Mucizeler ve Çıkarılacak Dersler
Arşiv Genel Yazarlar

Mucizeler ve Çıkarılacak Dersler

Dünya üzerinde zulümler, gözyaşları hiç dinmiyor. “Yok canım, o kadar da olmaz!” dediğimiz ne varsa olduğuna şahit oluyoruz. Türkistan’da, Arakan’da zulüm bitmeden Gazze’de zulüm başladı. Müslümanlara zulmedenler kâfir veya gayrimüslim, bunlardan beklenir derken Suriye’de kendilerini İslam’a nispet eden kişilerin, kâfirleri aratırcasına zulüm yaptıklarına şahit olduk. Sedneya Hapishanesinde yaşananları duydukça “Hadi canım, olamaz!” diyoruz.
Hapishanede pres nedir? Neyi presliyorsunuz? İçimden geçiriyorum, “Rabbim, bu zulümlere neden müsaade ediyorsun? Neden bir mucize gösterip bu azgın, zalim grupları helak etmiyorsun? Zalimler cezalarını bulur, insanlara da bir ibret ve hidayet vesilesi olur.” Mucizelerin geliş sebeplerine baktığımızda insanların hidayetine vesile olsun, resullerine yardım olsun, diye gönderildiklerini görürüz. Bunun yanında, hidayete gelmeyecek olanlara son bir fırsat vermek, helakten önceki son kurtuluş olsun diye, ahirete bahaneleri kalmasın diye, onlara mucizeler gösterilmiştir. Kiminin hidayetine, kiminin helakine sebep teşkil etsin diye…
“Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 42).
Salih’e Gönderilen Mucize Deve ve Davetin Helak ile Son Bulması
“Ey kavmim! İşte bu, sizin için bir mucize olmak üzere Allah’ın gönderdiği dişi devedir. Onu kendi hâline bırakın, Allah’ın arzında yesin, içsin. Sakın ha, ona bir kötülük yapmayın yoksa çok geçmez, sizi bir azap yakalayıverir.” (Hud, 64).
Rivayet edildiğine göre Salih’in (as) kavmi, kendisinden mucize olarak kayadan deve çıkarmasını istemişti. Salih (as) da onlardan, iman edeceklerine dair söz almıştı. Salih (as), namaz kılıp dua etmiş ve kayanın içinden deve çıkmıştı. Semud kavminin ıslahı için gönderilen Salih peygamberin, mucize olarak kayanın içinden çıkardığı devenin, kavminin azgınları tarafından ilahi emre muhalif olarak kesilmesi üzerine, Semud kavmi, inanan çok az kimse dışında dört gün içerisinde helak edilmiştir. Mucize istemek ve mucizeyi gördükten sonra itaatsizlik etmek, ya ağır cezaya ya da helake sebep olur. “Fakat Semud kavmi o deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Salih dedi ki yurdunuzda üç gün daha yaşayın, (sonra helak olacaksınız). O söz, yalanlanamayan bir tehdit idi.” (Hud, 65).
İsrailoğullarının İneği Kutsal Sayıp Kesmek İstememeleri
Bakara suresi, Musa (as) ve İsrailoğulları arasında geçen bir hadiseyi, bizlere anlatır. Rivayete göre İsrailoğullarından biri, bir başkasını öldürür. Sonra Musa’ya (as) gelirler ve katilin bulunmasını isterler. Musa (as), katili arar ve bir türlü bulamaz, rabbine dua eder ve ona yalvarır. Rabbi de Musa’ya (as), bir sığır kesmelerini söyler: “Bir zamanlar Musa kavmine, Allah size bir inek kesmenizi emrediyor, demişti. Onlar, sen bizimle alay mı ediyorsun, dediklerinde ise Musa, cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım, demişti.” (Bakara, 67). İsrailoğulları arasında inek, kutsal sayıldığından dolayı, ineği kesmek istemediler. Musa (as), Tur Dağı’na, Rabbi ile görüşmeye gittiğinde Samiri adlı bir Yahudi, ziynet eşyalarını eriterek altından bir buzağı yapmıştı. “Ant olsun Musa, size apaçık mucizeler getirmiştir. O, aranızdan ayrılıp bir müddet Tur’a gidince zalimler olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz.” (Bakara, 92). Ayetten anlıyoruz ki İsrailoğulları arasında hâlâ puta tapma kalıntıları var. Bu vesileyle Rabbimiz, ineği kutsal sayma inancını, İsrailoğulları arasından kaldırmak için, ineği kurban etmelerini istemiştir.
