Efendimiz (sallallahu aleyhi vessellem), bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “İslam’da iyi bir çığır açan kimseye bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslam’da kötü çığır açarsa o kişiye, onun günahı vardır. Bu kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona ayrılır; fakat onların günahından hiçbir şey noksanlaşmaz” (Müslim, Zekât 69; Nesai, Zekât 64).
Yaptığımız işlere, gösterdiğimiz yola, yaşadığımız hayata, örnek olduğumuz durumlara batılı haktanmış gibi insanlara örnek olmamıza, insanların yoldan sapıp batıl yollara gitmelerine sebep olmamıza, Kur’an ve sünnet tanımadan aldığımız kararlara dikkat etmeliyiz.
“Ey insanlar! Sizi, bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının. Allah, şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir” (Nisa, 1).
Rabbimizin bizleri gözetlediğini, bizlerin her eylemimizi kaydettiğini, ona göre bir hayat yaşayıp, rızasına uygun çığırlar açıp, Rabbimizi razı etmemiz gerektiğinin farkında olmalıyız ve ona göre yaşamalıyız.
Peygamberimiz; hayata geldi, yaşadı, sıkıntılar çekti, taşlandı, başına işkembeler kondu, savaştı, dişleri kırıldı ve ömrü son buldu, Rabbine kavuştu. Ama sünneti, yolu bize öğrettikleri, kıyamete kadar devam edecektir. Peygamberi tanımayanlar, sünnetini beğenmeyenler de başka yollara sapacaklardır. Hz. Musa örneğinde de Rabbimizden vahiy almak için Tur Dağı’na çıkan Hz. Musa peygamber, döndüğünde kavminin putlara döndüklerini görmemiş miydi? Evet, aynen öyle olmuştu. “Musa, bize dönene kadar buna sarılmaktan vazgeçmeyeceğiz, demişlerdi” (Taha, 91). Demek ki bizler, Peygamberi hep yanımızda bileceğiz. O, vefat etti; fakat sünneti, hadisleri, uygulamaları vefat etmedi, hep yanımızda ve yardımımızda olacaktır. Namazımızda, orucumuzda, tesettürümüzde, zekâtımızda, giyimimizde dua edişimizde, alışverişimizde, temizlenmemizde, devlet yönetimimizde yani Efendimiz her yerde bizimle olacaktır. Bize çığırlar açan Efendimizin çığırları hiç ölmeyecektir.
“De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah’tan başkasını mı dost edineceğim? De ki: Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi)” (En’am, 14). Rabbimiz, burada Müslümanların ilki olmasını emrediyor. Bizler de her konuda Müslüman olmalıyız. Peygamberimizin açtığı çığırlarla kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ışığında bir yol tutmalıyız. Rabbimize tam manasıyla teslim olmalıyız. Bizler de kitap ve sünnet ışığında çığırlar açmalıyız. Birilerine sırt sürüp, “önce o başlasın, sonra da ben yaparım” dememeliyiz. İlk çığır açan, kazanacaktır. Bizler, kazananlardan olmalıyız. Örnek verecek olursak; mahallemizde Kur’an-ı Kerim’i öğreten birisi yoksa hemen adım atmalıyız, namaz kılmayı bilmeyenlere namaz kılmayı öğretmeliyiz ve mahallemizde Kur’an-ı Kerim öğrenme çığırı açtığımız için amel defterimiz hiç kapanmayacaktır. Hayırlı işlerde acele etmeliyiz ki bir an önce gerçekleşmesini sağlamış olalım.
(“Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl derler” (Furkan, 74). Evlatlarımızın Rabbimizin emirlerine uygun yetişmeleri için var gücümüzle çalışmamız gerekir. Yani evlatlarımızı çok iyi yetiştirip eğitmeye çalışmalıyız ve arkamızda Rabbimizin rızasına uygun çığırlar açan evlatlar bırakmalıyız.
“Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz’da) sayıp yazmışızdır” (Yasin, 12). Rabbimizin bu uyarısına da kulak vermeliyiz. “Ölüleri biz diriltiriz” ve “yaptığınız her şeyi iyi veya kötü çığır açanları da biliriz” diyor Rabbimiz. Bunlar, bir kitapta yazılıdır ve ona göre hareket etmemiz için Rabbimiz, ayetlerde uyarı vermektedir. Örnek verecek olursak; sadaka-i cariye gibi, istifade edilen faydalı bir ilim gibi, salih bir evlat gibi arkamızda eserlerimiz de yazılıp bizim hesabımıza geçecektir. Bunun tersi de böyledir yani bir kişi kötü çığırlar açmışsa onlar da hesaba eklenecektir. Eğer birisi kötü eserler bırakmışsa, yazılanlar İslam’ın kurallarına aykırıysa, kılık kıyafet bundan sonra böyle, düğünlerinizde böyle olsun demişse veya zina evlerinin açılışında öncü olmuşsa ya da faiz kurumlarının açılışında öncü olmuşsa, içkinin meşrulaşıp içilmesinde ve bunun reklamını yapmaya, satışını yapmaya devam edenler de aynı durumda olacaklardır. Futbola giden yollar, sinema, barı, pavyonu olanlar da bunları evin içine taşımada yardımcı olanlardır. Örneğin; televizyon, internet gibi aynı günaha ortak olacaklardır. Yeryüzünde adam öldürme çığırını açan Hz. Âdem’in (as.) oğlu Kabil, kıyamete kadar adam öldürenlerin günahlarının bir mislini sırtına yüklenecektir. Ne zamana kadar sürecek bunun cezası? O açılan çığırlar kapatılana kadar ve o salih evlat ölene kadar. Yani ölünce her şey bitmiyor. İyi, salih bir evlat bırakmışsak o evlat, Allah’ın emirlerine uygun ameller yaptıkça bize de hediyeler gelmeye devam edecektir. Verdiğimiz sadakalar, infaklar iyi yerlerde kullanılmışsa hediyeler, bize gelmeye devam edecektir. Arkamızda iyi eserler bırakmışsak, örneğin; kitap, faydalanılan ilim, insanların yararına yapılan ilim meclisleri, çeşmeler gibi bunlarda da hediyeler gelmeye devam edecektir. Kötü çığır açan da maalesef o çığırlar devam ettikçe o kişiye günah olarak gidecektir. Yani tüm yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz: “Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz” (Tekasur, 8).
Açtığımız çığırlara dikkat etmek zorundayız. Hesap olacağını unutmamalıyız. Akli davranıp Kur’an ve sünnete dayanmayan mantık üzerinden kesinlikle hareket etmemeliyiz. Bazı kişilerin seneler önce sünnetle sıkıntısı olmadığını biliyoruz ve seneler geçti o şahsiyetler, sünnetsiz bir din peşindeler. Arkalarındaki kitleleri, insanları da maalesef sünnetsiz bir din varmış gibi uyutmaktadırlar. O yola girenler, bu yolu doğru zannederler ve bu yola sıkı sıkıya bağlıdırlar. Sünnetsiz çığır açma peşindedirler. Şimdi, bu insanlar öldüğü zaman, bu kandırdıkları insanlar, başka insanları yoldan saptırdıkça onlar orada rahat mı edecekler? Hayır, onlar orada rahat edemeyecekler ve açtıkları bu çığır nedeniyle onlara günahlar gitmeye devam edecektir.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ululemr’e de (halifeye de) itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız, onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir” (Nisa, 59). Rabbimiz, ayeti, gayet açık ve net bir şekilde anlatmıştır. Peygambersiz bir din peşinde olanlar, Peygambere muhalefet edenler, açtıkları bu kötü çığır nedeniyle Rabbimizin azabından kurtulamayacaklardır. Sünnetsiz bir din, bir çanta atölyesinde çalışıp bütün takımların ve makinaların olup o makinaları nasıl kullanmasını bilmemek gibidir. Yarın bunları da defterimizde bulacağız. Eğer defterimizde güzel şeyler görmek istiyorsak Allah’a itaat edeceğiz, Rasul’e itaat edeceğiz. Allah’ın hükümlerinin, yasalarının, kurallarının olmadığı toplumlarda kötü çığırların arkası kesilmeyecektir. Kur’an-ı Kerim raflardan inmediği müddetçe, bu kötü çığırlar devam edecektir. Kur’an-ı Kerim, ölülere ve hastalara inen bir kitapmış gibi okunduğu müddetçe, bu kötü çığır çoğalmaya devam edecektir. Kur’an-ı Kerim ne zaman ki tam manasıyla gerektiği değeri görmeye başlarsa, kötü çığırlar bitmeye başlayacaktır. Ne zaman ki Kur’an-ı Kerim mezarlıklardan alınıp, gerçek değerine kavuşup devlet yönetimimize, evimize, iş yerimize, sokaklarımıza, caddelerimize, mahallemize, köyümüze indiği an, iyi çığırlar açacak, Müslümanlar da bir o kadar çoğalacaktır.
