Bir Adanmışlık Öyküsü: Kurban
Arşiv Yazarlar

Bir Adanmışlık Öyküsü: Kurban

Hz. İbrahim, gördüğü rüya üzerine çok sevdiği oğlu İsmail’i yanına alarak Mina’ya gelir. Elindeki bıçağı yıllardır hasretini çektiği biricik yavrusunun boğazına dayar…

Yalnızca Hz. İbrahim gibi bıçağı çekme cesareti gösterenler, kurbanı, fedakârlığı, adamışlığı, adanmışlığı ve büyük bir amaç için kendini, sevdiklerini gerektiğinde feda etmeyi anlayabilir… Düşünün! Kim, en sevdiğini ya da en sevdiklerini Allah’ın rızası için kurban edebilir?

Kurban, insanlık tarihi kadar kadim bir ibadettir. Neredeyse tüm insanlık tarihi boyunca, ilkel toplumlardan tutun da gelişmiş medeniyetlere kadar karşımıza çıkan bir ritüel, bir ibadet ve bir metafordur. Bugüne kadar yapılan arkeolojik kazılarda, tarihsel çalışmalarda kurbanla ilgili çok sayıda kanıt, belge ve bulgular kayıtlara girmiş bulunmaktadır. Peki, insanlık tarihiyle özdeş olan bu ibadetin bu kadar sık tekrarlanıyor oluşu, neden önemlidir? Yüce kitabımız Kur’an’da, kurban ibadetine ilk olarak, insanlığın ilk atası olan Hz. Âdem’in çocukları arasında meydana gelen bir anlaşmazlık sonucu, Yüce Allah’ın emri gereği ikisinden kimin haklı olduğunu gösteren bir eylem olarak rastlıyoruz. Nitekim bu gerçek, Kur’an’da: Onlara, Âdem’in iki oğlunun başından geçen ibret verici şu gerçeği anlat: Onlar, Allah’a birer kurban takdim etmişlerdi de birinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen kıskanıp: ‘Seni mutlaka öldüreceğim’ deyince, öteki şu cevabı vermişti: Allah, ancak takva sahiplerinin ibadetini kabul buyurur” (Maide, 27) ayetiyle anlatılmaktadır. Kurban, kelime olarak, yaklaşmak, yakınlaşmak, yakınlık kurmak, bağ oluşturmak gibi anlamlara gelmektedir. Hz. Âdem’in iki oğlundan haklı ve takva sahibi olanın Yüce Allah’a sunduğu kurban kabul edilmiş, isyan eden, azgınlaşan ve sapıklığı tercih eden oğlunun ise kurbanı kabul edilmemiştir. Çünkü Yüce Allah, ancak takva sahiplerinin ibadetini kabul edeceğini, buyurmuştur. Bu ayetten, Kurban ibadetinin Allah’u Teâlâ’ya yakınlaşmak için yapılan bir ibadet olduğunu çok net olarak anlayabiliyoruz. İnsanlık tarihi boyunca Kurban ibadetinin izlerine rastlayabileceğimiz güçlü kanıtlar, reddedilemez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine, tahrife uğramış dinlerde, ilkel dinlerde çeşitli kurban ritüelleri olduğuna dair güçlü tarihi kanıtlar vardır. Bazı toplumlar öylesine sapkınlaşmışlardır ki, insan kurban etme gibi büyük bir vahşete imza atmışlardır. Söz gelimi İnka ve Maya medeniyetleri, bazı özel günlerde binlerce insanı acımasızca sahte tanrıları (putları) için kurban etmişlerdir. Özelikle alanında uzman tarihçiler, insan kurban etmenin Hz. İbrahim’e kadar yaygın bir gelenek olduğunu iddia etmişlerdir. Tevhid dininin en güçlü savunucularından bir olan Hz. İbrahim (a.s), bir put kırıcı olarak bu yanlış geleneğin, kıyamete kadar ortadan kaldırılması için bir öncü olmuştur. Yine, yapılan çalışmalar sonucunda insan kurban etmenin altında yatan neden olarak şu iddiada bulunulmuştur: İnsanlar, en çok sevdiklerini, kimi zaman ilk çocuklarını, kimi zaman kabilenin en genç ve en güzel kızını, kimi zaman da uğradıklarını düşündükleri lanetin üzerlerinden kalkması için aynı anda onlarca, yüzlerce hatta binlerce insanı kurban etmişlerdir. Bu sapkınlığın gerekçesi olarak da bolluğun, bereketin, kendilerine ulaşması ve Tanrılarının gazabından korunmak olduğunu düşünmüş olabilecekleri iddiası ortaya atılmıştır. Gerekçeleri ne olursa olsun değişmeyen tek bir gerçek vardır, o da kurban eyleminin yapılmasına dair olan inançtır. Aslında sadece bu bilgiden dahi yola çıkarak insanlığın atasının Hz. Âdem’e dayandığı gerçeğine ulaşılabilir. Oysa mevcut bilim, insanlığın tarih sahnesine çıkışını ve yaratılış gerçeğini çok zayıf iddialarla reddetmektedir.

