Düşünen, soran, sorgulayan, söylediklerinin ve yaptıklarının sorumluluğunun farkında olan kişi, insan olma ayrıcalığını yakalamıştır. Bu insan başıboş ve vurdumduymaz değildir. Her şeyden önce yaptıkları bir anlam ifade etmelidir onun için. Aksi takdirde hayat bir kısır döngü içinde tükenir. Evren-insan ilişkisini gözlemleyen kişi, hiçbir şeyin gelişi güzel olmadığını, her şeyin çok ince hesap ve ayarlar ile hayatiyetini sürdürdüğünü, bilir. Güneş, her sabah bıkmadan hayat ışıklarını dünyamıza yansıtıyor ve gece olduğunda yerini aya ve yıldızlara bırakıyor. Yağmur yağıyor toprağın derinliklerine kadar ulaşıyor. Sonra o suyla kâinat hayat buluyor. Bin bir çeşit güzellik, gül, çiğdem, lale, papatya ve onlarca sayabileceğimiz kır çiçekleri ile yeşillikler üzerine nakşedilmiş renk cümbüşü… Tatlısıyla ekşisiyle yüzlerce tat ve lezzet ikramı sebepsiz mi? Rahmet damlalarını kâinata yağdıran, her zerrede merhameti amaçlayan bu şefkat atmosferinde yaşayan insana kaba ve sert olmak yakışır mı?
İnsan olmanın en önemli kıstaslarından biri de bilmektir. İnsanın iletişim ve etkileşim içinde olduğu dünyaya bir anlam vermelidir. Yaşam alanında gelişen olayları doğru değerlendirmesi için öncelikle kendisini tanıyıp analiz etmesi gereklidir. Kendisinin varlığı hakkında bir yargıya varamayan insanın daha ileri boyutta düşünmesi beklenemez. İnsanlık onurunu korumak, özgürlüğü yaşamak için kişi, kaynağı sadece ilahi olan bilgi ile donatmalıdır bilgi dağarcığını. Okumaya ve öğrenmeye Rabb’inin adıyla başlamalı ki gerçek huzura ve mutluluğa ulaşabilsin. Allah’ın kitabından başka bir kitabı, yaşam tarzı oluşturmak için okuyan kişi, fıtrattan uzaklaşır. İlahi rahmetin, ruhuna bahşettiği özgürlüğü kaybeden insan düşüş yollarını adımlar. Düşüş merhametten kopuştur. Rahmet kodlarını kıranlar insani özelliklerini yitirirler.
Fazilet, edebi ve erdemi insanı kâmil bir karaktere sahip olarak temsil eden kul muhataplarına faziletin ne olduğunu öğretir. İlmi ve ameli birleştirerek irfana dönüştürenler fazilet sofrasında çeşitli lezzetler sunarlar. Fazilet bilgisiyle fazilet ahlakını mezcetmek, canlandırmak kişiyi insanlaştırır. Asıl fazilet bilgiyi hayatta görünür kılmaktır, somutlaştırmaktır. Uygulamaya dönüşmeyen söylemler hiçbir mana ifade etmez. Merhamet ve şefkati fonksiyonel olarak hayatta görünür kılmayanlar merhametli olamazlar. Yanı başlarındaki kan ve gözyaşına duyarsız kalanlar edep ve erdemden bahsedemezler. Merhamet edepli gönüllerin hassasiyetidir.
Dünyadaki yaşadıklarına anlam atfetme çabası içinde olan insan şuur sahibidir. Ruhunda çakan yankılanmalara ilgisiz kalmayan kişi hayatını sorgular. Sorumsuzca yaşamaktan uzaklaşır. Zaten niçin yaşadığını bilen insan için hayatına anlam katmayan şeylerin hiçbir önemi yoktur. İnsan ancak İslami değerlerle hayat bulur. Fıtrat ancak İslam öğretisiyle canlanır. İnsan ruhundan kaynaklanan eğilimlerle ulviyete doğru giden bir yaşam çizgisini izler. Ruh rahmet çisentisi altında ıslanıyorsa yumuşar ve anlam kazanır. Merhamet ruhunu kazananlar zulme karşı direnirler. Zalimin karşısında mazlumu koruyan merhamet abidesi olurlar
Düşünen insan hakka, doğruya, güzele, iyiye, fıtrata davet eden ulvi mesajın çağrısına kulak verir. Fıtrat ölçüsünde kalanlar erdemle çepeçevre kuşanmayı amaçlarlar. Kulu Allah’ın rahmetine çağırmak, ona abıhayat teklif etmektir. İslam’ın şefkat atmosferine uzak kalan kişi yürüse, yese, içse, konuşsa bile manen ölüdür. Ruh besin kaynağı olan imandan uzaktır. Ruhun güzelliklerine aç olan kişi de ancak ölüdür. O halde insanlık hayat kaynağı olan İslam suyunu yudumlamalıdır. Gönüller ancak onun nimetiyle hakkı bulur. Ayetler suyun toprağı yumuşatıp yeşertmesi gibi mümin gönüllerde rahmet ve rikkat tohumlarını yeşertir. “Ey iman edenler! Sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman Allah ve Resulü’nün çağrısına uyun, bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve muhakkak O’nun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal-24).
