İbadet; itaat etmek, boyun eğmek, kulluk etmek, tevazu göstermek anlamlarına gelir.
Dini bir terim olarak ise mükellef olan kişinin Rabbine ta’zim için yaptığı fiil ve niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan Allah’a yakınlık ifade eden şuurlu itaat, demektir. Allah’a ibadet, itaat etmenin, saygı göstermenin zirvesidir.
Kur’an’da da insanların ibadet için yaratıldıklarını ve bütün peygamberlerin ibadete davet için gönderildikleri bildirilmiştir. İnsanlar ve cinler, bir bakıma tüm kâinat ibadetle sorumlu yaratılmışlardır. Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 56). Ancak yapılan fiillerin ibadet olabilmesi için ibadet yapan kişide; iman, niyet ve ihlas şarttır. Esasen ibadet, Allah rızasını kazanmak için yapılan her iştir. Fakat belli başlı ibadetler vardır ki bu ibadetler, şuurlu ve amacına yönelik yapıldığı zaman dolaylı olarak kişinin hayatının tümünü ibadet bilinci ile yaşamaya teşvik eder.
Peygamberimizin hadisinde buyurduğu beş temel esas, hem İslam’ın şartı hem de Müslümanın hayatını şekillendiren, yönlendiren ibadetlerdir. Peygamberimiz, “İslam, beş temel esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, ramazan orucunu tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek” buyurmuştur.[1] Bu esaslardan ilki, imanın gereği kelime-i şehadettir. Kişi, bu kelime ile iman ettikten sonra İslam ile şereflenir ve ibadet etme sorumluluğunu da üstlenmiş olur.
Biz, burada, bu hadisteki dört temel ibadetin insanın hayatına yansımasından ve birçok etkilerinden bahsedeceğiz.
Namaz: İnsanın ahlakını güzelleştirir, kalbi yumuşatır, namaz kılan bir mümin, şunu bilmelidir ki kıldığı namaz, kendisini kötülüklerden alıkoymalıdır. Bu niyet ile namaz kılmalı ve bir sonraki namaza kadar da bu niyetini korumalıdır.
Namaz ibadeti, insanı maddi ve manevi kirlerden arındırır. Namaz kılan bir mümin namazda aranan mekân, beden ve elbise temizliği şartından dolayı asla kirli olmaz. Nitekim Peygamberimiz, namazın her yönden arınma olduğuna dair şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizin kapısının önünde bir nehir aksa ve bu nehirde her gün beş kere yıkansa acaba üzerinde hiç kir kalır mı?” Sahabiler: O kimsenin kirinden bir şey kalmaz, dediler. Rasul-i Ekrem, “Beş vakit namaz, işte bunun gibidir. Allah, bu beş vakit namaz sayesinde bütün hataları siler” buyurmuştur.
Namaz ibadetinin, insan hayatı açısından mucizevi eğitim yönü vardır. Namaz kılan insan, o anda Allah’tan başkasından sıyrılmalı ve Allah Teâlâ’nın ilahlığına, Rab oluşuna, büyüklüğüne, azametine, onun kararlarına ortak olmak isteyen her kişiye karşı başkaldırdığını ilan etmelidir.
Namaz, davranış ve söz ile kendisine tapmaya davet eden, davranış ve tarzıyla emir ve hüküm verenin, yasaklayanın kendisinden ümit beslenilmesini, kendisinden korkulmasını, gönüllere oturtmak isteyen zalimlere, hainlere, ahmaklara karşı bir başkaldırıdır.
Namazın hedefi, insanın kendi nefsinde her tür fitneye, ayartmalara karşı koyabileceği manevi bir güç oluşturması; yeni bir iman, kalbi aydınlatan bir nur meydana getirmesidir. Nefsin şerrinden, onun hilelerinden, oyunlarından korunması, onun zaaflarına hâkim olabilmesidir.[2]
Namazın çirkin ahlak, kötülük ve utanmazlıkla ilgili işleri, geçici zamana bağlı zevklere düşkünlüğünü ve nefsaniyeti, eğlence düşkünlüğünü yok etmekte sahip olduğu gücü, ayet-i kerimede Rabbimiz bizzat şöyle buyurmuştur: “Sana kitaptan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklardan ve kötülüklerden alıkor. Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük ibadettir. Allah, yapmakta olduklarınızı bilmektedir” (Ankebut, 45). Bunun sebebi ise namazın, insanın yüzünü ve yönünü değiştirmesi, ona yeni bir zevk, yeni bir istek ve yeni bir düşünce bahşetmesidir. İbadetlerin ruhu olan o yüce namaz, namaz kılan kişiyi aşağılık ve adi işlerden çıkararak büyük işlere, üstün hareketlere sevk eder. İmansızlığı, günahkârlığı, Allah’a itaatsizliği ona kötü ve iğrenç gösterir. Ama bütün bunlar, ancak kılınan namazın gerçek namaz olması ve hayat, enerji, vecd dolu olması halinde olur.
