Müminin Kurtuluş Reçetesi: İnfak
Yazarlar

Müminin Kurtuluş Reçetesi: İnfak

İnfak, Allah yolunda harcama yapmak, nafaka verip geçindirmek anlamına gelir. İnfakın bir tanımı da             Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek amacıyla kişinin, Rabbinin kendisine vermiş olduğu servetinden harcama yapması, yardımda bulunmasıdır. İnfak, sıkıntısı olanın sıkıntısını giderip kişiyi içinde bulunduğu ıstıraptan kurtarıp, “Müslümanın derdi ile dertlenmeyen bizden değildir” hadisinin gereğini yapmaktır.

“Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın, iyilik edin, şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever” (Bakara, 195). “Onlar ki mallarını, gece ve gündüz, gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rabları katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır” (Bakara, 274).

İnfak, Allah tarafından emredilen hayat nizamını kurmak için mali fedakârlıkta bulunmaktır.

 İnfak, iki çeşittir:

A- Akıl baliğ olmuş, rüştüne ulaşmış her Müslümanın mal varlığı nisap miktarına ulaşınca, yoksulun hakkı olan malın yoksula verilmesi hali olan zekâttır. Zekât, yerine getirilmesi mecbur olan dini bir görevdir. Kimlere verileceği Allah tarafından belirlenmiştir.

B- Bir diğeri ise belirli bir ölçüsü ve kıstası olmayan, sadece Allah rızası için verilen, miktarının ve şeklinin önemi olmayan sadakadır. İnfakın her iki çeşidine de değer katan şey, Allah’ın hoşnutluğunu kazanma niyetiyle yapılmasıdır. Nitekim Rabbimiz, ayet-i celilede şöyle buyuruyor: “Allah’ı ve peygamberini tasdik eden erkeklerle kadınlar, gönül rahatlığı ile Allah yolunda mal harcayanlar; onların mükâfatı, kat kat artırılır, hem onlara çok hoş mükâfat vardır” (Hadid,18).

 İnfakın Önemi

“İman etmiş kullarıma söyle, alışverişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmeden evvel namazı dosdoğru kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler” (İbrahim, 31). “Allah yolunda infak edin ve kendinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin, şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever” (Bakara, 195).

Mümin, Allah’ın ve Peygamberinin emrine boyun eğerek infak ettiğinde bu amelinin faydası ve mükâfatı kendisine ait olduğu gibi infak etmekten kaçınıp cimrilik yaptığında o cimriliğin zararı da kendisine aittir. İşte sizler, böylesiniz. Allah yolunda infak etmeye çağırılıyorsunuz. Buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise ganidir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz olmazlar” (Muhammed, 38).

Müminlerin, Allah’ın lütuf ve inayetine mazhar olabilmeleri için sahip oldukları ve severek bağlandıkları varlıklarını Allah yolunda infak etmeleri gerekir. Zira gökte ve yerde ne varsa ve insanların sahip oldukları her şey Allah’ın olup, insanlar malik oldukları şeyin emanetçileridir. Hiçbir şeye ve hiçbir kimseye muhtaç olmayan Rabbimizin, insanlara kendisi için değil; fakat insanların kendi iyilikleri için infak etmelerini istemiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.), infakın önemine binaen şöyle buyurmuştur: “Ey Âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka olarak vermen, senin için iyi, vermemen ise kötüdür. İhtiyacına yetecek kadarını elinde tutmandan dolayı ayıplanmazsın. İyiliğe, geçimini üstlendiklerinden başla. Veren el, alan elden üstündür” (Müslim, Zekât 97; Tirmizi, Zühd 32). Yine bir hadiste, Rasulullah, bir defasında bir keçi kesti ve onun etini dağıttıktan sonra Hz. Aişe’ye geriye ne kadar et kaldığını sordu. Hz. Aişe, “Sadece bir kol kaldı” diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Hayır, bir koldan başka tüm keçi kaldı; zira Allah yolunda ne sarf etmişsen o bakidir” dedi.

Kişinin, Allah yolunda istek ve muhabbetle infak etmesi; imanının gereği, ihlâsının göstergesidir. Bunun için çok zengin olmak gerekmez, imkân nispetince malımızdan, canımızdan, ilmimizden birçok şekilde infak edebiliriz. Örneğin; Allah’ı zikretmek, Müslüman kardeşine tebessüm etmek, yoldaki eza verecek şeyi kaldırmak, yarım hurma ile de olsa ikramda bulunmak, insanları hakka davet etmek, Müslüman kardeşine selam vermek, elinin altındakilere merhamet etmek vb. bunlar da bir infaktır. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse şüphesiz Allah, onu bilir, karşılığını verir” (Bakara, 158).

