Şehadetinin (29 Ağustos 1966) 57. sene-i devriyesindeyiz. Aziz şehid, ilim, dava ve hareket adamı Seyyid Kutub’dur o.
Şehid’in; “Din Budur”, “İslam Düşüncesi”, “Yoldaki İşaretler” ve “Fî zilali’l-Kur’an” isimli kitaplarından yararlanılarak Muhammed Tevfik Berekât tarafından oluşturulan bir kitap: “İslami Hareket Metodu”.
Şehadet yıl dönümü vesilesiyle söz konusu kitaptan Seyyid Kutub’un bazı fikir ve düşüncelerini derleyerek sizinle paylaşmak istedik. Faydalı olmasını dileyip Rabbimizden şehidimize rahmeti ile muamele etmesini ve bizleri de “onun gibi şahidce yaşayıp şehidce dünyaya veda edenlere” komşu kılmasını niyaz ederek sizleri derlememizle baş başa bırakıyoruz:
“İslam’ın gayesinin yalnız Allah’a kulluğu gerçekleştirmek olduğu bilinen gerçeklerdendir. Bu gaye ise Allah’tan başka ilahlık taslayanların –ne olursa olsun- ilahlıklarına son vererek şeriatını hâkim kılmamızla gerçekleşebilir. Bu da Allah’ın şeriatını inanç ve ihlâsla uygulayan bir hükümet ve bu şeriata isteyerek boyun eğen bir toplumla mümkün olur. Bu gayeye ulaşmamız için, bizi gayemize ulaştırabilecek bir metoda ihtiyacımız olacaktır. Çünkü metod ve gaye arasında bir uyumsuzluk söz konusu olursa hedefimize varamayız. Ve bu metodu bırakıp başka bir metod aramak zorunda kalırız. Allah, bu metodu tayin etmeyi bizim içtihadımıza bırakmadı. Rahmetinin bir eseri olarak, yeryüzünde İslam’ı hâkim kılmak için takip edeceğimiz Rabbani metodu gösterdi. Müminler, Rabbani metodun özelliklerini, dışarıdan hiçbir şey katmadan olduğu gibi Allah’tan alırlar.”
***
“Müslüman, şehadet vazifesini, Allah’ın nizamını insanların hayatında tahakkuk ettirmek, İslam düşüncesinden doğan İslam nizamını hâkim kılmak ve beşer topluluğunun hayatını bu esas nizama göre tanzim etmek için faaliyet sarf ederek yerine getirir.”
***
“İman hakikati, O’nun yolunda düşmanlarıyla savaşırken kemale erer ve kalpte yerleşir. Çünkü mücahid, başkalarıyla mücadele ederken, kendi nefsiyle de mücadele etmektedir. İmanında yepyeni ufuklar açılır. İnsan ve insan hayatıyla ilgili birçok hakikatleri keşfeder.
Mücahid, nefsiyle, duygularıyla, düşünce ve adetleriyle en yüksek mertebeye erişir. İnsanı bu mertebeye ancak dava uğrunda mücadele ulaştırır. Evinde rahat rahat oturmakla bunu elde etmesine imkân yoktur.”
***
“Allah’ın nizamı ile cahiliyet nizamları arasındaki kesin ve kati münasebetlerin tabiatı; ancak güzel şartlar ve özel durumlarda beraber yaşamalarının mümkün olduğu zamanlarda kavranılabilir. Bunun da kaidesi; kulları, kullara kulluğun esaretinden kurtarıp sadece Allah’a kulluğun hürriyetine kavuşturmak davasını güden İslam’ın genel davetinin önüne devlet gibi, idari nizam gibi, yeryüzündeki cemiyetlerin durumları gibi herhangi bir maddi engelin konulmasıdır. Bu, Allah’ın nizamıdır… Kulları, kullara kulluktan kurtarıp Allah’a kulluğa götürebilmesi için, Allah onun hâkim olmasını ister… Cahiliyet nizamlarını ise, bu ilahi nizamı kendi bünyesinden atmak, Allah’ın nizamıyla yeryüzüne yayılan hareketi söndürmek ve bu hareketin hükmüne son vermek gayesini güderler.”
