Müttefikleri baskıyla karşı karşıyayken ve düşmanları bundan faydalanırken ABD’nin Orta Doğu stratejisi darmadağın durumda.
7 Ekim’de Filistin silahlı direniş grubu HAMAS, İsrail’i şaşırtan bir saldırı başlattı. Savaşçıları, İsrail askeri tesislerine ve yerleşimlerine saldırdı ve bu da yaklaşık 1.400 İsraillinin ölümüne yol açtı.
İsrail, bu saldırıya Gazze’de yeni bir savaş başlatarak karşılık verdi. Gazze’ye tam bir abluka uygulandı, sivil binalar ve altyapı acımasızca bombalandı. İsrail bombardımanında şimdiye kadar 2.000’den fazlası çocuk olmak üzere 6.500’den fazla Filistinli öldürüldü.
HAMAS saldırısı, yalnızca Filistin-İsrail çatışmasının seyrini değil, tüm Orta Doğu’nun siyasal dinamiklerini de değiştirdi. ABD’nin bölgedeki gerilimi azaltma stratejisini darmadağın etti, Arap hükümetlerini ve İran’ı zor durumda bıraktı. Ayrıca Çin ile Rusya’nın bölgeye daha fazla müdahalesine kapıyı açtı.
ABD Stratejisi Boşa Çıktı
Biden yönetimi, son üç yıldır Orta Doğu’daki müdahalesini sınırlamaya ve “Asya’ya dönüşünün” bir parçası olarak Çin’e odaklanmaya çalışıyordu.
ABD, bunu yapmak için Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesini kolaylaştırarak ve İran’la gerilimi düşürerek bölgedeki gerilimleri “soğutmayı” umuyordu. Ayrıca Hindistan, Orta Doğu ve Avrupa’yı birbirine bağlayacak bir ekonomik koridor kurarak bölgedeki Çin nüfuzuna meydan okumayı ve Hindistan’ın nüfuzunu artırmayı umuyordu.
Önerilen proje, iki bölümden oluşuyordu: Hindistan’ı, Arap Körfez ülkelerine bağlayacak bir doğu koridoru ve Körfez ülkelerini, Ürdün ve İsrail üzerinden Avrupa’ya bağlayacak bir kuzey koridoru. Böylece Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne karşı bir hamle yapılacaktı.
HAMAS’ın saldırısı, bu planlara aniden son verdi. Birincisi, bölgesel bir tuzak olan Arap-İsrail yakınlaşmasını engelleyerek İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecini etkili bir şekilde dondurdu.
İkincisi, saldırılar aynı zamanda ABD’yi, IŞİD’e karşı savaştan bu yana en büyük askeri takviyeye ve bölgedeki askeri varlığını azaltma politikasını tersine çevirmeye zorladı. Pentagon, bir uçak gemisini Doğu Akdeniz’e konuşlandırırken, bir uçak gemisini de Körfez’e gönderdi. Washington, bu yığınağı üçüncü bir tarafın İsrail’e karşı yeni bir cephe açmasını engellemek için yapıldığını söyledi.
Üçüncüsü, ABD’nin İran’la gerilimi düşürme çabaları da sona erdi. Sadece bir ay önce iki ülke, mahkûm takası ve 6 milyar dolar değerindeki dondurulmuş İran varlığının serbest bırakılması konusunda anlaşmaya vardı. Anlaşmanın İran’ı, Suriye ve Irak’taki milislerini ABD kuvvetlerine karşı daha fazla saldırı düzenlemekten alıkoymaya teşvik edeceği umuluyordu.
Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler, bu anlaşmanın gerçekleşmediğini gösteriyor. Suriye ve Irak’taki İran yanlısı silahlı gruplar, ABD askeri üslerine saldırılar düzenleyerek çok sayıda ABD personelini yaraladı. ABD’li yetkililer, ayrıca Kızıldeniz’in kuzeyindeki ABD kuvvetlerinin, Husilerin Yemen’den fırlattığı insansız hava araçlarını ve füzeleri ele geçirdiğini iddia etti.
Bütün bunlar, ABD’nin Orta Doğu’da yeni bir bölgesel savaşa sürüklenme riskiyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor.
Arap-İran İkilemleri
HAMAS saldırısı ve İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı, bölgesel yönetimleri de zor durumda bıraktı. ABD, İsrail’le ilişkilerini normalleştiren Arap müttefiklerine HAMAS’ı kınamaları için baskı yapıyor. Şimdilik Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, HAMAS yanlısı açıklamalarda bulunabildi.
Öte yandan İsrail’in Filistinli sivilleri ayrım gözetmeksizin öldürmesi, Arap kamuoyunu kızdırdı ve Arap hükümetlerine Filistinlilerle dayanışma yönünde harekete geçmeleri yönünde baskı oluşturdu. Ayrıca Arap liderlerini ABD’nin isteklerine karşı çıkmaya iten ciddi bir kamuoyu oluştu.
17 Ekim’de El-Ahli Baptist Hastanesi’nde yaşanan katliam, BAE ve Bahreyn de dahil olmak üzere Arap ülkelerinden sert kınamalara yol açtı. Ülkesi, 1994 yılında İsrail ile barış anlaşması imzalayan Ürdün Kralı II. Abdullah, 21 Ekim’de Kahire Barış Zirvesi’nde İsrail politikalarını kınayan çok güçlü bir konuşma yaptı.
Gazze’deki durumu tartışmak üzere 24 Ekim’de yapılan BMGK oturumu sırasında, hepsi ABD’nin yakın müttefikleri olan Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan dışişleri bakanları, İsrail’i güçlü bir şekilde kınadılar ve derhal ateşkes çağrısında bulundular. Bir gün sonra BAE, Çin ve Rusya ile birlikte ABD’nin kararını veto etti.
