Şefaat
Arşiv Yazarlar

Şefaat

“İşinin görülmesi için birinin aracılığını istemek” anlamlarındaki şef’ kökünden türeyen şefaat, “suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için birine aracılık etme” manasına gelir. Terim olarak “kıyamet gününde peygamberlerin ve kendilerine izin verilen sâlih kulların müminlerin günahlarının bağışlanması için Allah’tan niyazda bulunması” anlamında kullanılır. Şâfi‘ ve şefî‘, “aracılık eden, şefaatte bulunan” demektir (DİA, Şefaat).
Zümer suresinde anlatıldığı üzere, “bilinmeli ki halis dindarlık, yalnız Allah için olanıdır. Allah’tan başka şeyleri kendilerine koruyucu kabul edenler ki, sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz, diyorlar. Ayrılığa düştükleri konularda Allah, onların arasında hükmünü verecektir. Yalancı ve inkâra saplanmış kimseyi Allah kesinlikle doğru yola yöneltmez.” (Zümer 3. ayet) Putperestler, kendilerini Allah’a yaklaştıracağına inandıkları için putlara tapıyorlardı. Bazı âyetlerde putlar, “şefî‘” (çoğulu şüfeâ’) diye zikredilmiştir. Bu âyetlerde, kıyamet günü Allah’tan başka hiçbir dost ve şefaatçinin bulunmayacağı belirtilmekte, o gün şefaatin ancak Allah’ın izni ve rızasıyla gerçekleşeceği beyan edilmektedir.
Konu ile alakalı başka ayetleri de burada zikredelim: “De ki: Bütün şefaatler Allah’ındır.” (Zümer, 44) “Rahmân nezdinde söz ve izin alandan başkası şefâat hakkına sahip olamayacaktır.” (Meryem, 87) “Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik eden kişiler müstesnâ!” (Zuhruf, 86) “Allah’ın huzurunda kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefâati fayda vermez.” (Sebe’, 23) “O gün Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez.” (Tâhâ, 109) “Göklerde nice melekler var ki onların şefaatleri, Allah’ın, dilediği ve râzı olduğu kimse için izin vermesi hâricinde bir işe yaramaz.” (Necm, 26) “Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” (Müddesir, 48)
Şefaat kavramı, hadislerde de yer alır ve şefaatin hem dünyevî hem uhrevî tarafının bulunduğu belirtilir. Başta Resûlullah (sav) olmak üzere bütün peygamberler, melekler ve sâlih kullar, günah işleyen müminlere şefaat edecektir (DİA, Şefaat).
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.” (Muhammed, 19) Ayet-i kerimeden anlaşılacağı gibi, Allah (cc), resulüne müminler için, günahlarının bağışlanması için rabbine dua etmesini ve bağışlanma dilemesini buyurmuştur.
Peygamber Efendimizin şefaatine dair, Allah’ın (cc), özellikle bir duasını mutlaka kabul edeceğine dair her peygambere tanıdığı imtiyazı, Peygamber Efendimiz dünyada kullanmamış, şefaat etmek amacıyla bunu âhirete bırakmıştır ve Allah’a ortak koşmamak şartıyla günah işleyen herkesin bundan yararlanacağını söylemiştir. (Buhârî, Tevḥîd, 31; Müslim, Îmân, 338-345)
Hz. Peygamber’in âhiretteki ilk şefaati, mahşerde gerçekleşecektir. Hesaba çekilmek üzere orada uzun süre bekleyen insanlar, hesabın başlatılmasını sağlamak için, Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’dan şefaat isteyecek, fakat o günün dehşeti karşısında kimse buna cesaret edemeyecektir. Sonunda Hz. Îsâ, bunu, Hz. Muhammed’den istemelerini tavsiye edecek ve Resûl-i Ekrem’in yapacağı şefaati, Cenâb-ı Hak kabul edip hesabı başlatacaktır. (Buhârî, Tevḥîd. 19, Riḳāḳ 51. Tefsîrü’l-Ḳurân 17/5)
Şefaat etme yetkisi verebilecek Allahtan başka kimse yoktur. “Öyle bir günden sakının ki o gün hiçbir nefis bir başkasının yerine geçmez; fidyede kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda etmez ve onlara yardım da edilmez.” (Bakara 123, Bakara 48. Benzer ayetler; Enam 51, Enam 94, Araf 53) “İzni olmadan onun huzurunda kim şefaat edebilir?” (Bakara 255) “Onun izni olmaksızın hiç kimse şefaat edemez, işte rabbiniz olan Allah budur. Öyleyse ona ibadet edin, öğüt almaz mısınız?” (Yunus 3, Yunus 18, Sebe 23)
