Geçenlerde yazdığım ve burada yayınlanan yazımdan sonra, bundan böyle yazabildiğim kadar yazmamın güzel olacağı düşüncesiyle bu yazımın başına geçtim. Yazdıklarımı yayınlanmaya değer bulan siz büyüklerime özellikle teşekkür ediyorum; tabi beni yüreklendiren babama da.
Şimdi sizlere, “Namazın Gücü” isimli çok sevdiğim güzel bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Yazarı, Sadullah Aydın. Akademi Yayınları çıkarmış bu kitabı. Babamın bana almış olduğu, bu kitabın ikinci baskısı oluyor ve tarihi de 2007; yani benden iki yaş küçük. Kitap, iki bölüme ayrılmış. Birinci bölümünde on sekiz tane öykü/hikaye, ikinci bölümde de üç tane masal var. Ben özellikle öyküleri/hikayeleri beğendim ve onlardan birkaçını sizinle paylaşmak istiyorum.
Kitaba ismini veren Namazın Gücü başlıklı hikayede, Hz. Ali efendimizin namaza karşı olan bağlılığı, onu ne kadar çok sevdiği anlatılıyor. Hz. Ali, bir gün arkadaşlarıyla birlikte bir savaştayken, ayağına ok saplanır. Savaştan sonra tedavi için gelen bir doktor, ayağının durumunu inceler ve ona, ok’u çıkaracağını ama o anda çok acı çekeceğini, bu acıyı unutması için bir şeyler yapması gerektiğini söyler. Hz. Ali efendimiz de namaz vakti geldiğinde, namaza durduğu zaman ok’u çıkarmasını ister. Çünkü namazdayken hep Allah’ı düşündüğünden bir şey hissetmeyeceğini belirtir. Vakti geldiğinde namaza durur ve doktor da görevini yaparak ok’u ayağına saplandığı yerden çıkarır. Hz. Ali, namazı bitirdiğinde doktora, “Neden ok’u çıkarmadın?” der. Doktor da “Çıkardım, gerçekten haberiniz yok mu?” deyince, Hz. Ali, gerçekten haberinin olmadığını, kendisine boş yere namazdayken çıkarmasını söylemediğini, namazdayken Allah’tan başka hiçbir şeyi düşünmediği için de acı olarak hiçbir şey hissetmediğini söyler. Bu hikayeyi okuyunca şu sonucu çıkardım: Biz, namazdayken yalnızca tek olan Allah’ı düşünürsek namazı daha doğru ve isteyerek kılarız. Hz. Ali, işte böyle yapıyor. Biz de ondan örnek alıp namazımızı doğruca kılalım inşallah.
Bir başka hikayemize geçelim. Bu hikayemizin başlığı Eşik’tir. Burada da Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail peygamberlerimizin başından geçen bazı şeyler anlatılıyor. Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail ayrı yerlerde yaşarlar; Hz. İbrahim Mekke’de, oğlu da başka bir yerde. Hz. İbrahim, bir gün oğlunu ziyaret etmek için onun bulunduğu beldeye gelir. Evinin kapısına vurur ve kapıyı oğlunun karısı açar. Hz. İbrahim, oğlunun nerede olduğunu sorar. Kadın da: “İşi çıktı, evde değil. Ne diyeceksen de, işim var benim.” diye cevap verir. Bunun üzerine Hz. İbrahim, oğlu geldiğinde ona eşiğini değiştirmesini söylemesini ister ve oradan uzaklaşır. Kadın, onun ne demek istediğini anlamaz tabi ve kocası geldiğinde konuştuklarını ona anlatır. Babasının ne demek istediğini anlayan Hz. İsmail, hemen dediğini yapar ve eşiğini değiştirir.
Başka bir gün, Hz. İbrahim yine oğlunu ziyarete gelir ve bu sefer kapıyı Hz. İsmail’in yeni karısı açar. Kadın, onu: “Buyurun efendim, İsmail’in biraz işi vardı da bir yere kadar gitti. İsterseniz gelin biraz uzanın, hem dinlenmiş olursunuz.” diyerek karşılar. Hz. İbrahim de teşekkür ederek davetini geri çevirir ve İsmail geldiğinde ona eşiğini korumasını söylemesini ister. İşte bu hikayemiz de böyle… Buradaki eşiği anlamışsınızdır. Eşik, “eş” demek anlamına geliyor. Babasının sözü üzerine Hz. İsmail, önceki eşinin kötü huyunu anlayıp onu değiştirir ve başka bir kadınla evlenir. Yeni evlendiği bu kadın da iyi yürekli olduğu için, Hz. İbrahim, oğlundan onu korumasını, onun değerini bilmesini ister.
Bu anlattıklarım kadar, diğer hikayeler de çok güzel gerçekten. Eğer bu kitabı bulabilirseniz, tavsiye ederim arkadaşlar. Bizler de böyle iyi Müslümanlar gibi Allah’a gereğince inanalım ve O’na kulluk edelim. Sonra da cennette hep beraber olalım inşallah.