Siyonizmin Ortaya Çıkışı – II
Arşiv Genel Yazarlar

Siyonizmin Ortaya Çıkışı – II

Yahudilerin, Filistin topraklarına yerleşimi, on dokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren başlamıştır. Aynı yüzyılın sonlarına doğru ise büyük göç dalgaları şeklinde artış göstermiştir. On dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğinde, çok sayıda Rus, Doğu ve Batı Avrupa Yahudi’sinin, Kudüs sancağı ve civarındaki Filistin topraklarına yerleşim maksadıyla göçüne tanık olunmuştur. 4 Mart 1846 tarihli bir belgeden, yabancı Yahudilerin, Filistin’de arazi almalarının, bu tarihten önce yasaklandığını öğreniyoruz. Belge, Sultan Abdülmecit tarafından, Kudüs mutasarrıfına gönderilmiş bir emirname niteliğindedir ve Makoyani adında İngiltere vatandaşı bir Yahudi doktor tarafından satın alınmış bir arazinin, Osmanlı vatandaşlarından birine satılması yoluyla geri alınmasına yönelik bir talimattan ibarettir. Zira o dönemde yabancı Yahudilerin, Filistin’de arazi almaları yasaktır. Belgede, ayrıca yasaklama emrinin belgenin düzenlendiği tarihten önceki bir dönemde verilmiş olduğuna da dikkat çekilmektedir.[1]

Ancak Yahudiler, bu ve benzeri yasak kararlarını “hayır işi” adı altında aşmaya çalışmışlardır. Başlarında meşhur Monti Fiori ve Rothschild ailelerinin mensupları olmak üzere, Avrupa Yahudilerinden büyük iş adamları, bankerler, Yahudi dernekleri ve bireyler Filistin’de çok sayıda hastane, yetimhane gibi kurumlar inşa ederek bu merkezlere Yahudileri yerleştirmişler ve bunlar, zamanla Yahudi kolonisinin çekirdeğini oluşturmuştur.

Bu meşhur Yahudi ailelerinin girişimleri, Filistin’de Yahudi nüfusunun giderek artmasını sağlamıştır. Nitekim 1840 yılında dokuz bin civarında olan Yahudi nüfusu, 1845 yılında on iki bine, 1882 yılında yirmi dört bine ulaşmıştır. Yahudiler, 1870’ten itibaren kendilerine mahsus yerleşim merkezleri kurmaya başlamışlardır. Böylece 1870-1896 yılları arasında Filistin’de on yedi ticaret bölgesi inşa etmişlerdir.[2]

  1. Abdülhamit, Yahudilere toprak satışını ve Filistin’e yerleşmelerini engellemek için Mart 1883’te gayrimenkul satışını yasaklayan bir kanun ve 1884 yılında ise bir ferman irat etmiştir. Bu kanun ve ferman gereğince Yahudilerin Filistin’de ancak belirli bir süre kalabilecekleri, hükme bağlanmıştır. Ancak bunlar ve benzeri kanun ve fermanlara rağmen Yahudi zenginleri, Yahudi olmayan yabancılar aracılığıyla Filistinlilerden büyük paralar karşılığında toprak almışlardır. Bu durum, Sultan II. Abdülhamit’i yeni kararlar almaya mecbur bırakmıştır. Sultan Abdülhamit, aldığı ilave kararların yanında Filistin’de, doğrudan kendisine bağlı bir ordu da görevlendirmiş; Filistin toprakları üzerinde demir yolu hattı inşa ettirmiş; bunlarla da yetinmeyerek Filistin topraklarının tamamını hazine arazisi ilan ederek Kafkasya ve Balkanlardan getirttiği Müslüman toplulukları Filistin’e yerleştirmiştir.[3]
  2. Abdülhamit ayrıca 2 Temmuz 1891 tarihli iradesiyle de Avrupa’dan kovulan Yahudilerin Filistin’e yerleşmeleri hâlinde buranın yerli halkını fakr u zarurete sokacaklarına değinmiştir. Hâl böyle olunca Yahudilerin Amerika’ya gitmeleri teşvik edilmeliydi. Bundan sonra Osmanlı topraklarına gelecek hiçbir Yahudi kabul edilmemeli, Osmanlı iskelelerine yanaşma imkânı bulan Yahudilerin karaya çıkmalarına da izin verilmemeliydi. Padişah, 15 Temmuz 1891 tarihli bir başka iradesi ile bu konudaki kararlığını daha sert bir biçimde dile getirmiştir.