Şefaat etme yetkisi verilecekler: “Kıyamet günü üç zümre şefaat eder: Peygamberler, sonra âlimler, sonra da şehidler.” (İbn-i Mâce, Zühd, 37)
Peygamberlerin şefaati: Resûlullâh (sav) kendisine hizmet eden bir zâta sık sık: “Bir ihtiyacın ve isteğin var mı?” diye sorardı. Bir gün yine ona böyle sorduğu zaman o sahâbî: “Dileğim vardır yâ Resûlallah!” dedi. Allâh Resûlü: “Nedir dileğin?” diye sordu. O zât: “Kıyâmet günü bana şefaat etmendir!” dedi. Peygamber: “Bunu istemeni sana kim öğretti?” diye sordu. Sahâbî: “Rabbim!” dedi. Allâh Resûlü de: “Öyleyse sen de çok secde ederek bu hususta bana yardımcı ol!” buyurdu. (Ahmed, III, 500)
Hadisten de anlaşılacağı gibi resullerin de şefaat edebilmesi için Müslümanların iman ehli, namazına devam eden, şirke bulaşmayan kullar olması gerekir. Allah resulü, bu konuda kimlere şefaat edeceğini şu hadiste bizlere bildirmektedir: “Benim şefaatim; kalbi dilini, dili de kalbini tasdik ederek Allah’tan başka ilâh olmadığına samimiyetle şehâdet eden kimse içindir.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 518)
Peygamber Efendimiz bu hususta: “Ben Âdemoğlu’nun efendisiyim. Kabri ilk açılacak, ilk şefaat edecek ve şefaati ilk kabul edilecek olanım.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 13; Müslim, Fedâil, 3) müjdesini vermiştir.
Meleklerin şefaati: “Ve göklerde nice melekler vardır ki Allah, dilediğine ve razı olduğuna şefaat etmeleri için izin vermedikçe şefaatleri, hiçbir şeye yaramaz.” (Necm 26) Meleklerin şefaatinden bahseden âyet-i kerimelerde, onların ancak Allah’ın râzı olduğu kimselere şefaat edeceği haber verilir: “Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Doğrusu onlar, ikrâm olunmuş kullardır. O’nun sözünün önüne geçmezler ve hep onun emriyle hareket ederler. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Onlar, Allah’ın râzı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun haşyetinden titrerler!” (Enbiyâ, 26-28)
Şehitlerin şefaati: “Şehid, ehl-i beytinden (aile ve akrabasından) 70 kişiye şefaat eder, şefaati kabûl edilir.” (Ebû Dâvud, Tirmizî)
Kur’an-ı Kerim’in şefaati: Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Kur’ân okuyunuz! Çünkü o, kıyamet günü kendisiyle hemhâl olan kişilere şefaatçi olarak gelecektir.” (Ahmed bin Hanbel, V, 255; Müslim, Müsâfirîn, 252) Yine Efendimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Kur’ân’da bir sûre vardır, otuz âyet, O sure, mağfiret edilinceye kadar bir adama şefaat etti. O, ‘tebarekellezi biyedihil mülk Sûresi’dir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân (Sevâbu’l-Kur’ân), 9/2891)
Çocukların şefaati: Peygamber Efendimiz (sav) hadisinde, “Henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her Müslüman’ı, Allah (cc) çocuklara olan rahmet ve şefaati sebebiyle cennete koyar.” (Buhari Cenaiz 6, 91. Müslim, Birr 153) “Sizden üç çocuğunu ahirete gönderen her kadın için, bu çocuklar cehenneme karşı siper olur.” buyurdu. İçlerinden bir kadın, “Bu durum iki çocuk gönderenler için de geçerli midir?” dedi. Bunun üzerine Resulullah (sav), “Evet, iki çocuk gönderen için de durum aynıdır” cevabını verdi. (Buhari, İlim, 36; Cenaiz, 6, 91; İtisam, 9; Müslim, Birr, 152) “Buluğa ermeden ölen çocuklar, cennette çok canlıdırlar, hareketli balık gibidirler. Onlardan birisi ebeveynini de cennete koyuncaya kadar bırakmaz.” (Camiü’s-Sağir, 3/2364)
Kimlere şefaat edilecek?