Bir de namazın cemaatle kılınması durumu vardır ki buradaki etkisi, daha büyüktür. Öyle olur ki ihlaslı birtakım tertemiz insanların samimiyeti, Allah’a yönelişi ve gönlünü tamamen ona bağlayışı yüzünden içinde bulunduğu cemaatin hepsi, Allah’ın rızasına ve himaye gölgesine girer ve bir tek Allah erinin samimiyeti, gönülden tam bir bağlılıkla Allah’a yönelişi, pek çok yılgın, cesaretsiz insanı harekete geçiren bir görev yapar da bir tek kişi yüzünden her kesin ibadeti kabul olur. Bu şey, ne şeriata ne de akla aykırıdır.[3] Çünkü bu ihlas sahibi gönül erbabı insanlar hakkında Peygamberimiz: “Bunlar, öyle kimselerdir ki yanlarında oturanlar asla yoksun kalmazlar” buyurmuştur.
Zekât: Bu ibadet, Allah’a yaklaşma ruhudur. Aynı şekilde insan hayatına en çok sosyal açıdan etki eden ibadetlerden birisidir. İnsanı; cimrilikten, bencillikten, fakirlerin hakkını çiğnemekten ve kalbi katılıktan uzaklaştırıp kötülüklerden engelleyen, Allah’ın rızasını elde etme, yoksulların, zayıfların gönlünü alıp yardımcı olma sonucunda malda, servette arınma, hayır ve bereket meydana getirir. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey Peygamber! Sen, onların mallarından sadaka (zekât) al. Onun aracılığı ile o malları temizler arındırırsın” (Tevbe, 103).
Bir başka ayette de şöyle buyrulmaktadır: “İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekât ise işte bunu yapanlar, dünyada mallarının bereketini, ahirette sevaplarını kat kat artıranlardır” (Rum, 30). Bu temel yararlardan sonra, kitlenin ve toplum düzeninin yararı gelir. Bunda, toplumun kendini garantilemesi, yoksulların önemli ihtiyaçlarının karşılanmasına teşvik vardır.
Zekât, toplumsal sorumluluğun yerine getirilmesini, ihtiyaç sahibi kimseler gözetilerek aynı zamanda bu kimselerin yalnızlık hislerinin önüne geçilerek psikolojik açıdan iyi olmalarını sağlayan ibadettir.
Hac: Hac, İslam milletinin doğruluğunu, kötülükten arınmışlığını ve İslam’ın asıl ve temel yapısını korumakta çok önemli payı olan senelik bir toplantısı, diğer ifade ile askeri geçiş törenidir Bu dini değişmekten, tahriften ve bozulmaktan korumak, bu ümmeti asıl kaynağına, köklerine bağlı kenetlenmiş tutmak için eski milletlerin düştüğü tuzakların, hilelerin perdesini sıyırıp onları tanımak için bu toplantıdan sağlanan destek, başka hiçbir yerden sağlanamaz. Bu bakımdan hac, bu ümmetin damarlarına sürekli taze kan pompalamak için çırpınan zinde, güçlü bir kalp gibidir.
Hac sırasındaki ortam ve atmosfer, özel bir neşe ve anlam taşır; sanki ona bir cereyan dokunmuştur da hava elektriklenmiştir. Uzak yerlerden buraya gelen Müslümanlar, yıkılmış ve boş kalplerini yeniden onarırlar ve iman, muhabbet, heyecan, ilim, anlayış azığı ile doldururlar da memleketlerine geri döndükten sonra ondan faydalanarak her çeşit günah teşvikine, hırsa, baskıya ve korkuya karşı koyarlar. Böylece iman elektriğinin bu cereyanı bütün İslam ümmetinin vücudunda dolaşır.