***
“İslam hakkında binlerce kitap yazılsa, mescidlerde binlerce hutbe ve konferans verilse, İslam’ı öven binlerce film gösterilip davet için binlerce heyet gönderilse; bunların hepsi bir arada bile yapılsa, bunların hiçbirisi yeryüzünün bir bölümünde Allah’ın kanunlarına göre hayatlarını düzenleyen küçük bir topluluk kadar etkili olamazlar.
İslam düşmanları, bu durumu gayet iyi bildikleri için, İslamî kitapların basımına, İslam’ı öven filmlerin gösterilmesine, davet için heyetler gönderilmesine belli sınırlar çerçevesinde bile olsa izin vermelerine rağmen; İslamî bir devletin kurulması için izin vermek şöyle dursun, bu konuda yapılacak en ufak bir çalışmaya hatta bundan söz edilmesine dahi asla izin vermezler.”
***
“O ilk nesil (yani sahabe nesli), Kur’an’a yaklaşırken kültür ve inceleme maksadıyla veya zevk alma, eğlenme arzusuyla yaklaşmıyorlardı. Ve onlardan hiçbir kişi, Kur’an okurken yalnızca kültürünü artırmak için okumuyordu. İlmî ve fıkhî iddialarına yenisini eklemek ve böylece kursağını doldurmak arzusuyla okumuyordu. Onlar, Kur’an’ı okurken Allah’ın emrini öğrenmek için okuyorlardı. Kendileriyle ilgili, içinde yaşadıkları toplumla alakalı olarak, hem kendilerinin ve hem de bulundukları toplumun hayatıyla alakalı neler söylediğini öğrenmek için okuyorlardı. Bu kitabın emirlerini alırken, duyar duymaz yaşamak için alıyorlardı. Tıpkı savaş meydanındaki askerin bir üst kademeden gelen günlük emirleri ve direktifleri alır almaz hemen faaliyete geçmesi gibi. Bunun için okuyorlardı Kur’an’ı. İşte bunun içindir ki onlardan hiçbirisi bir celsede uzun uzadıya dalıp kalmıyordu. Çünkü biliyordu ki, ne kadar fazla dalarsa o kadar omzuna vazife ve mükellefiyet yüklenecekti. İbn Mes’ud (ra)’ın rivayet ettiği hadiste de olduğu gibi, onlar beş on ayetle yetiniyorlardı ve hemen bunları ezberleyerek amel etmeye başlıyorlardı.”
***
“Bu din, birtakım faraziyelerle meşgul olan bir teoriler yığını değildir. Bu din, doğrudan doğruya pratikle ilgilenen bir nizamdır. Bunun için İslam akidesini kabul eden, Allah’tan başka kimseye hâkimiyet hakkı tanımayan, Allah’tan başka kimselere hâkimiyet hakkı tanıyanlara hayat hakkı vermeyen ve bu esasa dayanmayan her türlü hükmü reddeden Müslüman bir cemiyetin kurulması gerekir.
Bu cemiyet, fiilen kurulunca tabiatı itibariyle birtakım nizam ve hükümleri gerektiren pratik bir yaşayışı da olacaktır. İşte bunlar gerçekleştikten sonra, ancak bu din hüküm ve nizamlar koymaya başlar. İlk iş olarak, başka nizamı ve hükümleri reddeden ve Allah’ın vazettiği nizam ve hükümlere teslim olan kitleler için nizam ve hükümler koyar.”
Derleyen:
Fatih PALA
Arşiv
Yazarlar
İslam’ın Hareket Metodu ve Şehid Seyyid Kutub
- by Fatih Pala
- 19 Eylül 2023
- 0 Comments
- 0 Views