Bu dönemde, Avrupa kamuoyunda da Yahudilere karşı artarak devam eden bir hoşnutsuzluk oluşmaya başlamıştı. Nitekim İngilizler, yoğun Yahudi göçünden şikâyet eder hâle gelmişti. Kimi, şehirlerin çeperlerinde yığılan yoksul Yahudilerden şikâyetçiydi; kimi, Yahudi iş gücünün ekonomiye katılmasıyla birlikte artan İngiliz işsizliğinden; kimi, Yahudilerin gelenek ve göreneklerinin sosyal hayata yaptığı etkilerden şikâyetçiydi. Hâlbuki kınadıkları Rusya’da dört milyon Yahudi yaşarken övündükleri Britanya’daki Yahudi sayısı 100 bini bile geçmiyordu.[4]

Herzl ve II. Abdülhamit

Theodor Herzl’in projesinin adı “Siyonizm”di. “Siyon”, eski Kudüs’ün duvarlarının dışındaki kutsal bir tepenin adıydı ve Yahudi tarihi boyunca Kudüs’le eş anlamlı olarak kullanılmıştı. Dahası binlerce yıl önce yurtlarından kovulmuş Yahudi halkının “Vadedilen Topraklar”a yani Filistin’e dönme arzu ve özlemini sembolize etmişti.

Dinî referanslarına rağmen Herzl’in Siyonizm’i; dinî değil, seküler ve siyasi bir projeydi. Siyonist hareketin Herzl’den sonraki ikinci adamı olan Max Nordau da Torah (Yahudi) inancını gençliğinde terk etmiş, Protestan bir Almanla evlenmiş, Alman kültürünü benimsemiş (asimilasyoncu) bir şahsiyetti. Herzl, Nordau ve diğer tüm Siyonist önderler, Yahudiliği bir inanç birliği olarak değil, bir ırkın ismi olarak kabul ediyorlardı. Onlara göre Yahudilik ve Mesih inancı, Yahudilerin rehavete kapılmalarına neden oluyor, devletlerini kurmak için çaba göstermelerini engelliyordu.

Siyonistlere iki gruptan tepki gelmişti. Asimilasyoncu Yahudiler, Siyonizm’in boş yere düşman kazanıp rahatlarını bozmaktan başka bir işe yaramayacağını savunuyorlardı. Pek çok haham ve rabbi (din adamı) ise Yahudiliğin kutsal sembollerinden olan İsrail topraklarını kutsallıktan çıkaracağını (seküler hâle getirileceğini) ileri sürerek, Siyonizm’i âdeta bir küfür sayıyorlardı. Onlara göre Siyon’a ancak Mesih’in gelmesinden sonra dönmek mümkündü.[5]

Osmanlı devletinin Filistin’e Yahudi yerleşimi konusundaki tavrının netliğine rağmen Herzl, II. Abdülhamit ile doğrudan görüşerek Filistin’de Yahudi yurdu kurulması karşılığında mali yardım, teknolojik ve ekonomik kalkınma gibi Osmanlı yönetimine cazip gelebilecek tekliflerle onu ikna edebileceğini düşünmüştür. Osmanlı yönetiminden bir yurt tavizi elde edebileceğini ummaktaydı.

