“Allah, sizi, analarınızın karnından siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi” (Nahl, 16/78).
Hiçbir şey bilmeyerek geldiğimiz dünyada, hayatın her sesini kulaklar ile işiterek, bastığımız, gördüğümüz her şeyi gözler ile gözlemini yapıp bu verileri kalp (akıl) ile ilim haline getirdik. Bu imkânları veren Allah’ı unutan birçok insan, marifeti kendinden bildi. Eğitim ve öğretim, insanın hayatında olmazsa olmazıdır. Bilinçli bilinçsiz, programlı programsız, istekli isteksiz yani her durumda, öğrenme ve eğitilme ile iç içe yaşarız. Burada, kısa kısa İslami eğitimin önemi ve eğitim öğretimin etkileri üzerinde durmaya çalışacağız.
Eğitim-öğretim, talep edilmesi gereken bir çalışmadır. Talep veya istek, uzun soluklu eğitim-öğretimin en temel şartıdır. Onun içindir ki İslami literatürde, “öğrenci” kelimesi kullanılmamış, “talebe” kelimesi kullanılmıştır. İnsanın imtihanı, iradesine yani talib olduklarına bağlı kılınmıştır. İrademiz; zevk, eğlence, ilim, yemek, kavga, kıyam, selam, ibadet, af etmek vb. her şeye talebe olabilir. Uyku, delilik, çocukluk gibi iradenin şuursuzca işlediği durumlar, mesuliyet kapsamına alınmamıştır. Sadece çocukluk döneminde iradesi zorlanan insan, eğitim ve ibadet noktasında yetişkinliğe hazırlanmıştır. Taleb edeceği şey, eğitim ile daha ilk yaşlarda öğretilmeli ki, hayatın yükümlülükleri gelmeden öğrenmesi gereken bilgiyi almış olsun. Eğitim, toplumlar ve devletler için şuurlu bir davranıştır. Bilinçli olarak yapılmış amellerin öncesindeki tercihler, imtihan sürecinin sevabı veya günahıdır. İrade, istemek ile beraberdir. Eğitim gibi olmazsa olmaz, uzun soluklu ve bir sonraki nesle aktarılan bir farziyet, iradenin taleb etmesi ile güç kazanmalıdır/kazanmış olacaktır. “…Rabbim, ilmimi artır, de” (Taha, 20/114).
Eğitim; bir idealdir, amacı ve hedefleri olan sistemdir. Fedakârlık ile anlatılabilecek eğitim yolculuğu, ilim talibini birçok nefsanî arzulardan uzak kılabilecektir. İbn Haldun şöyle demiştir: “İlim ehlinin tüm meşgalesi, ilimdir. İlim yolunda birçok dünyalık zevkten, kazançtan mahrum kalır. İlim ehlinin dünyalık zevk ve kazancı, ilmin kendilerine nasip edilmesidir” (Mukaddime). Eğitim; insanı yontan, şekillendiren mekanizmadır. İnsan, şekillendiği eğitim programlarının adamıdır. “De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir” (İsra, 17/84). Ekmeğini yediğin yerin kılıcı belinde olsa da eğitim aldığın yerin kılıcı, fikri, bakışı, ahlakı ve de medeniyetinin ipi boynundadır. Eğitimde ciddi hedefleri, hazırlıkları olan devlet ve milletler, kendi toplumu ve diğer toplumlar üzerinde eğitim ile hâkimiyet kurmayı başarabilmiştir. Yunan-Grek felsefesi, batıl da olsa sağlam temeller ve önemli emekler üzerine kurulduğu için, İslam toplumunu etkilemiş ve Batı toplumu için önemli bir kaynak teşkil etmiştir ve hala beslemektedir.
