Nübüvvet Kervanı: Hz. Âdem (as)
Gündem Son Sayımız Yazarlar

Nübüvvet Kervanı: Hz. Âdem (as)

deve_kervanı

“Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinize karşı gelmekten korkup sakının…”   (Nisa 1)

  1. ÂDEM (AS)

Âdem, sözlükte “yokluk, hiçlik, varlığın zıddı ve varlığın yaratılmasından önceki hal” anlamlarına gelmekle beraber ıstılahtaki anlamı ise “Allah’ın yarattığı ilk insan, insan soyunun atası ve ilk peygamber” olarak geçmektedir. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem (as)’e insanlığın atası olması hasebiyle “Ebu’ul-Beşer”, Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın seçkin kulları arasında sayılmış olduğundan da “Safiyullah” ünvanı verilmiştir. Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de Hz. Âdem (as) ismini ve yaratılış kıssasını zikretmekle insanoğlunun yeryüzüne geliş serüvenini, insanlık tarihini, insanın nasıl ve niçin yaratıldığını, beşer olarak zaaflarını, faziletlerini ve insanoğlunun genel olarak bir portresini ortaya koymakta ve bu vesile ile bizlere sayısız müjde, ibret, uyarı ve haber vermektedir.

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Âdem (as) ile ilgili ayetler incelendiğinde üç önemli husus göze çarpmaktadır: İlk olarak, Hz. Âdem (as)’in önemsiz bir madde olarak topraktan yaratılmasıyla başlayan beden ve ruhun verilerek en güzel bir biçimde yaratılması. Bu surette Allah’ın kudretinin üstünlüğü hatırlatılmıştır. İkinci husus olarak insanoğlunun varlık türleri arasındaki konumu belirtilerek onun varlık türleri arasında mevkiisinin yüksekliğine işaret edilmiştir. Hz. Âdem (as)’in ve onun soyunun yeryüzünün Halifeleri olduğu, akli, zihni ve ahlaki meziyetleriyle emaneti yüklendikleri, dolayısıyla kulluk görevlerini yerine getirmede diğer birçok varlıkların insanoğlunun hizmetine verildiği vurgulanmaktadır. Son husus olarak da onun peygamberliğidir ki Allah’u Teâlâ ona hitap ile yükümlülüklerini ve sorumluluklarını bildirmiştir. İşte bundan dolayı bizler, İslam’ı gerçekten idrak edip, hayatının her safhasına aksettiren, eğilmeden, bükülmeden, menfaatler ve çıkarlar karşısında tavizler verip benliklerini kaybetmeden, Allah ve Resulünün istediği bir şekilde hayatını ikame eden, Allah’ın kendilerinden razı olduğu kullardan olmak istiyorsak tevile ve yoruma kaçmadan Allah’ın ayetleri üzerinde tefekkür etmeli, onlardan ibretler almalıyız. Bizler peygamberlerin hayatını ve şu an kaleme almaya çalıştığımız Hz. Âdem (as) ve insanoğlunun yaratılışını, ne Yunan Mitolojisinde olduğu gibi efsane olarak görmeli, ne İsrailiyat’ta olduğu gibi safsatalarla dolu bir bilgi olarak görmeli, ne de tasavvufi anlayışla tabanı olmayan çoğu israiliyattan geçmiş bilgilerle peygamberler hikâyesi olarak görmeliyiz. Rabbimizin Kur’an’da bahsettiği gibi, Kur’an’i bilgilerle onların hayatı ve mücadeleleri üzerinde tefekkür ederek ibret almalı ve yaşayışımızı ona göre şekillendirmeliyiz. Bugün maalesef Müslümanların kültürüne etki eden Hz. Âdem (as) ve onunla birlikte yaratılış, cennete girme, yasak ağaç, cennetten çıkarılma, Hz. Havva’nın yaratılışı, yeryüzüne iniş gibi kıssalar daha çok israiliyat kaynaklıdır. Bundan dolayı Müslümanlar olarak uyanık olmalı ve kendisine faydalı olmadığı gibi İslam’a zarar veren hikâye yığınlarından kaçınmalı, Kur’an’ın bahsetmediği teferruatlar üzerinde durmadan öğrenerek ibret almalıyız.