Müminlerin özellikleri sayılırken en önde gelen özelliklerinden olan merhamet kavramı sosyalleşmeyi ve varlık göstermeyi sağlar. Kur’an-ı Kerim’deki “Ruhamau beynehum/ kendi aralarında merhametlidirler” şeklindeki vurgusuyla da insanı hoşnutluk ve huzur limanına taşıyan bu kelime hayatımıza sevgi, şefkat ve merhamet saçar. Kalpleri kaynaştırır. Merhamet, affetmek, bağışlamak mümin için ilke olmalıdır. Ama af edeceğim derken Allah’ın emrini terk etmek olmaz. Kolaylaştırmak adına ilahi prensipler göz ardı edilemez. Müminlere merhametle kanat geren Müslüman, zulüm karşısında onurlu bir duruş gerçekleştirmelidir. “Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.”(Fetih,29)
Rahmet kavramı; sevgi, şefkat, kardeşlik, dostluk, tebessüm, empati, diğerkamlık, hüsnü muamele, hüsnü zan, haya, edep, haddini bilmek, adaletli olmak, paylaşmak, sabretmek, bağışlamak gibi temel ahlak kurallarının hepsini de kapsar. Merhamet kalbin hamurudur, güzel duyguların mayasıdır. Merhamet mayası çalınmayan gönüller dikenle dolarak, çorak çöllere döner. Kalp çalışınca ağız kapanır ve dil susar. Merhamet, içimizde olan güzeli, içimizde olan fıtrat çiçeklerini yeşertmek, özümüzde bize hayat veren şeyi bulmak için çalışmaktır.
Merhamet duygusu gelişen kişi eylemlerinde asla çıkarcı davranmaz bilakis adaleti ölçü alarak bir yöntem geliştirir. Zaten insan kendi nefsiyle cenk içinde olursa her şeyle sulh içinde olur. İnsan kendisini “Ben”iyle açıklarsa, aşkın olanla bağını keserse sıkıntıya düşer. Böylece insanı Müslüman yapan kuvvetten mahrum kalır. Mahrumların da rahmet meltemlerinden zevk alması düşünülemez. Görünürde, gözüyle kaşıyla herkes insan ama gerçekte insan olmak iç donanımla ilgilidir. Rahmetin dilini kuramayan, rahmet bakışıyla göremeyen, rahmet libasını giymeyenler erdemli bir duruş ortaya koyamazlar.
Merhamet yapıcı bir ilkedir. Güzellikler ve dostluklar inşa eder. Hayatımıza vahyin rahmet penceresinden aydınlık yansıtmak için, merhamet meltemini tüm pırıltılarıyla gönül şehrinde yansıtmalıyız. Merhametli olmak hem hal/eylem dili hem de kal/söylem dili ile müşahhaslaşan bir olgudur. Merhamet yüklü bir karakter erdemin temessül etmiş halidir. Peygamber efendimizin hayatında bunun çok güzel örneklerine şahit oluyoruz. Merhameti ve şefkati bizzat ondan öğreniyoruz. Müslüman, Muhammedi ahlakı öyle yaşamalıdır ki, sadece Müslümanlar değil bütün insanlık bu yaşantıya hayran olsun. İnsanlığı hakikate taşısın, sahili selamete ulaştırsın.