“Onlar, bizim için Rabbine dua et de kesilecek ineğin özelliklerini bize iyice açıklasın, dediler. Allah; o, ne yaşlı ne de körpe, ikisi arası bir inek. Size emredileni hemen yapın, dedi. Demişlerdi ki rengi nasıl olsun? Rabbine dua et de açıklasın bize. Musa, Allah diyor ki demişti; sapsarı, lekesiz olacak, bakanlara sevinç, neşe verir bir renk. Rabbine bizim adımıza yalvar da bize onun (başka) niteliklerini de açıklayıp bildirsin. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzemektedir. İnşallah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz, diye (bir istekte bulunmuşlardı). Musa, Allah diyor ki demişti, ne çifte koşulup tarla sürmüş olacak ne ekin sulamış olacak. Ayıpsız, lekesiz, alacasız olmalı. Hah demişlerdi, şimdi gerçeği söyledin! İneği boğazladılar, boğazladılar ama az kaldı bu emri yerine getiremeyeceklerdi.” (Bakara, 68-71). “Sığırın bir kısmıyla öldürülen adama vurun, demiştik de vurulunca da o şahıs dirilivermişti. İşte böylece Allah ölüleri diriltir. Size böylece gücünü ve delillerini gösterir ki aklınızı başınıza alasınız.” (Bakara, 73).
İsrailoğulları, ilahi emir gelir gelmez ona itaat etselerdi sıradan herhangi bir ineği kesmekle mesuldüler fakat ineği kutsal saydıklarından dolayı, bahaneler bulup soru sorarak kolayca çözülebilecek bir sorunu, daha müşkül bir duruma düşürmüşlerdir.
Allah (cc), İsrailoğullarına Vatan Buldu, Onlar Mücadele Etmekten Çekindiler
“Hani, şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve ‘hıtta’ (ya Rabbi, bizi affet) deyin ki biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz, demiştik.” (Bakara, 58). (Adı geçen memleketin Kudüs veya Eriha olduğu rivayet edilmiştir.) “Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten bir pislik (veba, murdar bir hastalık) indirdik.” (Bakara, 59). İsrailoğulları kendilerine vatan tahsis edilen yere girmekten korkup kabul etmediklerinden dolayı, ceza olarak salgın hastalıklara maruz bırakılmıştır. “Ya Musa, demişlerdi, onlar orada bulundukça biz, oraya ebediyen giremeyiz. Sen, Rabbinle git, ikiniz çarpışın onlarla, biz burada oturup duracağız.” (Maide, 24).
“Hatırlayın (ey İsrailoğulları), verilen nimetlere karşılık, ey Musa, bir tek yemekle dayanamayız, bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden, sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından, bize çıkarsın, dediniz. Musa ise (onlara) daha iyiyi, daha kötü ile değiştiriyor musunuz? O hâlde Mısır’a inin. Herhalde istedikleriniz orada vardır, dedi. İşte (bundan dolayı) üzerilerine zillet ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah’ın gazabına uğradılar ” (Bakara, 61).
