Belki de konuya bazen bodoslama girmek isabetli olabilir, bilemiyorum! Şunu bildiğim zannına kapılıyorum; zaman zaman özelde Müslümanın genelde insanın kendisiyle yüzleşmekten kaçındığı gerçeği…
Belki de bireyselleşmek, ‘ene’ anlayışının bünyeye hükmü, kişisel bir kabuk oluşturmuş ve şahış dış uyarılara karşı kendini kapatmış ve gelinen durumda muhtemeldir ki uyarıları objektif değerlendiremeyip söylenenleri kendi aleyhine sanmak anlayışı.
Müslümanın temelde iki referansına baktığımızda tam bu esnada AYNA ve NASİHAT kavramlarının o veya şu nedenle mevzuya binaen devreye girdiğini görüyorum;
Ayna; imal edilirken kimyası nitelikli, ışık ve ambiyans görüntüyü yansıtacak kalitede ise yani hilelere müracaat edilmiyorsa ayna cismin görüntüsünü yansıtacaktır. Aynaya kızmaya veya sevinmeye gerek yok. Bu son cümle bana, hep çocukluğumuzdaki pamuk prenses masalını hatırlatır. Çünkü cadı aynaya, hem de kendi aynasına baktığında kendini (çok yüzlülüğünü, saflığa ve güzelliğe düşmanlığını, kaybettiği gençliği, yitirdiği gençlik enerjisini) görür ve kendisiyle barışık olmadığı için (kokuşmuş balçıktan gelen yönünü, iblisin vesvesesini bir rampa edinerek ve bir takım entrikalar için aktifleştirir) agresif tepki verir. Aslında bu cadılığının zirvesi ve sonunun başlangıcıdır. Ayna fıtratı gereği gördüğünü yansıtacaktır, akıbeti tarumar olmak dahi olsa, belki de aynanın parçalanmasındaki en önemli faktör, insanın sahibinin (RABBİNİN) kuluna koyduğu program gereği vicdan (ayna; Allahualem cisme büründürülmüş vicdan) aynasıdır.
Ve nasihat; bireyselleşmenin tahrif ettiği, basitleştirdiği, terk ettiği namı diğer, öğüt; ne inanan zihinlerde ne de toplumun son kalesi sahih örfde pratiği kalmamıştır. Maalesef gerçek şu ki pratiği yaşam alanından çekilen bir kaide, teorik alarak hayata ne kadar yön verebilir, ne kadar anlaşılabilir?
1-Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Mümin müminin aynasıdır, mümin müminin kardeşidir, (ihtiyaç duyduğunda) onun geçimini temin eder, zarardan-ziyandan korur ve arkasından da elinden geldikçe onu savunur.” buyuruyor.
2-Peygamberimiz “Din nasihattir.” buyurdu.
Biz (sahabi) kendisine: ’’Kimin için nasihattir?’’ dedik.
Peygamber Efendimiz: ”Allah, Kitabı, Resulü, müminlerin yöneticileri ve tüm Müslümanlar için nasihattir.” buyurdu.
Pekâlâ, pratikte genel hatları ile niteliği yitmiş, yokluğu toplumsal trajediye ve ajitasyona neden olan bu iki kavram hayatımızın ölü kısımlarını nasıl canlandırabilir?
Birkaç bir şey söylemek gerekirse;
-Peygamberlerin rehabilitasyon yöntemlerinden sonuç almak için gerek bireysel gerekse sosyal bazda gerekli zihinsel verilere ve kalbi hislere yeteri kadar sahip olmalı,
-Elbette ki mümin her gördüğünü yansıtmamalı, her duyduğunu söylememeli,
-Bu iki kavramın pratikte işlerliğini kolaylaştırmak ve toplumda aktifleştirmek için Müslüman bireylerin olgun ve emin olmaları neyi gerektiriyorsa o donanıma sahip olunmalı,
-Nebevi iletişimde tedricilik esastır ve bu kural dikkate alınmalı,
-İleti sahibi (davetçi) empati, merhamet, ahlak, sabır ve özgüven sahibi olmalı ve buna inanmalı,
-İletiyi alan (muhatap) kişide içtenlikle, kulağı ve gönül koridorunu açmalı ki el-HADİ onu düze çıkarsın,
-Egoizmin karşısında olanı yansıtmak ve dürüst olmak zordur, pratize edildiğinde farkedilecektir,
-En zor kısım ise kişinin kendine ayna (kendiyle yüzleşmek) olması ve kendine nasihat etmesidir (dürüst olması). Çünkü burada BEN (ENE/EGO) vardır.
-Sebep ve sonuç münasebet dengesi kurulmalı ve gerekli fiiliyat gerçekleştirilmeli. Yani sebep; şahsın kendisiyle yüzleşmesinin gerekliliği ise sonuç; gördüğünü kabullenmesi (kendisiyle barışık olması) ve fiiliyattır; gerekli malzemelerle resterasyondur.
-Burada insanın BEN’iyle (kendiyle/fıtratıyla) mücadelesi kendini oluşturan fıtri özelliklerini yok etmek veya köreltmek değil, güzel sahibinin ( RABBİNİN) arzu ettiği şekilde; olgunlaştırma, dengeleme, dizginleme, yönlendirme (v.s.) anlaşılmalı.
-Vesaire vesaire velhasıl bu sergi, nezih bir fert, nezih bir toplum oluşturmak için nezih bir bütüne ait, nezih bir parça ama çok önemli nezih parçalardan bir tanesi.
-Ve parça hiçbir zaman bütün değildir!…