İslam Terbiyesi
Arşiv Yazarlar

İslam Terbiyesi

Âlemlerin Rabbi olan Allah, kâinatı bir düzen, hiyerarşi ve içerisindekileri de varoluş aşamalarından başlayarak hayatlarını idame ettirecekleri en güzel halde yaratmıştır. İnsanları ise akılla ve irade yetkisiyle donatmıştır. İnsanın varoluş aşamasında da başıboş bırakılmadığını bize, kulluk kitabımızda öğretmiştir. Bir damla meniden embriyoya, bir çiğnem etten cenine doğumla devam eden aşamaları yine özel terbiyesiyle donatmıştır.

İslam terbiyesi, bireyden topluma akan eksiksiz hale getirilmiş bir nizamdır. Bu terbiye, daha doğumla başlar. Topluma aklı ve ruhu sağlıklı bir bireyin kazandırılması hedeflenmiştir. İnsanın hayata başlarken, yaşarken ve dünyaya veda ederken hep tevhid üzere olması amaçlanmıştır.

Rasulullah -Sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururlardı: “İlk söz olarak çocuklarınıza güzel bir şekilde ‘LAİLAHE İLLALLAH’ demeyi öğretiniz!” (Beyhaki, Şuabul-İman, 4398). Bu hadisle henüz daha konuşmaya başlarken rabbini telaffuz etme terbiyesi verilmiştir. Peygamber Efendimiz -Sallallahu aleyhi ve sellem-, gerek ailesindeki küçüklere gerekse etrafındaki diğer çocuklara ilk olarak dikkat çekici ve bizlere de adeta mesaj verici bir ayeti öğretir ve ezberletirdi. Daha küçücük beyinlere tevhid konusunda ne kadar hassas davrandığını, bu konuya ne denli önem verdiğini çok rahat bir şekilde görebiliriz.

İbni Ebi Şeybe’nin “el-Musannef” adlı eserinde şöyle geçer: Abdulmuttalib ailesinden bir çocuk güzelce konuşmaya başlayınca, Rasulullah -Sallallahu aleyhi ve sellem-, ona yedi kere şu ayeti okutur, öğretirdi: “Deki: Hamd, hiçbir çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı olmayan, acizlikten dolayı bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur. Sen, O’nu tekbir ile yücelt” (İsra suresi, 111). Rasulullah’ın küçücük beyinlere nakşettiği bu ayetlerden, bugün İslamsız yetişen biz büyüklerin, daha haberi yok. Peki, bizler ne yapıyoruz; evlatlarımıza, torunlarımıza, toplumu oluşturacak bireylerin terbiyesinin daha küçücükken başladığını biliyor muyuz? Bu kodlamayı, onların beyinlerine Rasulullah’ın yaptığı gibi nakşediyor muyuz? Rabbimiz, bize, “Resul sizin için seçilmiş, terbiye edilip size öncü olarak gönderilmiş” dememiş miydi?

Rasulullah, Allah tarafından eğitilip insanlığa gönderilmiş en güzel örnektir. Bu sebeple O; en güzel mürebbiye, en güzel psikolog ve sosyologdur. Bizler, evlatlarımız ve en başta kendimiz, toplumda yararlı birer birey olarak hayatımızı idame ettirmek istiyorsak O Resul’ün rol model hayatını tatbik etmeliyiz.

İslam, terbiyeye bireyden başlar; sağlıklı bireylerle sağlıklı toplumlar oluşturur. Daha bebeklikle başlayan, telaffuzla yaratanının ismini anmayla tanıtma, soyut olguları anlamayan bu küçük insan yavrusuna ibadet lezzeti yavaştan verilmeye başlar. Çünkü ibadet, şahsı arındırır, basireti artırır ve insanı çirkinliklerden korur.

Muaz İbni Abdullah İbn Hubeyb el-Cüheni’nin rivayet ettiği bir hadiste Allah Resulü -Sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyor: “Sağını solundan ayırt etmeye başladığında çocuklara namaz kılmayı emredin” (Sünen-i Ebu Davud, Salât, 1/335).

İnsanoğlunun hayatının hiçbir noktası boş bırakılmış değildir. Sağlıklı bireyler sağlıklı bir terbiyeyle toplumu oluşturacak ve toplum da insanları koruyacak. Onun hakkını, hukukunu koruyacak terbiyeyi de eksiksiz bir şekilde İslam dininde, Rabbimizin eskimez terbiyesinde buluruz. Yalan söylemenin, laf taşımanın (kovuculuk), insanların arkasından onların eksikliklerini, ayıplarını (gıybet) sergilemenin, alışverişin, evliliğin, savaşın, barışın, içkinin, kumarın vs. haram oluşu bilinerek o kötülüklerden uzak durulur. Böylece insanların saadet içinde yaşamaları için dinen bireyler ve toplum terbiye olur.

İslam, insanların başına bir polis, bir bekçi koymaz; Rableri ile aralarında otokontrolü sağlayan iman olgusuyla onları bireyden topluma korur.

İslam karakteri üzere yetişen fertler, şahsiyetli olurlar. Sözünü bilen, sözünün sahibi olan Müslümana, emanete ihanetin münafıklık alameti olduğunu öğretir. Emanetleri korur, cana can öldürmeye, kısas karşılığını koyarak bireyin ve toplumun canını korur. Müslümanların malını çalmayı ve yol kesip gasp etmenin cezasını bedeniyle ödeyen birey, bu caydırıcılıkla hem kendisini hem de karşısındakinin canını korur.