Rabbimiz tarafından vatan olarak tahsis edilen yere girip savaşmak istemediklerinden dolayı, İsrailoğulları, Tih Çölü’nde (Mısır ve Filistin arasında) kırk yıl süreyle vatansız ve topraksız olarak sürgün hayatı yaşamaya mahkûm edilmişti. Rabbim bu sürgünde, kudret helvası ve bıldırcın eti göndermişti. İsrailoğulları, bundan da şikâyet etmişlerdi.
İsrailoğulları ve Firavuna Gelen Belalar
“Ant olsun, biz de Firavun ve çevresini, belki öğüt alıp düşünürler, diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.” (Araf, 130). “Onlar, bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir. Yine de biz, sana inanacak değiliz, dediler. Bunun üzerine ayrı ayrı mucizeler olarak üzerilerine tufan (seller, veba), çekirge, haşarat (kımıl), kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu günahkâr bir kavim oldular. Üzerlerine azap çökünce ey Musa, Rabbinin sana verdiği söz uyarınca bizim için dua et. Eğer azabı üzerimizden kaldırırsan mutlaka sana inanacağız ve İsrailoğullarını seninle birlikte elbette göndereceğiz, dediler. Biz, geçirecekleri bir süreye kadar onlardan azabı kaldırınca hemen yeminlerini bozdular. Bu yüzden onlardan intikam aldık, ayetlerimizi yalanlamaları ve onları umursamamaları sebebiyle kendilerini denizde boğduk.” (Araf, 132-136).
Firavun ve avenesinin, gelen mucizeleri görüp Musa’dan (as) dua etmesini istemeleri, belaların Musa’nın ilahından gelmiş olduğunu bildikleri hâlde, kölelerini kaybetme korkusu; tarım, yemek, bulaşık gibi basit işleri kendilerinin yapacak olması, ilahlık iddiasında olan Firavunun gücünü kaybetme kaygısı onu ve avenesini inkâra ve helake sürüklemiştir.
Musa’nın Asasının Yılan Olması ve Sihirbazların İman Etmesi
Rabbimiz, Musa’ya (as), Naziat ve Taha surelerinde Firavun’a gitmesini ve onu tek ilaha davet etmesini söylemişti. Musa (as), Firavun’a gittiğinde Firavun, tepki göstermişti. Devamını Kur’an-ı kerimden aktaralım: “Firavun, benden başkasını tanrı edinirsen yemin ederim ki seni zindanlarda süründürürüm, dedi. Musa, sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı, diye sordu. Firavun, doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu, diye karşılık verdi. Bunun üzerine Musa, asasını atıverdi; bir de ne görsünler, asa düpedüz bir yılan oluvermiş. Böylece sihirbazlar, belli bir günün ilan edilmiş vaktinde bir araya getirildi. Halka, siz de toplantıya gelmiyor musunuz, denildi. Sihirbazlar üstün gelirlerse ki ümidimiz budur, herhalde onların yolundan gideriz. Musa sihirbazlara, ne atacaksanız atın, dedi. Bunun üzerine iplerini, değneklerini yere attılar ve dediler ki Firavun’un üstün gücü adına, elbette üstün gelen, biz olacağız. Sonra Musa da değneğini yere attı, bir de ne görsünler, onların düzmece nesnelerini yutuveriyor. Sihirbazlar, derhal secdeye kapandılar. Âlemlerin rabbine, Musa ve Harun’un rabbine iman ettik, dediler. Firavun dedi ki benim size izin vermemi beklemeden ona iman ediyorsunuz, öyle mi? Anlaşılan o, size sihri öğreten üstadınızmış. Ama şimdi göreceksiniz! Ant olsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım. Zararı yok, dediler; (nasıl olsa) biz rabbimize döneceğiz.” (Şuara, 29-50).
Mucizeyi gören sihirbazlar, bunun bir sihir olmadığını anlamışlardı. Hemen iman ettiler. Bu iman etmeleri, ayaklarının ve ellerinin çaprazlama kesilmesine sebep olsa da mükâfatını rablerinden bekleyerek imanlarından geri adım atmamışlardı. Mucize karşısında iman etmeyen Firavun ise nesiller boyunca, Kızıldeniz’de helak edilen Firavun, diye insanlara ibret olarak kalacaktır.
