İşgalci Rejim Sadece Güçten Anlar!..
Arşiv Yazarlar

İşgalci Rejim Sadece Güçten Anlar!..

Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde Yahudilerden ve özelliklerinden bahsedilmektedir. Bahsedilen bu özelliklerin bir kısmını şöyle sıralamak mümkündür: Yahudiler, dönek ve korkaktırlar (5/54;2/246; 4/77) menfaatperesttirler (2/96), kaypaktırlar, sözlerine ve ahidlerine asla riayet etmezler (2/100; 5/13); ırkçıdırlar (5/18), dalalettedirler (7/138) ve zalimdirler (2/51). Ne yazık ki belirtilen bu vasıflar -ve başka vasıflar da ilave edilse yine de- Siyonistleri tanımlamada yetersiz kalacağı muhakkaktır. Çünkü Yahudiler, -iman edenleri hariç ki bunlar da çok azdır (2/100)- Allah tarafından lanetlenmiş bir kavimdir.[1] Peygamberlerini öldürmekte tereddüt etmeyen bu kavim[2], aynı zamanda Mü’minlere de en şiddetli düşmanlığı yapmaktadır (5/82). İnsanlık tarihinde, peygamberlerini şehid eden, fırsatını buldukları zaman acımasız ve zalimce davranmaktan çekinmeyen bu kavmin benzeri başka bir kavim yoktur. Bunca zulüm ve insanlık dışı katliamlarına rağmen ateşin kendilerine ancak sayılı birkaç gün dokunacağını savunmaktadırlar (2/80).

Bu özelliklere sahip olan böyle bir kavmin barıştan da insanlıktan da anlaması söz konusu değildir. Bunların anladığı bir tek şey vardır, o da güçtür. Ne yazık ki karşılarına da henüz -şimdilik- böyle bir güç -devlet olarak- ortaya çıkmış değildir. Ne yazık ki, kendisini İslam’a nisbet eden hiçbir ülke, bunca zulme ve katliama rağmen bu Siyonist işgalcilere karşı ciddi, dişe dokunur, mazlum ve masum Gazzelileri rahatlatacak bir adım atmış değildir. Bu ülke liderlerinden kimileri sadece konuşuyor, kimileri ise konuşabilecek bir cesareti bile bulamıyor. Çünkü koltuklarını kaybedeceklerinden korkmaktadırlar. Nitekim eli kanlı katil Netanyahu kimilerini çıkarlarınızı korumak için susun derken kimilerini de suçlayıcı tarzda konuşmalarla tehdit etmiştir. Mescid-i Aksa için kurulan İslam İş birliği Teşkilatı’nın Arap Birliği ile Riyad’da yaptığı toplantıda ciddi hiçbir adım atılmaması da bu tehdidin etkili olduğunu göstermektedir. Bundan dolayıdır ki, Riyad zirvesinde, Siyonist İsrail’e, ‘devlet terörü’, ‘insanlık suçu işliyor’ türü bayatlamış suya tirit cinsinden açıklamalarla yetinmişlerdir. Bu tür bayatlamış ve birbirinin tekrarı açıklamalar yapanlara sormak lazım, ırkçı rejim:

Sadece bugün mü devlet terörü işliyor?

Sadece bugün mü bebekleri, çocukları, kadınları ve yaşlıları katlediyor?

İşgalci rejim sadece bugün mü hastaneleri, ambulansları, okulları, camileri, Pazar yerlerini bombalıyor?

Sadece bugün mü BM kararlarını hiçe sayarak, BM bürolarını bombalayarak çalışan personelini katlediyor?

Evet sadece bugün mü medyayı susturuyor, gazetecileri katlediyorlar?

Sadece bugün mü Filistinlileri evlerinden, yerlerinden, yurtlarından zorla çıkararak eli kanlı katil hırsızları/yerleşimleri yerleştiriyor?

