Dünyada neler oluyor, İslam ümmetinin, Müslümanların bu olayların içindeki yeri ve önemi nedir? Evet, Batı dünyadaki olayları yönetmede etkin bir rol oynamaktadır. Bu yüzden Batının işlevini belirgin bir şekilde görüyoruz.
Batı uygarlığının egemen olduğu dünya, sömürmedik bir şey bırakmamıştır. Dünyaya egemen olmak, hayat yaşam standartlarını hep birinci sınıfta tutmak için sömürülerini dörde ayırmışlardır.
1-Yeraltı kaynaklarının sömürüsü: İlerlemiş teknolojik aletlerini rahat kullanmak için yakıta ve petrole ihtiyaçları vardı. Petrol ise Müslüman coğrafyada ve Afrika’daydı. Ve istediklerini elde etmek için her türlü zulmü katliamı yapmak onlara göre serbestti.
Yahudi asıllı ABD başkan danışmanı Henry Kissinger şöyle diyordu. Gıdayı kontrol edersen milletleri, petrolü kontrol edersen kıtaları, parayı kontrol edersen dünyayı kontrol edersin.
Bir İngiliz başbakanı ise şöyle diyor; “Bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir”.
2-Yerüstü kaynaklarını sömürme: İnsanların beynini sömürdüler. Müslüman ülkelerden kendi planlarını uygulamak için, okullarında okutmak üzere beyin göçünü gerçekleştirdiler. Bu değiştirdikleri insanları ülkelerine gönderip bu ülkeleri daha kolay sömürür hale geldiler.
3-Zamanı sömürme: Fikir ve düşünce üretmemizi engelleyip, televizyonun başında, futbol maçlarında, dizilerin başında, her türlü ahlaksız yarışmaların başında vakit geçirmemizi sağlayıp, zamanımızı nasıl geçireceğimizi unutturdular.
4-Eylemlerimizi sömürme: George Orwel (corc orvel); “64 bininci tekrarda her şey gerçek haline gelir” diyor. Kanallarda, filmlerde, haberlerde, reklamlarda çokça tekrarlandıktan sonra her türlü ahlaksızlık normalleşti, alkol, zina, yalancılık olayları karşısında duyarsızlık oluştu, insanı aşağıların aşağısına sürükleyecek yaşam şeklini bilinç altına yerleştirdiler.
Evet olumsuzlukların nedenini batı olarak görüyor olabiliriz. Ancak batıyı günah keçisi ilan edip işin içinden çıkmaya çalışmak kendimizi kandırmaktır. Bizimde yaşananlar karşısında yeterince çabalamadığımız ortadadır.
Bu yüzden konuyu, 1-Kâfirlerin Ümmete Bakışı, 2-İslam Coğrafyasındaki Bilinçsizler, 3-Ümmetin Birliği İçin Çabalayanlar, şeklinde 3 başlıkta altında ele almak uygun olacaktır.
1-KÂFİRLERİN ÜMMETE BAKIŞI
AMERİKA VE BATI
Amerika bunların başında gelmektedir. Kendi bayraklarını ve vatandaşlarını ilah edinmiş, kendilerinden başka insanları ikinci hatta üçüncü sınıf kategorisine koyarak, insanlara her türlü kötülüğü yapmayı kendilerinde hak görmüşlerdir. Bu yaptıkları kötülüklere uzun süre devam etmişlerdir.
Kendi kendilerine kurgu yapmışlar ve hedefe Müslümanları koymuşlardır. Milyonlarca dolar harcayıp bilgisayar oyunlarında ve filmlerinde Müslümanların terörist olduğunu, öldürülmesini bilinçaltlarına yerleştirmişlerdir ve halklarını buna inandırmışlardır. Buna öyle inanmışlardır ki okulda el yapımı saat yapan Ahmet adlı bir çocuğu, bomba yapıyor diye herkesin içinde tutuklamışlar ve kelepçelemişlerdir.
11 Eylülden sonra ise paranoyak bir şekilde Müslümanları her yaptıklarıyla suçlar hale gelmişlerdir. Aralık 2014 tarihinde bir raporda 11 Eylül sonrası terör şüphelisi dediği Müslüman mahkûmlara yapılan işkencelerin bir kısmı açıklanıyor; uykusuz bırakma, küçük alanlara hapsetme, cinsel taciz, köpeklerle saldırma, akla hayale gelmeyen işkenceler. Her seansta ücretli tutulmuş psikologlar eşliğinde işkenceler yapılıyor. İstedikleri bilgileri alamayacaklarını anladıkları halde halen işkenceye devam ettikleri de söz konusu raporda bahsediyor.
Amerika her türlü kötülüğü yapıyor, bu kadar işkenceyi yapıyor, daha sonra raporları bir şekilde açıklıyor ve daha sonra rapor açıklanır açıklanmaz diyor ki; “Konsolosluklarımızı iki kat daha güvenlikle koruyacağız”. Adeta Müslümanları kışkırtmak istercesine bunları duyuruyorlar. Açıkçası bu da kasten Müslümanların üzerinde oynanmış planlı bir oyundur.
Bu bahsettiğimiz olaylar çok üzücüdür. Gerçekten Müslümanların bu duydukları karşısında üzülmemesi elde değildir. Hatta uykularımızın bile kaçması gerekir. Bize düşen görev ise bu haklı direnişlerini daima gündemde tutmak, bu yaşananlardan ders çıkarmaktır. Ümmeti Muhammedin haklılığını her ortamda dile getirmek gerekmektedir.