Peygamberler ve diğer şefâatçıların şefâatları, Allah’ın râzı olacağı ve haklarında şefâat edilmeye izin verdiği kimseler hakkında olacaktır. (Buharî, Cihad, 189; Müslim, İmare, 6) Yüce Allahın merhamet ettiği kimseler: “O gün hiçbir dostun dostuna bir faydası dokunmaz, onlar başka yerden de yardım görmezler, ancak Allah’ın rahmetine mazhar olanlar müstesna. Allah, izzet ve rahmet sahibidir.” (Duhan, 41.42)
Kimlere şefaat edilmeyecek?
Bilerek hakka tanıklık edenler. Ve ondan başkalarına tapanlar, şefaate nail olmazlar, ancak gerçeğe tanık olanlar müstesna ve onlar, gerçeği bilirler de.” (Zuhruf, 86)
Şefaat, müşriklere ve kâfirlere fayda vermeyecektir: “Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” (Müddesir, 48) “Kâfirler için şefâat kapıları kapalıdır.” (Bakara, 48, 123, 254; Nisâ, 116; A’râf, 53; Secde, 4; Zümer, 44; 48; İnfitâr, 19) “Yaklaşan gün hususunda onları uyar. Çünkü o anda dehşet içinde yutkunurken yürekleri ağızlarına gelmiştir. Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenir şefaatçisi vardır.” (Mü’min, 18)
İlgili âyetlerde kıyamet günü şefaatten mahrum olanların ana vasfı olarak inkâr, şirk, zulüm, âhireti inkâr, buna sürükleyen davranışlar arasında namaz kılmama, fakiri doyurmama, bâtıla dalanlarla beraber olup aynı davranışı sergileme (Müddesir, 41-48) gibi hususlar zikredilir. Ayrıca peygamberlerin âilesinden olma, Peygamber Efendimizin (sav) akrabası olma gibi durumlar, kişide “tevhid inancı yoksa” şefaate faydası olmayan şeylerdir. Peygamber Efendimizin (sav) inanmayan amcalarına, Hz. Nuh’un eşi ve oğluna, Hz. Lut’un eşine, Hz. İbrahim’in babasına âhirette bir yardımı olmayacaktır. Âyet-i kerîmede bu hususa şöyle işaret edilir: “Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, yakınları da olsalar, Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır ne de mü’minlere; İbrahim’in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.” (Tevbe, 113-114) Ayetten de anlaşılacağı gibi şefaatten faydalanmanın ilk şartı, imanlı olarak ölmektir.
İmansız olarak ölenler için hepimizin bildiği gibi Nuh (as) oğlu için; Hud 45-46-47. ayetler: “Nuh rabbine şöyle seslendi, ey Rabbim, şüphesiz o benim ehlimdendir (ailem) senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin en adilisin.” Allah buyurdu ki: “Ey Nuh, o senin ehlinden değildir, çünkü onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. Sakın hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme, ben cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum, dedi. Nuh dedi ki: “Ey rabbim, ben senden hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi istemekten, yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen kaybedenlerden olurum.” Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Nuh Peygamber (as) bile, iman etmedikçe oğluna şefaat edememiştir. İman etmedikçe oğlu ve hanımı ehlinden aileden sayılmamıştır.
Hz. İbrahim’in (as) âhirette babası ile karşılaştığında onun için hiçbir şefaatte bulunamaması, Allah’tan “Kâfirlere ben cenneti haram kıldım” cevabını alması da buna delâlet eder. (Buharî, Tefsir, Sûre 26, bkz. Buharî, Enbiya, 8)
Lut’un (as) hanımı da Hz. Lut’a iman etmemiştir, peygamber dahi olsalar iman etmedikçe yakınlarına şefaat edemezler.
“Ey kızım Fatıma! ‘Babam peygamber’ diye güvenme, rabbine karşı kulluk vazifeni yap. Eğer Allah’tan nefsini satın alamazsan, vallahi ben bile senin namına hiçbir şey yapamam!” (Müslim, İman, 89. hadis) Peygamber Efendimiz de kızı Fatıma’ya, kulluk vazifelerini yerine getirmediği takdirde kendisine yardım edemeyeceğini böylece bildirmiştir.