Vahyi inkâr eden, bilimin kaynakları arasında Allah’ın kitabını kabul etmeyen, cahiliyenin bilim diye önümüze sunduğu tarih kitaplarında, sosyal bilgiler kitaplarında ilk insan, mağara adamıdır ve karanlık bir dönemi vardır, hiç bir şey bilmez, okuma yazması olmayan, dünya rızıklarından yararlanamayan bir varlıktır.

Darwinci tekâmülcülerin iddia ettiği gibi; insan, maddenin gelişerek tek hücreli canlı olması, ardından gelişerek çeşitli hayvanlar ve maymunlar oluşması ve maymunların da insana dönüşmesi yoluyla meydana gelmemiştir. Zaten yapılan deney ve gözlemlerde bunu ispatlamaktadır1. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de insanın en güzel bir surette yaratıldığını vurgulamaktadır2. Bununla ilgili Allah’u Teâlâ, ilk insan ve insanoğlunun atası Hz. Âdem (as)’i topraktan3, çeşitli merhalelerde değişikliğe uğratarak yarattığını Hicr Suresi 26-28. ayetlerde şöyle zikretmektedir: “Andolsun biz insanı kuru bir çamurdan, suretlenmiş ve değişmiş bir çamurdan yarattık.”

Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de Zariyat suresi 56. ayette: “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsin diye yarattım” diyerek insanoğlunun niçin yaratıldığını açık bir ifade ile beyan etmiştir. Yine insanoğlunun yaratılış amacını ve bu sureci şöyle ifadelerle dile getirmiştir:

“Bir zamanlar Rabbin meleklere: ‘ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti, melekler de: ‘Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni Hamd ile överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz’ dediler. Rabbin: ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ dedi. (Bakara 30)

Ayeti kerime de görüldüğü üzere Allah’u Teâlâ insanı başıboş, oyun ve eğlence olsun diye yaratmamış, yesin-içsin, dinlensin, çalışsın, çoluk çocuk sahibi olsun, servet edinsin, makam ve mevki sahibi olsun, ticarette ilerlesin, insanların içerisinde ilim ve irfanla söz sahibi olsun diye yaratmamıştır. Rabbimizin biz insanoğlunu yaratmasındaki tek amaç kendisine kulluk etmektir. Tabi ki bu kulluk dünyadan el etek çekerek mistik bir hayat yaşamak, köşesine çekilip bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek hiçbir şeye karışmamak değildir. Bizleri yaratan Rabbimize kul ve onun yeryüzündeki Halifesi olmak demek, onun istediği bir şekilde hayatını ikame etmek demektir. Yani önce Rabbe şek ve şüphesiz bir olduğuna şehadet etmek ve iman esaslarına topluca iman ettikten sonra hayatı onun gönderdiği kitap ve Resul önderliğinde yeryüzünü imar etmektir. Şöyle ki; Müslüman şahıs hayatının istisnasız her alanında onun halifesi olmak durumundadır. Sadece Namaz, Oruç, Zekât, Hac gibi belli ibadetleri yapmak Rabbimize teslim olmuş ve halifesi olmuş demek değildir. Müslüman birey hayatının ikamesi esnasında, Allah kendisine mal vermiş ise onu etrafıyla paylaşarak yer, Allah kendisine servet vermişse onu Allah yolunda harcar, mal ve mevki sahibi olmuş ise onu Allah yolunda kullanır, ticaret ile uğraşıyor ise ticaretine yalan ve hile katmadan dosdoğru yapar, eğer kamu alanında hizmet veriyorsa rüşvete bulaşmadan, adaletsizlik yapmadan vakarla yerine getirir. Yine halifelik görevini üstlenen birey insanlarla olan ilişkisinde İslam’ı düstur edinerek hoşgörülü olur, malayani işlerden uzak durarak yaşantısıyla karşısındaki bireye Rabbine teslimiyetini fark ettirir, yakın ve uzak çevresiyle ilgilenir, dertlerine ve sevinçlerine ortak olur, benim halim keyfim yerinde, kimseye muhtaç değilim! diyerek bananeci olamaz, aksine aktif bir hayat sürerek Rabbinin rızası için koşturur, bireyselleşmek yerine sosyalleşerek birliktelik bilinci kazanır ki bir vücudun azaları gibi olunabilsin.

