Bu Gidiş Nereye?
Arşiv Yazarlar

Bu Gidiş Nereye?

Gidiyoruz, bizi aldatan dünya peşinde, acaba hiç düşünüyor muyuz sonumuzu? Nasıl olacak dünyadan sonrası, diye var gücüyle çalışan insanoğlu, sadece para ve dünyalık mal, mülk, makam, mevki uğrunda çalışıp neden yaratıldığını bilmeden yaşamamalı. Ne yazık ki nereye gideceğinin farkında olmadan yaşayan tonlarca insan var. Rabbimiz, bizi neden yaratmıştı, neden bizi belirli bir zaman diliminde sınava tabi tuttu, biliyor muyuz?

Rabbimiz, şöyle buyurmaktadır: “Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 56). Yalnız ve yalnız Allah’a kulluk etmek için yaratıldık. Allah’ın emirlerine itaat etmek için yaratıldık. İnsanlara kul olmak için yaratılmadık, modaya kul olmak için yaratılmadık. Nefsimize kul olmak için yaratılmadık, bizler birilerini memnun etmek için yaratılmadık, bizler bilinmez bir düzene gelmedik yani ne yapacağımızı bilmez bir durumda değiliz. Bizler, sadece ve sadece Allah’a kulluk etmek, onun emirlerine itaat etmek için yaratıldık. Bizler, bilinmez bir yaşantı içinde değiliz, elimizde her şeyin yazdığı bir kitap var ve o kitabı bize anlatan, uygulayan Peygamber Efendimizin yaşantısı, sünneti var; öyleyse bu bilmezlik neden? Rabbimiz, ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: “O, lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir. Hal böyleyken nereye gidiyorsunuz? O, herkes için, sizden doğru yolda gitmek isteyenler için bir öğüttür” (Tekvir, 25-26-27-28).

Nereye gittiğimize dikkat edelim. Elimizde Kitabımız Kur’an var. O, şeytanın sözü değil, Rabbimizden gelen vahyin kendisidir. İnsanlara bakıyorum; doğru yolu bırakıp şeytan yolunu takip etmekteler, umurlarında olmadan şeytanın peşinde gitmekteler. İçtiği içkiyi sanki haram değilmiş gibi anlatanlar, yaptığı zinayı utanmadan, sıkılmadan anlatanlar, faiz paralarıyla ev ve mal mülk sahibi olanlar, hiç çekinmeden yaptıkları haramları yasakları anlatmaktadırlar. Neyin peşinde olduğunu bilmeyen topluluklar, hakikatler karşında kulak tıkamaktadırlar. Şunu iyi bilmeliyiz ki şeytanın yolunu takip edenler, elbette bir gün gittikleri yolun sonunun çıkmaz olduğunu anlayacaklar ama iş işten geçmiş olacak. Şeytan, cehennem için çalışmaktadır. Müslüman da şeytan yolunu takip etmemeli, vahye kulak tıkamamalı. Şunu unutmamalıyız; Rabbimiz, cehennemi kâfirler için yaratmıştır, Müslüman onlarla aynı yerde olmamalı. Rabbimiz, ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Onlara (müşriklere): Allah’ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar: ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?” (Bakara, 170).

İnadına bir yolda yürünmez, inadına gerçeklere kulak tıkanmaz, gerçekler karşısında kör ve sağır olunmaz, hakikat tektir, iki tane doğru olmaz. İnsanlar, birazcık akıllarını kullansalar, kesinlikle doğruyu bulacaklardır. Rabbimiz, şöyle buyurmaktadır: “Akledesiniz diye Allah, ayetlerini sizin için açıklamaktadır” (Bakara, 242). “Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden ibarettir. Şüphesiz ahiret yurdu, korkup sakınanlar için daha hayırlıdır. Akletmez misiniz?” (En’âm, 32).