Yahudilerin Cehennem Hakkında Kuruntuları
“Dediler ki ateş, bizi yaksa bile birkaç gün yakar. De ki Allah’tan bir söz mü aldınız? Aldınızsa Allah, mutlaka sözünü tutacaktır. Yoksa siz, Allah hakkında bilir bilmez konuşup duruyor musunuz? Gerçekten bir kimse günah ve küfrü kazanır da günahları onu her taraftan çevrelerse işte böyle kimseler, cehennem ehlidirler ve orada ebedi olarak kalıcıdırlar.” (Bakara, 80-81). İsrailoğulları, cehennem hakkında kendilerini birkaç günle avutup dururlar. Hâlbuki cehennem, onları beklemektedir. Rabbimiz, İsrailoğullarının, hatalarını bilip onları düzeltmek yerine, hatalarında ısrar etmelerine ve cehenneme gitsek de orada fazla kalmayacağız, diye kendilerini avutmalarına cevaben, Kur’an-ı kerimde, cehennemin onları beklediğini söylemektedir. Bugün bizler de günahlarımızda ısrar edersek “Ne olacak canım! Biraz yanar, çıkarız dersek…” Rabbim, bizleri de ebedi cehennem ile uyarmaktadır.
Ayın İkiye Yarılması
“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. O inkârcılar bir mucize görseler, hemen yüz çevirirler de hep olagelen bir büyüdür, derler. Onlar, hakkı yalanladılar, kendi arzu ve heveslerine uydular. Hâlbuki bütün işler, bir hedefe ulaşmaktadır, yani Allah’ın kararına kimse engel olamaz. Sen, yine onlardan uzak dur. O davet edici İsrafil’in görünmemiş, tanınmamış bir şeye davet edeceği gün… O gün onlar, gözleri dönüp kararmış bir hâlde öteye beriye dağılmış çekirgeler gibi, kabirlerinden çıkarlar.” (Kamer, 1-7). Mekkeli müşrikler peygamber efendimizden, kendilerine bir mucize olarak ayın ikiye yarılmasını istemişlerdi. Resulullah (sav) de parmağı ile ayı işaret ederek ikiye ayırmıştı. Ayın yarısı bir dağda, diğer yarısı başka bir dağın üzerinde görülmüştü. Rabbimiz, müşriklerin böyle bir mucize isteyip sonra da yüz çevirmelerini, hesap günüyle, gözlerin dehşetle döneceği gün ile uyarmaktadır.
Resulullahın (sav), başka mucizelerini sayarsak miraç hadisesi, parmaklarından su akıtması, zehirli koyun etinin konuşması, hurma kütüğünün ağlaması… Burada aklımıza şu soru gelebilir: Eski kavimlerde mucize sonrası ceza veya helak gelmiştir. Peygamberimizin zamanında neden mucize sonrası ceza veya helak gelmemiştir? Allah (cc) ve Resulullah (sav), bunun cevabını vermektedirler: “Sen onların içinde bulundukça Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar istiğfar ederlerken de (içlerinde istiğfar edenler var iken) Allah, onlara azap edecek değildir.” (Enfal, 33). “Ben, Rabbimden benim ümmetimi helak etmemesini istedim. Rabbim, benim bu duamı kabul buyurdu. Dedi ki onların helaki, kendi aralarında olacaktır. Günah işledikleri zaman, ben onları birbirine düşürecek ve vurduracağım. Ben, bunun da kalkmasını diledim ama Rabbim, bunu kaldırmadı.” (Müslim, Fiten, 20). Allah (cc), Resulullah (sav) aramızdayken ve içimizde istiğfar edenler bulundukça bizleri helak etmeyeceğini bildirmiştir. Resulullah da (sav) veda haccında, rabbinden ümmetini helak etmemesi için duada bulunmuş ve bu duası kabul edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim Gibi Bir Mucize Karşısında Kibrine Yenilenler
