İman edenlerin kuşanmaları, üzerlerinden hiçbir vakit eksik etmemeleri, eksikliğini en büyük kayıp olarak görmeleri gereken konu ve kavramlardan birisi de takvadır, başka bir tabirle, muttaki olmaktır. Bütün zamanların kurtuluş reçetesi olmayı hak eden takva, zamanımızda da önemini ve gereğini koruyor. Vahiyden ve Rasulullah’tan (sav) yüzyıllar boyu uzak kalmışlığımızın resmi odur ki; takva sancağını yere düşürmemiz demek, mevta haline bürünmemiz demektir. Ondan ötürü, takva üzerinde durmak, kafa yormak, dirsek çürütmek ve onunla amel büyütmek, bizlerin/müminlerin temel ödevlerindendir. Takvayı, bize, Kerim Kitabımız Kur’an ve biricik öğreticimiz/önderimiz/rehberimiz Rasul ve Nebi Hz. Muhammed (aleyhisselatu vesselam) öğretmiştir. Şu halde her ikisine de kulak vermek ve gösterdikleri takva yoluna can atmak durumundayız.
Düşün-Denge Yayınları’nın “Bilinç Serisi” olarak sunduğu mühim kitaplardan biridir Takva Bilinci. Hüseyin Kerim Ece, kavramlardan bir kavram, eylemlerden bir eylem olan takvayı, bu hacimli eserinde bize tanıtmaya, sevdirmeye çalışmış. Takvaya ve takvalı olmaya yönelik enine boyuna pek çok hususu bizlere öğreten çalışma, okuyucuyu başladığı halini, bitirdiği halinden farklı kılıyor. Aynı zamanda İslam’ın Temel Kavramları isimli ansiklopedik kavramlar çalışmasının da sahibi olan yazar, takva kavramında olduğu gibi diğer tüm kavramları da böylesi özel çalışmalara konu edinse ne güzel olur! Ki Cihad Bilinci ve İnfak Bilinci eserleri bunlardandır Takva Bilinci’nden sonra gelen.
Takva Yolcularının En Tartışmasız Azığı Kur’an-ı Kerim
Eserinde, öncelikle bizimle takvayı tanıştırma yoluna gitmiş yazar. Kur’an gelmeden önce, Arapçada takva kelimesinin, insan ve hayvan gibi bir canlı varlığın kendini, dışarıdan gelebilecek bir zarara karşı savunması anlamına geldiğini, çok ibadet etme anlamında “zühd” olmadığı gibi, pek dinî bir anlam da taşımadığını ifade ediyor. Ancak Kur’an’ın, bütün diğer kavramlar gibi, “takva” kavramının da sözlük anlamını temel alarak ve öz manasını koruyarak onu daha da zenginleştirdiğini, ona yepyeni bir anlam kazandırdığını belirtiyor. Buna göre takvanın, maddi bir tehlikeden değil, manevi azaptan, insanı bu azaba sürükleyecek kötü işlerden korunmak demek olduğunun altını çizdikten sonra; kelimenin, zamanla daha manevi bir anlam kazanarak “temiz bir dindarlık” manasını taşıdığını bildiriyor.
Sayfalar arasında dikkatli dikkatli yürürken takva adına ne varsa önümüze, gönlümüze serildiğini görüyoruz. Takvanın, kuvvetli bir korumaya girmek, gelebilecek bir zararı, görülebilecek bir tehlikeyi, duyulabilecek bir acıyı, güçlü bir korumaya girerek önlemek demek olduğunu kavrıyoruz. Bu anlamda kul için en kuvvetli ve en emniyetli koruma, Rahman ve Rahim olan Allah’ın (cc) korumasıdır, diyoruz.
Kur’an’da takvanın; bazen iman, tevbe, korku, itaat, günah işlemeyi terk etmek, ihlâs gibi ibadetler olarak geçtiğini okuyunca, onu daha önce pek de bilmediğimizi anlıyoruz. Kur’an’ın, takvayı genel olarak; şirkin her çeşidinden yüz çevirmek, İslam’a girdikten sonra büyük ve küçük günahlardan kaçınmak, kalbi, Allah’ı zikretmekten alıkoyacak her türlü meşguliyetten arındırmak, hayatın tümünü Allah için yaşamak gibi farklı anlamlarda sunduğunu kavrıyoruz.
Kur’an’ın anlattığı takva olayı, basit bir savunma, sıradan bir korku, kolay bir nefis koruması değil, iman ve amelle desteklenen bir aksiyon şeklinde, bizzat iman edip Allah’a teslim olmak, imanın gereklerine bilinçli bir korku ve titizlikle uymak, Allah’a karşı mesuliyet bilinci taşımak anlamındadır. Bunu, Kur’an’la içli-dışlı olanlar yakinen fark edeceklerdir. Aslında Takva Bilinci kitabı, burada değerini ve önemini daha bir hissettiriyor okuyucuya. Takva yolcularının en tartışmasız azığının Kur’an-ı Kerim olduğu bir kez daha anlaşılmış oluyor.
Takva Nedir?
“İttika eden” anlamına gelen “muttaki”, bir anlamda Allah’ı birleyen mümin veya Müslüman demektir. Böyle bir kimse, Allah’a teslim olarak O’ndan çekinmekte, O’nun razı olacağı şeylerden sadece O’na teslim olduğu için uzak durmakta; böylece gazabın tehlikesinden rızanın güvenine sığınmaktadır.
