Kurban’ın Bayramı
Arşiv Yazarlar

Kurban’ın Bayramı

Kurban olmak… İçler, derin derin sızlayacak yine. Ama başı kesilen milyonlarca kurbanlığın ardından dört koca gün bayram yapılacak. Kan görmeye dayanamayanlar, başlarını çevirecekler. Amansız çırpınışları, çaresizce, masumca ve safça teslim oluşları uzun süre gitmeyecek gözler önünden. Ama başı kesilen milyonlarca kurbanlığın ardından dört koca gün bayram yapılacak. Ve hiç kimse, o kurbanlıklar kadar talihli olamayacak.
Düşünceler, ufacık bir iğne deliğinden geçtiği zaman, daha iyi anlaşılır bayramın insanlara değil de kurban edilen o mahlûklara geldiği… Allah’a kavuşmanın heyecanıyla çırpınırlar. Aynı heyecanla teslim olurlar. Aynı heyecanla yaşarız gözleri. Ve biz, her şeye rağmen daha bir heyecanla, daha bir coşkuyla kutlarız Kurban’ın bayramını. Her ayrıcalık, her başkalık bayramda ortaya çıkmayı adet edinmiş kendine. Bu tezatlık da her kurban bayramında “bayramlık” olup çıkar karşımıza. Ama hiç kimse, gözler önünde sürekli kümeleşen o acı dolu(!) sahneyi bir kenara bırakıp, asıl bayramın; saf olana, masum olana, temiz olana, en önemlisi teslim olana geldiğini düşünmez.
Kurban olmak… Ölüm mü sizce bir sabahın, bir anında gerçekleşen? Ölür mü sizce bu mahlûklar o anda? Teslim olmak, aynı zamanda “ölmek” mi demektir? Yoksa talihsizlik midir kurban olmak? Kimdir talihsiz olan? Gözlerini kapayıp başlarını geriye çeviren insanlar mı yoksa gözlerini kapayıp boynunu bıçağa çeviren kurbanlıklar mı? Allah, insanların yüreğine sevgiyi nasıl işlemişse şefkati, acıma duygusunu, hüznü de öylece itina ile işlemiştir. O sabah, daha bir doruğa ulaşır bu duygular. Oysa insanın da, insan yüreğindeki sevginin de, şefkatin de, hüznün de ve en önemlisi, o kurban edilen mahlûkların da Maliki, Allah’tır. O’nun emrine tabidir kurbanlıklar. O’nun emrine teslim olurlar ve O’nun emrine kurbandırlar bir anlamda. Ama O’nun emri çevresinde sıyrılmaz merhamet duygusu insanların yüreklerinden. Ölüm olmayan bir ölüme “son” deyip dayanamazlar kan aktığı zaman. Son olmayan bir “son” burkar içlerini. Tam bir teslimiyet, hiçbirinde hiçbir vakit gözlenmez. Bayram boyunca yani doksan altı saatin sadece bir saatinde hüzünlü bir heyecan yaşanırken, geriye kalan doksan beş saati tam bir bayram olur insanlara. Kurbanlıkları, bu saatli hesaba katmak eminim doğru olmaz. Onlar, bir sonsuzluğun her saatinde bayramdan da öte bir bayram yaşarlar zaten.
Kurban olmak… Hani “Ölüm mü?” diye sormuştum ya… Akla ilk gelen tanımlardan biri olsa gerek. Başka bir deyişle; kurban edilen mahlûkun hiçbir zaman tarif edemeyeceği ama en görünen şekliyle hissettirdiği acıları(!) sonrasında can çekişmesi ve durup dururken ölmesi belki de. Ya da/ve de gerçekten en güzel, en sevimli ve en talihli kuşun başa konmasıdır; kesilecek olsa da o baş. Böylece kurban, teslim olmaktır.
En mükemmele yani sabra teslim olmaktır kurban. Hz. İsmail’in (as), boynunu bıçağa teslim etmesi gibi. Hz. İsmail’in (as), emre teslim olması gibi. Hz. İsmail’in (as), yüreğine, kendi sevgisini gergef gergef işleyen Allah’a yani emredene teslim olması gibi. Va’d edip verene teslim olmaktır kurban. Gözlerini kapamadan, dişlerini sıkmadan, dudağını büzmeden teslim olmaktır. Babası Hz. İbrahim’in (as) rüyasına kurban gitmedi Hz. İsmail (as). Tam tersine İsmail’in sevincidir kurban. Samimi teslimiyetinin sonucunda Rabbinin kendisine armağanıdır. Bu anlamda bayramı hak etmektir kurban. Bu yüzden bu bayram, kurban bayramı değil, “Kurban’ın Bayramı”dır.
Meliha PALA

GRUBA KATIL