“Vahiy Kültürü”nden Hayat Veren Mesajlar
Arşiv Genel Yazarlar

“Vahiy Kültürü”nden Hayat Veren Mesajlar

Hamd, övgü, sena, teşekkür âlemlerin rabbi olan yüce Allah’a; salat ve selam da biricik örneğimiz, rehberimiz, önderimiz, öğretmenimiz olan Hz. Muhammed’edir.

Vahiy Kültürü gibi, anlam yüklü bir ifade kalıbını bize miras bırakan Ruhi Özcan Hoca’yı, bir kez daha rahmet ile anmayı kendimize bir görev olarak addediyoruz. Pek çok kez okuduğumuz ve dahi okuttuğumuz Vahiy Kültürü isimli eserine hayranız. Ravza Yayınları’nın aynı zamanda ilk kitabı olma özelliğini taşıyan bu kıymetli çalışmadan, çok büyük ödevler çıkardık. 1945-1986 yılları arasında arşınladığı şu fani dünyadan giderken dost ve kardeşlerine kardeşçe tavsiyelerde bulundu, bu eseri kanalıyla. Bazı tavsiyeleri, okuyanların zoruna gidebilecek türden olsa da ‘doğruya doğru’ demek düşüyor insana. Eserden çıkardığımızı ifade ettiğimiz çok büyük ödevler, başlıca şöyle oldu:

