Adamın biri, mahallenin delikanlılarından hoşlanmaz, onlara gününü göstermek ister. Gençler, dört kişidir, tek başına hepsine gücü yetmez. Planını yapar ve gençlerin yanına gider.
“Gençler nasılsınız, nerelisiniz?” muhabbetinden sonra, “Ooo Ali, seninle hemşeriyiz, sen bir kenarda dur. Veli, sen benden küçüksün sana dokunmam, sen karışma. Hasan, senin adın babamın adı, sende kenarda dur.” der ve Hüseyin’i bir güzel döver.
Sonra Hasan’a gelir. “Babamın adını taşımakla kurtulacağını mı sandın? Gel bakayım” der ve Hasan’ı da bir güzel döver.
Döner küçük olan Veli’ye, “Gel bakalım buraya” der ve onu da bir güzel döver. Sıra hemşerisi Ali’ye gelmiştir. Ali, dayak yiyeceğini anlamıştır ama iş işten geçmiştir. Onun da akıbeti arkadaşları gibi olmuştur.
Dört arkadaş yerde inleyerek yatarken, Ali düşünür: “Bu adam tek başına bizi nasıl dövdü? Bu adam, bizi böldü, birbirimizden ayırdı, sonra teker teker dövdü. Biz, hatayı bölünerek ve arkadaşımızı ona teslim ederek yaptık.”
Bugün bizler bölünür, Filistin’in dövülmesine göz yumarsak, yarın bir başka milletin dövülmesine göz yumarsak, sonrasında da bizim de dövülmemiz kaçınılmazdır. Kardeşlerimiz dövülürken sessiz kalırsak, yarın dayak yiyip “Ah! Vah!” ederken düşünmemiz, acılarımıza çare olmayacaktır.
Arzı mev’ud (İsrail diyarı), Kitab-ı Mukaddes’te, Hz. İbrahim’e yapılan vaatte, “Mısır, Nil nehrinden Fırat ırmağına kadar olan bölge” (Tekvin 15/8). Ayrıca “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacaktır” denilmiştir (Tensiye 11/24; Yeşu 1/3). Arzı Mev’ud; Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup ve Hz. Musa’ya ve onun zürriyetine ebedi mülk ve miras olarak verilmiştir (Tekvin, 17/8, 28/4, 13; 48/4; Çıkış 6/8).[1]
Yahudilerin kutsal kitaplarında Arz-ı Mev’ud, Mısır’dan Fırat nehrine kadar bölgeyi kapsamaktadır yani Türkiye’nin Güneydoğu illerini de içine almaktadır. Yahudi inancına göre bu bölge, kendilerine vaad edilmiş vatan topraklarıdır ve bu topraklara sahip olmak için adım adım işgal faaliyetlerine devam edeceklerdir.
Bugün Filistin olur, yarın Lübnan, sonra Ürdün, sonra Suriye, İran derken sıra Güneydoğu illerine gelir. İsrail sınırlarını çizmiyor, sınırsız işgale gaspa, hırsızlığa devam ediyor.
Bugün Filistinli kardeşlerimiz İsrail’e karşı mücadele veriyorsa onlara destek olmamız lazım. “Bize ne, onlar Arap” dememiz yanlıştır. Onlar, Güneydoğu illeri için de mücadele veriyorlar. Onlar mücadeleyi bırakırsa Lübnan mücadeleyi bırakırsa, Ürdün mücadeleyi bırakırsa, yarın bizim kapımızı çalmayacağından emin değiliz. Güneydoğu illerini, kendi mülkleri kabul ediyorlar.
İsrail devleti, 1948’de kuruldu, yetmiş yılda Filistin’i işgal etti. Yetmiş yıl, insanlar için uzun bir ömür olabilir, devletler için kısa bir zaman dilimidir. Filistin’den sonra hangi devleti işgal edecek? En zayıf halka Lübnan gibi görünüyor; zaten Hizbullah orada. Bahane de hazır! Ya sonra kimde? Şimdi durdurulmaz ise yarın, bu işgalci devleti kim durdurabilir? Yarın kapımız çalındığında bize, hangi devlet yardıma gelir?
Bu adam, bugün Filistin’i dövdü, yarın Lübnan, sonra başkası! “Bu adam, bizleri nasıl dövdü?” demek için bir yerlerimizin kırılması mı lazım? Hepimizin dövülmesi mi lazım? Topraklarımızın bir kısmını işgal ettikten sonra, “vah, tüh!” etmenin de bir faydası yok.