Allah’u Teâlâ yeryüzünün imarı ve halifelik görevi için insanı yaratacağını ayette geçtiği üzere meleklere haber verince, melekler Allah’a itiraz mahiyetinde değil, bozgunculuk yapabilecek bir varlık hakkında bilgi sahibi olmak için soru sormuşlardır ki Allah’u Teâlâ’nın da meleklere hitap etmesi onlara danışmak için değil, onların durumlarını ortaya koymak içindir. Ve bu kıssayı zikrederek, bizleri düşünmeye, akletmeye sevk etmek içindir. Daha sonra Rabbimiz yeryüzünün imarı için Hz. Âdem (as)’ e bütün varlıkların ismini ve bilgisini öğretmiştir. Yani birilerinin iddia ettiği gibi insan, cehaletin karanlığında değil akıl ve bilgi ile donatılarak yaratılmıştır. Allah’u Teâlâ ardından meleklere hitaben “Âdem’e secde ediniz” emrini vermiştir. Burada unutmamak gerekir ki secde emri, itaat etmek, boyun eğmektir, yani Âdemoğluna yeryüzünün imarı ve Halifelik görevi esnasında melekler emrine verilmiştir. Melekler Rabbimizin emrine boyun eğerek, Hz. Âdem (as)’e secde etmişler fakat Şeytan (İblis) kibirlenip, büyüklük taslayarak “beni ateşten onu ise çamurdan yarattın” diyerek Âdem’e itaatten kaçınmış ve kâfirlerden olmuştur ve bir daha geri dönmemek üzere cennetten çıkarılarak kovulmuştur. Böylece tarih sahnesine, kıyamete kadar devam edecek olan ilk ve en büyük düşman çıkmıştır.

Şeytan, Melek değildi, ateşten yaratılmıştı ve melekler içerisinde bulunan cinlerdendi. Âdem (as)’e secde emri verilince, bu emir hissiyatına ters düştü, derhal kaçınarak emri yerine getirmedi. Ateşin, topraktan üstün olduğunu dile getirerek iki madde arasında bir farklılık görüp büyüklenip kibirlendi ve bu anlayışla hakka değil nefsine uydu. Âdem (as)’i basit bir çamur, kendisini de yükselen bir ateş niteliğinde gördü. Böylece büyüklenme ve azgınlıkta inat eden şeytan, büyüklenen her varlığın küçülüp alçaldığı gibi, her asinin acı sonuna uğrayan ilk yaratık oldu. Unutmamak gerekir ki kibir ve gurur şeytandandır, dolayısıyla büyüklenmenin ve kibrin acı sonuna uğrayıp şeytanlaşmamak için, kendimizi diğer yaratılmışlardan ve insanlardan üstün görmemeliyiz. Allah mal-mülk verdi diye, güç-kuvvet verdi diye kibirlenip, büyüklük taslamamalıyız ki şeytanın akıbetine uğramayalım.

İnsanın en büyük düşmanı olan iblis cennetten kovulduktan sonra Allah’tan kıyamet gününe kadar mühlet istemiş ve Allah’u Teâlâ da onun bu isteğini kabul etmiştir. İblis de kıyamete kadar kendisine verilen bu süre zarfında neler yapmak için uğraşacağını Araf suresi 16-17. ayetlerde şöyle açıklamıştır:

“Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarında sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın.”

Şeytan, kötülükleri süsleyerek insanları azdırmak için elinden geleni yapacak, türlü türlü yollar arayarak onları fuhşayı sevdirecek, insan iyiye, doğruya ve güzele yöneldiği an, var gücüyle onları o halden uzaklaştırmak isteyecektir. Allah’a karşı bu kadar cüretkâr davranarak insanlar üzerindeki oyununu ve planını dile getirmiş ve bozgunculukta kendine yandaş olarak insan toplayacağını ifade etmiştir. Fakat Rabbimiz “Muhakkak benim salih kullarım üzerinde senin hiçbir tasarrufun olamaz. Azgınlardan sana uyanlar müstesna”4 diyerek onu ve insanları uyarmıştır. Ve yine Araf Suresi 18. Ayette “Küçültülmüş, kınanmış ve kovulmuş olarak çık oradan. Yemin ederim ki onlardan kim sana uyarsa, cehennemi hep sizden dolduracağım.” buyurmuştur.