Allah resulünün en büyük mucizesi, Kur’an’dır. Onu okuyan, dinleyen, onun bir insan kelamı olmadığını anlayabilir. Kur’an’ın kelamını dinleyip insan mahsulü olmadığını anlayan birinin, hidayet yoluna yönelmesi gerekir. Yönelmiyorsa cezayı beklemesi gerekir. Kur’an’ın şiirselliği vardır, geçmişten haber verir, gelecekten haber verir; semadan, uzaydan, hücreden, ceninden haber verir, kolay ezberlenme özelliği vardır. Hangi anayasa kitabı -600 sayfa- ezberlenebilir? “Elif, lam, mim.” “Elif, lam, ra.” “Ya, sin.” “Ta, ha.” işte bu Kur’an, bu harflerle yazılmıştır. Siz de bunlarla bir benzerini getirin, görelim, diye insanlara meydan okumaktadır. İnsan kelamı olduğunu, sihir olduğunu iddia ediyorsunuz. Bunun benzeri bir kitabı, siz yazın da görelim veya bunun gibi bir sihri, siz yapın da görelim, diye insanlara meydan okumaktadır. Bu mucizeleri görüp de iman etmemek Velid b. Muğire gibi, Allah’ın (cc) lanetini üzerine çeker. Rivayete göre müşrikler, Velid b. Muğire’ye gelerek Hz. Peygamber’e ve tebliğ ettiği Kur’an’a karşı nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini sormuşlardı. Velid b. Muğire, peygamberimize geldi, Resulullah (sav) ona Kur’an okudu, dinledikleri için, onun söylediği sözde bir tatlılık, bir parlaklık var. O söze kimse üstün gelemez. O söz, onlara üstün gelir, dedi. Neredeyse iman edecekti. Kur’an-ı kerimin, ilahi bir makamdan geldiğini anladığı hâlde, kavminin kınamasından korkup onları hoşnut etmek için, Hz. Peygamber’in bir sihirbaz, Kur’an’ın da önceki sihirbazlardan intikal eden bir sihir, bir beşer sözü olduğunu söylemiştir. İnsanlar arasında sihir olduğunun yayılmasını tavsiye etmiştir. Devamını yüce kitabımızdan okuyalım:
“Üstelik o, nimetlerimi daha da artırmamı umuyor. Asla (ummasın) çünkü o, bizim ayetlerimize karşı alabildiğine inatçıdır. Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım. Zira o; düşündü, taşındı, ölçtü, biçti. Canı çıkası, ne biçim ölçtü, biçti! Sonra canı çıkası, tekrar ölçtü, biçti. Nasıl ölçtü, biçti ise… Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda kibrini yenemeyip, sırtını dönüp gitti. ‘Bu (Kur’an), dedi, olsa olsa eskilerden nakledilmiş bir sihirdir; bu, insan sözünden başka bir şey değildir.’ Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım. Sen bilir misin, sekar nedir? Hem (bedeni helak eder) bırakmaz hem (eski hâline getirip tekrar azap etmekten) vazgeçmez o. İnsanın derisini kavurur.” (Müddesir, 15-29). Bir mucizeyi, gerçeği gördükten sonra makam, mülk, mevki, itibar, şöhret kaybetmemek için kibrine yenilerek iman etmemek, hidayet nasip olacakken inkâr etmek, büyük azabı gerektirir. Allah (cc) da Muğire için bitmez tükenmez bir azap vadetmiştir. Tüm insanlar için de Rabbimiz, bu olayı aktarmaktadır. Hidayet kapısı nasip olacakken kibrine, makamına, mevkisine yenilenler, büyük bir azaba (sekar) düşecektir.