Theodor Herzl’in İstanbul’a ilk gelişi, 1896 Haziran ayında olmuştur. Viyana’da tanıştığı Polonyalı soylu Kont Philipp de Newlinski’nin, II. Abdülhamit’in Avrupa’daki hafiyelerinden biri olduğunu[6] öğrenen Herzl, ona Siyonizm’den bahsederek davasını anlatmış ve yardımcı olmaya ikna etmiştir. Herzl, Newlinski’den Osmanlılarla arabuluculuk yapmasını istemiştir. O da Herzl’in bu teklifini kabul etmiş, böylece birlikte İstanbul’a gitmeye karar vermişlerdir. Herzl ve Nevlinski, 15 Haziran 1896’da Şark Ekspresi’yle Viyana’dan İstanbul’a doğru yola çıkmışlardır. Yol boyunca ihtiyaç duyacaklarını hesapladıkları 20 milyon poundu -2 milyonu Filistin’i satın almak için, 18 milyonu da Osmanlı idaresini Düyun-u Umumiye’den kurtarmak için- nereden bulacaklarını konuşmuşlardır. Güzel bir tesadüfle trenin yemek vagonunda Abdülhamit’in mutemet adamları olan Ziyad Paşa, Kara Theodori Paşa ve Tevfik Paşa ile karşılaştılar. Nevlinski, Herzl’i onlara takdim etmiştir.

Herz, İstanbul’da 18–29 Haziran 1896 tarihleri arasında kalmıştır. Herzl, bu günlere ilişkin günlüğüne şu notları düşmüştür: “Eğer Majeste Sultan, Filistin’i bize verirse Türkiye’nin mali durumunu bütünüyle eski muntazam hâline döndürmeyi taahhüt edeceğiz. Avrupa için ise bu bölgede Asya’ya karşı bir siper, barbarizme zıt, medeniyetin ileri bir karakolu olacağız. Bütün Avrupa ile tarafsız bir devlet statüsünde ilişki kuracağız. Varlığımızla bunu garanti edeceğiz. Hıristiyanlarca kutsal sayılan yerlere; ulusal yasalarca tanınan, özel bir statüde, emniyet içinde hizmet götürülecektir. Varlığımızla bu görevin tamamlanmasını sağlayan onur muhafızlığını şekillendirmeliyiz. Bu onur muhafızlığı, 18 asırdır süregelen Yahudi sorununun çözümünün harika bir sembolü olacaktır.[7]

Newlinski, Siyonistler adına Padişah’a başvurarak Herzl’in Filistin karşılığında 20 milyon sterlin vaadettiğini söylemiştir. Polonyalı soyluya göre, “Devlet-i âliyenin selameti buna vâbeste olup çünkü Musevilerin muavenet-i müessiresi munzam olmadıkça umur-u maliyeyi devlet-i âliyenin mihveri layikinde cereyanı asla kabul olamaz.” Newlinski, Sultan Hamit’le görüşürken Herzl de Polonyalı soylu sayesinde Sadrazam Halil Rıfat Paşa’ya projelerini sunma imkânını bulur. Bu konuda Halil Rıfat Paşa isteksiz görünür. Padişah ise Herzl’e iletmesi için Newlinski’ye[8] şöyle der: Eğer Bay Herzl; senin, benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise ona söyle, bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim, bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmıştır. O, bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim, Suriye ve Filistin alaylarımın efradı, birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Türk İmparatorluğu bana ait değildir, Türk milletinindir. Ben, onun bir parçasını vermem. Bırakalım, Museviler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar, Filistin’i karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben, canlı beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.”[9]

Sultan Abdülhamit’in cevabı üzerine Herzl, hayal kırıklığına uğramış ve ikamet ettiği Viyana’ya geri dönmek zorunda kalmıştır.

Sultan Abdülhamit, bu cevabın ardından, Yahudileri Filistin’e yerleştirmemek için çeşitli tedbirler almış ve bölge özelinde toprak alımlarını engelleyici bir kanun çıkarmıştır.[10] Hatta topraklarını satmak isteyen Filistinlilerden, şahsi servetiyle satın almıştır. Sultan Abdülhamit Han’ın “Filistin Çiftlikât-ı Şahanesi” adıyla bilinen araziler ve çiftlikler, böylece ortaya çıkmıştır. Ancak İkinci Meşrutiyet ilanından sonra Yahudi güdümlü İttihatçılar, Padişah’a ait olan toprakları, millîleştirmek[11] suretiyle satışa açık hâle getirmişlerdir.

