Müslümanların Bölünmüşlüğünün Mazlumlara Etkileri[1]
Genel

Müslümanların Bölünmüşlüğünün Mazlumlara Etkileri[1]

“Ey insanlar! Şüphe yok ki biz, sizi, bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi, boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır” (Hucurat, 13).

Hz. Âdem ve Havva’nın soyundan gelmeleri itibariyle bütün insanlar arasında insanlık kardeşliği vardır. İslam kardeşliği; iman, takva, sevgi, kendisi için istediğini kardeşi için de isteme (diğergamlık), kardeşlik hukukuna riayet ve kardeşliğe aykırı her türlü söz ve davranışlardan uzak kalma gibi esaslar üzerine kurulmuştur. Kardeşliği zedeleyen her türlü söz ve davranışlardan kaçınmak suretiyle gerçekleşir. Kardeşlik, sadece konuşulduğu sürece fert ve toplum hayatında beklenen ve istenen fonksiyonunu icra edemez. Kardeşliğin, söylemden eyleme dönüştürülmesi, teoriden pratiğe aktarılması, kardeşliğin her yönüyle hayatımızın her safhasında yer alması gerekir. Allah (cc) bu hususu şu ayeti ile açıklamıştır: “Müminler, ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Umulur ki size merhamet edilsin” (Hucurat, 10)

Allah (cc) ve Hazreti Muhammed (s.a.v), Müslümanların birbirleri ile dargın olmalarını, küs olmalarını, birbirlerinden kopuk olmalarını kesinlikle yasaklamışlardır: “Birbirinizle ilişkiyi kesmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize haset etmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olun. Müslüman’ın kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 24; Ebu Dâvud, Edeb, 55).

Müslümanlar Adını Verdi; En Şerefli Sıfat Müslüman Olmak

“O, size hem daha önce hem de bu Kur’an’da ‘Müslümanlar’ adını verdi ki peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz” (Hac, 78). Allah’a (cc) gerçek anlamda teslim olmuş bir inananın kazanabileceği en şerefli sıfat, Müslümanlıktır. İlla bir şey ile anılacaksa birlikte anılacağı en şerefli şey de Rabbimizin bize vermiş olduğu “Müslüman” ismi ve Kur’an’dır, Sünnettir. Müslüman; mezhebini, meşrebini, cemaatini, efendisini, hocasını, Müslüman kimliğinin önüne almamalıdır. Müslümanlar arasında farklı düşünce ve anlayışlar olsa da Allah (cc), bizlere, Müslüman adını vermiştir. Müslüman ismimiz, bizim mezhebimizin de, cemaatimizin de, siyasetimizin de üstünde ana kimliğimizdir. Bugün Ortadoğu ve İslam coğrafyasına baktığımızda halkı Müslüman olan devletler, izzeti, şerefi gayri Müslimlerin yanında aramaktadırlar. Bilmeliler ki izzet ve şeref, İslam’da ve Müslümanların birlik ve beraberliğindedir.

Selin Üzerindeki Köpük

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bir hadisi, günümüzde Ümmet-i Muhammed’in durumunu anlatmaktadır: “Yemek yiyenlerin sofralarına birbirlerini çağırdıkları gibi, çeşitli ümmetlerin sizin aleyhinize birleşmeleri yaklaşmaktadır. Ashaptan biri, ‘Ey Allah’ın Resûlü! O gün (sayıca) az olacağımızdan mı (aleyhimizde birleşecekler)?’ diye sordu. Resûlullah (s.a.v), ‘Hayır, bilakis o gün (sayıca) çok olacaksınız. Fakat selin üzerindeki köpük ve çerçöp gibi olacaksınız. Allah (cc), düşmanınızın kalbinden size karşı duyduğu mehâbeti (korkuyu) çekip alacak ve kalbinize vehn atacak (bu sebeple düşmanınız sizden çekinmeyecek ve korkmayacak)tır’ buyurdu. Ashaptan biri, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Vehn nedir?’ diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s a v), ‘Dünya sevgisi ve ölüm korkusu’ diye cevap verdi” (Ebû Dâvûd, Sünen, Melâhim, 5).

