Ayetler Işığında Örnek Müslümanın Özellikleri-1
Arşiv Yazarlar

Ayetler Işığında Örnek Müslümanın Özellikleri-1

Örnek Müslüman ya da örnek Mü’min profilini öğrenebileceğimiz kaynakların başında Kur’an ve sünnet gelir. Ayetler ve hadislerde, Rasûlullah’ın (s.a.v) yaşantısında örnek Mü’minlerin özelliklerini bulmamız mümkündür. Buralarda bahsi geçen, övülen özelliklerin çokluğu sebebiyle konuyu daraltmamız icap etmekte olup Kur’ân-ı Kerîm’deki belli başlı bazı pasajlar ve övgüye mazhar olan hususlar üzerinden örnek Müslüman tasvirini yazılarımızda sunmaya gayret edeceğiz. Yeri geldikçe de etraflıca ele almaksızın inşallah birkaç hadis-i şerife işaret edeceğiz.
1- İslam ve İman
Başlangıçta zikredilmesi gereken temel hususiyettir İslam ve iman. Kişinin aklına “Zaten Müslümanlardan bahsetmiyor muyuz” gibi bir soru gelebilir. O halde “Ey iman edenler! İman edin…” ayetiyle devam etmek gerekir. Allah Teâlâ iman edenlere, iman ettik diyenlere “iman edin” emrini vermektedir. Peki, hangi konuda iman? “Ey iman edenler! Allah’a, Rasûlüne, Rasûlüne indirdiği kitaba ve önceden indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.” Ayet, bize genel manasıyla iman esaslarını hatırlatmaktadır. Dikkat edilirse, bu esasların her birinde farklı milletler bocalamış, imandan geri durmuştur. “Allah’ı hakkı gibi takdir edemeyen” müşrikler, meleklere düşmanlıklarını açıkça ifade eden Yahudiler, Rasûlullah’a (s.a.v) inanmamakla imanın tadına varamayan Hristiyanlar ve daha niceleri…
İslam ise teslim olmak demektir. Rabbe boyun eğmektir: “Kim bütün benliğiyle Allah’a yönelip O’na teslim olur, iyi ve güzel işler yaparsa (muhsin olursa), işte odur sapasağlam kulpa yapışan. Bütün işler Allah’a döner.”
Her şey zıddıyla kâimdir, bilinir. Bu yüzdendir ki imandan bahsederken şirke değinmek, kendisinden kaçabilmek için şirki bilmek gerekmektedir. Biz burada konumuz itibariyle icmâlen Rabbimizin kullarını övgüsünden bahsedelim. İki farklı ayette geçtiği üzere “Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları ise dilediği kişi için bağışlar.” Mü’minlerden övgü ile bahsedilirken farklı bağlamlarda onların şirkten uzak oluşuna vurgu yapılmaktadır. Rabbimiz, içimizden iman edip salih amel işleyenleri yeryüzünün hükümranlığını vermeyi vaat etmekte, bu vaadin sebebi olarak “Onlar bana ibadet ederler ve hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar” buyurmaktadır. “Rahmân’ın (has) kulları” nitelemesinde bulunduğu ve peş peşe vasıflarını saydığı kullar ise “Allah ile birlikte başka bir ilaha dua (ibadet) etmezler.” İyilikte koşuşan ve iyilik için yarışanlar da ancak “Rabblerine şirk koşmayanlardır.”
Furkân Suresi 68. ayete, genellikle “ibadet etmezler” şeklinde meal verilse de ayet kelimenin ilk anlamı olan “dua etmezler” anlamını da içinde barındırır. Zira şirk duada da belirgin bir şekilde açığa çıkar. Ve Peygamberimizin beyanı üzere “Dua, ibadetin özüdür/beynidir.” Özü olmayan bir şey nasıl tam olabilir? Bundandır ki Rabbimiz bize hitap eder: “De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” O halde diğer özelliğe geçmeden, şirkten korunmak adına Allah’ın Rasûlünün şu duasını edelim: “Allahım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediklerim için de senden mağfiret dilerim.”