Akletmemiz için Rabbimiz, kitabında sürekli uyarı vermektedir: Akletmez misiniz, düşünmez misiniz, diye ve dünya hayatının bir oyun olduğunu, bir gün biteceğini, bizlere açık ve net haber vermektedir. Bizim yapmamız gereken, kitapla, sünnetle iç içe bir yaşam içinde olmamızdır. Bizi doğru yola götürecek kişilerle olmaktır. Düşünün ki Ankara’dan İstanbul’a gideceğiz. İstanbul otobüsüne binmeyip İzmir otobüsüne binsek İstanbul’a gidebilir miyiz? Elbette gidemeyiz. Otobüsün İstanbul’a gidenine binmeliyiz ki istediğimiz yere gidebilelim. Allah’ın emirlerine kulak tıkayarak, Kur’an ve sünnetten habersiz bir yaşamla da cennete gitmeyi düşünemeyiz. Öncelikle cennete götürecek yolda yürütecek bir hayat yaşamalıyız. Cehennem yolunda giderken cennete gitme ümidinde olmamalıyız. Allah’ın emirleri dışındaki bir yaşam tarzı, makam, mevki bizi cehenneme götürecektir. Rabbim, bu kötü sondan bizleri korusun.

Nereye gidiyor bu gençlik? Genç kardeşlerimiz, daha yolun başındalar ama şeytanın tuzağına takılmış durumdalar. Birçoğu İslam’dan habersizce yaşamaktalar, teknolojinin kurbanı olmuşlar. Beyinler, tam depolama çağında. Ne yazık ki batılla dolmakta beyinler. Hakikatlere kapatılmış gibi telefon, internet mahkûmu olmuşlar. Bunların bu hale gelmesinin birinci sebebi, Allah’ın emirlerinin yeryüzünde uygulanmaması; ikinci sebebi, duyarsız anne ve duyarsız babalar. “Ben görmedim oğlum görsün, ben giymedim kızım giysin” diyerek önlerini açan anne babalar… Anne kapalı, kızı açık. Babanın zaten umurunda değil İslam’ın kuralları; ne kadar çok para kazanırım’ın peşinde; üçüncü sebebi, eğitim, okullar içler acısı… Evlilik dışı ilişkiler maalesef had safhada. Her kızın bir erkek arkadaşı var, erkek arkadaşı olmayan çok az sayıda. Hiç kimseden çekinmek ve utanmak yok. Ahlâk örtüleri kaybolmuş durumda. Allah’ın sınırları umurlarında değil; çünkü birçoğu bilmiyor, bilmek de istemiyorlar. Nereye gittiklerinin farkında dahi değiller.

Cerîr (radıyallâhu anh) şöyle der: “Peygamber Efendimiz’e, bakılması haram olan şeyi ansızın görmenin hükmünü sordum: ‘Hemen gözünü başka tarafa çevir!’ buyurdu” (Müslim, Âdâb, 45. Ebû Dâvûd, Nikâh, 43; Tirmizî, Edeb, 28). “Zira harama bakan insan, ‘göz zinâsı’ işlemiş olur. Aynı şekilde kulakların zinâsı dinlemek, dilin zinâsı konuşmak, elin zinâsı dokunmak, ayakların zinâsı yürümek, kalbin ve nefsin zinâsı da düşünmek ve arzu etmek sûretiyle harama yönelmektir” ( Buhârî, İsti’zân 12, Kader 9; Müslim, Kader 20-21).

Rasûlullah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) bu hususta şöyle buyurmuştur: “Harama bakış, İblis’in zehirli oklarından bir oktur. Her kim Allah korkusu sebebiyle harama bakmayı terk ederse Allah, ona, kalbinde lezzetini hissedeceği bir îman bahşeder” (Hâkim, 349/7875).