Hüseyin Kerim Ece, eserinde, İslam’ın, öncelikli olarak tevazu ile Allah’a (cc) mutlak teslimiyetin üzerinde durduğunu yer yer ifade ederek bu gerçeğin gözden kaçmamasını istiyor. Müslüman, kendini Allah’a teslim eden, aklını ve iradesini O’na bırakan demektir. Takvanın temel niteliği ve birinci şartı, tam ve arzulu bir nefis teslimiyetidir. Alçak gönüllülük, sabır, korku ile titreme, gösterişten kaçma gibi Müslümanın belli başlı özellikleri, cahiliye putperestlerinin de, cahiliye dinlerine inananların da yapacağı işlerden değildi. Çünkü onlar, Allah’a değil, kendi hevalarına ya da atalarının yoluna itaat ederler. Böylece puta tapıcılarla Allah’a gönülden boyun eğenlerin bariz farkları ortaya çıkmış oluyor.
Takva, sıradan bir korku olmamakla beraber, başlangıç yönünden içerisinde korku hissini de barındırma niteliği taşır. Aradaki ince çizginin mahiyetini çok iyi fark etmek gerek.
Esere iyiden iyiye yoğunlaştığımızda, âlimlerin, takvanın temelinde; öncelikle şirkten korunmak, sonra kötülüklerden uzaklaşmak ve daha sonra şüpheli işlerden sakınmak olduğunu söylediklerini öğreniyoruz. Sözgelimi takvayı, “Allah’ın emrettiklerini tutmak, yasaklarından kaçınmak” diye tarif edenler olduğu gibi, “yapılması günah olanı yapmaktan, terk edilmesi günah olanı terk etmekten çekinmek, Allah’ın cezalandırmasından korkarak O’nun verdiği bir nur ile O’na itaat etmek, Allah’ın dışındakileri Allah’a tercih etmemek” şeklinde tanımlayanların da olduğunu görüyoruz eser boyunca.
Ve Saadet Asrı’ndan akıllara kazınacak bir örnek vererek zihnimizi renklendirelim: Ebu Hureyre’ye (r.a), “Takva nedir?” diye sorulur. O da sorana şu cevabı verir: “Sen, hiç dikenli yolda yürüdün mü?” Soran kişi de: “Evet,” cevabını verir. “Peki, o zaman ne yaptın?” diye tekrar sorar Ebu Hureyre. Soruyu soran: “Dikenlerden sakındım, onlara karşı korundum” deyince Ebu Hureyre, “O zaman” der, “işte takva budur!” Allah’ın Rasulü’nün terbiyesinden geçen bir insandan beklenir ancak bu denli özlü anlatım. Çünkü o insanların, özü vahiy, sözü vahiy, gözü vahiydi.
Tarihin Hiçbir Dönemi Muttaki Kullar Olmadan Geçmemiştir
Okuyucuyu -caiz bir tabirle- adeta takva denizinde yüzdüren yazar, sözlerinin bir yerinde “kulun kendisi ile korktuğu ve çekindiği şey arasına bir engel koyması ve onunla kendini korumaya almasıdır” der takva için. Kulun Rabbinden ittika etmesi (korkup-çekinmesi), kendisi ile Rabbinin kızması, azabı ve cezalandırması arasına korkmayı koyması; böylece kendini sakındırmasıdır. Bu da ancak O’na itaat etmekle, O’nun yasaklarından kaçınmakla olur. Öğrendikçe öğreniyoruz ve gitgide hayretimiz artıyor takvaya dair. Bu çalışmanın anlattığı/ sunduğu takva ile genel geçer bilinen takva arasında sıradağlar boyu fark olduğunu kabul etmekte gecikmiyoruz.
Başka öğrendiğimiz şey de takvanın, insanın kendiyle azap arasına ibadet kalkanını koyarak kendini ilahî azaptan koruması olduğudur.
Okudukça sevdiğimiz ve daha önce böyle bilmediğimiz takvanın temelinin, kişinin neden, nelerden çekilmesi gerektiğini bilmesi ve ondan, onlardan sakınması olduğunu kalın harflerle yüreğimize işliyoruz. Tabi bunun da marifetle olduğu/olacağı gerçeğini es geçmiyoruz. Marifet ki kulun Allah’a (cc) ait olanla O’nun karşısında kendisinin bulunduğu yeri bilmesi, bu gerçeği anlaması, bunun şuurunda olması demektir. Şu halde takva temelini atmış oluyoruz yavaş yavaş, içten içe ve bile isteye…
Tarihin hiçbir dönemi muttaki kullar olmadan geçmemiştir. Takvayı ve muttaki olmayı uzaklarda, esrarlı şahıslarda aramanın gereği ve bir manası yoktur. Kim ki Kerim Kitab’a hakkıyla yönelmiş, O’nu kılavuz edinmiş ve Allah’ın Rasulü Hz. Muhammed’i (aleyhisselatu vesselam) önder/rehber olarak kabul görmüş ve yolunda yürümeye azmetmiş; işte odur takva sahibi, odur muttaki! Zaten “takva sahibi” diye numune olarak gösterilen şahsiyetler de bu iki baş tacı kaynak harici yola çıkmamışlardır, çıkamamışlardır ve çıkamazlar da. Başka alternatifi yoktur takva yolunun.
Takva Bilinci eseriyle Hüseyin Kerim Ece, bizlere daha nice güzel noktalar sunuyor takva desenli. Bu çalışma, yaşarken tanıştığımız veya tanışacağımız en güzel ve kıymetli tanışıklığı hediye ediyor bize.
Bizlere düşen, hayatın tam orta yerine takva terazisini oturtmak ve muttaki mümin kullar olarak ömrümüzü hayırla ve şerefle hîtame erdirmek olmalıdır.
Fatih PALA
fatihpalafatih@gmail.com
Arşiv
Yazarlar
Takvayı ve Muttaki Olmayı Uzaklarda Aramamalı
- by Fatih Pala
- 23 Haziran 2023
- 0 Comments
- 0 Views