Fotoğrafın Bütününe Bakmak-Süleyman Arslantaş
Gündem Yazarlar

Fotoğrafın Bütününe Bakmak-Süleyman Arslantaş

Başbakan Erdoğan önce İran’a gitti; ardından Fransa Cumhurbaşkanı Hollande Türkiye’yi ziyaret etti ve Başbakan Almanya’ya gitti. Şimdi de Soçi’ye gidiyor…

Dikkat ettiniz mi bilmem ama Başbakan’ın Almanya ziyareti bana biraz farklı geldi. Sanki İngiltere Başbakanı’nın Yeni Zelanda, Avustralya gibi ülkeleri ziyaret etmesi gibi. Berlin’de Merkel ile eşit şartlarda masaya oturan, iki ülke ilişkilerini görüşen iki ayrı lider değil de tek taraflı kendi isteklerini diğer tarafa duyurmak isteyen bir Türkiye Başbakanı portresi izledim. Üstelik de kendi ülkesinde 17 Aralık depreminin artçı sarsıntılarının devam ettiği bir zaman diliminde.

Galiba birileri bizim bölgemizde ülkemizde olup bitenleri tam olarak görmemizi istemiyor. Zira dershaneler tartışması ile başlayan olaylar, bugün paralel yapı, paralel devlet, Cemaat(!)-AK Parti çatışması, dışarıdan yönetme vs. gibi tartışmalarla devam edip gidiyor.

Tabii ki 17 Aralık’ta başlayan kalkışma ve devamı oldukça önemli. Ancak bu önemli olay, fotoğrafın tamamını görmemize engel teşkil etmemeli. Fethullah Gülen ve hareketinin teşhisi yapılarak, tedavi yöntemleri belirlenerek bir yol haritası çizilmeli ve yolda devam edilmelidir. Nitekim geçmişte bizler de bu harekete ilgi duyduk. Fethullah Gülen İzmir’de mukim iken, oraya Ankara’dan gidip gelen arkadaşlara ve onların fikri seviyelerine Fethullah Gülen’in ilgi göstermesi nedeniyle, Fethullah Gülen ve çalışması Ankara’da bulunan bizlerin de ilgisini celp etti. Neticede rahmetli Ercüment Özkan ile Eflatun Saygılı’nın Fethullah Gülen ile görüşmek üzere İzmir’e gitmelerini arzu ettik ve istişare sonucunda arkadaşlarımız bir Cuma günü Bornova’da Fethullah Gülen’in vaaz ettiği camiye gittiler. Fakat hoca Cuma sonrası arkadaşlarımıza ilgi göstermiyor. Hatta görüşme talebini değerlendiren o zamanki hocanın özel kalemi diyeceğimiz Barbaros Kocakurt bizzat randevu verdiği halde, o gün arkadaşlarımıza gereği şekilde sahiplenmiyor ve sonuçta merhum Özkan, Fethullah Gülen’e kendi tabiriyle; “Hoca! Görüşeceğimizi görüşelim de biz gidelim” diyor. Hoca da bir bayram vesilesi ile Erzurum’a gideceğini ve dönüşte Ankara’ya uğrayacağını, bizlere haberdar edeceğini ve görüşebileceğini ifade ediyor.

Hoca Ankara’ya geldi, üç gün Demetevler semtinde kaldı. Ancak ne Özkan’ı ne de bizlerden başka birisini aradı. Zaman geçti, cemaatin ilk özel okulu diyebileceğimiz ve arazisini de Abdülkerim Doğru’nun tahsis ettiği Samanyolu Koleji’nin açılışı var. Ercüment Bey’le birlikte ben de gittim. Açılış, himmet faslı, gözyaşı seremonisi bittikten sonra Fethullah Gülen’in yanına vardık. Ercüment Bey; “Fethullah Bey! Hani sizinle görüşeceğimizi görüşmüştük, neden aramadınız? Siz bizim keyfi bir görüşme yapacağımızı mı sandınız? Bizim görüşme talebimiz ümmetin vahdeti içindi. Galiba siz ümmetin vahdetinden yana değilsiniz.” dedi ve ardından Gülen, etrafını göstererek “Görüyorsunuz ben bana ait değilim. Beni bana bırakmıyorlar…” diye çaresizlik imasında bulundu. Son sözü Ercüment Özkan söyledi ve dedi ki “Fethullah Bey! Nereye gidersen git. Artık biz seninle ahirette görüşeceğiz.”

O günden sonra bizler Fethullah Gülen ve cemaat mevzusunu kapattık. Zira Fethullah Gülen’in kendi ifadesinden de anlaşılacağı üzere o, kendisine ait değildi! Keza bugün de onun kendisine ait olmadığını görmüyor muyuz? Pensilvanya’nın; New York, İsrail bağlantılı, Neo-con taltifli, Nakkaştepe güdümlü ve destekli olduğu ayan beyan ortada değil mi? Ortada. Öyleyse geliniz biz fotoğrafın tamamına bakalım veya önümüze bakalım.