Herzl, Sultan Abdülhamit’in olumsuz cevabından hayal kırıklığına uğramış olsa da Siyonist bir Yahudi devleti kurma hayalinden vazgeçmemiştir. 1895’te yayınladığı Yahudi Devleti (Der Judentaat) isimli eserinde kurulması gerektiğini belirttiği iki cemiyetten biri olan Yahudi Cemiyeti kanalıyla Avrupa hükümetlerinin yardım ve desteğiyle Filistin’de bu devletin kurulması için diplomatik mücadele vermeye başlamıştır. Bu amacını gerçekleştirmek için, çeşitli ülkelerde bulunan Yahudilerin örgütlenmesi için de çalışmalar başlatmıştır. Bu çalışmaların başarıya ulaşması ise ancak çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren Yahudileri ortak bir çatı altında örgütlemeyle mümkün olabilirdi.

  1. SİYONİST KONGRESİ

Bu kongrenin toplanma amacı, bütün Siyon örgütlerini ortak çatı altında toplamak ve Siyonist devletin kuruluşunu da dünya kamuoyuna ilan etmekti. Çünkü çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren Siyonist örgütler hem dağınık hem de aralarında bir koordinasyon bulunmamakta idi. İşte toplanacak bu kongre ile hedeflenen, bu örgütlerin ortak çatı altında toplanmalarını ve aralarında koordinasyon sağlamaktı. Nitekim bu konuda asıl çalışma, Theodor Herzl’in öncülüğünde gerçekleşmiştir.[12]

Herzl, Avrupa’da yayılan antisemitizmin, ön yargıyla ilgili bir konu olduğunu, bu nedenle de yasayla ortadan kalkmasının imkânsız olduğunu yaşayarak görmüştür. Yahudi düşmanlığını kaldırmak mümkün olmadığına göre, Yahudilerin ayrı devletinin olmasının tek çıkar yol olduğunu düşünmüştür.

Herzl’in bu düşüncelerinin ürünü olan kitabının 1895’te basılması, gerek Yahudi gerekse Yahudi olmayan çevrelerce hem lehte hem de aleyhte tepkilere yol açmıştır. Herzl, Yahudilerin büyük bir kısmının kendi düşüncesine gelmiş olduğu kanısına da varmıştır. Herzl’e göre ortada bir Yahudi ulusu bulunduğuna göre, bir Yahudi devletinin de olması gerekirdi.[13]

Herzl, kitabında; çözüm yolunu şöyle ortaya koyar: “Ben, Yahudi meselesinin ne sosyal ne dinî bir mesele ne de bir başka mesele olduğunu düşünürüm. O, millî bir meseledir. Çözümü de ancak bir meclis dâhilinde, medeni dünya milletleriyle anlaşarak onu siyasal bir dünya meselesi yapmakla mümkün olabilir.” “Mesihçi çözüm”ü reddederken de şunları yazar: “Eğer eski bina üzerine, yeni bir bina inşa etmek istersem mevcut binayı yıkmalıyım. Akla uygun bir düzene sahip olmalıyım. İlkin eski, bulanık fikirleri ortadan kaldırmalı, gerekli ekonomik ve politik şartları tayin edip plan geliştirmeliyim.”[14]

Teşkilatlanmak Şarttır

Herzl’e göre Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulabilmesi için her şeyden önce dünyadaki bütün Yahudilerin teşkilatlanması gerekliydi. Bu nedenle “Bugünkü duruma tek bir cevap vardır, o da kitleleri hemen teşkilatlandırmaktır.” Fakat teşkilatlanmak için para gerekliydi. Herzl, zengin Yahudi bankerlerden Baron Maurice de Hirsch ile Edmont de Rotschild’a mali yardım için başvurduğunda kendisine yüz vermemişlerdir.[15]