  1. Ruhi Hoca’ya göre her insan, kapasitesi dâhilince Kur’an’ı ve sünneti anlamaya yatkın bir zekâyla donatılmıştır rabbimiz tarafından. Hiç kimse çıkıp da ben Kur’an’ı ve hadisleri anlayamıyorum, deme hakkına sahip değildir. Çünkü Allahu teala, Kur’an için özellikle, “Onu kolaylaştırdık ki anlayasınız.” (Kamer 32, Duhan 58) şeklinde buyuruyor.
  2. Allah resulünün (as), telaffuz edip de vicdanında hissetmediği hiçbir şeyi söylemediğini/söylemeyeceğini hatırlatıyor bizlere Ruhi Hoca. Müslümanların da bu ahlak üzere hareket etmeleri gerekiyor elbette. Zaten bu ahlak kuşanılmadığı zaman, ne sözün tesiri olabilir ne de yaşamın anlam ve bereketi kalabilir.
  3. Ruhi Hoca için; söylenen şeyler, ruhlarda terennüm etmezse eğer bunun bir anlamı olmaz. Ruha yansımayan, ruhu etkilemeyen sözler ve sözcükler boşta kalır, boşlukta sallanır sadece. Ruh-beden, söz-amel ilişkisi burada önemini, değerini hissettiriyor. Ruh, Kur’an-ı kerim; beden ise sünnettir denebilir.
  1. Anlaşılmayan ilimde bir fayda yoktur, tespitinde bulunuyor Ruhi Hoca. Ona göre ilim, anlaşılmak için vardır. Eğer insanlar, ilim sahibi olanların anlattıklarından bir şey anlamıyorlarsa ya da anlayamıyorlarsa burada, onların ilimden yoksun olmalarının yanında, âlim şahsiyetlerin de suçu bulunmaktadır. İlmin en büyüğü Resulullah’ta olduğu hâlde herkes onu anlamış, sözlerine kulak vermiş, gereken dersi almışlardır. Muhatap kitlenin seviyesine inmeyi becerebilmelidir ilim ehli. Hayatla buluşmayan ilim, yalnızca akademik dünyanın bir ürünü olarak kalır ve sadece araştırma yapan ilgilisini bekler, durur köşesinde.
  1. Ruhi Hoca, hatim diye bir ibadetin dinimizde olmadığını vurguluyor. Dikkat edelim, ‘hatim yok’ demiyor, ‘hatim diye bir ibadet yok’ diyor. İnsanların Kur’an’ı anlamadan ve ayetlerin künhüne vakıf olmadan onu baştan sona onlarca hatta yüzlerce kere okumaları, onlara bir fayda getirmeyecektir. İbadet olan hatim değil, Kur’an’ın hükümlerince bir hayat idame ettirmektir. Öncü nesil olan sahabenin (ra) yaptığı da bundan başka bir şey değildi. Onlara, en ince ayrıntısına kadar yaşamak düşmüştü; bize ise anlamadan, yaşamla buluşturmadan bol bol okumak düştü maalesef.
  2. Kur’an’ın, kulaktan vicdana geçmesi için gönderildiğinin altını çizen Ruhi Hoca, vicdanda yer etmeyen ilahî kelamın, durmadan tekrar edilmesinin insanda değişiklik var etmeyeceğini söylüyor. Burada iş, yine ilmiyle amil olan, olması gereken şahsiyetlere düşmektedir. Temiz kulaklardan tertemiz vicdanlara sirayet edecek bir Kur’an için, dert ve dava sahibi ilim ehline her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
  3. Ruhi Hoca; namaz için, Kur’an kültürünün tekrar edilme stratejisidir, tanımını kullanıyor. Namaz ibadetimizde, gür bir şekilde Kur’an’la haşır neşir olduğumuzu, onu canlı hâle getirdiğimizi, âdeta kanımıza işlediğimizi ifade ediyor. Ondaki namaz algısı, bu kadar derin Kur’anîlik içeriyor. İbadetler, esasında Kur’an’ın yaşamlaştırılmış hâlidir. Namaz da bu örneklerin en önde ve en önemli olanıdır. Onunla günde en az beş kere kalbimizi, aklımızı, fikrimizi, ufkumuzu, vaktimizi kısaca ömrümüzü arındırırız. Namaz ki yüce Allah’tan başka ilah olmadığına, peygamberimiz Hz. Muhammed’in de (sav) yüce Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna dair yaptığımız şahitlikten sonra gelen ilk ve son bulmayacak durağımızdır.
  4. Çağımızda yaşanan sıkıntıların sebebini, insanlar arasında kültür müşterekliğinin olmamasına bağlıyor Ruhi Hoca. Aynı dava, aynı kaygı, aynı sevda zihinlerde ve yüreklerde taşınmıyorsa; Kur’an, insanları aynı çatı altında buluşturmuyorsa bunda tek suç sahibi, Kur’an’a ve onun getirdiklerine iman ettiğini iddia edenlerdir. Birlik ve beraberlik içinde olmayı, ayrı durmadan hareket etmeyi işaret eden, vurgulayan ilahî mesajı okuyup durdukları hâlde, okuduklarından habersizce yaşayanlardan başka kim suçlu olabilir ki?
  5. Ruhi Hoca’nın net söylemleri, sözlerini daha bir dinlenir ve tutulur kılıyor. Mesela kelime-i şehadeti söyleyenin değil de manasına iman edenin Müslüman olacağını söylemesi, tam orada durup tefekkür deryasına dalmamıza vesile oluyor. Bu sözle inancının şahitliğini yapacak bir insan, yalnızca onu telaffuz etmekle yetinemez. Dil ile ikrar edilen şey, kalp ile tasdik üzerine gelir. Bunların buluştuğu ve gelip dayandığı nokta da gereğince amel etmektir.
  6. İbadet etmenin, boyun eğmenin öneminden hareketle, ibadetin çok tehlikeli bir iş olduğuna dikkatleri çekiyor Ruhi Hoca. Günde en az kırk kere tekrarlanan “yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım bekleriz” cümlesi, sözü, ilkesi ibadetin ve yardımın tek sahibinin Allahu teala olduğu hakikatini gönüllere, silinmeyecek şekilde kazıtır. Burada; boyun bükülecek, bel bağlanacak ve sözlerine icabet edilecek olanın sadece Allah olduğunun vurgusunu rabbimizin, biz kullarına defalarca ve bizzat yaptırdığının farkındalığını yaşıyoruz.
  7. “Rozet Müslüman olmak” tabiri de Ruhi Hocaya aittir. Yani Müslümanların ortak ihtiyaçları vardır. Müştereken susadıkları ve kaybedemeyecekleri bir varlıkları vardır; ilahî bir din, ilahî bir kültür -vahiy kültürü- Kur’an’ın getirdiği mesaj, Peygamberimizin (sav) getirdiği öğreti, onun ümmetine öğrettiği kültür… Bunlar, Müslümanların yitiğidir ve onlar, hangi şart ve ortamda olursa olsun, bu yitikleri kendilerine ait bir hâle getirmek zorundadırlar. Yoksa o vakit rozet Müslüman, yani sözde Müslüman olacaklardır. Bu hâlin, ne kendilerine ne de başkalarına bir faydasının olacağı izahtan varestedir.
  8. Müslümanların asla hiç kimseye benzemeyeceği, benzeyemeyeceği ve onların orijinallik içerdiği düşüncesine sahiptir Ruhi Hoca. Bu ayrıcalıkların farkına varmalıdır her Müslüman. Onlar, yanlışta ısrar etmeyenlerdir ayrıca. Çünkü yanlışta ısrar etmek, helak sebebi olarak görülmüştür inancımızda. Müslümanlar, müsrif olamazlar, olmamalıdırlar. Zira israfla yol alanlar, israfa hayat hakkı tanıyanlar; rabbimiz tarafından ‘şeytanın kardeşleri’ olarak tavsif ediliyor. Bunu duyduktan sonra hangi iman sahibi, maddi ve manevi anlamda müsrifçe bir yaşamda kalmaya razı olabilir ki! Burada, Hocanın sigara örneğini vermesi manidardır. Sigaranın her anlamda israf içerdiğini kanıtlamaya çalışıyor.
  9. Ruhi Özcan Hoca’dan, son olarak tevhide dolayısıyla Allahu tealaya ait olmayan başka inançlara kesinlikle saygı göstermeyeceğimizi, gösteremeyeceğimizi ve bütün dertlerimizin başının kitapsızlığımız olduğunu, ciddi manada öğreniyoruz. Her an elimizin altında olan bir ilahî öğretiden uzak kalmamız ve ona hayatımızda yer veremememiz, bizim için kayıp ve utanç olarak yeter de artar bile.

Rabbimizden; düşünüp öğüt ve ibret alanlardan olmayı, sadece okuyup ya da dinleyip geçenlerden olmamayı, kayıplarımızın azalmasını ve kazançlarımızın çoğaldıkça çoğalmasını, dünya üzerindeki bütün zalimlerin bir an önce zulümlerinde boğulmalarını ve Müslüman halkların huzura, güvene, özgürlüğe kavuşmalarını niyaz ediyoruz. Amin.

Fatih PALA

fatihpalafatih@gmail.com

 

 

 

 

GRUBA KATIL