2- Namaz
Örnek Müslüman denildiğinde akla ilk gelen vasıflardandır “dinin direği” namaz. Namazın övgüye mazhar olabilmesi için gereken şartları vardır. Şöyle tadat etmek mümkündür:
1- Namazın ikâmesi: Şanı yüce Allah, namazı kılmaktan değil, ikâme etmekten bahseder ve bu fiili yapanları över. İkâme etmek, hakkıyla kılmak, koruyup gözetmek manasını içerir. Rabbimiz koruyup gözetmeyenleri kınayarak şöyle buyurur: “Onlardan sonra namazı zayi eden, şehvetlerine (heva ve heveslerine) uyan bir nesil geldi ki, bunlar (azgınlıklarının cezası olarak) cehennem çukurunu boylayacaklardır.” Bu yüzdendir ki, birçok ayette ikâme etme vurgusunu görebiliriz. Özellikle şu iki ayeti düşünmemiz gerekmektedir:
“Onlar ki, kendilerini yeryüzünde iktidara, yönetime getirirsek namazı ikâme eder, iyiliği emredip kötülükten de sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.”
“Onlar öyle erlerdir ki ne ticaret, ne bir alışveriş onları Allah’ın zikrinden, namazı ikâme etmekten, zekâtı vermekten alıkoyar. Onlar kalplerin ve gözlerin (dehşetten) allak bullak olacağı o günden korkarlar.”
Allah Teâlâ temelde bir hususa dikkat çeker: Dünya hayatı, kişiyi Rabbine ibadetten alıkoymamalıdır. Ayetlerde en çarpıcı sayılabilecek iki örnek verilir: Makam-mevki ve ticaretin, iş yoğunluğunun bahane edilip ibadetlere engel kılınmaması gerektiği. Rabbimiz bunu başarabilen Mü’minleri övmektedir.
2- Namazda huşû: “Mü’minler felaha ermişlerdir. Onlar namazlarında huşu içinde olanlardır.” Huşû, Allah’a itaatte boyun eğmek, ona karşı gelmekten sakınıp korkmak ve kalplerin ürpermesi gibi anlamlarda açıklanmıştır. “Allah’a huşû (derin bir saygı) duyarak inanan” gibi farklı ayetlerde de geçen bu kavram, müstakil olarak incelenmelidir.
3- Namazda gevşeklik göstermemek ve riyadan uzak durmak: Tersinden okumamız gereken bir misal verir Rabbimiz bize: “…(Münafıklar) namaza kalktıklarında tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı da pek az anarlar.” Belki bundan ötürüdür Rasûlullah’ın (sav) abdestli olsa bile bir sonraki vakit için “hafif abdest” alması. Bu “güzel bir örnek” olan Peygambere bu hususta tabi olabileceğimiz bir özelliktir. Fiiliyata döküldüğünde Rasûle tabi olmak ve namaza dingin kalkmak şeklinde iki taraflı dönüt sağlayacak bir amel olması umut edilir.
4- Gece Namazı: “Onlar Rableri(nin rızası) için secdelerde, kıyamlarda geceyi geçirenlerdir.” Farz olan beş vakit haricinde gece namaz kılmak ve geceyi Kur’ân okuyarak geçirmek ayetlerde övülmüş, mü’minlerin bu hususta Rasûle itaati takdir edilmiştir. Muttakiler ise gecenin çoğunu ibadetle geçirmeleriyle anılır: “Onlar gecenin az bir kısmını uyuyarak geçirirlerdi.”
5- Ailecek Namaz: Bilindiği üzere Allah’ın Rasûlü’nün öğretisi üzere namazın cemaatle kılınması bireysel kılınmasından 20 küsur kat faziletlidir. Kur’ân-ı Kerim’de ise cemaatle namaza işaret eden ayetler, emirler mevcuttur. Bunun yanında Allah Teâlâ Hz. İsmail’in ailesine namaz ve zekâtı emretmesini övmektedir. İsmail’in (as) bu fiili, “Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan o ateşten koruyun…” emrine icabetin bir örneğidir bizim için. Muhammed (as) özelinde “Ailene namazı emret ve sen de ona sabırla devam et” buyruğu vakidir ve bu bizim de ittiba etmemiz gereken bir emirdir. Nitekim Rasûlullah, çocuklara namazı emretme yaşını 7 olarak tayin etmiştir.
3- Zekât-İnfak
Birçok ayette namaz ile zekât birlikte zikredilmiştir. “Eğer tevbe eder, namazı ikâme edip zekâtı verirlerse din kardeşiniz olurlar” ayetinden ötürü namaz ve zekâtın bir arada farz kılındığı rivayet edilmiştir. Önemine binaen Hz. Ebubekir, namazı kabul edip zekâtı kabul etmediklerini ifade eden kabilelerin bu tutumuna kesinlikle göz yummamış, “Vallahi namazla zekâtı birbirinden ayıranlarla harp ederim” demiştir.