Bugün İslam’dan habersiz olduğu halde –sorsan- kendisinin Müslüman olduğunu büyük bir gayretle söyleyen kişiler; Şeriatın kol kestiğinin, zina edenleri recmettiğinin, adam öldürmenin (kısas) bulunduğunun ve bunun korkunç bir ceza olduğunun propagandasını yapar, bu cezaların İslam’a leke olduğunu zanneder. Hâlbuki bu cezaların, toplumun sulhu için ne kadar elzem olduğunu bilmeme cehaleti içinde olduğunu bir bilseydi, bu terbiyeye dâhil olması gerektiğini daha iyi anlardı. Rabbimiz, o kadar muazzam bir nizam indirmiştir ki en ufak bir eksiklik, boşluk bırakılmamıştır. Buyurmadı mı Rabbimiz: “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, İslam’ı hayat tarzı olarak size için seçip beğendim” (Maide suresi, 3). Seçilmiş ve eksiksiz…

İçinde bulunduğumuz topluma ve o toplumu oluşturan bireylere kısaca göz atalım: Daha doğar doğmaz anne ve babalar tarafından bilinçli ya da bilinçsiz Yahudi zihniyetiyle yetiştirilir çocuklar. Bencil, ancak kendi menfaatini düşünen, doyumsuzca her istekleri yerine getirilen birer tabuya dönüştürülürler evlerde. Ne farkı vardır geçmişin Müşrik Mekke’sindeki her evde bulunan sanemlerden (putlardan)? Her şeyi bu çocuktur anne babaların; giymediğini giydirir, yemediğini yedirir, onun efendisiymiş gibi de ona hizmet eder. Çünkü geleceğe, topluma adam kazandırıyordur. Eğer şu muazzam terbiyeyi bilseydi: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara ‘öf’ bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. ‘Rabbim! Onlar, nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster’ diyerek dua et” (İsra suresi, 23-24). Ne güzel ödevler veriliyor:

  1. Allah’tan başkasına ibadet edilmemesine (O’ndan başkasının sözünün tutulmamasına), 2. Anaya ve babaya iyilik edilmesine, onlara “öf” bile denilmemesine ve onlar yaşlanınca bir ana, bir baba gibi onları koruyup kollamalarına, hükmediyor inananların Rabbi olan Allah. “Onlara kanatlarını ger” sözünde, “kanatlar” neden örnek veriliyor? Koruma, şefkat şekillendiriliyor dışarıdan gelen her türlü tehlikeye karşı. İşte dinimizin terbiyesi, budur.

Bunların yanı sıra günümüze baktığınızda; şefkatten uzak, her türlü mağduriyet içinde, Daru’l-Acezeler gibi bakım evlerine atılmış binlerce ana, babalar görürsünüz. Gerçekten iman etmiş ve yüce dinin terbiyesini almış hiçbir insanın ana babasını, oralarda göremezsiniz. İslam terbiyesi almış bir kişi görebilir misiniz ki; o çocuklaşmış yaşlıları oralara bıraksın da sonra senede bir kere bir çiçek alarak onları mutlu etsin!

İstatistiklere göre oralarda bulunan yaşlıların çoğunluğunun; toplumun aydın, çağdaş, ileri ve modern insan dediklerinin ana babalarının olduğunu görüyoruz. Sonra da küffarın hediye ettiği birer bayramla anneler, babalar günüyle mutlu edilen ebeveyninler… Yazıklar olsun sizin terbiyenize! İşte bu, İslamsızlıktır ve onun terbiyesinden uzak bir hayattır.

 “İzzet; Allah’ın, O’nun Resulünün ve inananlarındır. Fakat münafıklar, bu gerçeği bilmiyorlar” (Münafikun suresi, 8). İşte böylece İslam terbiyesi, İslam’ın izzetini taşır; o da Allah’ın dinindedir.

Güzel terbiyeyi başka yerlerde arayanlar, her zaman hüsrana düşmüşlerdir. Çünkü Rabbimizin “rububiyet” sıfatı vardır. Yarattıklarını terbiye eden O mürebbiyedir. Mürebbiye ile muallim aynı değildir; muallim, öğretendir ama mürebbiye, terbiye etmeyi ve nasıl terbiye edeceğini ve kimi terbiye ettiğini bilendir. Kendisinin de buyurduğu gibi: “Yaratan, yarattığını hiç bilmez mi?” (Mülk suresi, 14).

Sonuç olarak diyoruz ki; eğer İslam dininin terbiyesini tafsilatlı ele almış olsaydık, her bir terbiye şekli için bireyden topluma sayfalar dolusu yazı yazmaya ihtiyaç duyulurdu. Ama muhtasar olarak burada hatırlatma yaptık Rabbimizin izniyle.

Biz Müslümanlar, Kur’an’da geçen ayetlerde ve Resulümüzün -Sallallahu aleyhi ve sellem- hadislerinde okuyup, öğrenip, kıymetini anlayıp evlatlarımızı, öncelikle kendi nefislerimizi o terbiyede şekillendirmeliyiz ki hayır ve selamet içinde olalım. Böylece bizimle şekillenmiş olan toplumun ıslahına da yardımcı olabilelim.

En Emin’e emanet olunuz.

Sümeyye DEMİRCİ

 

 

 

GRUBA KATIL