Şefaatle ilgili yorumlar:
Dünyadaki şefaatle ilgili olarak iki konuda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri, dualarda, “Hz. Peygamber hakkı için, veliler ve salihler hakkı için” şeklinde ifadelerin kullanılması; diğeri de bir ölüden veya diriden şefaat istenmesidir. Başta İbn Teymiyye olmak üzere sonraki dönem Selefi âlimlere göre bunların ikisi de câiz değildir. Dünyada şefaat talebinde bulunma konusunda şunları söylemek mümkündür: Manevi mertebelerinin yüksek olduğu inancıyla dünyada ölülerden veya gıyabında dirilerden şefaat istemenin yahut yapılan dualarda “falanın hakkı için” gibi ifadeler kullanmanın Allah’tan başkasına dua etmeye benzeyen bir aşırılık olduğunda şüphe yoktur. Dünyevî ve uhrevî ihtiyaçların giderilmesi için yalnızca Allah’a dua etmek dinî bir zorunluluktur (DİA, Şefaat).
Ayet ve hadislerden görüldüğü gibi şefaat vardır. Bazı âlimler, dünya hayatında olmadığıyla ilgili görüş bildirmişlerdir. Eleştirilen taraf, bazı kardeşlerin hoca efendilerine aşırı güven duymalarıdır.
Âhirette Şefaat
İslâm âlimleri Hz. Peygamber’in, mahşer meydanında uzun bekleyiş sıkıntısı içindeki insanların hesaba çekilmesini sağlamak, ayrıca müminlerin cennetteki derecelerini yükseltmek amacıyla Allah katında şefaat edeceği, buna karşılık kâfirler hakkında şefaatin gerçekleşmeyeceği hususunda ittifak etmiştir (DİA, Şefaat).
Konunun tartışılan yönü, tövbe etmeden ölen, küçük veya büyük günah işlemiş Müslümanlarla ilgili olup, bu husustaki görüşleri şöylece özetlemek mümkündür:
A. Âhirette şefaat, yalnızca küçük günah işleyenler hakkında vuku bulacaktır.
B. Kur’an’da haber verilen şefaat, mümin olarak ölenleri kapsar, büyük günah işleyip de tövbe etmeden ölen kimseler fâsık olup şefaatten mahrum kalır. (Büyük günahlar: Allah’a ortak koşmak, küfür ve nifak, cana kıymak, büyü yapmak, namazı terk etmek, zekâtı vermemek, anne ve babaya zulmetmek, faiz yemek, yetim malı yemek, kumar oynamak.)
Bu konuda, İmâm-ı Gazâlî’nin şu ikazını hatırlatmakta fayda vardır: “Mümin bir insanın şefaat edileceği ümidiyle, dinin kurallarına uymayı terk edip günahlara dalması, bir hastanın, akrabasından olan başarılı ve müşfik bir hekime itimat ederek, nefsinin arzuladığı her zararlı şeyi yemeye dalmasına benzer. Bu, bir cehalettir. Zira bir doktorun çaba ve merhameti, bir kısım hastalıkların yok olmasına fayda sağlasa da, her hastalık için bu söylenemez. İmam Gazali’nin de söylediği gibi “sınırsız şefaat” yoktur. Bizler, kulluk vazifesini terk edip, sadece şefaate güvenirsek, imanımızı koruyamayız ve cenneti bulamayız. Asıl olan, Kur’an’ın hükümlerine tabi olmaktır. Şifa, Kur’an’dadır. Şifacının şefaati, bizim gayretimiz olmadan şifa bulmamıza yetmez. Nitekim Kur’an’da, âhirette zalimler için bir şefaatçinin bulunmayacağı, kâfirlerin cehennemden çıkmayacağı, şefaat etme izni verilen şefaatçilerin, yalnızca tövbe ederek ilâhî emirlere uymaları neticesinde Allah’ın kendilerinden razı olduğu kimselere şefaat edeceği bildirilmiştir. Duruma baktığımızda şefaat yetkisine güvenmek, cennete gitmeye garanti vermiyor.
Peki, Müslümanın cennete gitmek için garanti yolları yok mudur? Elbette ki vardır. Rabbimizin bizlere gönderdiği Kur’an-ı Kerim ve Resulünün hadisleri ve sünnetleri vardır. Bizler, Kur’an’a ve Sünnet’e tabi olursak, inşallah, Rabbim bizleri cennetine kabul eder. Şefaat edilebilir kullar zümresine de tabi oluruz.
Cefai DEMİREL

GRUBA KATIL