Zekât denildiğinde dar manasıyla anlaşılmamalı, bunun zengin-fakir herkesi kendi nispetinde ilgilendirdiği unutulmamalıdır. Ayet ve hadislerde sadaka, infak, zekât kelimeleriyle karşılık bulan temelde maldan Allah rızası için harcamayı ifade eden bu amel, hadisler katılmaksızın bile ayetlerde farklı bağlamlarda kullanılmıştır. Rabbimiz farz kıldığı zekât haricinde Müslümanları infaka teşvik etmiş ve kendi rızası için infak edenleri methetmiştir. Övgüye layık bazı infak çeşitlerini ve infak edenlerin niteliklerini Kur’ân’ın dilinden okuyalım:
1- Zekât, temizler: Allah Teâlâ, Peygamberimize hitaben “Onların mallarından kendilerini temizleyip tezkiye edeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et…” buyurmakta, cehennemden korunacak takva sahibi kişiyi de şöyle vasfetmektedir: “O, malını temizlenmek için verendir. Hiç kimseye minnet borcu olmadığı halde sırf yüce Rabbinin rızasını gözeterek yapmıştır. Elbette kendisi de hoşnut olacaktır.”
2- Faiz yerine zekât (sadaka): Zekât ve sadakanın temizlemesi ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı sağlamasına bir örnek ise, Rabbimizin kişinin malının çoğalacağı zannıyla faizle borç vermesi yerine, onu borç vermeye hatta ihtiyaç sahibine tasadduka yönlendirmesidir: “İnsanların mallarında artsın diye verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekât (sadaka) ise işte onlardır mallarını kat kat artıranlar.”
3- Allah yolunda infak ve minnetten kaçınmak: “Allah yolunda mallarını harcayanların misali, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat verir.” Allah Teâlâ infak ve sadakanın Allah yolunda olmasını vurguladıktan sonra rızasını kazanmaya layık infak sahiplerini şöyle açıklar: “Mallarını Allah yolunda infak edip sonra da bu infaklarının ardından başa kakmayan yahut eziyet vermeyenler var ya, onların ecirleri Rableri katındadır. Onlara bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de.”
4- Gece-gündüz, gizli açık infak: Rabbimiz, İbrâhîm Suresi 31. ayette gizli-açık infak etmeyi emretmekte, gece-gündüz, gizli-açık infak edenleri överek onlara korku ve hüznün olmadığını, hüsrana uğramayacak bir ticaret yaptıklarını, dünyanın iyi sonucu olan cennetin onların olacağını bildirmektedir. Peygamberimizin beyanına göre ise arşın gölgesinde gölgelenecek sınıflardan biri ise, “sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar infakını gizleyen” kişidir.
5- Gözü açık olmak: İnfak hususunda belirtilen diğer bir örnek özellik, istemeyen, isteyemeyen kişiye de vermektir: “Onların mallarında belli bir pay vardır. İsteyen ve (iffetinden ötürü istemediği için) mahrum kalana.” Bu ayetlerde belirli paydan maksadın zekât olduğu bazı âlimlerce söylenirken, bir diğer ayet zekât harici infaka da işaret etmektedir: “Onların mallarında isteyen ve (iffetinden ötürü istemediği için) mahrum kalana da bir pay vardı.” Rabbimiz iffetinden ötürü istemeyenleri şöyle beyan ederek Mü’minleri infaka teşvik eder: “(Sadakalar) o fakirleredir ki, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı (istemekten çekindikleri için) bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan yüzsüzlük ederek bir şey istemezler. Hayır olarak ne infak ederseniz, Allah onları bilir.”
6- Îsâr: Îsâr, kısaca din kardeşini kendine tercih etmek olarak açıklanabilir. Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz, Ensârı bize örnek göstermekte, kendi ihtiyaçları olsa bile kardeşlerini tercih ettiklerini bildirmektedir: “Onlardan (Muhacirlerden) önce (Medine’yi) yurt edinmiş ve gönülden iman etmiş olanlar, kendilerine hicret edenleri severler, verdiklerinden ötürü kalplerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendilerinin çok ihtiyacı olsa bile onları kendilerine tercih ederler. Kim de nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Zekât ve infakın ayetlerdeki kullanımına göre başlıkları artırmak mümkün olsa da, bu yazımızda bununla iktifa ediyor, Rabbimizden, bizden istediği ve razı olacağı hasletlerle kuşanabilmeyi istiyoruz. “Allahım! Senden cenneti ve cennete yaklaştıracak söz ve amelleri ister, cehennemden ve cehenneme yaklaştıracak söz ve amellerden de sana sığınırız.”
Ahmet Şehit TUNA

GRUBA KATIL