Milyon Milyon Neferin Komutanıydı Fethi Şikaki
Arşiv Yazarlar

Milyon Milyon Neferin Komutanıydı Fethi Şikaki

Dünya, üzerinde iyi sıfatını taşıyan nice insanı barındırıyor da olsa, bir o kadarını da ve hatta daha fazlasını da toprağına katmıştır. İyiler, çoğu kez acele edip gitmişlerdir bizden önce, hepimizin istisna kabul edilmeksizin varacağımız yere. “Kötüler âlemi sarmış gidiyor/ İyiler kendini yormasın boşa.” şarkısının aksine, iyilerin iyiden iyiye yorulması gerektiğine, yaşayanlar ve yaşanmışlıklar şahittir. İyinin ve iyiliğin yegâne sahibi olan Rabbimiz Zülcelâl, nasıl ki iyi olarak (fıtrat üzere) yaratmış ise bizleri, o hal üzere yaşamak ve yine o hal üzere can emanetimizi teslim etmemiz gerekir.

Ahirette uzun uzun dinlenmek için dünyada çok fazla yorulan iyilerimizden biri de 26 Ekim 1995 tarihinde, doğup büyüdüğü topraklar olan Filistin’de, son nefesini şehadetle taçlandıran şehid Fethi Şikakî’dir. Mücadeleyle geçen bir yaşam ve şehidlikle gelen bir ölüm. Tam Müslümanca bir konuş, Müslümanca bir duruş ve aynı minval üzere gidiş. Rabbimiz, onu ve tüm şehidleri rahmetiyle yarlığasın. Âmin.

Onun adını, şehadetinden birkaç yıl sonra dinlediğim ezgilerden duyup bilecektim. Grup Kardeşlik Çağrısı’nın ilk albümü olan “Neden”de geçen ve sözlerinin bir kısmı: “Fethi Şikakî şehid kahraman/ Milyon milyon nefere komutandı.” şeklinde olan ezginin yeri bambaşkadır onu anlatan, tanıtan olarak. Bir başka grubun ezgi-marş albümü olan “Umuda Çağrı”da ise sanatçılarımız: “Zulme boyun eğenler başkaldırdı seninle/ Esaret zincirini kırdılar devriminle/ Çağın Ammar’ı sendin şehid Fethi Şikakî/ Çağın Musab’ı sendin şehid Fethi Şikakî.” diyorlardı. Ezgilere, marşlara konu olan bu adam, bu yiğit, yeni nesillere tanıtılmalıydı. Sadece yeni nesillere mi? Elbette ki hayır! Unutanlara da, zihinleri uyuşmuş olanlara da hatırlatılmalıydı aynı zamanda.

Biz, dergimizin bu sayısında, hâlihazırda “şubat/şehadet” ayında olmamız vesilesiyle, şehadetinden bir ay sonra yani Kasım 1995’te Fethi Şikakî’yi sayfalarına taşıyan Haksöz dergisinin 56. sayısından yararlanarak bahis açacağız. Söz konusu sayıda; şehadetin nasıl gerçekleştiği, Şikakî’nin kısa hayat hikâyesine ve mücadelesine, olayın üzerine hem Filistin’de, hem diğer ülkelerde ve özellikle de Türkiye’de yapılan basın bildirilerine ve protestolara yer verilmiş.

Şikakî, 44 yaşında iken şehadete ulaşır. Filistin’in Refah kentinde doğar ve tıp okumak için Mısır’da bulunur. Bu süreçte yani henüz öğrenci iken Fethi Abdulaziz müstear ismiyle pek çok makale yazar ve bu makalelerini “İslamî Alternatif” ismiyle kitaplaştırır. Tabi kitap, Mısır diktatör rejimini oldukça rahatsız eder. Sistemlerini, düzenlerini, zulümlerini tehdit edici unsur olarak gördükleri bu kitabı, yasaklarlar ve istihbarat birimi tarafından müellifini sınır dışı ederler. Yiğit Fethi Şikakî’nin, Filistin’e döndükten sonra ilk işi, “İslami Cihad Hareketi”ni kurmak olur. Gazze’ye yerleşir ve orada kurduğu bu hareketin beyin kadrosunu da sağlam Müslümanlardan oluşturur. Ve bu hareket, gösterdiği samimiyetle, azimle, kararlılıkla ve etkinliğiyle fazla geçmeden Siyonist İsrail’in dikkatini çeker. Tabi olay yalnızca dikkat çekmekten ibaret olmaz ve engelleme, karşı koyma, tutuklamalar, sürgün etmeler şekline doğru evrilir. Siyonist rejimden de başkası beklenemezdi ya. Böyle bir hareket başlattığı için Şikakî’yi ve dostlarını tebrik edip alınlarından öpecek değildi ya.

