Giriş: Kurban kelimesi, “yaklaşmak” anlamına gelen “k-r-b” kökünden gelir. Bu bile başlı başına şunu gösterir: Kurban, bir hayvan kesmekten çok daha derin, ruhsal bir yakınlaşma eylemidir. Kulun Rabbine yaklaşma arzusu, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in teslimiyetinde vücut bulur.
“Oğlu yanında koşacak çağa gelince (İbrahim) dedi ki: ‘Yavrucuğum! Ben rüyada seni boğazladığımı görüyorum. Bir bak, ne düşünüyorsun?’ (İsmail): Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. inşallah beni sabredenlerden bulacaksın’ dedi” (Saffat Suresi, 102. ayet). Böylece ikisi de Allah’ a teslimiyet gösterip babası oğlunu alnı üzerine yatırınca Biz: “Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın; işte biz iyi davrananları böylece mükâfatlandırırız” diye seslendik. [Saffat: 103]
Hz. İbrâhim (a.s.), annesi ile birlikte İsmâil’i (a.s.), Allah’ın emriyle o dönemde ıssız bir vadi olan kimsenin bulunmadığı Mekke’de, Kâbe’nin yanına yerleştirdi, dua edip geri döndü (bk. İbrâhim, 14/37). Arada bir, onların yanına uğruyordu. Bir seferinde Mekke’de bir rüyâ gördü. Rüyâsında, âyette buyrulduğu gibi İsmâil’i kurban ediyordu. Hz. İbrâhim, rüyâ şeytânî mi, Rabbânî mi diye şüphelendi. Ancak aynı rüyâ üç gün üst üste devam etti. Bu günler, hac mevsiminin tevriye, arefe ve bayramın birinci günü idi. İsmâil (a.s.) koşup oynayacak, babasının yanında çalışıp çabalayacak yaşa gelmiş, hayâtının en sevimli çağını yaşıyordu. İbrâhim’in, Allah’a verdiği sözü yerine getirmesi için, oğlu İsmâil’i kurban etmesi gerekiyordu.
Hz. İbrâhim, gördüğü rüyayı henüz hayatının baharında olan biricik yavrusu sevimli İsmâil’e açınca, o peygamber namzedi çocuğun verdiği cevap, Allah’a teslimiyetin zirve noktalarını gösteren ve çağlar boyu mü’min gönüllerde “Âh teslimiyet!” ateşini alevlendiren bir mâhiyet arz ediyordu: “Babacığım! Emrolunduğunu yap; inşallah beni sabredenlerden bulursun. Bıçağını iyi bileyle ki hemen kessin. Böylece can vermek daha kolay olur. Bıçağı çekerken de yüzüme bakma. Belki babalık şefkati ile Allah’a olan sözünü geciktirebilirsin. Senden ayrılınca Rabbime, dünya nimetlerinden ayrılınca cennete kavuşacağım. Benim asıl hüznüm, canımı vermem değil, kendi elinle kurban ettiğin evlâdının acısını ve hasretini ömür boyu unutamayacak olmanadır…” dedi.
Baba-oğul, bu şekilde Allah’ın emrine tam bir teslîmiyet gösterdiler. İbrâhim (a.s.), ciğerparesini kurban etmek üzere büyük bir azim ve kararlılıkla sağ şakağı üzerine yatırdı. Tam kurban edecekken Cebrâil (a.s.) yetişti. Bıçağı köreltip kesmez hale getirdi. Cenâb-ı Hak, İbrâhim’e rüyâsına sadakat gösterdiğini, gereğini tam olarak yerine getirmede samimi davrandığını, hele o yaşlılık döneminde evladına olan muhabbetinin Allah’ın emrini yerine getirmesine mani olmadığını, tam bir iman ve teslimiyet imtihanından geçip bunu kazandığını haber erdi. Ardından Cebrâil (a.s.) cennetten kurban edilecek büyük bir koç indirdi (bk. Hâkim, el-Müstedrek, II, 605-606; Taberî, Târih, I, 263-278)
“Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık” (Saffat 107).
“Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin” (Bakara 196).
- Tarihsel ve Dini Arka Plan
Kurban ibadeti, sadece İslam’a özgü değildir. Hz. Âdem’in iki oğlunun (Hâbil ve Kâbil) kurban sunmasıyla başlayan bu uygulama, İslam’da en mükemmel hâline ulaşmıştır. Kurban Bayramı, Hz. İbrahim’in Rabbinden aldığı “oğlunu kurban et” emrine koşulsuz teslimiyetini anma günüdür.
- Kurbanın Anlamı: Sadece et değil, teslimiyettir
Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşan yalnızca sizin takvanızdır” (Hac 22/37). Bu ayet, kurbanın özünde maddi değil manevi bir anlam taşıdığını net bir şekilde ortaya koyar. Kurban, nefsi feda etmeyi, mal sevgisini kırmayı ve Allah’a gönülden bağlılığı ifade eder.
- Günümüzde Kurban: Sadece gelenek mi yoksa farkındalık mı?
Ne yazık ki bazıları için kurban, sadece bir et paylaşımı ya da gelenek haline geldi. Oysa kurban, kulun kendini sorgulaması gereken bir fırsattır:
Ben Allah için neleri feda edebilirim?
Mal sevgim, paylaşma ruhumun önüne geçiyor mu?
İçimdeki İsmail’leri yani en çok sevdiklerimi teslim etmeye hazır mıyım?
- Sosyal Yönü: Kurban, birlik ve kardeşliktir
Kurban aynı zamanda toplumsal adaletin ve kardeşliğin bir yansımasıdır. Maddi durumu olmayanlar et yiyebilir, zenginler paylaşarak kalplerini yumuşatır. Bu ibadet, toplumun en ücra köşelerine kadar rahmetin yayılması anlamına gelir.
- Sonuç: Her kurban, bir yaklaşma çağrısıdır
Kurban, sadece bir hayvanı kesmek değil; nefsi kesmek, kibri kesmek, dünyeviliği kesmektir. Her bayramda sorulması gereken soru şudur: “Bugün Allah’a daha yakın olmak için neyi kurban ettim?”
Allah’a Adanmış Bir Hayatın İlanı: “De ki: Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir” (En’âm, 6/162). İnsan, varoluşunun anlamını ve yönünü belirlemek üzere yaratılmıştır. Bu yönün en saf ve yüksek hali ise kişinin tüm benliğiyle Yaratıcısına yönelmesidir. En’âm Suresi’nin bu ayeti, bir müminin hayat bilincini tek bir cümlede özetleyen güçlü bir bildiridir. Namazı, kurbanı, hayatı ve ölümü -yani varlığının tüm boyutlarını- Allah’a adamak, insanın kulluk bilincini en üst noktaya taşır. Bu ayet, Hz. Peygamber’in şahsında tüm ümmete bir hayat duruşu öğretir: Yaşamak ve ölmek, sadece Allah içindir. Bu duruşun sadece sözle değil, ibadetle, fedakârlıkla ve teslimiyetle hayata geçirilmesi gerekir. Bu bağlamda kurban ibadeti, sadece bir hayvan kesmek değil, kalbin, nefsin ve arzuların da Allah yolunda feda edilebilmesidir.
Kurban, Allah’a adanmış bir hayatın sembolüdür. Onun ruhuna inebilmek, sadece kurban bayramlarında değil, her an Allah’a yaklaşmanın ve O’na teslim olmanın yollarını aramakla mümkündür.
Mehmet Can GİYİK