Allah’ın Razı Olacağı Biçimde İnfak

“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp insanlara karşı gösteriş olsun diye, malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek, sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer, üzerine sağanak bir yağmur düştü mü onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremezler. Allah, kâfirler topluluğun hidayet vermez” (Bakara, 264). “Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah, onu bilir” (Ali İmran, 92). “Ey iman edenler! Harcamayı, kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pek adi bayağı şeyleri vermeye yeltenmeyin” (Bakara, 267).

Ayetler ışığında infakın Allah katında geçerli olabilmesi için;

  • Allah rızası için infak edilmelidir.
  • Helal kazançla elde edilen maldan verilmelidir.
  • Malın en değerlisinden infak edilmelidir.

D- İnfakta bulunan kişi, infak ettiği malda, yoksulun hakkının bulunduğu bilinci ile infak ettiği malı başa kakmamalıdır.

E- İnfak ettiği malı, gösterişten uzak gizlice infak etmelidir.

Kişi, kendine verildiğinde gönül huzuruyla almayacağı, kalitesi bayağı şeyleri ihtiyaç sahiplerine vermek suretiyle infak ettiğini zannetmemelidir. Ayrıca kalp kırarak, muhtacı hor görerek, başa kakıp eziyet ederek yapılan hayrın hiçbir değeri yoktur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.), bir defasında arka arkaya tam üç kez, “Üç kişi vardır ki kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır” buyurdular. Ebu Zerr (r.a.), “Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrana uğrasınlar! Kimlerdir bunlar ya Rasulullah?” diye sordu. Efendimiz, “Elbisesini kibir ve gururundan dolayı kurula kurula sürüyen, yalan yeminle malını pazarlayan, verdiğini başa kakan” buyurdular.

İnfakın Bireysel ve Toplumsal Faydaları

İnfak, fakirin kıskançlık duygusunu köreltir, zenginin şahsiyetini geliştirir. İnfak, kişiyi; cimriliğin, hırsın, zaafın ve bencilliğin köleliğinden kurtarıp azad eder. Kişide gelişen infak bilinci, kişinin ahlakındaki bencillik, cimrilik, haset, katı kalplilik gibi zaafları; cömertlik, tok gözlülük, yumuşak kalplilik gibi güzel hasletlere dönüştürür. İnfak, kişiyi helal kazanca sevk eder. İnfak, mümin kulların maneviyatını kuvvetlendirir. İnfak eden kişinin malı bereketlenir. Malının değersizinden değil de sevdiğinden elini ve gönlünü çekip salıvermesi, insan şuurunda meydana getirdiği değer algısı gelişir.

Diğer taraftan infak, toplumda oluşacak ekonomik dengesizliğin artmasına engel olur. Bireyler arasında birlik ve beraberliğin artmasına katkı sağlar. Eğer toplumun bireyleri, ilişkilerini sempati üzerine kurarlar ve birbirlerine cömertçe davranırlarsa o toplum güçlenecektir. Her bir birey, ihtiyaç sahibi olan diğer bireye yardım ederse, adaletli davranırsa karşılıklı sevgi ve saygı gelişecek, o toplum dengeli bir toplum olacaktır.

“Allah’a ve resulüne iman edin ve sizi halifeler kıldığı şeylerden de infak edin. Aranızdan iman edip de infak eden kimselere büyük mükâfat vardır” (Hadid, 7). “Takva sahipleri bahçelerde, pınar başlarındadırlar. Rablerinin kendilerine verdiği mükâfatları almaktadırlar. Çünkü onlar, daha önce dünyada iyi davranan kimselerdi. Onlar, geceleyin pek az uyurlardı. Onlar, seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dilerlerdi. Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı” (Zariyat, 15-17).

Özellikle yaşadığımız modern çağda; lüks ve refahın ayyuka yükseldiği algılarının çarptırıldığı, ihtiyaç fazlası harcamalarla gösteriş yarışının başladığı, egoların tatmininin zirveye ulaştığı bu zamanda, infak bilincinin gelişmesine çok daha fazla ihtiyacımız var.

Rabbim, bizlere, dayanışma ve yardımlaşmada ensarî tutumu kuşanmayı nasip etsin. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Müslümanın derdi ile dertlenmeyen bizden değildir.”

 Mümine KARAKUŞOĞLU

GRUBA KATIL