Silahlar ile fetihler yapılır, eğitim ile kalıcı vatan kılınır. İslam’ın ilk yıllarında Kur’an ayetleri ezberlenerek başlayan eğitim-öğretim, Medine’de sistemli olmaya başlamış, Mescid-i Nebevi’nin Suffa denilen bölümü, ilim tedris eden talebelere ayrılmıştır. Zaman ilerledikçe İslam topraklarında büyük medreseler, beytu’l-hikmeler, külliyeler vb. eğitim kurumları yaygınlaşmış ve İslam medeniyeti, ilim medeniyeti olarak hızla milletleri İslam’a dâhil etmiştir. İslam’ın ilk yüzyıllarında eğitim gevşek veya önemsiz olmuş olsa idi; başta Yahudilerin entrikaları, sonra Yunan, Nasturi, Süryani filozoflar ve de Hıristiyan, Zerdüşt felsefe, daha sonraları batini sapkınlık İslam’ı, Kur’an’ı, Sünnet’i tahrif ederdi. Fitneler, kurulacak İslam medeniyetini başlamadan darmadağın ederdi. Allah’ın rahmeti ile Müslümanlar ilme karşı hırslı ve her konuda ilmi yeterliliğe sahip oldular.
İslami eğitimin bilinçli ve nazik yapısı ile insan yetiştirme kabiliyetine örnek olması açısından aşağıdaki ara başlığı açmak istedim:
Gazali ile eğitim yöntemlerine kısa örnek:
İslami eğitim-öğretim sisteminin kendine özgü teknikleri ve amaçları vardır. Tarih boyunca âlimler, bilim insanlarımız bu amacı kitaplarında yazmış, medreselerinde uygulamışlardır. Gazali’nin eğitim yöntemi, çok geniş ve idealist. Gazali, eğitim anlayışının temelini üçgen ile şemalandırmış ve üçgeni ters çevirmiş, en üste mukaşefeyi/ahireti yerleştirmiş, alt uçların bir tarafına şeriat ilimlerini, diğer ucuna pozitif ilimleri yerleştirmiştir, birçok teknik ve ilke hazırlamıştır. Güncelliğini koruduğu için burada kısaca maddeler isek şöyle sayabiliriz:
1- Öğretimin insani olması (her kişiye seviyesine göre ders yapılması). Osmanlıda, okulda yazan şu yazıdaki gibi; “Burada (medresede), ne balığa uçma ne kuşa su altında yaşamak öğretilir.”
2- İlimde tertip düzen, bilinenden bilinmeyene yöntemi.
3- Alışkanlıklardan vazgeçmek için ahestelikle hareket yani tedricilik.
4- Hikâye ve örnekler ile somuttan soyuta ilkesi.
5- Sevdirme ve ikna etme. Yumuşak davranma.
6- Ödül-ceza. Ödül motive eder, ceza aşırı gidilir ise arsız yapar. Küçük hatalar affedilmeli, gizli olanlar örtülmeli. İleri seviyedekiler usulünce ikaz edilip tedip edilmeli. Neticede Hz. Ömer’in sözü herkes için geçerlidir: “Şeriatın terbiye edemediğini, Allah terbiye etmez.”
Gazâlî’ye göre çocuk eğitimi, çocuğun doğumuyla birlikte başlar. Çünkü anne ve babanın sahip olduğu kişilik, çocuğun ileride sahip olacağı kişiliği üzerinde büyük bir fonksiyona sahiptir. Gazâlî, çocuk eğitimi üzerinde, özellikle ahlâki eğitim üzerinde hassasiyetle durmuş ve çocuğun çeşitli sahalarda nasıl eğitilebileceği konusunda görüşler belirtmiştir.