Üzülerek söylüyorum ki bu tür iman, kimsenin umurunda değil. Sokaklar, içler acısı! Hiç utanmadan, sıkılmadan helâli olmayan kişilerle gençler sarmaş dolaş. Sadece gençler bu durumda değil, toplumda genel olarak İslam’dan, Kur’an’dan bir kopuş var. Nereye gittiğini bilmeyen bir kopuş, ne için mücadele etmesi gerektiğini bilmeyen bir kopuş… Günümüz Müslümanları, Kur’an’a inandığını söylüyor, Kitabımız Kur’an diyor ama Kur’an’ın içindeki emirleri, yasakları, kuralları beğenmiyor. Kur’an’a imanı, sadece Kur’an okunurken dinlemek ve cenazelerde okumak olarak görüyor. Peygambere iman ettiğini söyleyen Müslümanlar, sünnetine gelince “Olur mu hiç öyle?” deyip ve yan çiziyorlar. Şöyle bir örnek verelim: Masaya bir bardak su koyalım ve sadece “suyu içtim, suyu içtim” diye defalarca tekrarlayalım. Suyu içmiş olur muyuz? Elbette olmayız değil mi veya hazırlanmış bir yemeği yemesek “ben yedim, ben yedim” diye söyleyip dursak yemiş olur muyuz? Elbette olmayız. Kur’an’a inanmak, içindekilere göre yaşamakla olur. Peygambere inanmak, onu örnek almakla olur. Faiz, gıybet, zina, şirk vb. almış başını gidiyor. Müslümanlar, sadece akıllarına danışıyorlar, Kur’an’a başvurmak akıllarına bile gelmiyor. “Birbiriyle muhatap olmayan Müslümanlar, hangi Kitaba, hangi peygambere iman ediyorsunuz?” diye sormak gerekir. Kimin peşine düştüğünüzün farkında mısınız? Allah’ın karşısında kim başarılı olabilir, hiç düşünmez misiniz? Bizi yaratan güç ve kuvvet sahibi Rabbimizin karşısında kimsenin duramayacağına, neden akıl erdirmez bu Müslümanlar? Yağmurlar yağdıran Rabbimiz, bir anda her yeri sular içinde bırakmıyor mu? İnsanın çaresiz kaldığı o anlarda hiç mi düşünmez, insan hiç mi akıl etmez? Depremlerde, afetlerde, felaketlerde aciz kalan ey insan! Allah’ın gücünü görüp yaşadığın halde, sonunun yine Allah’ın huzuruna gitmek olduğundan habersiz gibi yaşamanın ne anlamı var? Neden, Allah’ın emirlerine kulak tıkayıp İslam’ın kurallarını gericilik olarak görüyor bu insanlar? Öldüğümüzde, yapayalnız kaldığımızda “Keşke keşke Allah’ın emirlerini yapsaydım, keşke peygamberin yolundan gitseydim, keşke toprak olsaydım” demeden önce daha vakit varken Allah’a yönelmek, ona teslim olmak gerekmez mi? Nereye gideceklerini zannediyor insanlar, Allah’ın emirlerine asi oldukları sürece? Haberleri yok mu? Rabbimiz, şöyle haber veriyor: “Herkes ne yaptıysa karşılığı tastamam verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir. O küfredenler, bölük halinde cehenneme sürülür. Nihayet oraya geldikleri zaman kapıları açılır, bekçileri onlara: ‘Size, içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi?’ derler. ‘Evet, geldi’ derler ama azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur” (Zümer, 70-71).

Nitekim Rabbimizin merhameti vardır ama azabı da vardır. İnsanlar, inadına Allah’ın emirlerine kulak tıkayarak yaşamaya devam ederse Rabbimiz, gidecekleri yeri haber vermektedir. Bu ayet, hem kâfirler hem de Allah’ın emirlerine kulak tıkayıp yaşamına devam eden günahkâr Müslümanlardan bahsetmektedir. Ölmeden önce vakit hep vardır, saf bir tevbeyle Rabbimizin merhametine sığınabiliriz ve Rabbimiz, hatasını anlayıp tevbe edeni bağışlayacağını söylüyor çünkü O, sözünden dönmez. Başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır Rabbimiz: “(De ki): Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size Kitab’ı açık olarak indiren O’dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur’an’ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!” (En’âm, 114).

“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O; işitendir, bilendir. Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan seni, Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler” (En’âm, 115-116).

Gittiğimiz yol, doğru tarafta olmalı, hak ve adalet Rabbimizin yanındadır. Hiçbir varlığın onun emirlerini, kurallarını değiştirmeye gücü yetmez. Yönümüzü ve yörüngemizi hep Allah’a çevirmeliyiz çünkü kurtuluş, O’nun yanındadır. Yönümüzü belirlemek için çoğunluğu örnek almamalıyız; hele bir de vahiyden habersizsek batılın peşine takılır gideriz, Allah korusun. Çoğunluk hep batılın peşinde diye “bu, doğru yol” diyemeyiz. Yaşadığımız şu zaman diliminde çoğunluk; batılın, şirkin peşinde. Onlar; batıla, “hak” dedi diye doğru yol orası olamaz. Elimizde Allah’ın kitabı var, Resulullah’ın sünneti var, araştırmalıyız. Karanlık bir odada iğne aramak gibi ulaşılmaz değildir bizim dinimiz. Yeter ki mücadele edelim, Allah yardımcımız olacaktır.

