“Zorlayınca olmaz, nasipse olur. Ama zorlamadan da olmaz çünkü kader gayrete âşıktır.”
Bir işimiz, beklentimiz, hayalimiz, emelimiz olmayınca kader böyleymiş deyip bırakmak olmaz. İşimizin olması için sebepleri yerine getirip olması yönünde çaba sarf ettikten sonra, işimiz olmuyorsa o zaman kaderdir deyip kenara çekilebiliriz.
Sözümüz kolay anlaşılsın diye açarsak bir öğrenci, sınavına hazırlanmaz ve sınavdan istediği puanı alamaz ise kaderim buymuş deyip sorumluluktan kaçamaz. Çalıştım, hazırlandım, gayret ettim ama üniversite sınavında istediğim puanı alamadım diyorsa o zaman kaderim buymuş diyebilir.
“Onlar, ancak ağzına gelsin, diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki su, onun ağzına gelecek değildir.” (Rad, 14).
Rabbim, bizlere nimetlerini gönderir, kulum nasibini alsın, diye. Bizler nasibimizi aramak yerine, evde oturur ve pazardan sebzenin gelip, mutfakta pişip, masamıza sıcacık gelmesini beklersek çok bekleriz. Rabbim nimetlerini bizlere göndermiştir. Bizim de bir zahmet kalkıp nasibimizi alıp getirmemiz lazım.
“Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen, bin yıl anda (orda) durursa kendi dolası değil” (Yunus Emre).
Allah’ın (cc) bu konudaki sünnetine bakacak olursak “Bunun üzerine Musa’ya, asanla denize vur, diye vahyettik. Deniz hemencecik ikiye yarıldı da her bir parçası kocaman bir dağ gibi oluverdi.” (Şuara, 63).
Allah’ın (cc) denizi yarması için Musa’nın (as) asasına ihtiyacı mı vardı? Musa’nın (as) asası olmasa Kızıl Deniz yarılmayacak mıydı? Elbette ihtiyacı yoktu. Rabbimiz, bizlere nimetlerini göndermek istiyor fakat bu işte bizim de bir katkımızın olmasını istiyor. Sizler bir başlangıç yapın, ben devamını getireceğim, diyor.
“Hurma dalını da kendine doğru silkele, üzerine henüz yeni olgunlaşmış taze hurma dökülüversin.” (Meryem, 25). Allah’ın (cc) hurmaları dökmesi için, Meryem annemizin hurma dalını silkelemesine ihtiyacı mı vardı? Elbette yoktu. Rabbim Meryem annemize taze hurma vermeyi istiyor fakat bu işte Meryem annemizin de bir katkısının olmasını istiyor.
“Hatırlayın Musa kavmi için su aramıştı, o zaman biz ona asanı taşa vur, demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı. Böylece her kabile topluluğu, içeceği yeri bilmiş ve rahatlamıştı.” (Bakara, 6). Allah’ın (cc) su vermesi için, Musa’nın (as) asasını taşa vurmasına ihtiyacı mı vardı? Elbette hayır. Asa olmasa da Rabbim suyu verecekti. Rabbim dilerse bizlere, yardımımız olmasa da nimetlerini verir. Buna, kitabımız Kur’an’dan bir örnek verebiliriz.
“Zekeriya onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve ey Meryem, bu sana nereden geliyor, der. O da bu, Allah tarafındandır. Allah dilediğine sayısız rızık verir, derdi.” (Ali İmran, 37).
Rabbimiz, küçük bir kız çocuğuna nimetini göndermek için, asasını vurmasını istememiştir. Zaten buna ihtiyacı da yoktur. Rabbimiz acizlikten münezzehtir.
Rabbimizin bizim yardım etmemize elbette ki ihtiyacı yoktur. Bizlere nimetlerini, zaferlerini vermek istemektedir. Fakat bizlerin de Rabbimizin nimetlerini ve zaferi hak etmemiz için, adım atmamız, gayret etmemiz gerekir.
“Hiçbir adım atmayan kimse, bir yere varacak değildir.” Bir hedefin, bir amacın, bir gayen varsa olması için adım atmalısın, bir yerden başlamalısın. Hiçbir gayret göstermeden kaderi şikâyet eden kimse, aptal ve aciz insandır.
Müslümanlar olarak dua edip, ebabil kuşlarını çağırarak, İsrail zulmünü durduramayız. Sonra o ebabiller gelir, iki milyar Müslüman, on milyonu bulmayan İsrail nüfusunu tükürüğünüzle boğamadınız mı, der! Pişmiş tuğla parçalarıyla biz Müslümanları helak eder.
Mekke halkı, Ebrehe’nin ordusuna güç yetiremediği için Ebabil kuşları geldi, fil ordusunu helak etti. Müslüman nüfus, İsrail’in nüfusunun 200 katıdır. Güç yetirecek kuvvet vardır.
200 kişi, bir kişiyi dövemiyor da ebabilleri çağırıyorsa yazıklar olsun bize. Allah resulünün (sav) haber verdiği “Selin önündeki çer çöp gibi Müslümanlar olacak.” (Ebu Davut, Sünen 4298) Müslüman tipi günümüz Müslümanlarıdır.
