Yemenli Husiler, son altı aydır Amerikan saldırılarına karşı direndiler ve Joe Biden’a dış politikada büyük bir yenilgi yaşattılar.
20 Temmuz’da İsrail hava kuvvetleri, Husiler olarak da bilinen Yemenli milis grubu Ensarullah’ın kontrolündeki Hudeyde limanına saldırdı. Yerel basın, bir akaryakıt depolama tesisi ve elektrik santralinde büyük bir patlama meydana geldiğini ve en az altı kişinin öldüğünü bildirdi. Hava saldırısı, 19 Temmuz’da Yemen topraklarından Tel Aviv’i vuran ve bir kişinin ölümüne neden olan uzun menzilli insansız hava aracı saldırısına misilleme olarak geldi.
Tel Aviv’e yönelik Husi saldırısı, grubun İsrail topraklarına girmeyi başarması ve İsrail hava savunma sistemini delmesi nedeniyle büyük bir zafer olarak kutlandı. İsrail’in bu saldırıya karşılık olarak sivil altyapıya misilleme yapma kararı, Kızıldeniz bölgesindeki gerilimin, önümüzdeki günlerde topyekûn bir çatışmaya dönüşebileceğinin işareti olabilir. Bu gelişmeler, ABD’nin, Husilerin İsrail’e ve Kızıldeniz’den geçen gemilerine saldırmasını önlemekteki acizliğini de gösteriyor.
Husilerin Zaferi
Husilerin İsrail saldırıları, işgal güçlerine karşı savaşan Hamas ve diğer Filistinli direniş gruplarının 7 Ekim saldırısıyla eş zamanlı olarak başlamıştı. Husiler, İsrail’in Gazze işgaline son vermesi talebiyle İsrail topraklarına füze ve insansız hava aracı saldırıları başlattılar. Bu saldırılar, çoğunlukla İsrail Arrow füze savunma sistemi tarafından durdurulduğu için hedeflerine ulaşamadı. Sonrasında Husiler, saldırılarını Kızıldeniz’den geçen gemilere yöneltti. İsrail’e veya yabancı müttefiklerinden herhangi birine bağlı olduğunu düşündükleri gemileri de kapsayacak şekilde müdahalelerini genişlettiler ve böylece dünyanın en yoğun deniz nakliye yollarından birini kontrol altına aldılar.
Aralık ayında ABD ve bazı Batılı müttefikleri, Yemen tarafından, gemilere yönelik saldırıları durdurmak ve nakliye rotalarını güvence altına almak amacıyla Kızıldeniz’de bir operasyon başlatacaklarını duyurdular. Ancak bu operasyon, pek işe yaramadı.
Sonrasında Husi saldırıları hız kesmeden devam etti. Grup, 10 Ocak’ta, 18 insansız hava aracı, iki gemisavar seyir füzesi ve bir gemisavar balistik füze fırlattı. İki gün sonra müttefik kuvvetler, Yemen’deki Husi askeri hedeflerine hava saldırılarıyla karşılık verdi.
Ancak Husilerin gemilere yönelik saldırıları daha sonra da devam etti ve çok sayıda geminin hasar görmesine ve kaybolmasına yol açtı. Yemen’den fırlatılan füzeler, İsrail’i hedef almaya devam etti. Mart ortasında, bir seyir füzesi, İsrail hava savunmasını geçerek İsrail’in Eilat Limanı yakınındaki açık alanda patladı. Nisan ayında grup, İranlı üst düzey yetkililerin Suriye’de öldürülmesine yanıt olarak İsrail’e yönelik füze ve insansız hava aracı saldırısında bulundu.
Bir Husi insansız hava aracının 19 Temmuz’da İsrail topraklarının bu kadar derinlerine girmesi, İsrail’in kanlı misillemesine rağmen, Sana’da çok önemli bir zafer olarak görülüyor. Bu tür askerî başarılar, grubun profilini sadece Yemen’de değil, bölgesel olarak da yükseltiyor. İsrail’e yönelik saldırılar, Zeydi Şii Husilerin meşruiyetini ülke içinde ve uluslararası alanda sağlamlaştırıyor.
ABD’nin Başarısızlıkları
Sana’dakilerin kutlama yapmak için geçerli bir nedenleri var gibi görünse de tam aksine Washington’dakilerin de üzerinde uzunca kafa yormaları gereken büyük başarısızlıkları var. Yedi aydır, ABD öncülüğünde Husilere karşı yürütülen yüksek maliyetli operasyonlar pek sonuç vermedi. Ocak 2024’ten bu yana ABD, Husi hedeflerine karşı her biri 1 milyon ila 4,3 milyon dolar arasında değişen füzeler fırlattı. Bu yüksek maliyetli saldırılar, ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi başkanı Senatör Jack Reed’in Ocak ayında ABD Başkanı Joe Biden’ı uyarmasına yol açtı: “Demek ki ABD’nin elinde sonsuz sayıda füze yok. Bu kadar yüksek maliyetli, denizaşırı füzelerin kullanımının da bir sınırı var.”
Bugüne kadar ABD, Yemen üzerinde her biri 30 milyon dolara mal olan en az üç Reaper insansız hava aracını kaybetti. Operasyonun toplam maliyetinin aylık 260 milyon dolar ile 573 milyon dolar arasında olduğu tahmin ediliyor; yani şu ana kadar toplamda 1,8 milyar dolar ile 4 milyar dolar arasında.
Bu operasyonlarla ABD ve müttefikleri, Kızıldeniz’deki Husi eylemlerine karşı hiçbir varlık gösteremediler. Kızıldeniz’deki bu kaos sonucunda özellikle Batılı sermayeyi etkileyen, global nakliye ve sigorta masrafları arttı.
Bizzat Başkan Biden, Husilere yönelik saldırıların işe yaramadığını itiraf etti. Biden; uzmanlar, “stratejik eylemsizliğin” aslında daha etkili olabileceğini öne sürerken onları dinlemedi. Ayrıca Husileri durdurmanın en etkili yolunu da kullanmayı reddetti: “Gazze’deki soykırıma son vermesi için İsrail’e baskı yapmak”. Çünkü Husiler, ateşkes sağlanır sağlanmaz saldırılarının duracağını defalarca dile getirmişti. Biden yönetimi, bunun yerine İsrail’in Gazze’de akıl almaz zulümler yapmasına açıktan destek verdi. Bu tavır, aynı zamanda İsrail ile çatışmanın sadece Husilerle değil, aynı zamanda Lübnan Hizbullah’ına karşı da tırmanmasına ortam oluşturdu.
Biden, her ne kadar bunu engellemeye çalıştığını defalarca iddia etse de bölgesel bir savaşa dönüşebilecek bir tırmanışı durdurmak için hiçbir şey yapmadı. Biden, artık yeniden aday olmama yönünde tarihî bir karar verdiğine göre, Orta Doğu’da, yakın tarihin en büyük krizlerinden birine neden olan ABD başkanı olarak da tarihe geçecek.
Ibrahim Al-Marashi,
El Cezire, 21-07-2024
Çeviren: İsmail CEYLAN