Müslümanca Bir Yaşam İçin İlim-Amel Bilinci
Arşiv Genel Yazarlar

Müslümanca Bir Yaşam İçin İlim-Amel Bilinci

Varoluş sebebimiz, kulluk bilinci üzere kılınmıştır. Bunu en güzel Araf suresi 56. ayet izah eder: “Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyuruyor rabbimiz.
Kulluk nedir? Kul denince insanların, toplumun anlamlandırdığı bir kavrammış gibi emrine amade olunan, kişinin kölesi, seçim hakkı olmayan her türlü zulme boyun eğdirilmiş insan anlamı ön plana çıkıyor.
Aslında İslam literatüründe kulluk, boyun eğmektir ama bu boyun eğiş severek, güvenerek, gönülden bir boyun eğiştir. Kul olduğu mercinin verdiği emirlere ve yasaklara teslimiyettir.
İslam bir hayat tarzıdır. Allah’ın gönderdiği dinin bir tabiatı ve karakteri vardır. Keyfiyeti sevmez, ona inananları mükellef kılar. Sınırlarını belirler, müntesiplerini başıboş bırakmaz. Kıyamet suresi 36. ayetinde, insan başıboş bırakılacağını mı sanır, buyurur rabbimiz.
İslam, iman edenleri bilgilendirir, bilgilendirmekle kalmaz, onların bilgilerini bilince dönüştürmek içinde onların içinden bir seçilmiş gönderir. Nebiler gibi.
İslam dininde, ibadetlerin temelinde sevgiden doğan bir yöneliş, tapma ve boyun eğiş vardır. Sevgi; kalbin ilgi duyduğuna akması, onun mutluluğuyla neşelenmesinin yoğunluğudur. Yaratıcısı tarafından insanoğluna verilmiş büyük bir nimettir. Hayat, onun varlığıyla kolaylaşır, zorluklar severek yüklenilir.
İtaat, sevgiden doğunca adı ibadet olur. Bu sebeple iman; kabul, tasdik, aklın ve ruhun onayıyla meydana gelen eylemdir ve ondan da amel doğar. Allah için olan her amelin, eylemin adı ibadettir. Sevmek, tapmanın ve tabi olmanın sebebidir.
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْؕ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ﴿٣١﴾ De ki “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Ali-İmran Suresi/31)
Rabbimiz, ayeti kerimeyle Allah sevgisini resulüne tabi olmaya bağlamıştır. İnsanın fıtratında var olan taklit etme eğilimi de sevgiden doğar, istisnalar hariç, tabi oluşların, taklitlerin temelinde sevgi, onay yatar. İhlas, aynı zamanda ibadetlerin kabul şartlarından biridir: halis olmak, katışıksız olmak.
İbadet emri, Allah’ın kulunu muhatap alması, ona değer vermesi; yüceler yücesi, ulaşılmaz, aşkın yaratıcının kulu tarafından takdis edilmesi eylemidir. İbadetsiz bir kul, hiçtir. Bağı olmayan, köksüzdür.
İbadet bilinci kişiye güç verir. Kul, mabuduna bağlı olduğu kadar güçlenir. Gücünü paradan, dünyadan, tebaadan alanlara karşı meydan okutur. Kişi, eylem gücünü de inancından alır.

كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلٖيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثٖيرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِرٖينَ ﴿٢٤٩﴾
“Nice az birlik vardır ki Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir, Allah sabredenlerle beraberdir.” Zafer Allah’ın elindedir. Allah’ın dilemesi ve ihlas ile ona tabi olmadadır.
İnandığını bilerek söylemek mi yoksa severek söylemek mi daha makbuldür. Elbetteki bilerek söylemek, kör taklitten daha makbuldür. Hele bilinçli bir şekilde ağzından çıkanı kulağının duyması, duyduğunu kalbin tasdik etmesi ve tüm hücrelerin o bilinçle, sevgiyle, saygıyla şahitlik etmesi işte, ibadet denen boyun eğiş, budur.
Ne güzel teslimiyettir, ölürken kavuşma sevgisiyle ölmek. Şehitler, şehit olmadan, şahitlik ederek sevdayla yaşarlar, sonra sevdiklerine onun emanet verdiği canı teslim etme yarışına girerler. Allah katında kalbin huşu duyarak yaptığı her eylem değerlidir. Rabbimiz kitab-ı mübinde inananların Allah için kalplerinin titremesini övmüştür.
Hijyenik alanlarda bulunmakla mikroplu ortamlarda bulunmak aynı değildir. Bu sebeple kalplerin temiz ortamlarda olması gerekir ki kalp, huşu duyabilsin. Kalplerin kurtuluş ortamı, Allah’ın kitabıyla iç içe yaşamak, resulünün sünneti gibi, hayat suyuyla hayatını tertip etmek; geceleri abit, gündüzleri mücahit olan kalple diğerleri de aynı olmasa gerek.
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذٖينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ اٖيمَاناً وَعَلٰىرَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ ﴿٢﴾
اَلَّذٖينَ يُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَؕ ﴿٣﴾
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖࣗ وَالْاَرْضُ جَمٖيعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمٖينِهٖؕ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٦٧﴾
﴾2﴿ Müminler o kimselerdir ki Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda bu, onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca rablerine güvenirler.
﴾3﴿ Namazlarını özenle kılarlar, kendilerine verdiğimiz şeylerden bir kısmını Allah yolunda harcarlar.
Huşu ile ibadet edebilmemizin formülü öğretiliyor.
• Kuranı okumak, nasıl? Baş gözüyle değil, kalp gözüyle, basiretle tedebbür üzere…
• Tevekkül, inanırlar denmiyor da güvenirler deniyor. Çünkü inanmak ile güvenmek aynı değildir.
• Namazlarını özenle kılarlar.
• İnfak ederler. İnfak, nifaktan kurtulmanın yoludur. Mallarından vazgeçemeyenler, canlarından vazgeçemezler.
• İnananların öncelikle marifetullahı öğrenmesi gerekir. Marifetullahı Arapça manası ile bilmek değil, tanımaktır. Birçok şeyi biliriz ama onu tanımış olmayız. Tanımaktan, kıymet bilmek ve değer vermek doğar.
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖࣗ وَالْاَرْضُ جَمٖيعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمٖينِهٖؕ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٦٧﴾
Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar. Kıyamet gününde bütün dünya onun avucundadır; gökler de onun kudret elinde dürülüp bükülmüştür. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan uzaktır ve yücedir. (Zümer Süresi- 67)
Tanımak, sevmek ve tapmak ibadetin özüdür. Kur’an ve sünnetin bizi yönlendirmesiyle şunu anlıyoruz ki ibadetlerimizi bilinçli ve ondan doğan huşu içinde yapabilmemizin önceliği, rabbimizi tanımaktır. Onun esma-ül hüsnasını anlamak, kendisini tanıttığı gibi tanımak, bilmek, sevmek bizi onun kadrini bilmeye götürecektir. Allah’ın kadrini bilen insan, onu hayatının müdahili kılar ve o merkezli yaşar.
En Emine Emanet Olunuz
Sümeyye Demirci

GRUBA KATIL