeleri, Şer’iyye Vekâleti vb. ne zaman kalkacak? Teşkilât-ı Esasiye’deki din maddesi kalacak mı? Paşa, Meclis’ten geçse de geçmese de bunların hepsinin yapılacağını söyledi.”
“Mademki bu meclis Cumhuriyet ilân etmeye kendisini salahiyetli gördü. O halde başka bir meclis de başka bir ekseriyetle bir gün Meşrutiyet ilân ederse ne yaparız, dedim. ‘Olabilir. Fakat hepsini sopa ile kovarız’ dedi.”[17]
Mustafa Kemal’in bu tavrı da gösteriyor ki, meclisin kabul etmesi ya da etmemesi önemli değildir. Önemli olan kendisinin bir şeyi -o şey her ne ise- istemesi halinde o, bir şekilde zorla -sopayla- da olsa yapılacaktır.
Meclis Başkanlığından istifa ederek İkinci Ordu Müfettişliğine tayin olan Ali Fuad Cebesoy, Mustafa Kemal’in isteği üzerine 25-26 Ekim geceleri Çankaya Köşkü’nde kalmasına ve 27 Ekim’e kadar da Ankara’da bulunmasına rağmen cumhuriyetin ilanını gazetelerde öğrendiğini şöyle anlatmaktadır: “İstanbul’a geldiğimin ilk gecesi ana yuvasında, güzel hislerle geçirirken, birdenbire atılan toplara bir mana verememiştim. Ertesi sabah yataktan kalkınca, ilk işim gazetelere bakmak oldu.” Böylece Cebesoy da Cumhuriyet’in ilanını ve yeni cumhurbaşkanını ve hükümeti gazetelerin haberlerinden öğrenir. O da tıpkı Karabekir gibi, Cumhuriyet’in ilanını bir “emir vaki” olarak tanımlayacaktır.[18]
Rauf (Orbay) Bey de cumhuriyetin ilanını İstanbul’da duyduğunu şöyle anlatır hatıralarında: “… Fethi Bey, benim yerime İcra Vekilleri Başkanı olmuştu. Fakat bu mevkide uzun müddet kalamamıştı. Ben İstanbul’da bulunurken, Fethi Bey kabinesi istifa etmiş, yerine yenisi seçilemediğinden, bir hükümet buhranı kendini göstermişti. Bunun neticesini beklerken 29/30 Ekim 1923 gecesi, geç vakit henüz yatmıştım ki, top sesleriyle uyandım. Merakla kulak verdim. Top sesleri dinmiyordu. Yüze yaklaştığını fark edince içimden doğan bir hisle ‘Mutlaka Cumhuriyettir öyle ise, memlekete ve millete hayırlı ve uğurlu olsun” dedim.[19]
Bu arada Rauf Bey (Orbay) Vatan ve Tevhid-i Efkâr gazetelerine verdiği beyanatta Cumhuriyetin zamansız ve çabuk ilan edildiğini ileri sürmüştür. Celalettin Arif ve Muslihittin Adil gibi profesörler mütereddittirler. Polemik, çok şiddetli bir şekle girmiştir. İstanbul basınında çıkan şiddetli başyazılardan birisinin, Ebu’z-Ziyazade imzası ile başlığı şu idi: “Bizi Korkutan Kırmızı Cumhuriyet Paçavrası mıdır?”[20]
Mustafa Kemal, gücü ele geçirince eski arkadaşlarını unutmuş ve dışlamıştı. Rauf Orbay, Millî Mücadele’nin başından beri çok önemli görevlerde bulunmuş sayılı kişilerden birisiydi. Nitekim çok yakın zaman öncesine kadar da İcra Vekilleri Başkanlığı (Başbakanlık) yapmıştı. Ama Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’e verdiği cevapta Ankara’da bulunmayan ve ‘hiçbir yetkileri yokken’ dediği kişilerden birisi de eski başbakan Rauf Orbay idi.
Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçiliyor
Kanunun kabulünden sonra Meclis Başkanı, ‘Cumhurbaşkanının hemen seçilmesini ve yüz bir kez top atılmasını isteyen önergeler vardır. Kabul edenler? Kabul edilmiştir. Yoklama yapılarak gizli oyla cumhurbaşkanı seçeceğiz. Arkadaşlar oylarını kullansınlar. Oylama son bulmuştur. Türkiye Cumhurbaşkanlığı için yapılan seçime katılan üyenin sayısı 158’dir. 158 üye oy birliği ile Mustafa Kemal Paşa’yı Cumhurbaşkanlığına seçmişlerdir.[21]
Yoklamasız toplanan İttihatçı Meclis, yangından mal kaçırır gibi gece geç saatlerde önce Anayasa’yı değiştirdi. 1921 Anayasa’nın birinci maddesine “Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti, cumhuriyettir” cümlesi monte edildi. Değişikliğin resmî gazetede yayınlanması beklenmedi. Sadece 15 dakika sonra bu kez cumhurbaşkanı seçimine geçildi. Mustafa Kemal, tek aday olarak seçime katıldı ve salonda bulunan milletvekillerinin oylarıyla üstelik işari oyla Cumhurbaşkanı seçildi. Yani oylar sayılmadı. Resmi açıklamalar oybirliği ile/158 oyla seçildi, yönündedir. Oysa milletvekili sayısı 320 idi. Ve bırakın Anayasayı değiştirmek/Cumhuriyeti kabul etmek ve cumhurbaşkanı seçmek için gerekli olan üçte iki çoğunluğu… salonda salt çoğunluk bile yoktu. Üçte iki çoğunluk rakamı 213, salt çoğunluk rakamı ise 161 idi. Zaten resmî açıklamalar toplantının 159 kişiyle yapıldığı şeklindedir.[22]
Mustafa Kemal Paşa, ‘Sayın arkadaşlar!’ diye başladığı konuşmasını ‘… Bugüne kadar meclisinizin başında bulundurduğunuz arkadaşınıza, aynı görevi Cumhurbaşkanı adı ile verdiniz. Yüksek değer bilirliğinizi ispatladınız. Bütün ruh samimiyetimle teşekkür ederim. (…) kazandığım bu güvene layık olmak için çok önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacımı söylemek zorundayım. O ihtiyaç, Yüksek Kurulunuzun kişiliğim hakkındaki iyi görüş, güven ve yardımını sürdürmesidir. Ancak bu sayede ve Tanrı’nın yardımı ile bana yönelttiğiniz ve yönelteceğiniz görevleri iyi olarak yapmayı başaracağımı umarım. Daima sayın arkadaşlarımın ellerine, çok samimi ve sıkı surette yapışarak ve bir an bile kendimi onlara doymuş görmeyerek çalışacağım. Milletin hakkımdaki iyi görüşünü daima dayanak noktası sayarak, hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır (şiddetli ve sürekli alkışlar)’ şeklinde tamamlamıştır.[23]
Cumhuriyetin ilanı ve Mustafa Kemal’in C. Başkanı olarak seçilmesi, bir oldu-bittiye getirilmiştir. Özellikle Mustafa Kemal’in ‘tek adamlığına’ karşı olan milletvekilleri -Kazım Karabekir ve diğerleri- görevli olarak çeşitli yerlere gönderilmişler. Amaç, onların olmadığı bir zaman diliminde hem Cumhuriyeti ilan etmek hem de Mustafa Kemal’i C. Başkanı olarak seçmekti. Nitekim cumhuriyetin ilan edildiği ve C. Başkanının seçildiği gün, milletvekillerinin neredeyse yarısına yakını Meclis’te bulunmamakta idi. Önceden cumhuriyetin ilan edileceği, C. Başkanının seçileceği ilan edilmiş olsaydı, bu milletvekillerinin tamamı mecliste bulunup oy kullanabileceklerdi. Kazım Karabekir’in ifadesine göre seçim esnasında 158 değil sadece 118 milletvekili mecliste bulunmakta idi.[24]
Oylamadan sonra yani 29 Ekim’i 30’a bağlayan gece, Fransız hükümetinin Ankara’daki temsilcisi Mougin Quai d’Orsay’e (Fransız Dışişleri) şu telgrafı gönderecektir:
