Yağmurun ıslattığı, gecenin kararttığı ve yalnızlığın çoğalttığı acılarla yaşamak, insanoğlunun hilkatinde ömür boyu var olacaktır. Ağacın, balta ile inen her darbeyle biraz daha eğilmesi, yıkılmasına biraz daha yaklaşması gibi, insanın da ruhuna rastlayan her darbeyle biraz daha yok oluşa sürüklenmesi, acılara karşı koyamadığının göstergesidir. Hâlbuki insanın dünyaya gönderiliş amacı, imtihanlarla çarpışmaktır. Bu nedenle önüne konulan engel ve zorluklarla baş ederek, hayat mücadelesi denilen olayın içine girmiş olur. Herkese, zorluklarından bir pay çıkaran hayat, elbette can taşıyan her varlığa bir sınav kâğıdı sunar. Sınava tâbî tutulan kimseler ise ya elinden geldiğince kâğıdını doldurur ya da sadece ismini yazıp kâğıdı teslim eder; aczini ortaya koyar, sınavlardan ürkmeye ve nefret etmeye başlar. Bu da o kimseyi, isyana sürükler. Onu sınava tâbî tutanın bizzat Rabbi olduğunu unutur, zayıf aldığı notun, onu ne kadar değiştireceğini düşünemez.
Basîreti kavî bir kul, yaşamının öne sürdüğü şartlarla hayatına devam eder. Ruhunun derinliklerinde bir yerde, Rabbinin ona verdiği bir güçle, hayat sınavını yüksek notlarla geçer. Kendine acı veren olaylar karşısında ve yüreğine darbe yediği zamanlarda, bir ağaç misali eğilmez; aksine her darbe, onun yükünü hafifletir. Rabbinin onu gözetmekte olduğuna, bu sınavı da onun yardımıyla geçeceğine kalpten inanır. Zira öğretmenler, çalışkan ve sağlam bildiği öğrencilerini, bir kat daha zor imtihanlarla sınarlar… Allah katında sağlam duruşlu bir kul olmak, ne yüce bir nimettir…
Ne zaman bir yağmur yağsa, hep ilk ıslanan biz oluruz. Ne zaman gece çökse üzerimize, ışıklarını ilk kapatan yine biz oluruz. Ne zaman ruhumuz bitkin düşse, kendimizi insanlardan soyutlayan ilk biz oluruz. Kendi mutluluğumuzu kendimiz karalarız aslında. Kabuk bağlamış bir yara, bir yerlerimizde hep hazır bekler kanamak için. Hâlbuki izin vermemeli insan. Dünya, bizim için bir yük değil, asıl hayata gidişin bir provası olmalı. Burada geçirdiğimiz her dakika, lehimize akmalı. Dertler içerisinde debelenirken, etrafımızdaki insanlar dâhil birçok kalbe yara açmış oluruz. Elbette bu gözlerden yaş akmalı. Günahlarımız, en azından sıcak damarlarla yumuşamalı. Ama bedenimiz hiçbir olay karşısında bükülmemeli. İsmailce (as), Nuhça (as), Yakubca (as), Musaca (as) ve Eyyübce (as) diriltmeliyiz yüreklerimizi. Tebessümler açmalı sîmâlarda. Umut, tek silahı olmalı imtihan sahibinin. Yaşadığı asra ayak uydurmaktansa, zırhını kuşanıp umut besleyen yürekleri ardına toplamalı insan…
“Acılar umudu buldurur bize,
Bir zırha büründüm bu çağa karşı.” (Mehmet Akif İnan)
Rüveyde Bera PALA