Buna rağmen Theodor Herzl, ilk örgütlenme toplantısını 29-31 Ağustos 1897 tarihlerinde İsviçre’nin Basel kentinde yapmıştır. Kongrenin yapıldığı Stadt gazinosunun girişine altı köşeli yıldızlı Siyonist bayrağı çekilmiş; delegeler -Herzl’in istemine uygun olarak- fraklarıyla salonu doldurmuşlardır. Avrupa başkentlerinden gelen gazetecilere de yer ayrılmış, salona dinleyiciler bile alınmıştı. Bu toplantı, 1. Dünya Siyonist Kongresi olarak isimlendirilmiştir. Bu kongreye, 17 ülkeden 240[16] Yahudi katılmıştır. Herzl, kongrenin amacını, “Biz Yahudilere sığınabilecekleri bir yuvanın temel taşını koymak için buraya toplandık.” diyerek açıklamıştı.[17] Kongre, Batı’nın Eşkenazisinden Doğu’nun Sefardimine, bağnaz hahamlardan “reform” Musevilerine, emekli Siyon Aşıklarından örgüte yeni katılmış milliyetçilere, sosyalist devrimcilerden burjuva bankerlerine, esnaflardan öğrencilere değin her cins Musevi’yi aynı çatı altında toplayan, küçük bir Yahudi âlemi yaratmıştı.[18]

Kongrenin açış konuşmasını Herzl yapmıştır. Herzl, bu konuşmasında: “Biz burada, Yahudi milletine sığınak olacak, taştan bir binanın tesisi ihtiyacını ortaya koyacağız. Dünya bizim hakkımızda daima kötü bilgilere sahiptir. Antisemitizm bize kuvvet vermiştir. Biz Siyonistler görüyoruz ki Yahudi milleti, her yerde kendisine yardım için uyanmaktadır. Biz, şimdiye kadar Yahudi milletinin ihtiyacı olan düzenli bir organizasyon, kuruluş meydana getireceğiz.”

Bu kongre, ilk olmasına rağmen, egemen bir parlamento gibi davranmış ve Siyonist hareketin amaçlarını, bu amaçlara ulaşmak için gerekli araçları ve bu araçları kullanacak bir yürütme heyeti tespit etmişti. Kongre bittikten sonra Herzl, günlüğüne şunları yazar: “Basel’de Yahudi devletini kurdum. Eğer bugün bunu açıklarsam herkes beni alaya alır. Oysa belki 5 fakat hiç şüphesiz ki 50 yıl içinde herkes bu gerçeği görecektir. Yahudi devletinin varlığı, manevi temellere oturtulmuştur; bu devlet, Yahudi halkının bu konudaki istek ve azmi ile kurulmuştur.”[19]

Basel Kongresi ile Dünya Siyonist Örgütü Kurulmuş Oldu

Basel kongresinde Dünya Siyonist Teşkilatı kurulmuş ve başkanlığına da Theodor Herzl getirilmiştir. Birinci Siyonist Kongresinin aldığı kararlara göre, Filistin’de bir “yurt” edinilmesi için çalışılacak, her yerdeki Yahudiler, dernekler ve federasyonlar hâlinde organize olacaklar, Yahudi “millî şuuru” kuvvetlendirilecek ve gerekli devletlerin desteğinin sağlanması için çaba harcanacaktı. Bu kararlarda dikkat çeken husus, bir ‘Yahudi devletinin kurulması değil, bir “yurt” edinilmesinin söz konusu edilmesiydi.[20] Böylece Basel kongresi ile Dünya Siyonist Örgütü kurulmuş oldu.[21]

Siyonizm’in siyasetini yürütecek bir yürütme kurulunun seçimi de birinci kongrede gerçekleştirilmişti. Dr. Herzl’in önerisi üzerine, adeta bir hükümet görünümünde olan “Büyük Hareket Komitesi” kuruldu. 20 kişiden oluşan bu kurul, siyonizmin taktiklerini oluşturacak, siyasetini yürütecekti. Bu komitenin içinden bir “Küçük Hareket Komitesi” çıkarılıp bu komitenin önemli sorunlarda adeta bir kabine gibi işlemesi de Herzl’in tasarısıydı. Küçük Hareket Komitesi; Herzl, Max Nordau ve David Wolffsohn’dan oluşmuştur. Gerek Küçük Hareket Komitesinin gerek tüm siyonist örgütünün başkanlığına tek aday olarak Herzl seçilmiştir.