“Türkiye, hakikaten sürprizler ülkesi. Beş dakikalık bir kulis çalışmasından sonra Meclis, saat 18.30’da yeni anayasa maddelerini müzakere etmek üzere toplanıyordu. Saat 20.45’te Cumhuriyet ilan edilmişti. (…)”[25]
Ali KAÇAR
[1] https://www.turkiyegazetesi.com.tr/Genel/a490442.aspx
[2] Aydemir, Tek Adam, Remzi Kitabevi, 11.bsk. s.156
[3] https://yalantarih.com/cumhuriyet-nasil-ilan-edildi/
[4] https://yalantarih.com/cumhuriyet-nasil-ilan-edildi/; Ahmet Demirel, İkinci Meclis Milletvekillerinin (1923-1927) sayısının 287 olduğunu söylüyor ve isim listesini Ek.II’de yayınlamıştır. Demirel, Tek Partinin İktidarı Türkiye’de Seçimler ve Siyaset (1923-1946), İletişim yayınları, 3. Bsk. 2018, s.343-353
[5] T. Zafer Tunaya, İslamcılık s.151; Ancak Meclis’teki milletvekili sayısının 334 olduğu, Mustafa Kemal’in Meclis’te 158 oyla Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı olduğu, 158’in salt çoğunluk bile olmadığı, belirtilmektedir. Bkz. https://www.haberturk.com/gundem/haber/974485-ismet-inonuye-tek-oyu-kim-neden-verdi; https://www.yenisafak.com/yazarlar/mustafaarmagan/cumhurbaskanlari-nasil-secilmisti-2037095
[6] Ali Osman Eğilmez, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, Kitabevi Yayınları, Eylül 1998, İstanbul, s.109
[7] Burhan Bozgeyik, Bize Nasıl Zulmettiler, s.16
[8] Falif Rıfkı Atay, Çankaya, Doğan Matbaacılık, 1969, İstanbul, s.380
[9] Ebubekir Hâzım Tepeyran (1864-5 Haziran 1947)
[10] Eğilmez, age. s.108-109; Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası, Emre Yayınevi, İstanbul l995, 4. baskı, s. 192–193; Uğur Mumcu, Kazım Karabekir Anlatıyorum, um-ag Vakfı Yayını, 21. Bsk. Şubat 1998, Ankara, s.102; Cemil Koçak, Madalyonun Arka Yüzü, Timaş Yayınları, 1.bsk, Mayıs 2021, İstanbul, s.81; Falih Rıfkı Atay da, Çankaya adlı eserinde (Çankaya, İstanbul 1969, s. 380); “Trabzon Mevkii Komutanı Kâzım [Orbay] Paşa o gece top atarak Cumhuriyet ilânını kutlamak emrini almış ve yerine getirmişti. Trabzon’da bulunan Kâzım Karabekir: “Nedir bu toplar?” diye sormuştu. Kâzım [Orbay] Paşa, Cumhuriyet’in ilan edildiği cevabını verince aralarında şu konuşma geçmişti:
“Neden bana sormadınız?”
“Sorsaydım top atmamaklığımı mı emredecektiniz?”
“Hayır ama… Biz bunu konuşmamıştık!” şeklinde bilgi vermektedir. Bkz; Atay, age. s.380
[11] Uğur Mumcu, Kazım Karabekir Anlatıyor, um-ag Vakfı Yayını, İstanbul Şubat 1998, s. 105
[12] Mumcu, age. s.103
[13] Mumcu, age. s.106; Eğilmez, age. s.112
[14] Ali İhsan Eğilmez, age. s.109
[15] Mumcu, age. s.105-106; Eğilmez, age. s.111
[16] Eğilmez, age. s.111-112
[17] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1969, s. 390
[18] Koçak, age. s.82
[19] Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım, c.2, Emre Yayınları, Eylül 1993 İstanbul, s.134
[20] T. Zafer Tunaya, İslamcılık, s. 151
[21] Goloğlu, age. s 333
[22] https://yalantarih.com/cumhuriyet-nasil-ilan-edildi/
[23] Goloğlu, age. s 333
[24] Vakit Yakın Tarih Ansiklopedisi, c.3, tarihsiz, İstanbul, s. 30
[25] Hikmet Özdemir, Ordunun Olağandışı Rolü, s.96; “Baylar, Meclisçe cumhuriyeti kabul kararı 29/30 Ekim 1923 gecesi saat 8.30’da verildi. On beş dakika sonra, yani 8.45’te cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Durum o gece bütün ülkeye bildirildi…” Nutuk, Söylev, c.II, s.1085