Yüce Rabbimizin adıyla başlayıp yine O’na hamd ediyor ve Rasulullah Efendimize salât u selam gönderiyoruz. Dünya üzerindeki bütün Müslümanlara da içtenlikle selam veriyoruz.
Kadınsız bir yapılanmanın kötürüm olacağını ve kadınsız bir ümmetin yarım ümmet olacağını bilmeliyiz. İslami bir oluşum ya da hakiki bir İslami topluluk (ümmet), erkek veya kadın-egemen bir hüviyet taşımaz, taşımamalı. İslami bir topluluk, deyim yerindeyse, vahiy-egemen, sünnet-egemen bir toplumdur, Kur’an ve Sünnet merkezli bir sosyal organizasyondur. Erkekle kadını birbirine hasım ve rakip gibi yarıştıran söylemler, bir sapma ve bölünmüşlüğe hatta yabancılaşmaya tekabül eden yaklaşımları içermektedir.
Kur’an, bütün insanlara ve Müslümanlara seslenen, hayatın her alanını kuşatan bir hidayet, felah ve hayat rehberidir. Müslümanlara en güzel örnek olarak sunulan Rasulullah’ın (sav) sahih pratiği de bu minval üzere hayat bulmuştur. Vahyin bir bakıma özünü oluşturan tevhidi ilkeler de cins ve kişi ayrımı gözetmeden iman ve salih amel bütünlüğünü içeren bir dönüşüm ve yaşayışı esas almaktadır. Esasen “Tevhidi/İslami mücadelede kadın” ve “Tevhidi/İslami mücadelede erkek” ayrımından ziyade iki cinsi birlikte anmak daha doğru bir anlayış ve davranış olur. Çünkü insanların yaratılış gayesi olan Yüce Allah’a kullukta ve bu kulluğun görkemli bir uzantısı olan tevhidi mücadelede, kadını ve erkeği birbirinden ayrı, birbirinden bağımsız düşünemeyiz. Nitekim insanlar için apaçık bir çağrı olan ilahi vahiy, kadınıyla erkeğiyle bütün bir insanlığı muhatap almakta, bütün bir insanlığı hidayete ve Allah’a kulluğa davet etmektedir.
Erkeğiyle ve kadınıyla bütün bir insanlığı muhatap alan ilahi vahiy, kulluk sorumluluğunda olduğu gibi bunun neticesi olan ceza ve mükâfatta da hem kadınları ve hem de erkekleri muhatap almaktadır. Zira cehennem azabına, erkeğiyle kadınıyla bütün kâfirler, bütün müşrikler, bütün münafıklar girecektir. Aklımızla kavrayamayacağımız, hayalini bile kuramayacağımız ebedi cennet hayatına ise iman edip salih amel işleyen erkek ve kadın bütün müminler, bütün Müslümanlar gireceklerdir. Şanı yüce Rabbimiz, ister kadın olsun, ister erkek olsun hiçbir müslümanın salih amelini boşa çıkarmayacaktır. Nihayetinde de onları cennetle müjdelemektedir.
Kendi kadınlarını yeterince aydınlatamamış, onların düşünce, duyarlılık ve güçlerini her alanda ve her anlamda dolaşıma sokamamış, onlarda birliktelik, istişare ve mücadele etme sorumluluğunu tesis edememiş yapılanmaların topluma yönelmeleri ve dönüştürme iddiasında bulunmaları da haliyle çok büyük eksiklik ve çıkmazlar meydana getirmekte, muhataplar nezdinde de çelişki ve sıkıntılar oluşturabilmektedir. Diğer taraftan, gerek İslami oluşumların gerekse toplumların yarısının kadınlardan oluşması; tebliğ, davet, etkinlik ve dayanışmada yetişmiş kadın unsurunun gerekliliğini kendiliğinden zorunlu kılmaktadır.