Ayrıca merkezî ve mahalli örgütlerin de kurulması için adımlar atılmıştı. Her ülkedeki siyonistler, mahalli örgütlerini kuracaklar ve bunların ülke çapında birleşmelerinden bir ulusal federasyon oluşacaktı. Her federasyon, Viyana’daki merkezle yazışabilecek, ulusal federasyonların dünya genelinde birleşmesiyle de Dünya Siyonist Örgütü oluşacaktı. Bu örgütün temsilcileri kongrelerde bir araya gelip siyonizmin genel politikasını belirleyeceklerdi. Altıncı kongreye (1903) kadar siyonistler, her yıl bir araya geliyorlardı. O tarihten devamla ise her iki yılda bir buluşmaya karar vermişlerdir.[22]

Birinci Siyonist Kongresi ile ülkesiz bir Yahudi devleti kurulmuş oluyordu. Bu kongrede Yahudilerin arz-ı mev’ud’a (vadedilmiş topraklara) dönebilmeleri için bir dizi faaliyet sahası belirlenmiştir. Bunlardan en önemlileri, ekonomik gelişimi sağlayacak yapılanmalara gidilmesi ve diplomatik temaslar vasıtasıyla o dönemde Osmanlı toprakları olan Filistin üzerinde hak iddia edilmesiydi.

Örgütün iktisadi politikalarını yürütecek bir bankanın kurulması kararının alınmasıyla Hayfa, Yafa, Kudüs, Hebron (El-Halil) ve Beyrut’ta şubeleri açılan bir Yahudi bankası 2 milyon pound sermaye ile faaliyete geçmiştir. Bu banka, kolonizatörlerin her türlü toprak alım ve satımı ile ilgilenme işlevini üstlenmiştir. Yahudi kolonizatörlerinin ürünlerinin pazarlanması adına kooperatifler kurulmuş ve Yahudi Ulusal Fonu oluşturularak toprak alımlarına önemli bir ivme kazandırılmıştır. Filistin’de Musevi kültürünün yayılması adına girişilen faaliyetler ve açılan cemiyetlerle de bu topraklarda kalıcı olunduğu açıktan açığa vurgulanmaya başlanmıştır.[23]

Kurulan banka, yukarıda belirtilen sermaye ve “Yahudi Müstemleke Vakfı” adıyla faaliyete başlamıştır. Adı geçen banka 1903’te sermayesi 100.000 sterlin olan “İngiliz-Filistin Şirketi”ni kurmuştur. Bu şirket Hayfa, Yafa, Kudüs, Hebron (El-Halil), Beyrut, Safed, Tiberyas ve Gaza’da şubeler açarak Yahudi kolonizatörlerin her türlü toprak alım-satımıyla ilgilenmeye başlamıştır. (Devam edecek.)

Ali KAÇAR

[1]https://www.academia.edu/8899102/Osmanl%C4%B1_Belgeleri_I%C5%9F%C4%B1%C4%9F%C4%B1nda_Yahudilerin_Filistin_Topraklar%C4%B1na_Yerle%C5%9Fme_ba%C5%9Flamas%C4%B1

[2] https://www.gencbirikim.net/filistin-direnisi-ve-toprak-meselesi/

[3] Daha geniş bilgi için bkz.

https://www.academia.edu/8899102/Osmanl%C4%B1_Belgeleri_I%C5%9F%C4%B1%C4%9F%C4%B1nda_Yahudilerin_Filistin_Topraklar%C4%B1na_Yerle%C5%9Fme_ba%C5%9Flamas%C4%B1

[4] Ayşe Hür, II. Abdülhamit ve Filistin’e Yahudi Göçü, bkz. https://www.avlaremoz.com/2017/10/08/ii-abdulhamid-ve-filistine-yahudi-gocu-ayse-hur/