Peki, İslam’a göre Kurban ibadetinin önemi nedir? Kur’an’da, Hz. Âdem’den (a.s) sonra bu ibadeti Hz. İbrahim’in (a.s) hayatında görmekteyiz: “(İbrahim) Dedi ki: ‘Ben Rabbime gideceğim. O, beni doğru yola iletecektir. Rabbim bana salihlerden bir çocuk ver’. O’nu, halim bir erkek çocukla müjdeledik. Çocuk, onun yanında koşma çağına ulaşınca ona, ‘Yavrum! Ben, uykuda seni boğazladığımı görüyorum; bak, ne dersin?’ ‘Babacığım, sana emredileni yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın’ dedi. İkisi de böylece teslim olup (kurban etmek üzere) çocuğu alnı üzerine yıkınca biz O’na ‘Ey İbrahim’ diye seslendik. ‘Sen rüyayı doğruladın. Biz, güzel davranışta bulunanları böyle mükâfatlandırırız’. Gerçekten bu, apaçık – bir imtihandı ve fidye olarak ona büyük bir kurbanlık verdik. Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık. İbrahim’e selam olsun. İşte biz, güzel davranışta bulunanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz O, bizim mümin kullarımızdandı. Biz, ona İshak’ı iyilerden bir peygamber olarak müjdeledik. Ona da İshak’a da bereketler verdik. O ikisinin neslinden iyilik eden de var kendisine açıkça zulmeden de” (Saffat, 99-113) anlatılmaktadır. Ayetlerden de anlaşıldığı gibi Hz. İbrahim, büyük bir sınamaya tabi tutulmuş ve hevasının değil, Yüce Allah’ın emrini yerine getirerek, takva sahiplerine kıyamete kadar önder olmuştur. Bu kıssada, müminlerin karşısına çok önemli bir ders çıkmaktadır. Yüce Allah’ın “ulu’l-azm” Peygamberlerinden biri olan, ayrıca halili olan Hz. İbrahim’in, Rabbinin rızası için, uzun yıllar hasretini çektiği evladını, Rabbinin emriyle feda edişidir. Yani İbrahim, gerektiğinde en sevdiğini Allah için feda edebilmektedir. Zaten Kur’an’da da geçtiği üzere Yüce Allah, İbrahim’in biricik evladını feda etmesine izin vermemiş, kurban etmesi için kendisine bir koç armağan etmiştir. Burada çok büyük bir fedakârlık, çok büyük bir adanmışlık vardır. Ayrıca Kur’an’da birçok farklı surede kurban ile ilgili ayetler dikkatlice okunduğunda, “kurban” ve “takva” kavramlarının birlikte geçtiği, nerdeyse tüm ayetlerde yan yana bariz bir biçimde birlikte bulunduğu, dikkat çekmektedir. Yani kurban ibadetini yerine getirmenin takva sahibi olmakla eş değer olduğu ve bu iki kavramın aralarında çok ciddi bir bağlantı kurulduğu görülmektedir. O halde takva sahipleri, yani Allah’a çok derin bir saygıyla, sevgiyle ve korkuyla itaat edenler, Kurban ibadetini hakkıyla yerine getirirler. Çünkü “… Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan, ancak sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac, 36-37) yani takvanızdır. Kurban kesmek, İslam’ın yüklediği anlama göre, Allah’ı zikretmek, Allah’ı anmak, Allah’a yaklaşmak ve takva ehli olmaktır. Aslına bakarsanız tüm insanlık için sahip olduklarından herhangi bir şeyi feda etmek, övünç duyulan bir davranıştır.