ORTADOĞU’DA NELER OLUYOR, TÜRKİYE’NİN KONUMU NE?

Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni bir aşaması ile yüz yüzeyiz. Kâğıtlar yeniden karılıyor. Enerjiden haritaya varıncaya dek bölgemiz yeniden dizayn ediliyor. Bu dizaynda Türkiye ve İran’a özel bir önem veriliyor. Suriye, Irak, Suudi Arabistan, Mısır yeni BOP’un tahmil ettiği rolleri oynuyorlar. Oyunda iradi bir rolleri yok. İsrail gelecekte hangi şartlar içerisinde var olacağının telaşında. Yukarıda Ukrayna, Karadeniz, Hazar adeta doğum sancısı çekiyor. Bölgeyi hamile bırakan Kremlin ve Washington. Bu yasal olmayan ittifaktan nasıl bir çocuk doğar, kestirilemiyor. Ukrayna haftalardan beri sancı çekiyor. Zavallı Ukraynalılar kışta kıyamette zannediyorlar ki Kiev sokakları kendilerinin. Sanki sokaklara kendi iradeleriyle gittiklerini sanıyorlar. Tıpkı parasını telefon dolandırıcılarına kaptıran mercimekçi hoca gibi olduklarının farkında değiller. Başbakan’ın yakında ziyaret ettiği Almanya ya da Merkel ya da Berlin; herhalde Frankfurt başta olmak üzere birçok Almanya şehirlerindeki tedhiş boyutuna varan gösterilerin yeni enerji dizaynının ve Yeni Ortadoğu Projesi’nin (YOP) devamı olduğunu biliyorlardır. Bilmiyorlarsa yanı başında yeryüzünün fitne imal merkezi Londra’ya sorsunlar. Kraliçe onlara öğretir! Zaten Türkiye Başbakanı’nın son Almanya ziyaretindeki jest ve mimikleri, rahatlığı Almanya’ya bir şeyler hatırlatmış olmalı.

Ruhani, bölgesel yeni düzenin tercihi bir cumhurbaşkanıdır. Öncelikli olarak İran halkının tercihi değil, tıpkı 2002 seçimlerinde AK Parti’nin öncelikli olarak halkın tercihi olmadığı gibi. Elbette her ülkenin kendine has şartları vardır. Ruhani ve yeni İran, YOP’un gerektirdiği tercihlerdir. Amerika ya da Washington Amerikası, New York Amerikası’na rağmen, İran’ı ve Türkiye’yi Ortadoğu’da ve Orta Asya’da özne olarak görüyor. İsrail bu işe çok öfkeleniyor hatta efeleniyor ama elinden bir şey gelmiyor. Biraz daha ileri gitse belki de Putin’in Rusya’daki Yahudi kökenli iş adamlarına yaptığının benzeri Amerika’daki Yahudi iş adamlarının da başına gelebilir. Yahudiler dün de bugün de yeryüzünde izafi güçlerdir. Keza onlar da bunu biliyorlardır..

Obama, İran’a yönelik yeni bir yaptırım kararı önüne gelmesi halinde bunu veto edeceğini ilan ediyor. Cumhuriyetçiler ve New York’a karşı hamle yapamıyor. Türkiye, 2011’den bu yana Doğu Akdeniz’de bulundurduğu 36 parçadan oluşan deniz gücünü Güney Kıbrıs açıklarında doğalgaz araması yapan Norveç sismik araştırma gemisine yöneltiyor ve aramayı durduruyor. Atina’dan, İsrail’den, Güney Kıbrıs’tan, Norveç’ten ses yok! Tel Aviv, işgal ettiği topraklarda yeni yerleşim yerleri inşasına karşı batıdan gelen ihtarlar karşısında hareketsiz kalıyor. (Biliyor musunuz 2013 Haziran’ında işgal altındaki topraklarda inşa edilen yeni yerleşimleri gördüğümde; helal olsun İsrail, Doğu Kudüs’te Zeytin Dağı eteklerinde harabeler içerisinde yaşayan kardeşlerimize güzel evler inşa etmişsiniz. Acaba Amerika bu evlere Filistinli kardeşlerimin yerleşmesi için ne zaman iskan iznini verecek diye geçirmiştim…). ABD Dış İşleri Bakanı Kerry’nin 50. Münih Güvenlik Konferansı’nda İsrail-Filistin barış görüşmelerine atfen yaptığı konuşmasında; ‘Taraflar arasında müzakerelerin başarısız olma durumu kabul edilemez. Hepimiz bu sorunun çözümünden güçlü çıkarlarımız var.’ İfadesiyle Tel Aviv’e fazla zamanının kalmadığını anlatıyor.