Evet, şimdi de batıl adetlerde çığırlar açanlardan bahsedelim; Müslümanlar, maalesef dinlerine göstermedikleri ilgi ve alâkayı batıl adetlere gösteriyorlar. Namaz kılanı da, kılmayanı da kâfir adetlerinden vazgeçemiyor. Örnek verecek olursak; doğum günü saçmalığı. İsrafın haddi hesabı yok, ölüme bir sene daha yaklaştığı için üzülmeyen Müslümanlar, doğduğuna seviniyor; partiler, eğlenceler düzenliyor. Akrabalar partiye davet ediliyor ve israfın dibine vuruluyor. Günden güne de bu kutlamalar, Müslümanlar arasında çoğalmakta maalesef. Hâlbuki bir Müslüman, şöyle düşünüp: “Ölüme bir sene daha yaklaştım. Acaba bu geçen bir yıl içinde Rabbimi razı edebildim mi, iyi ameller işleyebildim mi?” diye geçmişin muhasebesini yapması gerekmez mi? Ölüme yaklaştığı için endişeli olması gerekmez mi? Bir de kimileri şöyle diyor: “Bu, artık dünya gerçeği. Şu zamanda yadırganacak bir şey yok.” Bizim, elimizde hiçbir konuda eksiği olmayan bir kitabımız var. Ona bakmamız gerekmez mi? Kur’an-ı Kerim, kıyamete kadar geçerli değil mi? “Böyle bir şey var mı, yok mu?” diye araştırma yapmamız gerekmez mi? Efendimizin sünnetleri vardır. Böyle bir kutlama yapmış mı, diye araştırma yapmamız gerekmez mi? Bu kâfir âdetinde ilk çığırı açan Müslümana, elbette Rabbimiz hesap soracaktır. Bir de “anneler, babalar günü” diye bir kâfir âdeti var maalesef. Yine Kur’an ve sünnete gerek duymaksızın Allah’ın emrettiği şekilde annesine, babasına değer vermeyenler, senenin bir gününde onlara değer veriyormuş gibi hediyeler alıp, senenin geri kalanını da onlara karşı her türlü saygısızlığı yapan Müslümanlara yarın Allah hesap sormaz mı? İslam’da, anne ve baba bir gün değil, her gün değerlidir. Bunu, kâfirler yapıyor diye biz de yapmak zorunda değiliz. Bir de “sevgililer günü” yani “zina günü” kutlamaları var maalesef. Müslümanlar arasında çığ gibi büyümekte; marketlerde değişik değişik kıyafetlerin sergilenmesi hiç kimseyi rahatsız etmiyor maalesef. Bir kızla bir erkek, nikâh olmadan kafalarına göre yiyip, içip gezebiliyor, el ele tutuşup sarmaş dolaş her türlü haram fiili yapabiliyorlar. “Allah, bu işe nasıl bakar, ne demiştir bu konuyla ilgili?” diye hiç düşünmüyorlar. Allah’tan korkmuyorlar, kuldan utanmıyorlar. Evli bir erkeğin veya bir bayanın da sevgilisinin olduğunu yani karıdan veya kocadan gizli ilişkiler yaşandığını görüp duymaktayız!