Hadis-i şeriften anlaşıldığı üzere, çeşitli İslam dışı güçler ve milletler, Müslümanlarla savaşmak, onların gücünü kırmak, birlik ve bütünlüklerini parçalamak, sahip oldukları vatanlarını ellerinden almak, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürebilmek için, yemek yiyen bir grubun birbirini sofralarına davet etmeleri gibi, birbirlerini Müslümanların aleyhine birleşmeye çağıracak ve aralarında anlaşacaklardır. İslam’ın kutsallarına, Kur’an’a, Peygamber Efendimize pervasızca saldıracaklar, Müslümanların parçalanmışlığından cesaret alıp hiç de korku duymayacaklar. Bugün Ortadoğu’da Katar, Arabistan, BAE, Mısır, Libya, Yemen, Afganistan, Somali ya birbirleri ile ya da kendi içlerinde savaşmaktadırlar. Yakın tarihte İran, Irak, Kuveyt savaşını da söyleyebiliriz. Bu devletler, gayrimüslim bir devletle mi savaşıyorlar? Hayır! Peki, silahları nereden buluyorlar? Gayrimüslimlerden! Yani sömürgeci devletlerden buluyorlar. ABD, Almanya, Fransa. Rusya. İsrail, Çin’den.

Dünyanın dört bir tarafındaki devlet ve milletlerin Müslümanların yaşadığı vatan ve topraklara sahip olmak veya en azından siyasi ve askeri güç oluşturarak yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip olmak için ittifak kurduklarını çok bariz bir şekilde görmekteyiz. Amerika ve Avrupa gibi Müslümanların coğrafyasına en uzak ülkelerin kendi aralarında nasıl işbirliği yaptıklarını, dün de bugün de müşahede etmekteyiz. Yemen’de çocuklar aç yatarken taraflar, silah ve mermiye para bulabiliyor. Yüz yıl önce Osmanlı’yı paramparça edenler, bununla da yetinmeyip Irak, Suriye, Yemen ve Sudan’ı tekrar bölmektedirler; güçleri yeterse İran ve Türkiye de dâhil.

ABD, 50 devletin birleşmesiyle kurulmuştur. Birleşik krallık (İngiltere, Galler, İskoçya, Kuzey İrlanda) ülkelerini kapsar. Ayrıca Kanada ve Avustralya başbakanları, İngiltere kraliçesi adına ülkeyi yönetirler. Ayrıca 12 adet küçük adalar da İngiltere’ye bağlıdır. Avrupa Birliği, 27 devletten oluşmaktadır. Osmanlı İmparatorluğunu parçalayıp 65 ülkeye böldüler; hala da bölmektedirler. Osmanlı İmparatorluğunun toprakları, -1680’li yıllarda- 19 milyon 900 bin km2’den 25 de bire kadar düşmüştür (Türkiye’nin yüzölçümü, 780.000 km2). Gayrimüslimler, büyük devlet olma gayretinde iken Müslüman devletler, hala parçalanma, bölünme derdindedirler.

İslam Âleminin Mevcut Durumu

İslam dini ve İslam ümmeti, bugün, tarihinin en zor süreçlerinden birini yaşamaktadır. Ümmetin ocağına ateşler düşmüştür. Dün, Bosna; bugün, Doğu Türkistan, Arakan gayrimüslimler tarafından zulme maruz bırakılırken, Yemen, Irak, Suriye, Libya, Somali, Nijerya’da fitne ve tefrika ateşi İslam coğrafyasını her taraftan kuşatmıştır. “Allahu Ekber!” nidalarıyla intihar saldırıları, masum kız çocuklarını kaçırmalar, camileri bombalamalar, tarihî mekânları tahrip etmeler, şiddet, vahşet ve dehşet durmaksızın devam etmektedir. Müslümanların kanı dökülmekte, masum canlar heder olmakta, İslam kültür ve medeniyeti talan edilmekte, Müslümanların izzet ve onuru tarihte hiç olmadığı kadar bizzat birbirlerinin eliyle yok edilmektedir. Milyonlarca insan; yerinden, yurdundan, evinden, barkından ve hayatından olmakta; yaşanan kaos ortamı, bütün dünyada İslam ve Müslüman algısını tahrip etmektedir. Diğer taraftan dünyanın batı yakasında İslam düşmanlığını tırmandırmak isteyen endüstri, İslam dünyasındaki çatışmaları ve yaşanan kargaşa ortamını gerekçe gösterip Müslümanlar aleyhine acımasızca bir propaganda sürdürmektedir. Şerefli dinimizi, korku ve vahşet dini olarak lanse etmektedir.