İran ve Türkiye’nin konumu belli. Her iki ülkede uluslararası arenada bölge için ‘istikrar öznesi’ olarak kabul ediliyor. İran Devrimi’nin 35. Yılı kutlanıyor olmasına rağmen (11/2/1979) küresel güç odaklarının İran’ın İslam anlayışından kaygıları yok. Zira onların iyileri öldü! ‘Tevhidde Vahdet’ diyenlerin yerini ‘mezhepte ve çıkarda vahdet diyenler’ aldı. Keza Türkiye’nin İslami algısından da rahatsızlık duyulmuyor. Ne de olsa Türkiye, ‘ılımlı İslam’ın el-gün içine çıkartılacak tek örneği. Kısaca ılımlı İslam’ı tarif edersek; bütüncül İslam’ın sürgün edildiği İslam diyebiliriz..

Kimse Batı’nın, emperyalizmin Beşşar Esed’e hayran olduğunu sanmasın. Dün Saddam ne ise bugün de Beşşar Esed odur. Osmanlı beşlisi gibi olan Sisi, Esed, Abdullah, Maliki, Suudi Kralı bunların hepsi de maşa. Kendi halklarının refahı vahdeti için değil, kendilerinin o makamda oturmalarına izin veren ‘ağababalarının’ çıkarları için vardırlar. Ama bu durum değişirse, yeni daha başarılı ya da konjonktürün gerektirdiği adaylar olursa durum hemen değişir. Hatırlayınız lütfen sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı’nda Saddam kendi halkı için mi savaştı, yoksa küresel güç odaklarının çıkarları için mi? Elbette ikincisi. Ama işi bittiğinde onu ipe gönderdiler, ipteki Maliki’yi de onun koltuğuna oturttular. Gelecekte Beşşar’ın da işi bittiğinde onu, orada tutan güçler derhal alaşağı ederler ve gözünün yaşına da bakmazlar. Ne var ki Esed’in işi daha bitmedi. Zira Ortadoğu’da tıpkı 1916’da olduğu gibi yeni Sykes-Picot anlaşması gündemde. 1916’da bölge haritası cetvelle çizilmişti. Şimdi YOP’a göre ve yeni teknolojiye göre çiziliyor. Bu bağlamda YOP’a göre Suriye, Ürdün, Lübnan ve Irak’ın haritaları değişecek. Simla Yerlikaya ‘Yeni Komşumuz Kürdistan’ kitabında Erbil merkezli Kürdistan’dan bahseder. Belki bir başka muhabir ve yazar da gelecekte ‘yeni komşumuz Suriye Kürdistanı’ diye bir kitap kaleme alabilir. Erbil merkezli Kürdistan, tam bağımsız olmanın anlamsız olduğunu idrak etti ve ortaya koydu. Bu yüzden Kamışlı merkezli veya bir başka merkezli ‘otonom Kuzey Suriye Kürdistanı’ eşikte. İş bununla kalmaz. Suriye Hıristiyanları, Lübnan Marunîlerini de içine alan Hıristiyan otonom yapılanması, Lazkiye-Tartus Nusayri yapılanması. Batı Şeria’nın bir kısmı ve Ürdün’ün önemli bir kısmından oluşan Doğu Kudüs’e, Mescid-i Asksa’ya açılan bir Filistin Devleti. Güvenliği sağlanmış, mukaddeslerine rahatlıkla gidebilen, ağlama duvarına ağlamaya gidebilen bir İsrail! Dahası Bağdat merkezli, Ürdün topraklarının Filistin’den artan kısmını içerisine alan Sünnî Irak. Kerbela, Necef, Basra sıralamasında otonom bir Şia yapılanması ve daha birkaç yapılanma eşikte…

Bu, Suriye trajedisi ne zaman bitecek diyenlere cevap için diyebiliriz ki; Sykes-Picot’un gerçekleşmesi için 624 yıllık bir devlet yok edildi. YOP için 250 bin Suriye’li ölmüş, bir milyondan fazla Iraklı ölmüş, öldürülmüş çok mu? Çünkü emperyal strateji açısından ölenler insan değil, onlar sadece malzeme! Hâl böyle olunca Suriye’deki ölen-öldürülen, şehid olan kardeşlerimizin daha devamı gelecek demektir. Zira bölge, Ortadoğu henüz emperyal güçlerin istediği kıvama gelmedi.

Ve bir soru: Siz halen Türkiye’deki olayları Yeni Ortadoğu Projesi’nden kopuk mu okuyorsunuz? Ve siz halen Türkiye’deki olayları Cemaat(!)-AK Parti çatışması olarak mı görüyorsunuz? Böyle görmüyorsanız lütfen fotoğrafın bütününe bakınız!.. 5 Şubat 2014

NOT: Bu yazı,Genç Birikim dergisinin Şubat 2014 Sayısında yayımlanmıştır.

 

GRUBA KATIL