[5] Ayşe Hür, Theodor Herzl, Siyonizm ve II. Abdülhamit, bkz. https://www.avlaremoz.com/2017/10/15/theodor-herzl-siyonizm-ve-ii-abdulhamid-ayse-hur/

[6] Polonyalı soylu Kont Philipp de Newlinski sadece Sultan II. Abdülhamit’e hizmet etmiyordu. Alman şansölyesi (başbakanı) Prens Bismark’la da arası iyiydi. Bkz. Mısıroğlu, age. s. 370

[7] Ayşe Hür, Theodor Herzl, Siyonizm ve II. Abdülhamit, bkz. https://www.avlaremoz.com/2017/10/15/theodor-herzl-siyonizm-ve-ii-abdulhamid-ayse-hur/

[8] Ritter von Nevlinski (Newlinsky), aile servetini reddederek Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun İstanbul elçiliğinde çalışmış, görevi sayesinde pek çok üst düzey ilişki kurmuş, çift taraflı bir ajandı. Çıkardığı Correspondance de l’Est gazetesi, Avusturya ve dış basın için gerçek ve güvenilir bilgi sağlamak amacıyla kurulmuştu. II. Abdülhamit, şiddetli derecede şüphe duymasına rağmen, Nevlinski’nin yakın çevresine girmesine izin vermişti.

[9] Doç. Dr. Yaşar Kutluay, Siyonizm ve Türkiye, Akçağ Yayınları, 1973, Ankara, s. 108-109; Mısıroğlu, age.369-370; M. Kemal Öke, Siyonizm’den Uygarlıklar Çatışmasına Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları Yay. 4. bsk. Temmuz 2002, İstanbul. s. 41-42

[10] Öke, age. s. 42 vd. T. Yılmaz, M. Şahin, M. Taştekin, age. s. 13-14; Bayramoğlu, age. s. 57-58

[11] Mısıroğlu, age. s. 361

[12] Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu, 4. bsk. Ekim, 2008, İstanbul, s. 113-114

[13] Arı, age. s. 114

[14] Kocabaş, age. s. 112-113

[15] Armaoğlu, age. s. 17; Öke, age. s. 35; Kadir Mısıroğlu. Herzl’in, Edmont de Rotschild’a şantaj yaparak bir “Yahudi devleti” kurulmasına ikna ettiğini, bunun nasıl olacağını ise Herzl’in şöyle anlattığından bahsetmektedir: “Osmanlı devletinin pek çok dış borcu vardır. Sen ise dünyanın en zengini olan bir Yahudi’sisin. Ben, seni temsilen İstanbul’a gidersem Padişah, bir yatırım yapacağım düşüncesiyle beni kabul eder, ben de ondan dış borçlarını ödemek mukabilinde isteyen Yahudi’nin gidip Filistin’e yerleşme müsaadesini koparabilirim.” Herzl ile Edmont de Rotschild’in bu şekilde anlaştığını belirtmektedir. Bkz. Mısıroğlu, age. s. 360

[16] Armaoğlu, delege sayısının 240 değil 204 olduğunu, bu delegelerin 80 tanesinin Rusya Yahudilerinden olduğunu söylemiştir. Bkz. age. s. 17; Bir başka yazar da 97 Yahudi’nin Rusya’dan geldiğini belirtmiştir. Bkz. Kacobaş, adg. s. 115

[17] Bayramoğlu, age. s. 55; IHH Ar-Ge Komisyonu, Filistin Orta Doğu’da Bitmeyen Varoluş Mücadelesi, tarihsiz, s. 41; Öke, age. s. 36

[18] Öke, age. s. 36

[19] Öke, age. s. 36; Daha geniş bilgi için bkz. Kocabaş, age. s. 116-117

[20] Armaoğlu, age. s. 17

[21] IHH, Ar-Ge Komisyonu, s. 41; Taylor, age. s. 19; Öke, age. s. 38; Kocabaş, age. s. 116

[22] Öke, age. s. 39

[23] T. Yılmaz, M. şahin, M. Taştekin, age. s. 12-13

GRUBA KATIL