İşte ruhun derinliklerinde gizli olarak bulunan ilim, ancak öğretmen hadisesi ile su yüzüne çıkar. Gazâlî, bunu bir benzetme ile şöyle açıklar: “İnsan ruhunda gizli olarak mevcut olan ilim kabiliyeti, tıpkı yer altında bulunan sular gibidir. Aynı şekilde taşta gizli olarak ateşin (enerjinin) bulunuşu ve çekirdek içinde bulunan tohumun ağacı taşıması gibi. İşte yer altında suları çıkarmak için artezyenler ve kuyular açtığımız gibi, insan ruhunda gizlenen ilim kabiliyetini ortaya çıkarmak için de çalışıp çabalamak ve onu açığa vurmak gerekir. Fakat yer altı suları bile yeryüzüne bazen kendiliğinden çıkar, bazen de az bir gayretle hemen yeryüzüne fışkırmaya başlarlar. İlim, insan ruhunda gizli olarak bulunduğuna göre onu açığa çıkarmak da ancak öğrenme ile mümkün olacaktır.” Gazâlî’ye göre öğretmenlik, çok yüce ve kutsal bir görevdir. O, öğretmenliğin çok yüce bir iş oluşunu şu sözleriyle ifade etmektedir: “İlim öğretenler, insanların kalpleri ve akılları üzerinde tasarruf ederler. Yeryüzündeki en üstün yaratık insan, insanın en değerli cüz’ü ise kalbidir. İlim öğreten, kalbi olgunlaştırmak, temizlemek, cilalandırmak ve Allah rızasına yaklaştırmakla meşgul olan kişidir.” Gazâlî’ye göre öğretmenlik, bir yönde Allahu Teâlâ’ya ibadet, bir yönde O’na vekâlettir. Hem de en büyük vekâlettir. Çünkü Allah, âlimin kalbine, kendisinin en şerefli sıfatı olan ilimden bir kapı açmıştır. İlim adamı, hazinelerin en değerlisine sahiptir ve Allah’ın en değerli cevherlerinin hazinedarı gibidir. Bu hazineden de ihtiyacı olanlara dağıtmaktadır. Bundan daha üstün bir rütbe olabilir mi?”
Eğitim, İslam toplumunun üstün vasıflarından biridir. Kur’an’ın kendisi bir eğitim kitabıdır. “Kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resul gönderdik” (Bakara, 2/151). Rasulullah Efendimiz, sahabilerini, eğitim-öğretim yöntemi ile daima eğitimli kılmıştır. Öğrenme isteklerini üst seviyede tutmuştur. İslami ilimlerde her ilmin baş kitabı Kur’an’dı. Ona hâkim olan, her şeye hâkim olacaktır. Lazım bilgiler ile donatılmış Kur’an, Rasulullah’ın tefsiri ile daha da anlaşılır kılınmıştır. Ümmete düşen; kıyamete kadar Rabbimizin kitabı içine saklamış olduğu bilgileri, çabalayarak, akıl ve düşünce ile elde etmek, muvazenesini diri tutmaktır. Çünkü bu eğitimin alanı, felsefi tezler gibi değildir, doğrunun ve kanıtın kendisidir. “Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitapta yazılmıştır” (En’âm, 6/59).
Eğitimin devletler ve milletler üzerinde etkisi:
Bilgiye sahip olan devlete ve millete sahip olur, demiştik. Yüzlerce yıl İslam toplumu bu hakikati yaşamış, dünya iktidarını elinde tutmuştur. Ne yazık ki İslam karşısında acze düşen gayri İslami kuvvetler, işi öğrenmişler; onlar da aynı yöntemin şer hedeflerini icra etmeyi eğitim ile gerçekleştirmişlerdir. Bu durumu, şöyle bir bölüm ile kısaca örneklemek mümkündür:
Önce Müslümanların eğitim alanında dünya çapında ses getiren bazı çalışmalarına ve başarılarına değinelim. Moğollar, kısa sürede birçok ülke işgal eden devlet olmasına rağmen, sadece savaş, korku ve yıkım üzerine kurduğu devleti muhafaza edememiş, ilk yenilgi ile tarih sahnesinden çekilme eğilimi başlamıştır. Fakat Endülüs İslam devletleri, yüzlerce yıl ayakta kalmış, dünyanın yenilikler ile buluşmasını sağlamış ve de bugünün teknolojisinin, tıbbının, matematiğinin ve her ilmin alt yapısını hazırlamışlardır. Uzun süre ayakta kalmış olmalarını, eğitim alanında yapmış oldukları büyük çalışmalara borçludurlar.
Mısır’da Ezher, İslam toplumuna birçok âlim yetiştirmiş, bugün dahi Ezher mezunlarından binlerce kişi İslam ümmetinin dertlerine derman olabilecek yeterliliği elde etmişlerdir. İhvan-ı Müslimin’in mürşidi ve sonraki liderleri, bu tür eğitim müesseselerde eğitim görmüşlerdir. İslam toplumunda, “İlim aramak, her Müslümana farzdır” (İbn Mace) düsturu, hiçbir zaman kıymetini yitirmemiştir. Müslümanlar, meşakkatli uzun ilim yolculuklarına yani “rıhle”ye çıkmışlardır. İslam eğitim sistemi; hem ilim, hem fikir, hem ahlak, hem ruh tezkiyesi hem de cihad gibi alanlarla insanı yetiştirme gayreti ile çok yönlü insan yetiştirmeyi amaçlar.