Dünya üzerinde 2015 verilerine göre (Amerikan PEW araştırma şirketi), 1 milyar 800 milyon Müslüman olduğu açıklanmıştır. Dünya nüfusunun % 24’ünü oluşturmaktadır. Yani dört kişiden biri, Müslüman’dır. Batı dünyasında ve İslam düşmanları arasında her gün İslam’a, Kur’an’a, Resulullah’a, ibadethanelere aşağılamalar, karikatürlerle fütursuzca hakaretler olacak ve “1 milyar 800 milyon Müslüman ne der acaba?” diye bile düşünmeyecekler! Bunlar, bu cesareti nereden alıyorlar acaba? Tabii ki bizim parçalanmışlığımız, bölünmüşlüğümüzden. Onlar, kutsallarımıza hakaret ederken bizler de onların ekmeklerine yağ sürmekle meşgul oluyoruz.

1889 yılında Fransa’da Vicomte Henri De Bornier, “MOHAMED” adlı Allah Resulüne hakaret tiyatrosu sahnelenmek istiyor. Osmanlı padişahı II. Abdülhamit tarafından, “Cihad-ı ekber (büyük savaş) sebebidir” diye Fransa uyarılıyor ve bu tiyatro iptal ettiriliyor. Şimdilerde Müslümanların parçalanmışlığı, bölünmüşlüğü, birbirlerine düşmeleri sebebiyle, Fransa’da, Danimarka’da, yakın zaman önce de İngiltere’de bir okulda Peygamber Efendimize hakaret karikatürleri yayınlanmaktadır. Avrupa’da camilerimize murdar hayvan başları asılmakta, Kutsal Kitabımız meydanlarda yakılmaktadır. Müslümanlar, esas sorunlarını göz ardı edip teferruatlarla vakit kaybetmektedirler.

Parçalanıp Bölünmeyin

Allah’ın (cc), kardeşlikten başka, bölünme ile ilgili ayetlerine bakalım: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın” (Ali İmran, 103). Bugün, İslam Dünyasının, Müslümanların içinde bulunduğu içler acısı manzaraya baktığımızda, Allah’ın ayetlerinin de, Peygamberimizin o ayetleri en güzel şekilde hayatına yansıtarak ortaya koymuş olduğu örnekliğinin de Müslümanlara gerektiği gibi yansımadığını görüyoruz. Allah (cc), Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimize, “Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi, Allah’a kalmıştır. Allah, onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir” (En’am, 159). “Dini dosdoğru ayakta tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!” (Şura, 13) buyurmaktadır.

Tüm dünyada Müslümanların içinde bulunduğu sıkıntı, sancı, bilgisizlik ve bölünmeye bakınca, “Yabancı bir insanın, Müslüman olmasını gerektirecek ne var?” diye düşünüyor insan. Kur’an’ın mesajından ve Allah Resulünün sünnetinden başka bir şey yok. Hiç kimseden, Müslümanların geneline bakarak Müslüman olmasını bekleyemeyiz. Kur’an’ı araştırıp Müslüman olan kimselere, Yusuf İslam’ı örnek verebiliriz. Bu kimseye, “Nasıl Müslüman oldunuz?” diye sorulduğunda, “Kur’an’ı araştırdım ve Müslüman olmaya karar verdim” demektedir. “Bugünün Müslümanlarına baksa idim, Müslüman olmazdım” demiştir. Elbette vesile olan kimseler, örnek Müslümanlar vardır. Sahabe-i Kiram, Aişe (ra) annemize, Allah Resulünün ahlakını sormuşlardır. Aişe (ra) annemiz de, “Sizler, Kur’an okumuyor musunuz? Allah Resulünün ahlakı, Kur’an’dı” buyurmuşlardır (Müslim, Müsafirin 139; Nesai, Kıyamü’l-Leyl, 2).

Dünya Müslüman Âlimler Birliği Açıklaması

04.11.2018 tarihinde, İstanbul’da, Dünya Müslüman Âlimler Birliği, Genel Başkan Yusuf el-Karadavi ve Genel Sekreterlik görevine getirilen Ali Karadaği, 80 ülke ve 1500 katılımcı ile toplantı yapmıştır. Toplantının sonuç bildirgesinde, Müslümanlar arasındaki savaş, çatışma ve ayrışmaların son bulması gerektiği söyleniyor ve “Genel kurulumuz, bölünmüşlük ve parçalanmışlık gibi bizleri başarısızlığa sevk eden bütün sebeplerden uzak durulmasını tavsiye etmiştir. İnsanı, medeniyeti ve ülkeleri anarşiye sürükleyen kapının (bölünmüşlük ve parçalanmışlık), böylelikle ortaya çıktığını dile getirmiştir” Aslında dağınık olan bir yapıyı daha fazla bölmenin, Müslümanların düşmanlarına ve İslam ümmetinin yarasının daha da derinleşmesine fırsat vermiş olacağı, kaynaklarının sömürülüp evlatlarının birbirlerine kırdırılmasına yol açacağı dile getirilmiştir” şeklinde belirtiliyor.

