Mücadele Ruhu
Arşiv Yazarlar

Mücadele Ruhu

Çakıl taşları:
Yüzlerce yıl önce küçük bir İtalyan kasabasında, küçük bir işletme sahibi, bir tefeciye büyük miktarda para borçluydu. Tefeci, işletme sahibinin kızına ilgi duyuyordu. Ancak onun ilgisini çekmek için oldukça yaşlı ve çekici olmayan bir adamdı. İşletme sahibine, tüm borçlarını silmeyi, ama karşılığında kızıyla evlenmek istediğini söyledi. İşletme sahibi, bu teklifi son derece tiksinerek karşıladı. Tefecinin inadı inattı. Teklifini yenilemek yerine teklifi çok daha farklı bir biçimde sunmaya çalıştı. Bir torbanın içerisine biri siyah, biri beyaz olmak üzere iki çakıl taşı koyacağını söyledi. Eğer işletme sahibinin kızı, torbadan siyahı seçerse borçlar silinecek ama kız onunla evlenecekti. Beyaz çıkarsa yine borçlar silinecek ama kızın onunla evlenmesi gerekmeyecekti.
Tefeci, bahçenin taşlı yolundan iki çakıl taşı aldı, genç kız, tefeci çakıl taşlarını toplarken, iki siyah çakıl taşını topladığını ve onları torbaya koyduğunu fark etti. Tefeci, kızdan çantaya gidip bir tane çakıl taşı seçmesini istedi. Kızın doğal olarak üç seçeneği vardı:
1. Çantadan çakıl taşı almayı reddedebilirdi. 2. Her iki çakıl taşını da çantadan çıkarıp tefecinin hile yaptığını söyleyebilirdi. 3. Çantada siyah taş olduğunu bile bile kendini feda edip babasını kurtarabilirdi.
Kız, çantadan bir taş seçti, ona bakmadan “kazara” onu yerdeki diğer taşların içerisine düşürdü. Ardından tefeciye dönerek şöyle der: “Ne kadar sakarım. Neyse, çantanın içinde kalan taşa bakarsanız hangi çakıl taşını seçtiğimi görebilirsiniz.”
Tabii ki torbanın içinde siyah çakıl taşı kaldığı için, düşürdüğü taşın beyaz çakıl taşı olduğu düşünülerek, hem babasını hem de kendi geleceğini kurtarmış oldu.
Zaman zaman kendimizi sıkışmış, çaresiz, elimizde başka seçeneği kalmamış, alternatifimiz yok zannederiz. Yapmamız gereken, farklı düşünmek ve kalıpların dışına çıkmaktır. Çare, her zaman mümkündür. Farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak en zorlayıcı durumlarda bile kendimize bir çıkış yolu bulabiliriz.
“Allah’a ve O’nun Resulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz” (Saff Suresi, 11. ayet). Toplumumuza ve İslam âlemine baktığımızda iç açıcı bir tablo görünmüyor. Pekâlâ, bu durumu kabullenmek zorunda mıyız? Başka seçeneğimiz yok mudur? Mevcut durumu kabullenip oturmalı mıyız? Yoksa kendimize Çıkış yolu aramak, çözüm yolları bulmak zorunda mıyız? Elbette ki bize dayatılan kalıpların dışına çıkabiliriz.
Bizlerin, Müslümanlar olarak yeme içme üreme dışında İslami tebliğ görevini yerine getirme gibi gayemiz olmalıdır. Bu gayeye ulaşmak için gayret göstermek zorundayız. “Ne yapalım, şartlar bunu gerektiriyor” diyerek mücadeleyi bırakamayız. Bazen mücadele ederken başarısız olabiliriz, istediğimiz verimi alamayabiliriz. Mücadeleyi bıraktığımız zaman kaybederiz, mücadeleye devam ettiğimiz müddetçe kazanırız. Allah Resulü de bazı savaşları kaybetmiştir; Uhud savaşı gibi. Mücadeleyi bırakmamıştır ve yirmi üç senede Arap yarımadası fetih edilmiştir.
“Muhammed, ancak bir resuldür. Ondan önce de resuller gelip geçti. Eğer o ölür ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz” (Ali İmran, 144) ayetinin gereğince mücadeleyi bırakıp gerisin geri mi döneceğiz? Tabi ki hayır! Tebliğ vazifemize, mücadelemize devam edeceğiz: “Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım dileyin.” (Bakara, 153). “Sabır, boyun eğmek değil, mücadele etmektir” (Hz. Ömer).
Filin ipi:
Adamın biri, fil kampından geçerken çok acayip bir görüntüyle karşılaşır. Fillerin kafeslerde veya zincirlerle tutulmadıklarını fark eder. Kamptan kaçmalarını engelleyen tek şey, bacaklarından birine bağlanmış küçük bir ip parçasıdır. Adam, fillere bakarken şaşa kalmıştı. Filler ipi koparıp kamptan kaçabilme gücüne sahip olmalarına rağmen bunu yapmıyorlardı. Hatta biraz daha dikkatli bakınca, bunu kolayca yapabilecek olsalar bile hiç denemediklerini fark etti. Adam, meraklanmıştı. Hemen yakınlardaki bir fil eğiticisine başvurdu. Fillerin neden öylece durduklarını ve kaçmaya çalışmadıklarını sordu. Adamın merakı, içten içe kendini kemiriyordu. Eğitmen, sakin bir şekilde şöyle cevapladı:
“Çok küçükken onları bağlamak için aynı boydaki ipleri kullanıyoruz. Bu ipler, o yaşlarda onları tutmaya yeterlidir. Büyüdükçe, kaçamayacaklarına inanmaya şartlanmış olurlar. Dolayısıyla iplerin hala onları tuttuğuna inanıyorlar. Bu yüzden asla serbest kalmaya çalışmıyorlar.”
Bu hikâyeyi anlatmaktaki kastımız; bizden öncekilerin mücadelelerindeki başarısız olmaları, bizlerin de başaramayacağı anlamına gelmez, amacımıza ulaşmak için başarabileceğimize inanmamız gerektiğidir. İnanmıyorsak zaten başaramayız, iman varsa imkân da vardır. Mücadele edenler, her zaman kazanamazlar; ancak kazananlar, her zaman mücadele edenlerdir. Kaybetmekten korkanlar değil, hayatın zorluklarına karşı mücadeleci olanlar başarırlar. Bizden öncekilerin ayaklarındaki prangalar bizlere ayak bağı olmamalı, “daha önce başarılamayan, yine başarılamaz” anlamına gelmemektedir.
“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki onlar, Allah’a ve Resûlü’ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.” (Hucurat Suresi, 15). Mücadeleci ruh, bizim problem çözme yeteneğimizi geliştirir, zorluklara karşı dayanıklılık, mukavemet gösterme kabiliyetimizi artırır, bazen tökezlesek de, sarsılsak da, toparlanmasını bilmeliyiz. Düştüğümüz yerden kalkmasını bilmeliyiz, sarsıldığımız veya düştüğümüz nedenlerden ders çıkarmasını bilmeliyiz.
Yoldaki engel:
Eski zamanlarda kralın birisi, yolun ortasına bir kaya parçası koyar. Daha sonra kendi, bir yerde gizlenerek kimin kayayı yoldan kenara çıkarıp çıkarmayacağını izler. Kralın en zengin tüccarları ve sarayından bazıları, gelirler ama kayaya dokunmazlar. Birçok kişi, yolları açık tutmadığı için krala söylenirler. Hiçbiri taşı yoldan çıkarmak için bir şey yapmazlar. Daha sonra köylünün biri taşa denk gelir. Sırtındaki yükü bir kenara bırakarak kayayı ittirmeye çalışır. İlkin başaramaz ama birkaç denemeden sonra başarılı olur. Kayayı yoldan kenara çeker.
Köylü, geride bıraktığı yükünü alıp yoluna devam edecek iken, kayanın bulunduğu yerde bir çanta olduğunu fark eder. Çantada birçok altın ve kraldan “taşı yoldan çeken kimseye” bir not vardır. Notta; “altının, kayayı yoldan çeken kişi için hediye olduğu” yazılıdır ve notun devamında, “Hayatta karşılaştığın her engel sana koşullarını iyileştirme fırsatı verir. Tembel tembel bir şeylerden şikâyet etmeye devam edersen eline hiçbir şey geçmez. Nazik, cömert ve işleri yapma isteği olan kişiler, kendilerine engellerden fırsatlar yaratmayı başarırlar” yazmaktadır.
Bizi, mücadeleden şikâyete yönelten şey, karşılaştığımız zorlukların büyüklüğü değil, mücadele gücümüzün azlığıdır. Her zaman yapabileceğimiz bir şeyler vardır. Sosyal medya, küresel güçler, Müslümanların dağılmışlığı, aile yapısının bozulması, dünyevileşme bütün bunlar aleyhimize gibi görünebilir, olumsuzluklara bakıp acziyet içinde beklemek Müslüman’a yakışan bir tavır değildir.
Müslüman; etkin, aktif, olanak sunan, fırsat üreten kimsedir. “İşte böylece bütün insanlara tanıklık etmeniz, Peygamberin de size tanık olması için sizi, doğru yolun tam ortasında giden (vasat) bir ümmet yapmışızdır” (Bakara, 143). “Vasat ümmet” demek, aşırılığa kaçmayan ama miskin, aciz, çaresiz, elinden iş gelmeyen, selin üzerinde giden çer çöp gibi de olmayan insandır. Karşılaştığımız zorluklar, bizleri daha dirençli, daha azimli, daha kararlı Müslümanlar yapacaktır.
“Allah adına gerektiği gibi mücadele edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir” (Hac Suresi, 78). Müslümanlar olarak, şikâyet etmeden, elimizdeki imkânlar nispetinde yapabileceklerimize odaklanmalıyız. Bizler, olanakları zorladıkça, Rabbim bizlere yeni kapılar açacaktır. Yeni fırsatlar doğacaktır.
Cefai DEMİREL
Kaynak:
– Grisayfalar.com/motive edici sözler

GRUBA KATIL