Ümmetin Yok Oluşu
Arşiv Genel Yazarlar

Ümmetin Yok Oluşu

Ümmet, sözlükte başı çekmek, sevk ve idare etmek anlamlarına gelir.
Terim olarak ortak bir kültürel köken veya ortak idealler, din etrafında bir araya gelmiş insanlardan oluşan topluluklara denir.
Ümmet, bir inanç topluluğu demektir. Yani aynı Allah’a, peygambere inanan, aynı kıbleye yönelen insanların oluşturduğu bir birliktir, değil mi? Ne yazık ki biz, bu güzel kavramları kaybettik. Ya mezhep ya ırk ya da grup ön plana çıktı. Ümmet, bütün müminleri kapsayan bir çatıdır, değil mi? Biz, ümmet bilincini ön planda tutacağımıza grup kimliğimizi, cemaat kimliğimizi ön plana çıkardık. Maalesef o büyük çatının altından çıktık. Ne yöne gideceğimizi unuttuk. Onun için parça parça olduk. Namazda aynı kıbleye yöneliyoruz ama bir ümmet olmanın ana hedefinden çok çok uzaklaştık. Neticede kendi zaaflarımızı yaşıyoruz.
Şeytanın peşinden ayrılmayan topluluklar hâline gelen ümmet, Allah’ın emirlerine ve yasaklarına da kulak tıkayıp kendi dünyasında; kendi fikirleri, kendi görüşleri, kendi düşünceleri peşinden giden topluluklar oldu. Rabbimiz, insanlığı doğru yola iletmek için peygamberler göndermiştir. Bütün peygamberler, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını insanlığa anlatmışlardır. Hepsi, görevlerini yerine getirmiştir. İnsanların bir kısmı doğru yolu seçmiş, bir kısmı da şeytanın yolunu, batıl olan yolu seçmişlerdir. Ümmet bilincini kaybeden toplum, aslında kendini de kaybetmiştir. Çünkü ümmet olamayan toplum, bir bir Allah’tan, kitabından ve resulünden uzaklaşır. Ne yazık ki öyle de oldu. Kur’an’dan uzaklaşan, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeden ilerlerken ahlakını kaybetti, neden yaratıldığını unuttu, namazı unuttu, Allah’a kul olmayı unuttu; birbirinden koparılan ümmet, saygı ve sevgisini unuttu; komşuluğu unutup aile ilişkilerini de kaybetti, zina ve fuhşiyattan kaçınan ümmet, zinanın ve çıplaklığın haram olduğunu unuttu. Teknolojinin ilerlemesiyle kâfirlerin ümmete hazırladığı dizi, film gibi İslam’a uygun olmayan programlara dalıp kendi benliğini kaybetti. Ümmete kardeş olma emrini veren rabbimize asi olup, milliyetçilik ve ırkçılığı kabul edip kardeşlerini, kardeşliği unutup onları yalnız bıraktı. Her yerde Müslüman kanı akarken rahat rahat yaşamaya alıştı, Gazze’de işgalci İsrail’e tepki gösteremez hâle geldi. Müslüman kardeşlerinin çaresizlik, açlık, kıtlık içinde yaşamalarına aldırış etmeden kör, sağır ve dilsiz bir şekilde yaşamayı tercih etti. Eğer ki gerçekten ümmet olma şuurunu kaybetmemiş olsaydık sokaklardan ayrılmaz, çaresiz kalan kardeşlerimiz için kıyamda olurduk, cami çıkışlarında hakkı haykırır, sessiz bir şekilde dağılıp gitmezdik. Bir şeyler yapma gayreti içinde olurduk ama maalesef ümmet şuuru kalmamış. Aynı şekilde Doğu Türkistan’da, Suriye’de, Irak’ta, Arakan’da, Afrika’da zulüm gören, çaresiz kalan kardeşlerimiz unutuldu. En acısı da Allah’ın emirlerine, yasalarına baş kaldırılıp, Allah’ın hükümlerine küfredilip, beşeri sistemleri baş tacı yapılıp Allah’a şirk koşulmaya alışıldı. Dünyalık peşinde koşulmaktan ahiret hayatının geleceği unutuldu. Cennete gitmeyi bırakan ümmet, cehennem için çalışan bir toplum hâline geldi ve rabbimizin uyarılarını duymazdan geldi. Bakın rabbimiz ayetinde nasıl haber veriyor: “(Allah) sizden önce ateşe girmiş olan cin ve insan topluluklarıyla beraber siz de ateşe girin, der. Her ümmet oraya girdiğinde (kendi gibi sapık olan) kardeşini (ümmetleri) lanetler. Sonunda hepsi bir araya toplanınca sonradan gelmiş olanlar önceden yaşamış olanlar için; rabbimiz, bunlar bizi saptırdılar, onlara ateşten kat kat azap ver, der. (Allah) buyuracak ki hepinize kat kat (azap) vardır fakat bilmiyorsunuz.” (Araf, 38).
Meşruiyetini İslam’dan almayan liderler ve peşinden gidenlerin ahiretteki durumları içler acısı. Diğer ayetlerde de şöyle haber vermektedir rabbimiz: “İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır ” (Bakara, 166).
“(Kötülere) uyanlar şöyle derler: ‘Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!’ Böylece Allah, onlara işlerini pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.” (Bakara, 167).
