Dünya siyasetini, çıkarları doğrultusunda şekillendiren hegomonik güçler, değişen koşulları lehine çevirmede yeni yöntemler geliştirmekteler. Başarısızlıkla sonuçlanan denemelerini, bozulan denklemlerini, sarsılan prestijlerini ise mücadelenin cilvesi addetmekteler. Tek dertleri, planladıkları işleri tamamlamak, yüksek kazanç elde ederken muhataplarına da otoritelerini kabullendirmek olduğundan dolayıdır ki hiçbir ahlaki/insani kuralı da zinhar kaale almamaktadırlar. Nüfuz alanlarını genişletmede de son derece gaddar, sinsi ve de toplumların mağduriyetlerinden yararlanmaktadırlar.
Vicdandan, ahlâktan, merhametten soyutlanmış sömürgeci odaklar, yeryüzünün her yanında operasyon yapabilecek biçimde yapılanmaktalar. Ulusal geleceklerini, aynı zihniyetteki ortaklarıyla birleşerek savaşlardan/işgallerden devşirecekleri zenginlikleri üzerine bina etmeleri nedeniyle de askeri teknolojik kabiliyetlerini sürekli geliştirmekteler. Bir yandan kontrollü bölgesel krizler üretirken bir diğer yandan da krizlerin karşıt taraflarına, büyük çaplı silahlar satarak ekonomik gelirlerini kat be kat artırmaktalar. Kurdukları bu melun döngü ne yazık ki ateşten çember içinde kalanların hasımlarından intikam alma, hükümranlık makamına oturma ve de emperyalistlerin beğenisini elde etme vari iğrenç düşünceleri yüzünden durdurulamamaktadır. Oyun kurucu şeytani merkezler, çok akıllı olduklarından değil, düzeneklerinde kullanabilecekleri bol sayıda ahmak/bilinçsiz tipleri bulmada zorlanmadıkları için etkililer. Oynadıkları şer oyunlarının başlarına geçirilmesinin, kitleleri yeni dünya düzeni denilen sistem hakkında bilgilendirilmesiyle, dost görünümlü düşmanların gerçek yüzlerini tanımalarını teminle kabil olabileceği de unutulmamalıdır. Bu hayati görevi de İslami kadrolardan başkası başaramaz.
Artık girdikleri coğrafyaları soyarak, halkları sindirip köleleştirerek ve süslü vaadleriyle akılları hipnoz ederek canavarlaşan batılı rejimlere dur diyebilecek bir irade, bir direniş dili inşaa edilmelidir. Fiili/sıcak savaş halinin devam ettiği cephelerde, söz konusu manada bir mayalanma oluştu; südur eden mücadele kimliğini giyinmiş İslami özgürlük erleri evrenin her yanında ses vermekteler de. Zalimler, toplumsal hak arayışının tezahür etmediği ülkelerde varlıklarını hem daha köklü hem daha tehlikeli ve hem de kurumsal konuma tahvil etmekteler. Bunun en müşahhas örneklerini hususen Afganistan’da, Irak’ta görmekteyiz. ABD/AB/Siyonist Rejim gözlerine kestirdikleri hedef ülkeleri teslim almada akla gelebilecek istisnasız her yola müracaat etmekteler. Nato çatısı altında kümelenen bu küresel terör devletleri, işgal tokmağıyla mahv-u perişan ettikleri ülkelerde, imtiyaz sağlatıcı çok özel güvenlik antlaşmaları da imzalamaktalar. Böylelikle de ilgili coğrafyaların dışarıdan gelip fitne, kaos imal eden bir mütecaviz olmaktan çıkıp, o şartların doğal dahili bir aktörü kimliğini kazanıyorlar.
Malum vampirleşmiş saldırgan yönetimler, menfaatlerinin kesiştiği, karşılaşmaktan kaçınamadıkları stratejik koordinatlarda açık savaş yerine, diplomatik becerileriyle arz-ı endam etmekteler. Rusya’nın yörüngesinde topladığı diğer yandaş ülkelerle Suriye düzleminde ABD/AB/Siyonist Rejimle aralarındaki hesaplaşma yöntemi fazla söze gerek bıraktırmıyor. Yakın bir zaman evvel patlak veren Ukrayna’daki dış kaynaklı iktidarı ele geçirme kapışması, ilgili karşıt blokları bir kez daha cephede buluşturdu. Rusya tarihi/coğrafi geri planına dayanarak gerçekleştirdiği Kırımı ilhak ve etki sahasını derinleştirme hamlesinde, batılıların akıllarından geçenleri çabuk deşifre ederek yolundan döndürülmesini de engelledi. Sonrasında yürürlüğe koyduğu eylem takvimi sayesinde de düşmanlarıyla silahlar üzerinden değil masabaşında pazarlık üzerinden darbesini onaylattı.
Bu meydana çıkan tabloyu bizi/insanlığı gelecekte nasıl bir dünyanın/siyasi temelli kutuplaşmaların/sorunların çözümünde nasıl ve hangi modellerin revaçta tutulabilineceği zaviyelerinden okumalıyız. Öncelikle süper güç olanların da bu yolda hızlı ve önlenemez adımlar atanların da fiili savaş istemediklerini belirtelim. Geride kalan yıllar da güçler arası mal/coğrafya paylaşımından kaynaklanmış savaşların ne kadar ağır faturalar ödettirdiği görüldü. Karşılamakta zorlanılan savaş masrafları az sarfiyatla fahiş sermaye/petrol/doğalgaz tedarikini arzulayan mezkur devletlerce benimsenmemiştir. Dolayısıyla göz ardı edilemez böylesi mühim tecrübeler, küresel yağmacıları birlikte “kazan-kazan” formülünden yararlanmalıyız noktasına getirmiştir. Bugünlerde yürürlükte kullanılabilirleştirilen “kazan-kazan” bakışı şimdilik mantıklı/sempatik/cazip, konjonktürel keskin, ani, sert değişimler silsilesi değinilen ortak mentaliteyi alt-üst edebilir. Küresel savaşları da barışları da çıkarlar belirlemektedir.
Ana akım güçler netleştikçe zayıf ülkeler arada hırpalanmaktan korunmak için mevcut güç merkezlerinden birine angaje olmaktalar. Karşı durulamayan makro vakumlamaya ekonomik krizlerin sarsıntılarına ancak bu türden bir eklemlenme aracılığıyla direnilebileceği algısı iyice özümsetilmiştir. Rusya, Çin tandanslı blok kendilerine yakın az gelişmiş/fakir ama zengin doğal kaynaklara sahip ülkelere çok yönlü yardım yaparken ABD/AB/Siyonist Rejimimin de benzer ayakta tutma işlemlerini güdümleri altında barındırdıkları ülkelere yönelttikleri müşahede edilmektedir.
Yaşanan küresel iktidar savaşlarına seyirci kalamayız. Öğretilmiş/örgütlenmiş korkuların esiri olmamız emrediliyor. Nesneleştiricisiyasi kuşatmalardan ancak İslami değerlerle hayattaki özgün yerlerimize dönerek işgallere karşı kıyama geçerek zamanın müstekbirlerinden korkmadığımızı dillendirerek ve şereflerimizi koruyarak kurtulabiliriz.
NOT: Bu yazı Genç Birikim Dergisinin Haziran 2014 sayısında Yayımlanmıştır.