“Gökteki yıldızlar” gibi yol gösteren bizim için yaşam modeli olan Ashabı Kiram, merhameti tüm boyutlarıyla yaşamın içine taşıyorlardı. Rahmet onların hayatında gerçek anlamına ulaşıyordu. Vahiyden aldıkları aşkla, güçle İslam kardeşliğinin inceliklerini sergiliyorlardı, arz üzerinde. Onların hayatında merhametin ve muhabbetin ölçüleri, dayanışma ve yardımlaşmanın ilkeleri, müsamaha ve bağışlamanın incelikleri sadece Rabbin rızasına ulaşmaya ayarlıydı. Onlar bencillik, kıskançlık, ihtiras gibi basitliklerin tahakkümünden kurtularak kardeşliğin, dostluğun coşkun rengine boyanarak, Muhacir ve Ensar olarak son nefeslerine kadar aynı idealin peşinde yürüdüler. Rabbe niyazları da hep bu duygularla doluydu. “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla ve imana ermiş olanlara karşı kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşünce ve duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen şefkat sahibisin, rahmet kaynağısın.” (Haşr,10)
İyilik, sihirli bir sözcük, öyle değil mi? Zengin bir anlam yelpazesine sahip olan bu kelime neler anlatmaz ki. İyilik kelimesi insana hep güzellikleri çağrıştırır. İyilik kelimesi size, bir çiçek tarlasını anımsatmıyor mu? Gözünüzün alabildiğine bir bahçe, bir papatya bahçesini resmedin belleklerinizde, beyazın, sarının ve yeşilin oluşturduğu renk cümbüşünü hayal edin işte böyle bir şeydir iyilik. Ya da uçsuz bucaksız deniz maviliğine yansıyan güneş ışınlarının suyu renkten renge ışıltılarla donatmasıdır. Merhamet ve iyilik dünyayı cennete çevirmese de yaşanılabilir güvenli bir alana çevirir. Ama dünyanın bugününde bu tabloları görmek çok zor. İslam Coğrafyası baştan başa kara bulutlarla örtülmüş. Bu durumda insan kendisini, iyiliğin dünya topraklarını terk ettiğini düşünmekten alamıyor. Her şeye rağmen ümitli olmak lazım. Yaşam felsefesinde şiarı iyilik olan herkes eninde sonunda hakikat limanına mutlaka ulaşır. Hakikate ulaşmayı hedefleyerek yola çıkan yolcuyu her adımı iyilik istasyonuna ulaştırır.
Merhamet insanı insan kılan diğer yarısıdır. Merhamet duygusunu yitirenler yarımdır, kusurludur. Hayatı hep eksik yaşar. Etrafa rahmet gözüyle bakabiliyorsa insan insandır. Acıma duygularını körelten kişiden erdemli bir davranış beklenmez. İç alemlerinde merhamet fidanını yeşertmeyenler insanlık için çare olamazlar. Dünyada merhamet çınarı altında soluklananlar ancak onlar zalime ve zulmüne baş kaldırırlar. Müminler ancak kardeştir. Kardeşler arasındaki hukuk da merhamet üzere kurulur. Kardeşlerine şefkatle sahip çıkmayanlar, zalime karşı onu korumasız bırakanlar merhamet ağacını baltalarlar. Dünyayı merhametsizliğin ellerine, kaosun kollarına bırakırlar.
Merhamet damarları kopmuş bir dünyada yaşıyoruz. Kalbi çıkartılarak tenekeden imal edilmiş biyonik kalp monte edilen acımasız bir dünyada bulunuyoruz. Küresel şiddettin tavan yapıp vahşete dönüştüğü bir zaman dilimindeyiz. Merhamet fedaileri olan müminler bugün daha etkili bir biçimde kardeşlerine merhamet etmelidir. Maddi manevi yardımlarını sürdürmelidirler. Kardeşini yalnız bırakmak merhamet eri mümine yakışmaz. Suriye’de üç yıldır artarak devam eden zulmün kara yüzünü her gün can evimizden vurularak görüyoruz. Orada cereyan eden hadiselerden haberdar oluyoruz. En katı kalpli insanın bile duygularını altüst eden görüntüler global medyada kare kare insanın gözleri önünde. İşlenen cinayetin boyutlarını gözler önüne seriyor. Bu zulme sessiz kalmak merhamet dolu hiçbir kalbe yakışmaz.
Dünya gündemine düşen iç yakan görüntüler insanı insanlığından utandırıyor. Canavarlaşan insan müsveddelerine şahit oldukça insanı tanımlamakta zorlanıyoruz. İnsanın insana bu caniliği reva görmesi büyük bir acı. Ama daha büyük acı bu caniliğe sessiz kalarak seyirci olmaktır. Merhamet damarları tıkananlar bu zulme kayıtsız kalır. Merhamet duyguları salim olanlar, şefkati diri tutanlar insanın özgürlüğü ve onuru için mücadele ederler.
Merhamet ve şefkati ilke olarak belirleyen bu ümmet kadınıyla erkeğiyle genciyle yaşlısıyla toplumun felahı için rahmet nehirlerini çağlatacaktır. Kendi bencil isteklerinden kurtularak kardeşinin onurunu korumak için yaşayacaktır. İlahi hitaba muhatap olan her mümin buna mecburdur. “Kim Müslümana dünya sıkıntılarından bir sıkıntıda nefes aldırırsa Allah da kıyamet gününün sıkıntılarından bir sıkıntıda ona nefes aldırır. Kul kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah da o kulun yardımında olur.” (Müslim)
NOT: Bu yazı,Genç Birikim dergisinin Şubat 2014 Sayısında yayımlanmıştır.