Müslümanlar Parçalanıp Bölündükçe Mazlumların Üzerinden Zulüm Kalkmıyor

İslam beldelerindeki işgal, talan, zulüm ve katliamların ana sebebi, Müslümanların bölünmüşlüğüdür. Arakanlı Müslümanlar, zulüm ve şiddetten yalınayak komşu ülkelere kaçmak zorunda kalmışlardır. Filistinlilerin toprakları, hala işgal ediliyor ve hapse atılıyorlar. Doğu Türkistanlı Müslümanların ırzları ve canları, hala tehlike altındadır. Yemenli çocuklar, hala aç uyumaktadır. Dün Bosna’da canlar gitti ve ırzlar kirletildi. Irak’ta (Ebu Gureyb hapishanelerinde) aynısı yaşandı. Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Somali’de, Afganistan’da kardeşler birbirlerini katlediyor. Yakın zamanda Arakanlı Müslümanların Bangladeş’teki sığınma kampında 125 bin kişinin yaşadığı “Cox’s Bazar”da 15 bin çadır veya barınma yeri yanmıştır. Müslüman kardeşlerimiz, uzak bölgelerde aç ve açıkta iken, bizlerin, “senin kaşın kara, sen bana şunu dedin” gibi bahanelerle birbirimizle tartışmamız, mazlumlara zulümdür. Sosyal medyadan yaptığımız iki paylaşımla da zulüm kalkmıyor. Bizler, vicdanımızı rahatlatıyoruz.

Çözüm Yolları

Mezhebi farklılıklar, İslam kültür ve medeniyetinin birer zenginliğidir. Önemli olan, her zaman birlik ve beraberliğin muhafaza edilmesidir. Mezhebi, meşrebi, anlayışı ne olursa olsun diğerinin mezhebini, meşrebini, anlayışını batıl olmakla itham eden ve kardeşini küfür ile suçlayan bir zihniyetle, birlik ve beraberlik sağlanamaz. Hiçbir kimse, bir başkasını, İslam’ı kendisinin anladığı gibi algılayıp yaşamadığından ötürü tekfir edemez, etmemelidir. Müslümanların, küfrün karşısında tek ses, zalimin karşısında tek yürek olabilmesi; her şeyden önce mezhebini, meşrebini, ırkını, dilini, coğrafyasını ve ideolojisini değil, İslam’ın tevhid ve birlik anlayışını esas almasıyla gerçekleşebilecektir. Birliğe, beraberliğe, dirliğe ve huzura giden yolda, dostu-düşmanı tanımanın yolu da buradan geçmektedir. Emperyalistleri değil, ümmetin yüzünü güldürmenin yolu da buradan geçmektedir. Yusuf İslam’ın bir sözünü burada zikredelim: “Müslümanlar birbirleri ile savaştıkça, ağıtlar Kürtçe, Türkçe ve Arapça olacak; zafer çığlıkları ise İngilizce ve İbranice olacaktır.” Bu sözü söyleyenin, İngiliz vatandaşı bir Müslüman olduğuna dikkat çekmek isterim.

Müslümanların bölünmüşlüğünü önlemeden, ne Arakandaki, ne Keşmir’deki zulme, ne Irak’taki, ne Doğu Türkistan’daki katliama, ne Yemen’deki açlığa ne Suriye’deki şiddete son verilebilinir. Müslümanlar, Kur’ân’ın ve Hz. Peygamber’in birlik ve beraberliğe dair mesajlarını iyi anlayıp uyguladıkları gün selamete erecek ve mazlumların kurtuluşuna vesile olacaklardır.

Sözlerime, şair Mehmet Akif Ersoy’un bir dizesiyle son vermek istiyorum:

“Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen, iki kazma kürek iki de ırgat gerek,

Ancak hadi gel yapalım şunu desen, bir Sinan bir de Süleyman gerek.”

Yıkmak, bozmak ne kadar kolay! Yapmak tamir etmek ne kadar zor! Müslümanların, birliği ve beraberliği, sözlerine kurban etmemesi dileğiyle, Allah’a (cc) emanet olun.

Cefai DEMİREL

Kaynaklar:

Doç. Dr. Kerim Buladı, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dr. Emre Dorman, Acıbadem Üniversitesinde Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Eski Başkanı

[1] 26 Mart 2021 Cuma tarihinde gerçekleşen online konferansın özet metnidir.

GRUBA KATIL