Toplumun ıslahını ve medeniyetimizin yeniden ihyasını gaye edinen vakfımız, çalışmalarının merkezine eğitimi koymuştur. Bu gayeye hizmet etmek amacıyla toplumun ıslahında önemli sorumluluklar üstlenen imam kardeşlerimiz 10-11 Ekim tarihlerinde Gaziantep’te vakfımızın organize ettiği seminer programında bir araya geldi. Muhammed Büyük kardeşimizin Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda mezhepler, Kur’an-ı Kerim’i ve hadisleri anlamada yöntem, imam-cemaat iletişimi gibi konulara yer verildi.
Programı açış konuşmasını gerçekleştiren Abdullah Bayraktar hocamız imamların toplumun dirilişindeki önemine değinerek “Allah katındaki değerini öğrenmek istiyorsan, Allah’ın seni ne ile meşgul ettiğine bak.” sözleriyle İslam davetini insanlara taşımanın önemine vurgu yaptı. İmamların ve öğretmenlerin düzelmesiyle toplumun düzeleceğini ifade eden hocamız “İmamlar dirilmeden hutbeler dirilmez; hutbeler dirilmeden cemaat dirilmez; cemaat dirilmeden ise ümmet dirilmez.” sözleriyle bu gerçeği ifade etti.
Abdullah Bayraktar hocamızın konuşmasının ardından Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Mahmut Çınar “Haricilik, Selefilik ve Şia” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Selefiliği ilk dönemlerde ehl-i hadis olarak tanımlandığını söyleyen Çınar, şia ve selefiliğin hariciliğe tepki olarak ortaya çıktığını dile getirerek “Tasavvuftaki şeyh ve mürit ilişkisi ‘gassal elinde meyyit’ şeklinde ortaya çıkarken benzer bir teslimiyetçi anlayış selefilikte; hadislerin sağlamını zayıfından ayırt etmeksizin bir teslimiyet ve kabul şeklinde ortaya çıkmıştır.” dedi. Sunumun ardından gerçekleştirilen soru-cevap faslı ile program devam etti.
Günün ikinci sunumunu “Mutezile ve Murcie” başlıklı sunumuyla Ethem Karabulut hocamız gerçekleştirdi. Hz. Osman (ra)’ın hilafetinin ikinci dönemindeki olaylar ve onun şehit edilmesinin bu türden akımların ortaya çıkmasına vesile olduğunu söyleyen Karabulut “Murcie erteleme ve Allah’ a havale etme anlayışı üzerine kurulmuştur. Murtezililer, önceleri İslam nazarından felsefi problemlere cevap vermeye çalışan kimseler iken daha sonra bu felsefenin anaforuna kapılmış insanlar haline gelmiştir.” dedi.
Programın üçüncü sunumunu “Hadisleri Anlamada Yöntem” başlıklı sunumu ile vakıf başkanımız değerli ilim adamı M. Beşir Eryarsoy Hocamız gerçekleştirdi. Hocamız, hadis ilminin bir ıstılah ilmi olduğunu belirttiği konuşmasında, hadis alimlerinin ravi tenkidindeki farklı değerlendirmelerinden yola çıkarak bu değerlendirmelerin fıkha olan etki ve yansımalarını dile getirdi. Bu münasebetle İslam mezhepleri arasındaki ictihadi farklılıkların fer’ i farklılıklar olduğunu ifade etti.
M. Beşir Eryarsoy hocamızın sunumunun ardından program İbrahim Büyük hocamız “İmam – Cemaat İlişkisi” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. “Mesleki birikimimiz ne kadar derin olursa o kadar da mahir oluruz.” diyerek konuşmasına başlayan İbrahim Büyük Hoca “Hocanın entellektüel tarafı olmalı, sosyal olmalı, sanatsal olmalı ve kültürel hobileri olmalı, sosyo-kültürel ve ekonomik durumu tahliller yapabilmeli, hikmet sahibi ve hal adamı olmalı, teknolojiyi kullanabilmeli, somut ve uygulanabilir sosyal projeler üretebilmelidir.” dedi.
Programın ikinci gününde Abdullah Bayraktar hocamızın başkanlığında gerçekleştirilen panelde Suphi Aytimur, Musa Özdemir, Haydar Özalp ve Arif Elmascı hocalarımız dört büyük mezhep imamızın hayatlarını ve mücadelelerini anlattılar. Panelde sırasıyla İmam Ebu Hanife’yi Suphi Aytimur, İmam Şafii’yi Musa Özdemir, İmam Malik’, Haydar Özalp ve İmam Ahmed bin Hanbel’i Arif Elmascı anlattı, Dört büyük imamın ortak özelliklerinin küçük yaşta Kur’an hafızı olmaları, Arapçayı her yönüyle bilmeleri, ehl-i hadis olmalarının vurgulandığı panelde dört mezhep imamının birbirlerine hoca ve talebe olmaları dolayısıyla İslam mezhepleri arasındaki bağ ortaya konuldu. Ayrıca bu büyük dört imamın diğer bir ayırt edici özelliğinin mücadeleci kimlikleri olduğu vurgulandı.
Programın son oturumunda Doç. Dr. Abdurrahman Ateş, “Kur’an-ı Kerim’i Anlama’da Yöntem” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Kelimeleri Türkçeye çevirmenin Kur’an’ı anlamak olmadığını söyleyen Ateş, Kur’ anın doğru anlaşılmasının önündeki başlıca engelleri şu şekilde sıraladı:
1. Arapçadaki bazı kelimelerin Türkçe’de de aynı şekilde telaffuzdan kaynaklanan harfler.
2. Bazı kelimelere, Kur’ anın nazil olduğu dönemdeki mevcut anlamından farklı anlamların yüklenmesinden kaynaklanan hatalar.
3. Nuzül sebebi veya nakledilen rivayetlerin etkisiyle yapılan hatalar (deyimlerin çevirisinde sorun)
4. Birden fazla anlamı olan kelimelerin sadece en yaygın anlamının ön plana çıkarılmasından kaynaklanan hatalar.
5. Bazı kelimelerin alışılmışın dışında çok nadir kullanımından kaynaklanan veya bulunduğu bağlamdaki yapı farkına dikkat edilmediği için yapılan hatalar.
Ateş, Arapça kelimelerin tarihi süreç içerisinde kazandığı anlamların değil , nüzul döneminde kullanıldığı anlamların dikkate alınması gerektiğini vurguladı. Kur’an’dan neden etkilenmediğimiz hususunda ise Ateş şunları ifade etti:
1. Amel amaçlı değil, tartışmalaştırma amaçlı okuma.
2. Kendimizi muhatep kabul ederek okumamak
3. Sahih sünneti dikkate almadan Kur’an okumak
Ateş, “Sadece Kur’an demek, sınırsız ve keyfi yorumlara davetiye çıkarmaktır.” diyerek sünnetin Kur’an’ın anlaşılmasındaki önemine vurgu yaptı.
Program, katılımcıların değerlendirme anketlerini doldurmasıyla sona erdi.