Günümüzdeki Müslüman kadınların İslami faaliyette bulunabilecekleri sosyal düzlemler, bu kadınların öncelikle yakın çevrelerinde oluşturabilecekleri ve ilişki sınırlarının dikkate alındığı, belli olduğu düzlemlerdir. Müslüman kadının İslami faaliyeti, öncelikle aile içerisinde başlamakta ve yakın çevreden uzak çevreye doğru bir gelişim göstermektedir. Her gün yeni şeyler öğrenmek isteyecek olan çocuklarına İslami öğretiyi sunan, kadın akrabalarına haliyle, hareketiyle ve rahmetli, merhametli anlatımıyla İslam’ı tebliğ eden, cahiliye üzere olan komşularıyla insani diyalog kuran, onların ister istemez takdir edecekleri bir kimlik ve kişiliği onlara gösteren ve böylesi zeminlerde onları hayra, onları tevhide davet eden mümine kadınlarımız, hiç şüphesiz ki gıpta edilmesi gereken mümine kadınlarımızdır. Bütün bunların üstünde aile içi ve yakın çevredeki İslami faaliyetlerini hakkıyla yerine getiren ve özel yeteneklere sahip bazı istisnai kadınlarımız ise bu faaliyet sınırlarını ilahi ölçüleri dikkate alarak yakın çevreden uzak çevreye doğru genişletmekle yükümlüdür.
Erkeklerde olması gerektiği gibi, fıtri özellikleri çerçevesince iffetli olmayı göz ardı etmeyerek okuyan, üreten, faaliyette bulunan, tebliğde, hakkın ve adaletin, tevhidi mesajın şahitliğinin yapılmasında; şirke, tuğyana, zulme, ahlaksızlığa karşı mücadele etmede sorumluluk sahibi kadınların çoğalması, hareket alanımızı genişletecek, dünyamızı renklendirip güzelleştirecektir. Ayrıca kadınlar bazında oluşacak bu devingenlik, çoğu zaman ihmal edilen çocuk ve gençlerin eğitimine sayısız katkıda bulunacak ve hatta bu alandaki prestijimizi artıracaktır.
Ciddi bilinçlenmenin ve dengenin yakalanabilmesi, büyük oranda Müslüman kadınların uyanış, azim, gayret ve örneklikleriyle teşekkül edecektir. Tekrar vurgulamak gerekirse İslami davet ve tanıklık çabaları, asla cinslere göre ayrıştırılamaz ve birçok alanda kadınların erkeklerle/eşleriyle/kardeşleriyle ortak görevleri, sorumlulukları vardır. Bu bilinç ve düzey yakalandığında, İslami uyanış ve mücadelenin gücü de kendiliğinden iki katına çıkabilecektir.
Bunlarla birlikte Müslüman/mümin kadınların diğer kadınlardan daha ileri boyutta takva sahibi olmaları, hal ve hareketlerine, konuşma adaplarına daha fazla dikkat etmeleri gerekmektedir. Evlerinde vakarla oturmalı, öncelikle evlerinde okuyup, evlerinde düşünmelidirler. Öncü ve örnek olmak isteyen mümine kadınların bunları dikkate almaları, cennet yolunu önce evlerinde aramaları, onurlu bir kimlik ile öncelikle evlerinde var olmaları, onlar için en güzel tercih olacaktır.
Kendini, eşini, çocuklarını, komşularını, akrabalarını, ulaşabildiği bütün insanları İslam ile ihya etme, tevhid ile tanış kılma bahtiyarlığına koşan mümin ve mümine kullara selam olsun.
Fatih PALA
fatihpalafatih@gmail.com
Faydalanılan Eserler:
1. Ali Değirmenci, Vahyin Şahitliği ve Toplumsal Değişim, Ekin Yay, Temmuz 2012, İstanbul.
2. Mehmed Alagaş, Kadının Onuru, İnsan Dergisi Yay, Ağustos 2009, İzmir.
Arşiv
Yazarlar
Müslüman Kadının İslami Mücadeledeki Rolü
- by Fatih Pala
- 22 Şubat 2022
- 0 Comments
- 0 Views