RUSYA
Bu ülke de Müslümanların üzerinde en son teknolojik silahlarını deneyerek adeta güç gösterisinde bulunmaktadır.
Rusya Hazar denizinden, 1500 km uzaklıktan Suriyeli Müslüman kardeşlerimizi en son teknolojik silahlarıyla bombalamaktadır. Türkiye’nin bir ucundan diğer bir ucu uzunluğunda olan bir mesafedir bu. Güya IŞİD bombalanacaktı ama ne yazık ki ölenler masum İslam ümmetinin çocukları ve kadınlarıdır. Rusya Amerika’ya karşı güç gösterisi yaparcasına sivil halkı katletmiştir. Suriye’de yaşananlar bir batı ülkesinde olsaydı yer yerinden oynardı. Ki öyle de oldu, sınır ihlali yapan uçağın düşürülmesinden sonra yer yerinden oynadı. Söz konusu Müslümanlarsa maalesef kimsenin sesi çıkmıyor ve yeteri kadar duyarlı davranılmıyor.
Esad’a karşı savaşan mücahitlerin biri şöyle söylüyor; “Bizler sadece Esad’la savaşmıyoruz, Esad’ın arkasında olan İran ve Rusya ile de savaşıyoruz. Yoksa şimdiye çoktan bizim savaşımız bitmiş olacaktı”.
Ne Suriye’de öldürülen çocuklar, ne kadınlar, ne insanlar, ne de IŞİD emperyalist güçlerin umurunda değildir. Onların umurunda olan sadece Akdeniz’deki milyonlarca metreküp doğalgaz rezervleridir.
İSRAİL
Siyonist İsrail uzun zamandır Müslümanların nabzını yoklayarak Müslüman kardeşlerimizi katletmeye devam etmektedir.
Buna karşı Filistinli Müslümanlar ellerinden gelen mücadeleyi yapmakta, zulüm ve işkence görmekte ve hayatlarını feda etmektedirler. Bütün olanlara karşı öyle bir duruş göstermişlerdir ki Filistin davasının ümmetin davası ve ümmetin halletmesi gereken bir dava olduğunu ümmete ve dünyaya anlatmışlardır. Bunun sonunda da, yeterli değildir ama, önce Avrupa birliğinde daha sonrada birleşmiş milletler genel kurulunda artık Filistin bayrağının dalgalanmasını Allah’ın izniyle sağlamışlardır.
Kudüs’te mescidi Aksaya kadınların girmesine bile izin verilmiyor. Yada belirli bir saat girmelerine izin veriliyor. Cihad er Razem adlı Filistinli bir bayandan bahsetmek istiyorum.
Filistinli kadınlar her gün Aksa’ya gelerek İsrail’e, “Müslümanlar Harem-i Şerif’i asla terk etmeyecek” mesajı veriyor.
30 yaşındaki Cihad er-Razem, bu kadınlardan birisi. Dört tane çocuğu var, şimdiye kadar çocuk annesi Razem, üç kez tutuklanmış, para cezasına çarptırılmış.
Razem, tek suçunun ise “Allahuekber” diyerek karşı koymaya çalışması olduğunu belirtiyor. “Aksa sevgisi benim ve çocuklarımın kalbinde giderek büyüdü. Aksa’da hadis ve tefsir derslerimiz oluyor. Eğer bir gün Aksa’ya gitmesem bir şeyler eksik kalacakmış, oraya bir zarar vereceklermiş gibi hissediyorum” diyor.
Gündüzleri Aksa’ya gidebilmek için ev işlerini geceden hallettiğini belirten Razem, bir gününü şöyle tarif ediyor:
“Her sabah 7.30’da çocuklarımı okula götürüp oradan Mescid-i Aksa’ya gidiyorum. Küçük oğlum Muaz da benimle Aksa’ya geliyor. Orada Kuran kursuna devam ediyor. İslami eğitim alıyoruz. Aksa’ya gittiğimde içeride Yahudi yerleşimci görürsem ‘Allahuekber’ diyorum.
Geçtiğimiz haftalarda ise İsrail benimle birlikte 53 Filistinli kadının saat 14.30’a kadar Aksa’ya girişini yasakladı. Aksa’nın Silsile (Zincir) Kapısından içeri girmemiz ise 24 saat yasak. Bunların hiçbirisi beni yıldırmıyor. Saat 14.30’a kadar kapıda yasağı protesto edip, bu saatten sonra içeriye giriyorum. Akşam tekrar çocuklarımı okuldan alıp eve geçiyorum. Eşim benim Aksa’ya giderek orayı savunmama destek oluyor. Çocuklarım da bu durumu kabullendi”.
“İsrail adım adım Aksa’yı bizden koparıyor. Aksa bizim dinimizde çok önemli bir yere sahip. Bu yüzden onu işgalcilerden korumalıyız” diyen Razem,
“Müslümanların ilk kıblesi olan bu kutsal mekânın geleceğinden endişeliyim. El Halil’deki İbrahim Camisinin başına gelenler Aksa’nın da başına geliyor. İslam dünyası tepki vermezse maalesef Aksa’yı kaybedeceğiz. Müslümanız diyorsak Aksa’yı savunmak zorundayız” diyerek bizleri uyarıyor.
Para cezası ödüyor, her gün emek veriyor, Müslümanların ve Kudüs’ün geleceği için endişe ediyor.
Bizler acaba evlerimizden kaç gün çıkabilirdik. (Devam Edecek)