Rabbimizin uyarısına dikkat edelim şimdi: “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çirkinliği apaçık bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur” (İsra, 32). Nikâhsız, helal olmayan tüm ilişkiler, zinadır.
Başka batıl adet de Hıristiyan bayramı olan yılbaşı kutlamalarıdır. Bunlar, Müslümanların ilgi ve alakasıyla karşılanmaktadır. Sanki Allah, böyle bir kutlama emretmiş gibi hazırlıklar, kuruyemişler vs. yiyecekler ve süslemeler ile o güne hazırlanıyor Müslümanlar maalesef. Bu çığırları başlatana, bu çığırlar devam ettiği müddetçe, günahlar yazılmaya devam edecektir.
Şimdi de bidatlerden bahsedelim: Kandil geceleri, bu bidatlerdendir. Efendimiz ve ashab-ı kiram zamanında ve de Emeviler, Abbasiler dönemlerinde böyle kandil kutlamalarına rastlanmamaktadır. Kandil kutlamaları, ilk defa hicretten yaklaşık 350 yıl kadar sonra Mısır’da, Şii Fatimi Devleti döneminde başlamıştır. Kadir Gecesinden başka hiçbir kandil gecesi, Kur’an-ı Kerim’de yer almaz. Ama ne hikmetse Müslümanlar, o gecelere çok değer verirler. Bazıları, farz namazını kılmaz ama o geceyi ibadetle geçirir ve kendini tatmin eder. O gecelerde Kur’an ve sünnette olmayan ibadetler maalesef yapılmaktadır. Sanki Rabbimiz, -yanlış bir şey söylemekten Rabbime sığınırım- dini eksik dizayn etmiş gibi sonradan eklemelerde bulunulmaktadır.
Efendimiz (aleyhissalatu vessellem), bidatler konusunda şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ki sözün en doğrusu, Allah’ın kitabıdır; yolların en güzeli de Muhammed’in yoludur; işlerin en şerlisi sonradan çıkarılanlardır; her sonradan çıkarılan bid’attır, her bid’at dalâlettir ve her dalâlet de ateştedir” [Bu hadisi, Ahmed (3/319 ve 371), Müslim (2/592), Nesâî (3/188), İbni Mace (45), Beyhakî (3/213)’te “sahih” olarak tahric etmişlerdir.] “Hakikat şu ki kim, benden sonra terk edilmiş bir sünnetimi ihya ederse, onunla amel eden herkesin ecri kadar o kimseye sevap verilir hem de onların sevabından hiçbir şey eksilmeden. Kim de Allah’ın ve Rasul’ünün rızasına uygun düşmeyen bir dalalet bid’atı icad ederse onunla amel eden insanların günahları kadar o kimseye günah yükletilir hem de günahlarından hiçbir şey eskitilmeden” (Tirmizi, Müslim, Ebu Davud).
Bu kötü çığırların birinci nedeni, Allah’ın kurallarının yeryüzünde hâkim olmamasıdır. Bu kötü çığırları açanlara, elbette ki o açtıkları çığırlar sebebiyle günahlar gitmeye devam edecektir. İyi çığırlar açanlara da sevaplar gitmeye devam edecektir. Bizler, iyi çığırlar açanlardan olalım, Kur’an’ı öğretme ve yaşatma çığırları açanlardan olalım. Evlatlarımızı, Allah’ın razı olacağı şekilde yetiştirelim. Paramızı, bizler vefat ettiğimizde bize faydası olacak yerlerde kullanalım, iyi çığırlarda kullanalım. Rabbim, tevhidi anlayan, ona göre yaşayan Müslümanların sayısını çoğaltsın, bizlere de merhamet etsin. Âmin.
Emrah DOĞRU