Allah’u Teâlâ yerilmiş ve küçültülmüş olarak, kendisine asi olan, bozgunculuk yapıp, büyüklük taslayan iblis’i huzurundan kovup, cennetten çıkardıktan sonra Âdem (as)’e hitaben ayetin devamında şöyle buyurmuştur:

“Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleşin, ikiniz de dilediğiniz yerden yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın, o zaman zalimlerden olursunuz.”

Âdem (as)’in yaratılışı tamamlandıktan sonra, kendisiyle huzur bulması ve onunla teskin olması için kendi cinsinden bir dişi yaratarak cennete yerleştirilen ilk insan ve eşi Havva’nın, cennet hayatı başlamış oldu. Böylece insanın yaratılış gayesi gereği kulluk görevini yerine getirmede ilk imtihanı da gündeme gelmiş ve Allah tarafından uyarılarak imtihanı kaybedip zalimlerden olmamaları kendilerine hatırlatılmıştır. Bu şekilde cennetteki nimetler yanında konan bir yasak, Âdem (as)’in ve eşinin ilk imtihanı idi. Öte yanda, Âdem (as)’i kendi felaketine sebep bilen şeytan, ondan öç almanın planları içerisinde idi, mutlaka Âdem (as) de aynı cezaya çarptırılmalı ve cennetten kovulmalıydı. Bu sebeple şeytan, Âdem (as) ve eşinin imtihanı kaybetmelerini sağlamak ve kendi akıbetine uğramaları için Allah’tan aldığı vaatle harekete geçmiştir. Çeşitli vesveseler vererek, iyilikle yanaşarak, insan olmanın verdiği bir takım açık noktaları yakalayarak sinsice kandırmış ve onların ayaklarını kaydırarak istediğini başarmıştır.5 İnsan, bir nimete kavuştuğu ya da herhangi bir makam ve mevkie ulaştığı zaman orada devamlı kalmak ve yerini kaybetmek istemez. Şeytanda bunu çok iyi değerlendirerek bu arzuyu iyice ateşlemek ve insanın bu zaafından faydalanarak yanına yandaşlar bulmak ister ve bu ilk insan Âdem (as)’den kıyamete kadar bu ahval üzere devam edecektir.

Allah’u Teâlâ Âdem (as)’e “Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytan’ın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” diyerek hitap buyurmuş ve Âdem (as) de Rabbinden öğrendiği birtakım kelimelerle tövbe ve istiğfar ederek şöyle niyazda bulunmuştur:

“Rabbimiz, biz kendimize zulmettik. Eğer bize mağfiret ve rahmet etmezsen muhakkak ki zarara uğrayanlardan oluruz.” dediler.  (Araf 23)

Âdem (as) ve eşi bu noktadan sonra hemen hatalarını anlamış ve şeytanın hile ve vesvesesinden yüz çevirerek Rablerine bu şekilde dua ile af ve mağfiret dilemişlerdir. Bunun üzerine insanları imtihan için, zaaflarla yaratan rabbimiz, kendisine samimi ve ihlasla bağışlanma dileyerek tevbe etmiş bu kulları affederek, bağışlamıştır. “Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.” 6

İnsanoğlunun cennet ile başlayan hayatının bu ilk bölümü son bulmuş ve yeryüzündeki yaşam başlamıştır. Bu hadise Araf suresi 24-25. ayetlerde şöyle ifade edilmiştir:

“Kiminiz kiminize düşman olarak oradan inin. Siz yeryüzünde bir süreye kadar yerleşip kalacak ve orada geçineceksiniz. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz. Yine oradan çıkarılacaksınız.”

Böylece, yeryüzünde kıyamete kadar sürecek olan Tevhid ve Şirk’in mücadelesi, iyilik ve kötülüğün çekişmesi, Şeytan ve taraftarları ile Allah taraftarlarının mücadelesi başlamış oldu. Unutmamak gerekir ki Allah’u Teâlâ meleklere ilk hitaptan itibaren yeryüzünde bir halife yaratacağını açık bir beyanla dile getirmiştir. Yani şöyle bir hataya düşmemek gerekir; Âdem (as) yasak ağaçtan yemese idi insanoğlu böyle bir cezaya çarptırılıp yeryüzüne gönderilmeyecek ve cennette nimet içinde yaşayıp gidecekti. Müslüman uyanık, ferasetli ve bilgili olmalıdır. Bugün Hıristiyan anlayışında her doğan çocuk ilk insan olan Âdem (as) ile Havva’dan intikal eden günahla doğduğu, dolayısıyla çocuk “Vaftiz” yapılarak günahtan arınıp, yeni bir hürriyete bürünmesini sağlama gibi batıl bir uygulama bulunmaktadır. Hâlbuki ilk doğan çocuk Hz. Peygamberin ifadesi ile “İslam fıtratı üzerine”7 doğar. Bununla beraber Allah’u Teâlâ yeryüzünde insan yaratacağını ifade etmiş ve Kur’an’da anlatılan Âdem (as) ve yaratılış kıssası ile bizlere birçok örnekler sunularak ibret almamız gerektiği, insanın Allah tarafından yaratıldığı ve bu yaratılışında belli ölçüler içerisinde bir düzen üzere bina edildiği hatırlatılmıştır.