Şimdilik ABD yanlısı Arap hükümetleri halkın öfkesini bastırmak için güçlü söylemlere başvuruyor. Ancak İsrail, Gazze’ye yönelik ölümcül saldırısına devam ederse, sözler yeterli olmayacak; İsrail ile normalleşmeyi tersine çevirerek harekete geçmek zorunda kalacaklar ki bu da ABD’yi kızdırabilir.
Arap liderlerin Filistinlileri korumaya yönelik eylem eksikliği, yeni bir bölgesel istikrarsızlık dalgasına yol açabilir. Arap halkı, zaten başarısız ekonomik politikalardan dolayı öfkeli ve Filistinlilerin ayrım gözetmeksizin öldürülmesi, onları daha da öfkelendirecek. ABD’nin Gazze’deki İsrail zulmüne verdiği destek bir kez daha, desteklediği Arap rejimlerini baltalıyor.
İran da farklı nedenlerle de olsa kendisini zor durumda buluyor. İran yönetimi, HAMAS’ın 7 Ekim saldırısını övdü ancak HAMAS’a destek verdiği iddialarını reddetti.
Tahran, bir yandan HAMAS’ı desteklerken bir yandan da İsrail ya da müttefiki ABD ile doğrudan bir çatışmaya sürüklenmemeye çalışarak dikkatli bir şekilde ilerliyor.
İsrail, Gazze’ye yönelik savaşının amacının Filistin direniş grubunu dağıtmak ve Gazze’de rejim değişikliği gerçekleştirmek olduğunu açıkladı. Bu, Tahran’ın bölgedeki önemli bir müttefikini kaybedebileceği anlamına geliyor.
Bu nedenle İran, hareketsiz durmak ve HAMAS’ın İsrail tarafından zayıflatılmasını veya ortadan kaldırılmasını izlemek ya da Lübnan merkezli Hizbullah’ı mücadeleye katılmaya ve kuzeyde İsrail’e baskı yapmaya teşvik etmek arasında zor bir seçimle karşı karşıya.
Hem İsrail hem de ABD, Hizbullah’ı İsrail’e saldırması durumunda korkunç sonuçlarla karşılaşacağı konusunda uyardı. ABD’nin tam desteğini alan İsrail, bu fırsatı Lübnanlı gruba saldırmak için kullanabilir. Bu, kesinlikle İran’ın çıkarına olmayan bir durum ve Lübnan’ı istikrarsızlaştıracaktır.
Rusya ve Çin Denklemi
ABD’nin Orta Doğu’da yeni bir çatışmaya dâhil olması ve Arap ülkeleriyle ittifaklarının zayıflaması, Moskova ve Pekin açısından memnuniyet verici bir gelişme olacaktır.
Her iki ülke de Washington’un son yirmi yılda Büyük Ortadoğu’ya yaptığı kanlı müdahalelerden yararlandı. ABD öncülüğündeki “teröre karşı savaş” ABD’nin bölgedeki duruşuna zarar verdi ve Müslüman ülkeler arasında Rusya ve Çin’e yönelik olumlu algıları teşvik etti. Aynı zamanda ABD’yi Orta Doğu’da meşgul ederek iki büyük güce kendi mahallelerindeki nüfuzlarını sağlamlaştırmaları için alan açtı.
Rusya ve Çin, Büyük Orta Doğu’dan çekilip “Asya’ya dönme” ve NATO ittifakına daha fazla odaklanma olanağı sağladıktan sonra ABD baskısını hissetmeye başladı. ABD, ayrılmayı çok istediği Orta Doğu’ya tekrar sürüklendikçe bu durum değişebilir.
Ayrıca ABD’nin, İsrail’in Gazze’de Filistinli sivillere yönelik katliamlarına verdiği koşulsuz destek, İsrail’in İslam dünyasındaki konumunu daha da zayıflatarak Rusya ve Çin’in zemin kazanmasına olanak tanıyor. İki ülke, ABD’yi “yıkıcı” çatışmadan sorumlu tutarak Gazze’deki savaşta derhal ateşkes çağrısında bulunuyor. Görünüşe göre ABD, kendi ayağına kurşun sıkıyor: Çin ve Rusya’yı Orta Doğu’da kontrol altına almak yerine, onların konumlarını güçlendirmelerine ve Hindistan-Orta Doğu-Avrupa ekonomik koridoru da dâhil olmak üzere bölgeye yönelik planlarını engellemelerine yardımcı oluyor.
Gerçekten de HAMAS’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırısı, Ortadoğu’da dinamiklerin değişmesini tetikledi. Bu değişimin boyutunu ABD’nin İsrail’i dizginleme yeteneği belirleyecek. ABD, İsrail hükümetine Gazze’deki savaşı durdurması, ablukayı kaldırması ve Filistinlilerle müzakerelere başlaması yönünde baskı uygulamadığı sürece tüm bölge alevler içinde kalabilir.
Çatışmanın Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak’ı kapsayacak şekilde genişlemesi ve Arap dünyasının geri kalanında kitlesel ayaklanmaları tetiklemesi, gerçek bir olasılık. Bu, sadece ABD’nin bölgesel ittifaklarına zarar vermekle kalmayacak, aynı zamanda Rusya ve Çin’in bölgeye daha derin müdahalesine de kapıyı ardına kadar açacaktır.
Marwan Kabalan,
28.10.2023, El Cezire
Çeviren: İsmail Ceylan