Rabbimiz, şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak ki senin Rabbin, evet O, kendi yolundan sapanı en iyi bilendir. O, doğru yolda gidenleri de iyi bilendir” (En’âm, 117).

Kim nereye gidiyorsa, hangi yola hangi istikamete gidiyorsa Rabbimizin hepsinden haberi vardır. Hırsızlık yapan sevinmesin, “oh kimseye yakalanmadık, bedavadan para kazandım” diye. Haksızlık yapan sevinmesin, müşterisini kandırdığına. Yalan konuşan aldanmasın, yalanla insanları kandırdım, diye. Rüşvet alan sevinmesin, bedavadan para kazandığına. Faizle para kazanan, ev ve araba alan sevinmesin, aklımı kullandım, diye. İslam’ı anlatıp kendini hep cennette gören ama İslam’ı taşımayan, sadece anlatan sevinmesin, ben iyi yerdeyim, diye. Çünkü her daim bizi gözetleyen, hiçbir ayrıntıyı kaçırmayan Rabbimiz, bizi gözetlemektedir. Yarın kitabımız elimize verildiğinde, orada göreceğiz ki hiçbir ayrıntı eksik bırakılmamış, hepsi yazılmış, bizim önemsediğimiz veya önemsemediğimiz her şeyi orada göreceğiz ve şaşıracağız, “bunlar da mı yazılmış?” diye. O zaman “keşke şöyle olsaydım, keşke şunu yapsaydım” dememek için ne yöne gittiğimize dikkat etmeliyiz. Rabbimiz, emirlerine göre yaşayanlara şöyle demektedir: “(Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yiyin, için” (Hakka, 24).

Kötü ameller işleyenlere de, vurdumduymaz yaşayanlara da şöyle buyurmaktadır: “Kitabı sol tarafından verilene gelince, o: ‘Keşke bana kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı; Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti’ der” (Hakka, 25-29).

Nitekim keşkelere maruz kalmamak için, pişmanlık duymamak için gözlerimizi kapamadan “nereye bu gidiş” deyip kendimize gelmeliyiz. Allah’ın emirlerine karşı kendi fikirlerimizi, görüşlerimizi, aklımızı koymamakla birlikte o tip düşüncelere de kesinlikle girmemeliyiz. Allah’a karşı bilgi iddiasında bulunmamalıyız. Ne yazık ki günümüzde yaratıcısına karşı bilgiçlik taslayanlar o kadar çok ki, o kadar haddini, sınırını bilmeden kendi görüşlerini doğru kabul edip inandığı Allah’ın emirlerini hiçe sayan, değersiz gören topluluklar var ki, nereye gittiğinin farkında olmayan topluluklar… Elbette Rabbimiz, sabırla hesap gününü beklemekte. İstese beklemez Rabbimiz ama her gün yeni bir fırsat koyuyor önümüze. Affetmesi için sadece tövbe etmeli ve teslim olmalıyız.

Yardımını almamız için Allah’a teslim olmalıyız. Çok güzel Kur’an okuyup içindeki emirleri yapmaz isek sadece okumuş oluruz. Rabbimizin ne dediğini araştırıp hayatımıza geçirmeliyiz. Anlattıklarımızı, hayatımızda görmeliyiz. Allah’ın yardımını almak için haramlardan uzak durmalıyız. Kin, haset, zan, gıybet, zina ve daha sayamadığımız nice yasaklardan uzak durmalıyız ki Allah bizlere yardım etsin. Şu anda; haramı, helali hatta İslam’ın kurallarını çoğu kişi bilmekte. Ama ne fayda! Bilmek çözüm değil, bildiklerimizle amel etmeliyiz, amel etmediğimiz müddetçe, nereye gittiğimizin farkına varmadığımız sürece Allah bizlere yardım etmez. Allah’ın bize sunduğu fırsatları kaçırmamalıyız, “Nereye bu gidiş?” demeliyiz. Rabbim, bizleri, doğru kişilerden, doğru yerlerden, doğru mekândan, doğru yoldan ayırmasın. Âmin.

Emrah DOĞRU

Kaynakça:

  1. Kitabımız, Kur’an-ı Kerim
  2. Tefhimu’l-Kur’an, Mevdudi
  3. Fizilâli’l-Kur’an, Seyyid Kutub
  4. Besairu’l-Kur’an, Ali Küçük
GRUBA KATIL