Oruç: Orucun hedefi ve hayatımız üzerindeki etkilerini, İmam Gazali, bize şöyle ifade etmiştir: Orucun amacı, kendisine samediyet (kendisinin kimseye muhtaç olmaması ve herkesin kendisine muhtaç olması) denen ilahi ahlaktan bir ahlak yansımasını insanın kendi içinde meydana getirmesidir. Olabildiği kadar melekleri taklit ederek insanın isteklerden elini çekmesidir. Çünkü hem melekler isteklerden arınmıştır hem de insanın derecesi hayvanlardan üstün olduğu gibi isteklerine karşı koyabilmesi için de insana akıl, mantık iyiyi kötüden ayırt etme yeteneği bahşedilmiştir. İstekler, arzular çok kere ona hâkim olduğundan ve onlardan kurtulması için şiddetli bir mücadele vermek zorunda olduğundan dolayı, elbette o meleklerden daha aşağı derecededir. O bakımdan her ne zaman o kendi arzularının isteklerinin çağlayıp giden nehrinde akıp gitmeye başlarsa aşağıların aşağısına düşer ve hayvanlar sürüsü içine girer. Ve her ne zaman arzularına kendisi üstün gelirse o zaman, en yüce makamlara ve melekler âlemine kadar yükselir.
Oruç, insanın, şeytana yolları dar getirmesi, hem ahiretine hem de dünyasına zarar veren şeylere doğru yönelmekten organlarını ve elini, ayağını engellemesidir. Oruç tutan takva sahipleri için gem, mücahidler için kalkan, Allah’a yakın olan kullar için nefsi zahmete sokup manen Allah’a daha çok yaklaşmadır.[4]
İbn Kayyım, bu konuda şöyle diyor: “Kalbin ıslahı ve durumunun düzeltilmesi, Allah’a giden yola girmeye ve manevi huzura bağlı olduğundan ve tamamen Allah Teâlâ’ya yönelmeye dayandığından dolayı, huzursuzluk onun için çok zararlıdır. Fazla miktarda yeme, içme, insanlarla aşırı içli dışlı olma, her zaman onlarla buluşma ve gerektiğinden fazla konuşma iç huzura zarar verir de insan Allah’tan koparak çeşitli yolar üzerinde şaşkın şaşkın dolaşmaya başlar. Sadece bu yüzden bazı kereler doğru yolu kaybeder. Bütün bunlardan dolayı Allah’ın merhameti, kendisinin kullarına orucu farz kılmasını gerektiriyordu. Oruç aracılığı ile insanı Allah’a ulaşmaktan mahrum eden yemeğin fazla olanının, arzuların aşırısının yok edilebilmesi gerekiyordu. Ayette, Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey müminler! Sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılındı. Umulur ki oruç sayesinde fenalıklardan sakınırsınız” (Bakara, 183).[5]
Sonuç olarak; üzerinde durduğumuz İslam’ın temel esaslarından olan namaz, oruç zekât ve hac ibadeti, Müslümanın sembolik olarak yaptığı, ruhsuz hal ve hareketlerden öte insanın hayatına yön veren, insanı etkisi altına alarak şekillendirmesidir. Rükûu ve secdesi ile insanda tevazu meydana getiren, Allah’ın huzurunda nefsinin acziyetinin farkına vardıran Namaz,
İnsanlara acımayı, yardım severliği, cömertliği ve İslam kardeşliğini, mal hırsından ve açgözlülükten uzaklaşmaya teşvik eden Zekât,
Şeytanın kendi amacını gerçekleştirmek için kullandığı beşeri arzuların başını ezmek ve nefsi terbiye eğitimini öğreten Oruç,
İslam kardeşliğinin tezahürü, ırkçılığın ve taassubculuğun kökünü kazıdığı rahmet panayırı ve evrensel bir şuur olan Hac,
Tümüyle bahsettiğimiz bu ibadetler, elbette amacına binaen yani yalnızca Allah rızasını kazanma doğrultusunda yapılırsa ancak ibadet olur ve insana dünyada da ahirette de fayda sağlar, yaratıcısı ile bağı o denli sağlam olur. Dolayısıyla insanın hayatına tümüyle etki eden ibadetler, aslında Allah’ın kullarına bir rahmet tecellisidir.
Mümine KARAKUŞOĞLU
[1] Buhârî, İman, 2.
[2] Ebu’l Hasan en-Nedvi, Dört Rükün: Namaz, Zekât, Oruç, Hac, sayfa: 72, 73
[3] Ebu’l Hasan en-Nedvi, Dört Rükün: Namaz, Zekât, Oruç, Hac, sayfa: 81
[4] İhyau Ulum, cilt: 1, sayfa: 212
[5] Ebu’l Hasan en-Nedvi, Dört Rükün: Namaz, Zekât, Oruç, Hac