Adî İbni Hâtim’den (ra) rivayet edildiğine göre, “Nebi’yi (sav) şöyle buyururken dinledim” demiştir: “Yarım hurma ile de olsa cehennemden korunmaya bakın!”[1]
Adî İbni Hâtim’den (ra) rivayet edilen başka bir hadiste Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun.”[2]
Allah Resulü (sav), infak etmenin önemini; âhirette, hiçbir şeyin fayda vermeyeceği bir günde, cehennem ateşinden korunmanın yolunun az veya çok olsun, herkesin gücü nispetinde infak etmesi gerektiğini söylemiştir. Bugün bizler de diyebiliriz ki: “Maaşım yetmiyor, zaten kıt kanat geçiniyoruz, nasıl infak edeyim? Kendimiz doyduk da başkaları mı kaldı?” Allah Resulü’nün (sav) yarım hurma ile bizlere vermek istediği mesaj, bu dünya hayatı tatlısıyla, tuzlusuyla, geçim sıkıntısı ile elbette geçicidir. Ebedi mekânımız ahirette ise bir yatırımımızın olması gerektiğidir. Hesap gününün zorluğunu, cehennemin ateşini hatırlatıp gücümüzün yettiğince hazırlık yapmamızı söylemektedir.
Allah Resulü (sav), bu hadisinde, ileride yaşayacağımız bir olayı bugün tiyatro sahnesi gibi gözlerimizin önüne seriyor. Düşünün bir! Gece vakti, yalnız bir yolda etrafımızı kurtlar veya sokak köpekleri sarmış, biraz sonra saldıracaklar, bizi parçalayacaklar. Bu durumda bizlerin yapması gereken; çevremize bakmak, bizi bu elim durumdan kurtaracak sopa, silah, sığınılacak bir ev veya araba, dalına çıkıp kurtulacağımız bir ağaç aramak, yardım çığlıkları yükseltmek… İmdat! Biraz sonra yaşanacak olan felaketimizin önüne geçecek bir kurtarıcının arayışına gireriz. Nafile! Sağımıza bakacağız, bir şey yok; solumuza bakacağız, bir şey yok. Önümüze bakacağız… İşte o gün, bizlere yardım edecek olan infaklarımızdır, sadakalarımızdır. “Az” diye vermeye çekindiğimiz hayırlarımız, o gün bizlere koruyucu olacaktır. Allah Resulü (sav), o günün çaresizliğini, şiddetini bizlere tasvir ederek anlatıyor.
Neden yarım hurma? İhtiyaç sahibi olan birisi yardım isterken, bir ekmek parası, bir yol parası, bir yemek parası diye ister. İhtiyacın en küçük birimi birdir. İstenirken en az olan bir istenir, verirken de en az olan bir veya fazlası verilir. Birden azı istenmez, verilmez. Peki, Peygamber Efendimiz (sav), neden bir demedi de yarım dedi? Elbette Efendimiz’in dikkat çekmek istediği bir nokta vardı. Yarım hurma; paylaşmanın, bölüşmenin simgesidir. Aç isek beraber aç olalım, tok isek beraber tok olalım ya da ikimiz de az doyalım. Sana verip ben aç kalmayayım, vermeyip sen aç kalma, bölüşelim hemhal olalım demektir.
Cerir bin Abdullah (ra) anlatıyor: “Erken vakitlerde Hz. Peygamber’in (sav) yanında idik. O sırada Medine’ye yarı çıplak, yalın ayak, perişan görüntülü, üzerlerinde kılıç kuşanmış, deri parçasını başlarından geçirip giysi gibi kullanan Mudar kabilesinden bir gurup geldi. Onların bu halini gören Peygamber Efendimiz’in (sav) yüzü değişti. Üzüntüsü yüzüne yansıdı. Peygamber Efendimiz (sav), Bilal-i Habeşi’ye ezan okumasını emretti. Cemaat, mescide toplandı. Namaz sonrası Peygamber Efendimiz, minbere çıktı ve şu ayetlerle konuşmasını bağladı:
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan zevcesini var eden ve ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren rabbinize hürmetsizlikten sakının! Şüphesiz ki Allah, hepinizi görüp gözetmektedir” (Nisa, 1). “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, Herkes yarın için ne hazırladığına baksın” (Haşr, 18).
Sonra şöyle devam buyurdu: “Her bir fert, altın, gümüş, elbise, bir ölçek bile olsa buğdayından, hurmasından sadaka versin. Hatta yarım hurma bile olsa sadaka versin.”[3] Allah Resulü (sav), bu hadisinde insanoğlunun tek bir nefisten yaratıldığına dikkat çekmektedir. “Şunların renkleri farklı, bunların dilleri farklı, onların ırkları farklı diye ihtiyaç sahiplerine yardım etmekten vazgeçmeyin” demektedir. “Onlar bize ihanet etti, şunlar bize yanlış yaptı” diye mazlum kimselere yardımı kesmemeliyiz, dedelerinin, babalarının yanlışlarını çocuklara ödetmemeliyiz. Bizler, kendi yanlışlarımıza baksak, bizlerin faturası daha fazla çıkabilir.
“Müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya; Allah, işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici azap vardır” (Tevbe, 79). Bu âyetin izahı ile ilgili olarak tefsirlerde birçok rivayet yer alır.[4] Bunların ortak noktası şudur: Hz. Peygamber, muhtemelen Tebük Seferi hazırlığı esnasında Müslümanlara savaş giderleri için bağış çağrısında bulunmuş, onlar da buna yürekten gelen bir coşkuyla karşılık vermişler, maddî imkânı olanlar servetlerinin önemli bir oranını bağışlamışlar, yeterli imkânı olmayanlar da mütevazı katkılarda bulunmuşlardı. Bu durumdan rahatsızlık duyan münafıklar, her olaya bir kulp takıp onları alaya almaya çalışıyorlardı. Kendi istekleriyle fazla fazla veren müminlere, servet gösterisi ve gösteriş yaptıklarını söylüyorlardı. Maddî durumu iyi olmadığı halde elinden geldiğince bu hayır ve görev yarışına katılan fakat daha fazlasını yapamadıkları için üzüntü duyan müminlere de verdikleri miktarın azlığından dolayı sataşıyorlar ve “Allah’ın bu kadar sadakaya ihtiyacı mı var?” diye alay ediyorlardı. Âyetin, “Allah, onları maskaraya çevirecektir” şeklinde tercüme edilen kısmı lafzî olarak “Allah da onlarla alay edecektir” diye çevrilebilir. Buradaki mâna, genellikle, onların bu densizliklerini Allah Teâlâ’nın karşılıksız bırakmayacağı, dünyada, ahirette veya her ikisinde onları küçük düşüreceği, cezalandıracağı ve rezil rüsvâ edeceği şeklinde açıklanmıştır.[5]
Tevbe suresinde, Allah için infak eden Müslümanların infaklarını itibarsızlaştırmaya yönelik bu tür davranışları Allah (cc) rezil edeceğini açıklamaktadır. Bu tür davranışlar; infak, yardımlaşma kurumunu sekteye uğratan, akamete uğratan davranışlardır. Bizler için değersiz gibi görünen infaklar, birileri için hayati öneme sahip olabilir. Bugün Afganistan, ekmeğe muhtaç durumdadır. Bizler için önemsiz olan beş lira, onlar için bir günlük yemek bedelidir.
Hadisin devamında Peygamber Efendimiz (sav), “Yarım hurma dahi olsa sadaka veriniz” buyurunca, Ensardan bir adam, hurma dolu bir çuvalla geldi. Kolları, çuvalı taşımakta zorlanıyordu hatta taşıyamıyordu. Bunu gören sahabe, birbiri ardına sadaka vermeye devam etti. Sonunda yiyecek ve giysilerden iki büyük yığın oluştu. Bundan dolayı Resulullah’ın (sav) yüzünün neşelendiğini ve altın gibi parıldadığını gördüm. Ardından Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: “Kim, İslam’da güzel bir çığır açarsa hem bunu yapmanın sevabını hem de ondan sonra bu yolu takip eden kişilerin alacağı sevabın benzerini alır. Bunların sevaplarında da bir eksilme olmaz. Her kim de İslam’da kötü bir yol açarsa hem bunu yapmanın günahını hem de ondan sonra bu yolu takip eden kişilerin günahının aynısını yüklenir. Bunların günahlarında da bir eksilme olmaz.”[6]
Bugün bizler de yarım hurmaya benzer, meblağı küçük, hayır işlemekten utanarak geri durabiliriz. Bizim geri durmamız, hayır yapmak isteyen kardeşlerimizi hayır yapmaktan ve hayra teşvik etmekten uzaklaştırırsa, hem bizler hem de kardeşlerimiz hayır yapmaktan uzak kalırlar. Bizlerin utangaçlığımız, ihtiyaç sahiplerine elzem olan malzemelerin ulaşmasına vesile olmayacaktır. Rabbimiz, ihtiyaç sahiplerine rızıklarını bizlerin vesilesi ile ulaştırmak isterken, bizlerin aracı olma şansını utanarak kaybetmemiz, büyük bir kayıptır.
Rabbim, bizleri; ahiretine hazırlık yapan, cehennem ateşinden korunan ve cennetini kazanan kullarından kılsın. Âmin.
Cefai DEMİREL
[1] Riyazü’s-Salihîn 141. nolu hadis
[2] Buhârî, Zekât 10, Rikak 31, Tevhid 36 ve Müslim, Zekât 97
[3] Müslim, Zekât, 69
[4] Taberî, X, 194-198
[5] Kur’an Yolu Tefsiri, Cilt: 3, Sayfa: 40-41
[6] Müslim, Zekât 2/704, 1017; Nesai, 5/75, 2554; Ahmed, IV, 358-359; Tirmizî, İlim, 15; Müslim, İlim, 15.