Haberlerde alt yazı olarak geçen, Gazze’de 7 bin ölü, 20 bin yaralı, bunların 2 bini çocuk,[2] sadece rakamdan ibaret sayılar değildir. Gazze’de öldürülen, canlardır. Gazze’de katledilen, insanlıktır. Özgürlüğü için mücadele veren, Müslüman kardeşlerimizdir.
Haber spikerlerinin ağzından çıkarken ya da televizyonlarda alt yazı olarak ne de kolay söyleniveriyor. Gazze’de Müslüman olmak, evlatlarının ayaklarına isimlerini yazmak, topluca şehit olmayalım diye aileyi üç veya dört kişi, farklı yerlerde iskân etmek, sabaha hangimiz sağ çıkacak diye beklemek… Gazze’de Müslüman olmak, böyle bir şey!
“Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz, diridirler; fakat siz, fark etmiyorsunuz” (Bakara 154). “Allah yolunda öldürülenlere gelince Allah, onların amellerini zayi etmez. Allah, onları kendilerine tanıtmış olduğu cennete koyacaktır” (Muhammed 4).
Gazzeli kardeşlerimizin kimisi şehit oldu, kimisi de şehit olmayı beklemektedir. Onlar, vazifelerini yerine getirmektedirler, bizler ne yapıyoruz?
İsrail’i topluca protesto etmek yerine, gene bölünmüş bir tablo mu çiziyoruz. STK’lar, vakıf ve dernekler, Müslümanlar şehit olurken bir araya gelemiyor mu? Boykot ürünlerinde indirim yapılınca, fırsat bilip Ariel, Coca Cola, Mc Donalts, Burger King’e mi koşuyoruz?
Gazzeli kardeşlerimizin ahirette hesabı kolay; fakat bizler, kardeşlerimize yardım edememe, yetersiz kalma konusunda hesabını veremeyiz. İki milyar Müslüman nüfus, On milyon İsrail nüfus (On milyonun %20’si Müslüman Arap) İsrail’in 220 katı Müslüman, nasıl oluyor da İsrail karşısında aciz kalabiliyoruz? Nasıl oluyor da kardeşlerimizi şehit edebiliyorlar? Müslümanlar olarak bunun hesabını nasıl veririz? Bilmiyorum.
Toplumumuzda yanlış bir atasözü var: “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!” Bugün yılan bize dokunmuyor olabilir. Yarın dokunmayacağının garantisi yoktur. Dokunacak kimse bulamayınca bize de dokunacaktır.
Bugün Filistin’e dokunuluyorsa veya dövülüyorsa yarın Lübnan’a dokunulacaksa veya dövülecekse elbette sıra bize de gelecektir. Müslüman kardeşlerimizi şu veya bu sebepten dolayı desteklemez, dövülmesine göz yumarsak, yarın yumruklar bize de gelmeye başlayınca, başımıza bombalar düşmeye başlayınca, “Ey! Müslüman toplum, deredesiniz?” diye feryat ederiz.
Bugün Filistin’in feryatlarına, “Bize ne onlardan!” diyerek kulak tıkarsak, yarın felaket, işgal bizim de başımıza geldiğinde birileri de “Biz feryat ederken kimse bize yardım etmedi. Şimdi de siz başınızın çaresine bakın!” derler.
“Müslümanlar ancak kardeştirler.” (Hucurat 10)
Rabbim, Filistinli kardeşlerimize yardım etsin. Birleşmiş Milletler veya İslam İşbirliği Teşkilatından bir yardım, destek geleceği gözükmüyor. Müslümanlar olarak bizlerin bir şeyler yapması gerekiyor. Maddi yardım veya manevi destek vererek, kardeşlerimize yardım edebiliriz. Ayrıca İsrail ve Amerikan mallarını boykot ederek, onların değer verdiği para kaynaklarını kesebiliriz.
Filistin’de mazlum halk, çocuk, sivil katlediliyor ve Rabbim, bunları kayıt altına alıyor. Yarın hesap defterimizde olumlu bir şeylerin olmasını istiyorsak, bugün herkes ne yapabilirse onu yapmalıdır. Bu, hem Filistin hem de hesap defterimizde olumlu bir şeylerin kayıt altına alınması içindir.
Yeryüzünde açlık, susuzluk, çocuk ölümlerinin son bulması ve mazlumların refaha ermesi dileğiyle, selametle kalın…
Cefai DEMİREL
[1] Detaylı bilgi için TDV Ansiklopedisine bakınız.
[2] Yazıyı yazarken rakamlar böyle idi.