Ümmetin liderlerinden, liderlerin tebaadan teberri edip uzaklaşması, lanetleşmesi ve birbirlerini suçlaması, kıyametin ibretlik sahnelerindendir. Bu sahnenin yaşanmaması için, her insanın dinini güzel bir şekilde öğrenmesi, tabi olduğu dini ve liderleri vahyin ölçülerine göre değerlendirmesi gerekir. Ümmet olmak da bunu gerektirir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Yine bizim yarattıklarımızdan bir ümmet de var ki hakka rehberlik ederler. Ve onunla adaleti uygularlar.” (Araf, 181). Ayetten de anlaşılacağı üzere ümmet olmak, hakkı ve hakikati göstermeyi, hakka bağlı olmayı ve adaletten kesinlikle ayrılmamayı gerektirmektedir. Günümüzde bu saydıklarımız maalesef kalmadı. Ümmetin yok oluşunu, acı ama gerçek olarak görmekteyiz. Bir başka ayette rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Sana da daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı (Kur’an’ı) gönderdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet, sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı fakat size verdiğinde (yol ve şeriatlarda) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri (gerçek tarafını), o haber verecektir.” (Maide, 48).
Nitekim rabbimiz dileseydi bizleri, tek bir ümmet yapardı. Herkesin, hak dine inanıp refah içinde yaşanmasını sağlayabilirdi. Bu, rabbimiz için hiç de zor değildi. Ama o zaman imtihanın anlamı kalmazdı. Bizleri, imtihan etmek için ayrı ayrı kabilelere, ırklara ayırdı. Hakkı ve hakikati gösteren kitap ve peygamber gönderdi. Rabbimizin razı olacağı yaşantı, ümmet olmamızdı; haktan ve hakikatten ayrılmamamızdı. Ne yazık ki bunu başaramadık ve ümmet olma şuurunu kaybetmiş topluluklara dönüştük.
Rabbimiz, başka bir ayetinde de şöyle buyurmaktadır: “Sonra biz peygamberlerimizi peyderpey gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından yok ettik ve onları ibret hikâyelerine dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin, canı cehenneme!” (Müminun, 44).
Anlıyoruz ki rabbimiz, insanoğluna birçok peygamber gönderdi ve ne yazık ki peygamberleri yalanlayan topluluklar, ümmet olma şuurunu kaybettikleri için, Allah’ın emirlerine ters hareketler yaptıkları için, rabbimiz o toplulukları değişik şekillerde helak etmiştir. Şimdi düşünelim; bizler, helak olmaktan kaçabilecek miyiz? Rabbimiz artık toplu helaklar vermeyeceğini söylemektedir ama kısmi helaklar, cezalar vereceğini unutmayalım. Deprem, sel, kıtlık, pahalılık, Müslüman kardeşleri zulüm altındayken kör olmak, ses çıkarmamak, bunlar da cezaların bir kısmıdır. Bizim helakımız, rabbimizin emirlerine karşı gelmeye devam ettiğimiz sürece cehennem olacaktır. Bundan daha kötüsü olabilir mi? Bugün yeryüzünün birçok yerinde Müslümanlar yaşamakta, günde beş vakit ezan okunmakta, İslam’ın temel taşlarından olan tevhit ilkesine ve nübüvvet inancına çağrı yapılmaktadır. Ama okunan ezanlar, ümmet şuurunu kaybeden toplulukları uyandırmamaktadır. Çünkü sözde modern olan topluluklar, yukarıda da bahsettiğim üzere milliyetçilik ve ırkçılık hastalığına tutulmuşlardır. Ne yazık ki ümmet, bu şekilde yok olup gitmektedir.
Âlimlerin ümmete verdiği anlam şu şekildedir: Hz. Muhammet’e iman edip onun getirdiği dine tabi olan, taviz vermeyen kitlelere “ümmet-i Muhammet” denmektedir. Rabbimiz ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat, 10).
Tüm Müslümanların kardeş olduğunu unutmamalıyız. Ümmet olmak istiyorsak bu şekilde yapmalıyız. Ayrıca diğer ayetinde rabbimiz, şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Doğrusu biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, ondan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir; her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 13).
En değerli olanlar, rabbimizin emirlerine itaat eden ve rabbimizden korkup haram işlemeyenlerdir. Rabbimizin rızasını kazanmak için, dikkat edilmesi gereken hususlar, özetle bunlardır.
Nitekim iyi bir ümmet olmak için, sahabe neslini örnek almalıyız. Çünkü onlar, Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamber’in sünnetini çok iyi anlayıp üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmişlerdir. Bizler de yok olmayı değil, yeniden yeşerip ümmet olma şuuruna ulaşmak için mücadele etmeliyiz ve sahabeleri örnek almalıyız. Rabbimiz, bizleri, yeniden ümmet olma şuuruna ulaştırsın. Âmin.
Emrah DOĞRU
Faydalanılan Kaynaklar:
* Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim
* Temel İslam Ansiklopedisi

GRUBA KATIL