60’a yakın devlet ve 80 Müslüman topluluk bir İsrail’le mücadele etmeyip Filistin’i Gazzelileri, İsrail’in, ABD’nin ve Avrupa’nın zulmüne terk edip, sonrada Rabbimizden zafer beklemek ne kadar doğru olabilir? Veya Rabbimiz bu zaferi bizlere nasip eder mi? Sizler zaferi hak ettiniz mi, demez mi?
Filistinli, Gazzeli kardeşlerimiz cenneti kazanmak için gayret ettiler ve mükâfatlarını alacaklar. Dünya Müslümanları bu imtihandan geçemediler, yeterli gayreti göstermediler. Bütün dünya, ahir zaman Müslümanlarının acziyetini gördü. Selin önündeki çer çöp olduğunu gördü.
“Ve insana, kendi gayret ve çabalarından başka bir şey yoktur” (Necm, 39).
Rabbimiz, Necm suresi 38-41. ayetlerde hiçbir kimsenin başkasının günahını üstlenmeyeceğini, ahirette de çalışmalarının karşılığının tastamam kendisine verileceği bildirilmektedir.
Gazzeli kardeşlerimiz mücadele ettiler, inşallah bunun karşılığını ahirette bulacaklar. Mücadele etmeyen Müslümanlar ve bu zulme rıza gösterenler de ahirette karşılığını bulacaklardır.
“Zafer, gayrete âşıktır.” Müslümanlar olarak zilletten kurtulup izzetimize yeniden kavuşmak istiyorsak Musa (as) gibi asamızı denize vurmalıyız, taşa vurmalıyız. Meryem annemiz gibi hurma ağacını silkelemeliyiz. Zalimlere karşı kıyama kalkmalıyız. Zulmün son bulması için gayretimizi ortaya koymalıyız.
“Ey Rabbimiz, ben çocuklarımdan bazısını senin mukaddes olan evin (Beytullah) yanında ekinsiz (çorak) bir vadiye yerleştirdim.” (İbrahim, 37) diye dua etmişti İbrahim (as), Hacer annemizi ve İsmail’i (as) ot bitmez taş ocağında bırakıp giderken. Hacer annemiz arkasından seslenmişti, “Bizi buraya bırakmanı Rabbin mi emretti?” İbrahim (as) da “Evet” manasına gelecek imada bulunmuştu. Hacer annemiz, yüreğinden gelen tevekkülle “Öyleyse Rabbim bizi zayi etmez.” (Hud, 115) gidebilirsin, demişti.
Mantıken düşünürsek taş ocağında; ekin, ot bitmez bir yerde bebekli bir kadının yaşama şansı nedir? İbrahim (as), mantığı ile hareket etmedi, emre itaat etti. Müslümanlar olarak bizler, aklı ön plana çıkarıp gücümüz yetmez diyerek yapabileceğimiz şeylerden geri duruyoruz. Tevekkül etsek, biraz gayret etsek, yapabileceklerimize odaklansak belki de Rabbim yolumuzu açacak. Boykottur, mali yardımdır, gıda yardımıdır, sosyal medya kullanımıdır, birbirimizle çekişmemektir. Rabbim, Suriye’de Müslümanlara zaferi nasip etti. İnşallah, Filistin’e de zaferi nasip edecek. Fakat bizlerde birlik beraberlik yok, gayret yok, zafere inanç yok!
Kaderin ferdi boyutundan başka, toplumsal boyutuna bakarsak Rabbim, bizlere bu konuda şu ayeti ile cevap vermektedir: “Şüphesiz ki bir kavim kendi özünü değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad, 11).
Rabbim, fertlerde olduğu gibi, toplumlarda da olumlu yönde bir tavır, değişim, gayret görürse onlara nimet, ilim, zafer, güç nasip eder. Toplum, yönünü İslam üzere çevirirse Rabbim, o topluma izzet, güç, zafer nasip eder.
Toplum, yönünü ne tarafa çevirirse Rabbim, o yönde topluma yollar açıyor. Bu yollar olumlu yönde de olabilir, olumsuz yönde de olabilir. Olumsuz yönde yönelişe Rabbimiz, ayet-i kerimede şöyle cevap veriyor: “Bir kavim kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir.” (Enfal, 53). Rabbim, bir kavme vermiş olduğu nimetleri, o toplumda olumsuz davranışlar görmedikçe nimetlerini onların üzerinden kaldırmaz.
Aklımıza şöyle bir soru geliyor. Ne oldu da Rabbim, Müslümanların üzerinden nimetini kaldırdı? Nimetleri gıda, yiyecek, araba, ev olarak algılarsak bunlar artmıştır. Obezite dünyanın ve ülkemizin sorunu hâlini almıştır. Fakat Rabbim, Müslümanların üzerinden zaferi, izzeti, heybeti neden aldı, diye düşünürsek Müslümanlar olarak dünya malına meylettik, ölümü, şehadeti kötü gördük. Fırkalarımızı, mezheplerimizi, Müslümanlığın üzerinde gördük. Ayrıştık, bölündük.
“Allah ve resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz gider. Sabredin, kuşkusuz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46).
Zafere giden yol, Müslümanların birbirleri ile çekişmeyip birlik, beraberlik kurmasındadır. Bugün Suriye’de zafer, birleşme ile gelmiştir. İnşallah Filistin’de, Gazze’de kardeşler birleşir ve beraber hareket ederlerse Filistin özgür olacaktır.
Cefai DEMİREL