Alınması Gereken İbretler

  • İnsan, tesadüfen ve başıboş yaratılmamıştır.
  • İnsan, yeryüzünde üstün, eşsiz bir varlık olarak yaratılmıştır.
  • İnsan, bilgi ve irade ile birlikte yaratılmıştır.
  • İnsanoğlunun topraktan gelen beşeri bir boyutu, ilahi ruhtan üflenen manevi bir yönü vardır.
  • İnsan hayâ ile yaratılmıştır, hayâsız insanlar fıtratı bozulmuş kimselerdir.
  • İnsan hata yapma eğilimi ile yaratılmıştır.
  • Allah’u Teâlâ, tevbe edilmesini sevmekte ve samimiyetle yapılan tevbeyi kabul edip affetmektedir.
  • İnsan, iblis ’in ve yandaşlarının kıyamete kadar düşmanı olduğunu unutmamalı ve süslü vesveselerine aldanmamalıdır.
  • Gaybı bir tek Allah bilir. Melekler ve Cinler dâhil hiçbir yaratılmış gaybi bilgiye sahip değildir. Allah’ın kısmen bildirdikleri müstesna
  • İnsan, sorumluluk üzere yaratılmıştır ve bu, hayatının önemini ve devamlılığını sağlayan en önemli etkendir.
  • İnsan, diğer varlıklardan üstün yaratılmasına rağmen unutkan ve zayıftır ve yaptıklarıyla hayvanlardan aşağı da düşebilir.
  • İnsanın önünde iki yol vardır: Birisi Allaha itaat edip kulluk görevini yerine getirerek Halife sıfatını kazanma ve karşılığında cennet. Diğeri Şeytanın yolunu seçerek böbürlenip, kibirlenme ve başıboş, zevk içinde aldanarak yaşama ve karşılığında da cehennem.
  • İlk saptırılan kimse kadındır veya erkektir denilerek kimse suçlanamaz.
  • Kimse kimsenin günahı üzere yaratılmamıştır, her doğan günahsız ve İslam fıtratı üzerine yaşama gözlerini açar.
  • Kadının, erkeğin eğe kemiğinden yaratıldığı iddia edilemez. Kadın ve Erkeğin ortak adı insandır ve topraktan yaratılmıştır.
  • Melekler, Allah’ın kızları değil, Allah’a tamamen teslim olmuş, onu hamd ile tesbih eden varlıklardır.
  • Hataya düşmenin, günah işlemenin sebebi, başkalarının teşviki olsa bile, bizzat insanın kendi suçu, arzusu ve hevesidir, sorumluluğu da kendisine aittir.

Rabbimden, Peygamberlerin hayatını dosdoğru anlayıp, örnek almayı ve hayatına düstur edinen kullardan eylemesi umudu ile Selam, hidayete tabi olarak yeryüzünü imar etmek için çalışan, zulme boyun eğmeden, kula kulluk etmeden sabır ve azimle Allah yolunda yürüyen, bu uğurda canlarını feda etmekten çekinmeyen kulların üzerine olsun…

…Selam ve Dua ile…

 

Dipnotlar

  1. Mendel ve Pastör kanunları buna en güzel örnektir.
  2. Tin suresi 4. Ayet
  3. Topraktan yaratılma ile ilgili ayetler: Hud 61, Taha 55, Nuh 18, Rum 20, Mü’minun 12
  4. Hicr suresi 42. Ayet
  5. Araf suresi 20-22. Ayetler
  6. Bakara suresi 37. Ayet
  7. Buhari, Ebu Davud, Tirmizi

 

 

GRUBA KATIL