Cennette Köşk Bir Altına
Behlül Dânâ, bir gün kumların üzerine köşk yapıyormuş. Harun Reşit yanından geçerken soruyor: “Behlül, ne yapıyorsun?” “Cennette köşk yapıyorum, onu isteyene satacağım.” “Peki, kaç paraya satıyorsun?” “Bir altına…” Harun Reşit, “Behlül, senin kumdan köşkünü kim alsın.” demiş, yürümüş gitmiş. Harun Reşit’in hanımı da Behlül’ü görmüş, o da sormuş. “Behlül, ne yapıyorsun?” “Cennette köşk yapıp satıyorum.” “Peki, kaça satıyorsun?” “Bir altına…” “Peki, alıyorum, al şu bir altını.” demiş, camdan atmış bir altını. O akşam Harun Reşit, rüyasında cennette gezmektedir. Bir köşk görür, güzel mi güzel, çok beğenir ve der ki “Bu köşk kimin?” Hanımınızın, demişler. Peki, nasıl kazanmış bu köşkü, demiş. Behlül’den bir altına satın aldı, demişler. Ertesi gün Harun Reşit, gördüğü rüyanın tesiriyle Behlül Dânâ’yı aramış. Bakmış aynı yerde yine kumlardan köşk yapıyor. Behlül’e sorar, “Behlül, ne yapıyorsun?” “Cennette köşk yapıyorum.” “Peki, kaç para?” “Bin altın…” “Dün bir altın, diyordun, bugün bin altına çıkarmışsın. Bunun sebebi nedir?” Hanımınız dün cennette köşkünü görmeden aldı. Ama sen gördükten sonra istiyorsun. Onun için sana bin altına, demiş.
Sonuç
Bu kıssalardan çıkarmamız gereken derse gelince bizim için gaip (belirsiz, bilinmeyen) olan bir şey, eğer ki mucize ile aleni (açık) hâle dönüşürse, bizler de bu aleni olan mucize durum karşısında kayıtsız kalırsak bunun vebali olacaktır. Gafil olan birinin durumu ile mucizeye şahit olmuş birinin durumu bir olmayacaktır. Mucizeye şahit olduktan sonra hayatımızda olumlu bir dönüşüm, değişim olmuyorsa bunun ya bu dünyada ya da öbür dünyada cezası olacaktır.
2025 yılı itibarı ile dünya nüfusunun 8 milyar olacağı tahmin ediliyor. Rabbim bir mucize ile zulümleri bitirse, zalimlere haddini bildirse… 2 milyar Müslümana sormaz mı? “Yapmanız gerekenleri neden yapmadınız? Neden zulümleri bitirmediniz de benim mucizemi beklediniz?” demez mi? Yapabileceğimiz işleri yapmadığımız için, bizlere ceza göndermez mi? 2 milyar Müslümana, “Neden üzerinize düşeni yapmadınız ve İsrailoğullarının, “Ey Musa, sen ve Rabbin, gidip savaşın, biz burada oturacağız.” (Maide, 24) dedikleri gibi siz de “Ey Rabbim, git Siyonistlerle savaş, biz burada oturacağız mı diyorsunuz?” demez mi? 6 milyar gayrimüslim, mucizeyi görüp hidayet yoluna girmezse ceza ya da helake müstahak olmaz mı? Olur elbet. Rabbim, rahmet ve merhamet sahibi de benim duamı kabul etmiyor, insanlara biraz daha mühlet veriyor.
Gazzeli Müslümanlar; direndiler, pes etmediler hem ahireti hem İsrail’e karşı savaşı kazandılar. Dilerim, zalim İsrail anlaşmaya bağlı kalır. Gazzeli Müslüman yetimler, yaşlılar, yaralılar bu kış gününü atlatırlar. Müslümanlar olarak onların bu mücadelelerine yeterince destek olamadık. İnşallah, yardımlar konusunda onlara yardımcı olabiliriz.
Cefai DEMİREL

GRUBA KATIL