Ayrıca kurban, bir yönüyle de zekâta benzer. Yani insanın sahip olduğu nimetlerden Allah rızası için fedakârlık yapmasıdır. Bu durum, kuşkusuz bize varoluşsal bir gerçeği de hatırlatmaktadır. Çünkü insanın yaratılışında, kendisine bahşedilen nimetlere karşı aşırı bir tutku vardır. Yaratılış kodlarında birbirine zıt gibi duran hislerin, duyguların, arzuların içerisinde barındığı canlı türü olan insan, her ne kadar paradoks gibi dursa da insan varlığının yadsınamaz bir gerçeğidir. Yani bir yandan her şeye sahip olmaya çalışan insan, bir yandan da sahip olduklarını Allah rızası için feda ederek, daha yüksek hissiyata ulaşmayı arzu eden bir varlıktır. Bir şeyleri feda etme güdüsü, insan fıtratında var olan bir realitedir. Dolayısıyla insanın kurban etme ibadeti, duruma göre, şartlara göre yerine getirilmesi gereken önemli bir görev, önemli bir sorumluluktur. İnsan sorumluluklarını yerine getirdikçe huzura kavuşan, sükûnete eren, mutluluğu yakalayan ve yaratılış basamağında üst sıradaki yerini alan bir canlıdır. Şüphesiz her eylemin, her ibadetin altında yatan önemli gerekçeler vardır. Kurban ibadetinin de insan açısından önemli hikmetleri ve faydaları mevcuttur. Bu hikmetlerden bir tanesi de kurban etme eyleminin insan psikolojisine önemli bir katkı sağlıyor olmasıdır. Görünüşte pek mantıklı gelmiyor olsa da kan akıtmak, bir canlıyı bir amaç uğruna öldürmek, insanı kısmen rahatlatan, davranışlarını denetim altına alan ve baskılanmış duyguların gün yüzüne çıkarak meydana gelebilecek yanlış davranışlardan koruyan psikolojik, manevi bir hikmeti de vardır. Yapılan analiz çalışmalarında; Kurban ibadetinin yapıldığı ülkelerde, kurban yapılmayan ülkelere kıyasla daha az cinayetin, daha az şiddet olaylarının olduğu görülmüştür. İnsanın fıtratında kan dökme, bozgunculuk çıkarma gibi potansiyelin olduğunu, bugün, en hümanist bilim çevreleri dahi kabul etmektedir. O halde kan dökme potansiyeli olan insan, kurban ile bu dürtülerini de büyük bir ölçüde kontrol altına alabilmektedir.

Ayrıca kurban, toplumsal olarak, yardımlaşmayı, dayanışmayı, sevgiyi ve iyiliği çoğaltan bir değere de sahiptir. Toplumda farklı sosyo-ekonomik statüde bulunan insanların arasındaki duvarları kaldıran, birbirlerine yakınlaştıran ve iletişimi güçlendiren önemli ibadetlerden biridir. Kısacası kurban ibadetinin, hem maddi hem de manevi açıdan birçok faydası mevcuttur.

Üzerinde durmamız gereken önemli bir husus da tevekkül abidesi olan Hz. İbrahim’in adanmışlığını anlayabilmektir. Hz. İbrahim, kendisi için çok değerli olan İsmail’ini gerektiğinde Allah rızası için hiçbir tereddüt göstermeden Kurban etmeye nasıl hazırdıysa, bir mümin de en sevdiğini veya en sevdiklerini gerektiğinde, tıpkı Hz. İbrahim gibi feda etmeye, kurban etmeye hazır olmalıdır. Her insanın en çok değer verdiği, en çok sevdiği şeyler farklı olabilir. Ancak iman eden kimse, bu dünyada neden yaşadığının amacını unutmadan, nihai dönüşün Yüce Rahman’a olacağı şuuruyla yaşamaktan başka bir çıkar yol olmadığını, aklından çıkarmamalıdır. O halde herkesin kendisine sorması gereken önemli bir soru vardır: “Benim İsmail’im kim? Benim İsmail’lerim nelerdir? Ben gerektiğinde tıpkı put kıran Hz. İbrahim gibi İsmail’lerimi kurban edebilir miyim?” Cevabınız, “evet”se kendi adınıza sevinebilirsiniz. Ancak cevabınız, “hayır” ise bunun nedenini kendinize sormalı ve bu anlayışı değiştirmelisiniz. Bu kurbanda herkes, kendisine bu soruyu sorsun… Unutmayalım! Yalnızca “Hz. İbrahim cesareti”, “Hz. İbrahim adanmışlığı”, “Hz. İbrahim tevekkülü” olanlar en çok değer verdiğinin boğazına bıçağı dayama cesaretini ortaya koyabilir ve yalnızca tevhid önderi olan Hz. İbrahim’i anlayabilir…

Yüce Rabbim, bizleri affetsin, günahlarımızı bağışlasın. Bizlere, bu kurbanda, Hz. İbrahim cesareti, şuuru ve tevekkülü nasip etsin. Hepimizin Kurbanı, kurban olsun inşallah…

Gökhan DURMAZ

GRUBA KATIL