Siyonist çete tarafından “rahat durmadığı” gerekçesiyle iki kez tutuklanan Fethi Şikakî, sonunda sürgün edilir. Ama bilmiyorlardı ki Müslümanların sürgünü kendileri için hicret olarak anlam bulacaktı. Tıpkı geçmişin büyük âlimlerinden İbn Teymiyye’nin (rahimehullah), o güzel ifadesinde olduğu gibi: “Düşmanlarım bana ne yapabilirler ki; sürdürülmem hicret, hapsedilmem halvet ve öldürülmem şehadettir benim için!” Şikakî de bu düstur uyarınca hicretini Şam yönüne yapar ve burada, kaldığı yerden, daha büyük bir aşkla hareketin liderliğini sürdürür. Kâr ettiğini sanıyordu Siyonizm, başından def ettiğini düşünüyordu. Ancak bilemiyordu hareketin çığ gibi büyüdüğünü, her geçen gün ümmetin bütün fertlerinde yer bulduğunu.

Derken ve zaman ilerlerken ve Müslümanlar faaliyetlerini tüm hızıyla sürdürürken, Siyonist çetenin kendisi kadar kirli olan, kendisi kadar kirli işlerinin takipçiliğini yapan Mossad/İsrail İstihbarat Örgütü, intikam hırsıyla İslamî Cihad Hareketi’ne ve lideri Fethi Şikakî’ye neler yapabileceğinin planlarına koyulur. Plan, 26 Ekim 1995 Perşembe günü, Malta adasında iki silahlı nasipsizin kurduğu suikastla ve birisinin silahından çıkan beş adet kurşunun Fethi Şikakî’nin o secdeyle parıldayan tertemiz alnına isabet etmesi sonucu şehidler kervanına bir yiğidin daha katılmasıyla gerçekleşmiş olur. İman edenler, hiçbir şekilde zarara uğramazlar. Yaşarlarken inançlarının mücadelesini verip Rabbleri katında büyük derecelere ulaşırlarken, bu uğurda can verdiklerinde ulaşacakları derecenin sınırını da ancak yüce Rabbimiz bilir.

Fethi Şikakî’nin şehadeti, müminleri üzüntüye boğarken, Siyonistleri ve yandaşlarını sevincin en doruk noktasına taşır. Onlar için çok büyük kazançtır Müslümanlardan bir liderin yok olması. Kazancın kimlere ait olduğunu, hep birlikte günün batıdan doğacağı vakitten sonra görüp anlayacak dünya. Şikakî, şehadet şerbetinin lezzetini tatmaya koyulmuşken, Siyonist lider İzhak Rabin, sevincini basın mensuplarıyla paylaşmaktan imtina etmez. O imansız imtina etmeye dursun, diğer tarafta İslamî Cihad Hareketi ve ayrıca İslami Direniş Hareketi/Hamas, Batı Şeria’da 30 Ekim 1995 Pazartesi günü genel cihad ilan ederler. Beyt-i Lahm, Gazze ve el-Halil kentlerinde kitlesel gösteriler düzenlenir ve olayın sorumlusu Siyonist rejim, yaptığı bu zulüm dolayısıyla Rasulullah Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem), o meşhur hadisinde geçtiği üzere “dille uyarılır, kalple buğzedilir”.

Daha sonra, Gazze İslam Üniversitesi’nde dört bini aşkın Müslüman öğrenci, Fethi Şikakî’nin şehid edilmesini protesto ederek başta Filistin halkı olmak üzere her bir Müslümanı, bu şanlı liderin intikamını almaya çağrıda bulunurlar. Gerçekleştirilen gösterilerde, bu yaptıklarının Siyonist İsrail’e çok pahalıya mal olacağını bildirirler durmadan harlanan ve kaynayan yürekleriyle. Onlar, yalnız değildir bu uğraşlarında; Türkiye’den de sesler yükselir eşzamanlı olarak. İstanbul’daki üniversitelerin çeşitli fakültelerinde Müslüman öğrenciler tarafından basın bildirileri düzenlenir, bildiriler dağıtılır, afişler asılır şehidle ve davasıyla alakalı. Bu davranış gösteriyordu ki dünya coğrafyasındaki bütün Müslümanlar, Evrensel bir İslamî Hareket’in mensubu oluyorlardı. Dicle kıyısında vahşi kurtlar tarafından kapılan bir koyunun hesabının derdiyle yanan Ömer’in (radıyallahu anh) kaygısından farksızdı bu. Dava, dün ne idiyse bugün de aynıdır ve aynı olarak sürdürülmek zorundadır. Kişiler ve mekânlar değişim arz etse de inanç, dava ve tavır değişmiyordu, değişmeyecekti.

Fethi Şikakî’nin şehadetinin üzerinden tam yirmi sekiz yıl geçmiş. O, nasıl ki öncekilerin yolunu takip ettiyse yani şehid olduysa, onun gidişini de daha pek çok izzetli gidişler takip etti edecekti: Yahya Ayyaş, Şeyh Ahmed Yasin, Abdulaziz Rantisi ve daha nice dava erleri… “İntifada” ezgisinde “Filistin’deki meş’ale, sayhalanır tüm âleme.” diyen Müslüman sanatçı, ne de güzel özetlemişti konuyu. “Önderleri şehid olan bir hareket asla yenilgiye uğramaz.” sözünü de hatırlattıktan sonra, bu aziz şehidin davasına ve dava arkadaşlarına selamların en güzelini gönderiyoruz. Rabbimizden de asırların özlemi olan özgür Kudüs’te cümle ümmeti cem etmesini büyük bir iştiyakla niyaz ediyoruz, vesselam.

Fatih PALA

fatihpalafatih@gmail.com

 

 

GRUBA KATIL