Yine örnek vermek gerekir ise; Hindistan’daki Müslümanların eğitim üzerine yapmış oldukları çok ciddi ve büyük çalışmalar, on binlerce kişinin ilim ehli olmasını başarmıştır, biiznillah. En önemli merkezlerden olan Deo Bend Daru’l-Ulûm, eğitim kurumlarıdır. Sadece bir ilim okulu değil, aynı zamanda, İngilizler ile savaşta etkin rol oynamıştır. Bu mücadele neticesinde Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Keşmir gibi birçok ülke ya özgürlüğüne kavuşmuş ya da Hindistan’dan ayrılıp yeni devletler kurulmuştur. Eğitim, dünyayı da şekillendiren, sınırlar çizen, sınırlar kaldıran güçlü bir silahtır. Ayrıca; “1857 yılından sonra Hindistan’da meydana gelen olaylardaki rolü dikkate alındığında Deo Bend Dâru’l-Ulûm’unun bir eğitim müessesesinden çok, bir düşünce akımı ve hareket merkezi olarak dikkat çektiği görülmektedir. Gerçekten de Dâru’l-Ulûm, bütün Hindistan yarımadasındaki hatta Hindistan dışında Asya ve Uzakdoğu’daki Müslümanlar üzerinde etkili olmuştur.”
Bugün dahi Afganistan’ın ABD ve NATO karşısında zafer elde etmesi ve halkın desteğini almış olması, İslami eğitim müesseselerinin etkin olarak faaliyet göstermesindendir. Bununla beraber Batı istila devletleri, İslami okullardan almış oldukları dünyalık bilgiler ile hırs, kin ve bencilliklerini katarak, tüm dünyaya yeni bir eğitim modeli enjekte etmişlerdir. Bu okullar ile dünya milletlerini güdecek, sömürecek liderler, memurlar, hainler yetiştirmişlerdir. Osmanlıyı yüzlerce yıl savaşlarda yenemeyen Batı, Osmanlı topraklarında kurmuş oldukları okullarda eğitilen Ermeni, Rum, Süryani, Türk, Kürt yani Anadolu insanı ile yıkmışlardır. Bu okullar kısaca şu şekildedir:
“1914 yılına gelindiğinde Osmanlı Devletindeki Fransız okullarının sayısı yaklaşık olarak 500 civarındaydı ve bu okullarda 59.414 öğrenci eğitim görüyordu.
Rothschild ailesinden Robert, 1878’de bütün harcamalarını üzerine almış ve servetinin beşte birinin koleje verilmesini vasiyet etmiştir; okula Robert Kolej adı verilmiştir. Robert Kolej öğrencileri, ileriki tarihlerde Bulgaristan’ın siyasal yaşamında aktif rol oynamışlar, hatta ilk 5 Bulgar başbakanı, bu okuldan mezun olmuştu.
ABD misyon okulları, 1913’te 163 Kilise ve 450 okula ulaştı. Amerikan okullarına devam eden Osmanlı vatandaşlarının sayısı, 1850’de 112 iken 1913’te 25.922 (yirmi beş bin dokuz yüz yirmi iki)’ye erişti.”
Türkiyeli Müslümanlar olarak, İslami müfredat ile eğitim yapılabilecek sağlam temelli medreseler, okullar açamadık. Ya klasik anlamda bilgi yükleyerek fikir veremedik veya fikir yükledik bilgi veremedik. En önemlisi, ahlak eğitiminde sınıfta kaldık. İslami eğitimi sevdiremedik, aksine elimizdeki insan varlığını kaçırır olduk. Belki de kalplerimizdeki ihlâs ve çabamızdaki eksiklikten, kardeşlik hukukuna setler ördüğümüzdendir.
Haydar ÖZALP