Akmakta zaman ve yorulmakta âdemoğlu. Yorulmakta zira ahde vefa göstermeyişinin üzerinden bir silindir gibi geçip gitti zaman. Cennet konaklarına doğru yol tutmadan evvel, Rabb’in “elestü bi rabbiküm” sualine sorgusuz ve korkusuz bir tasdikti dilinden dökülen, aksi de mümkün değildi zaten. Bu, tereddütsüz kabullenişin ikramıydı, altlarından ırmaklar akan bahçeler. Sonsuz bir hayat, sınırsız lütuflar; kin, öfke, nefret bilmeyen yürekler onun sevgisiyle dopdolu. Verilen sözü unutmak ne mümkün, bunca bereket hep onun varlığına şehadet etmekte. Lakin insanın baş düşmanının ortaya çıktığı o ilk an, nefis harekete geçti ilk defa; iş birlikçisi zaten tetikte, İblis el-an devrede. Zaman aleyhte işliyor, İblis tuzağını kuruyor, nefis dayanılmaz arzularla dolup taşıyor. Ve işte o an; ilk günah, ilk yanılgı, sözü unutma… Durmalı burada zaman, hiç işlememeli, sonsuz lütuf sahibinin sözünden ayrılmalı insan. Dursana haydi vakit! Akrep, yelkovanın kovalamasından yorulmalı, pes etmeli. Yelkovan koşturmacadan bitap düşmeli. Akmamalı zaman, akıp giden durmalı, ahde sadık kalınmalı. Ancak imtihan başlamıştı bir kere, durması ise ne mümkün. Olup bitecekti, olacak olan ve oldu da.
Lanetin bin bir türlüsü senin olsun ey İblis, Âdem’i Rabbine mahcup eden nefis, darağacında sallansın. Tevbenin lütfuyla bağışladı kulunu Mevla; ancak ikramın kısılması, kesilmesi geldi akabinde.
Yücelerin yücesinden firak, latif bahçelerden ayrılık, hiç bilinmeyen iklimlerde yapayalnız bir imtihan serüveni.
O gün bugündür iflah olmaz âdem, nefsin elinde oyuncak, İblis’in tezgâhında alet, insafsız zamanın kollarında bir yandan bir yana savrulup durur.
Zaman en mahir bir sihirbaz gibi türlü oyunlarla mazi ve ati arasında götürüp getirir bizi, hâli bilmeden, “an”a hükmedemeden. Devasa anılar biriktirdiğimiz onca sene, mazinin insafsız kollarında bir çırpılık nefes kadar yer tutmaz.
Hayallerle süslediğimiz ati, muhal; gelmek bilmez. Şükrün, kulluğun envai çeşidiyle süslenmesi gereken “şimdi” ise kıymeti bilinmeyen, boynu bükük bir yetim.
Maziyi geri getirememenin burukluğu var üzerinde insanın, geleceğe söz geçirememenin çaresizliği. Bu denli acziyet içerisinde neyin kibridir beşerde görünen? Ahdi unutmanın, var mıdır dişe dokunur bir gerekçesi? Pişmanlıklarla dolu geçmiş, ders almak için neden yeterli gelmez? Niçin bunca ısrar vefasızlıkta, günaha koşma gayreti neden? Ceberrut zaman cellâdı dikilmişken ömrümüzün tepesinde, nefisten emin olmak neden? Samimiyet kurtarmalı değil mi bizleri?
Vefa, en sadık dostumuz olmaz mı yeniden? Sıratımüstakim, yolumuz; âlemlerin Rabbi sığınağımız, dayanağımız olsun yeniden. Aydınlık “an”ın içinde karanlığa tutulmamalı şuurumuz. Rehbere sımsıkı tutunmalı ve peşinden gitmeli, gitmeli ki sapmasın yolumuz en bilinmez karanlıklara. Zamana mahkûm, zamana yenik bitmemeli bu imtihan.
Koskoca bir ahit var ardımızda, bizleri bekleyen, zamana karşı dirençli olmamızı sağlayan. Bil ki ey zaman, seni alt etmeye muktedir değiliz belki amma sen de bizi alt edemeyeceksin biiznillah. Ahde vefanın ne olduğunu bir kez daha bileceğiz ve bildireceğiz sana.
TAŞKIN ÖNEL