Oysa işgalci İsrail on yıllardır bu tür katliamları gerçekleştirmektedir. Üstelik bu devlet yöneticileri, daha önceki yıllarda da işgalci rejimin devlet terörü işlediği, bebek ve çocuk katili olduğu türü açıklamalar yapmışlardı. Ancak yaptıkları bu açıklamalara rağmen Riyad’da bir araya gelen ülke liderleri, sanki bunları hiç söylememişler gibi normalleşme ilişkilerini başlatmış ve karşılıklı ziyaretleşmeler gerçekleştirmiştirler. BAE, Bahreyn, Sudan, Fas, Türkiye normalleşme ilişkilerini kurarlarken, karşılıklı ziyaretleşmeler yaparlarken ve büyükelçiler gönderirlerken bu eli kanlı katiller her gün Kudüs, Nablus, Ramallah, El-Halil ve diğer Filistin sokaklarında çocuk, kadın ve erkek ayrımı yapmaksızın masum sivilleri katletmiyorlar mıydı? Filistinlileri doğdukları, büyüdükleri ve sahip oldukları yerlerden zorla çıkararak Siyonist katilleri yerleştirmiyorlar mıydı? Normalleşen bu ülkeler, işgalci rejimin gerçekleştirdiği bu katliamları 7 Ekim’den sonra yeni mi görüyorlar, yeni mi duyuyorlar?

Çok sert açıklama yapan Türkiye yöneticileri, bu katillerin, bu Gazze kasaplarının yeni mi farkına vardılar? Hayır!  Şeyh Ahmed Yasin katledilirken (22 Mart 2004) de aynı cümleler kurulmuştu. Daha sonraları 27 Aralık 2008 dökme kurşun saldırısında, 29 Ocak 2009 Davos’ta, 31 Mayıs 2010 Mavi Marmara, 19 Kasım 2012 Bulut Sütunu ve 8 Temmuz 2014 Koruyucu Hat saldırılarında benzeri açıklamalar yapılmıştı.

Türkiye C. Başkanı Erdoğan, Gazze’de savaş suçu işleniyor, bu suçu işleyenler mutlaka Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) tıpkı Milosevic gibi yargılanmalı diye açıklamalar yapmaktadır. Elbette yargılanmalıdır, bu doğru, ama Mavi Marmara olayından dolayı yargılanan Siyonist katilleri, ulusal ve uluslararası mahkemelerde yargılanmasını engelleyen kendisi değil miydi?  O zaman da benzeri katliamlar ve yakıcı bir şekilde abluka Gazze’de devam ediyordu, üstelik bir de uluslararası sularda Türkiye’nin on vatandaşı da katledilmişti. Sormazlar mı neden o zaman neden bu yargılanmalar engellendi? Üstelik şart koşulan üç madde de (Tazminat, ablukanın kaldırılması ve Özür dileme) istenilen şekilde yerine getirilmemişti. Yapılan bu açıklamalardan ve Siyonist katiller yargılanmalıdır sözünden yarın dönülmeyeceğinin bir garantisi var mıdır? Acaba Türkiye yöneticilerinin çok sevdiği ‘diklenmeden dik durmak’ sözünün anlamı bu mudur?

Ne yazık ki Türkiye, çok sert açıklamalar yapsa da sonuç itibariyle işbirlikçi bölge ülke yöneticilerinden farklı bir tavır ortaya koy(a)mamıştır. Kolombiya, Bolivya ve İspanya tarafından ciddi adımlar atılırken Türkiye sadece açıklamalar yapmakla ve çeşitli ülkelerle sonucu olmayan diplomatik temas kurmakla meşgul olmuş ve halen de buna devam etmektedir. Ne yazık ki, bu ülkelerin gösterdiği cesaret, Türkiye tarafından gösteril(e)memiştir.

Batıda, eylemler ülke yönetimlerine yönelik yapılmaktadır.

Türkiye’de yapılan eylemler, genelde ya Siyonist elçiliğin (zaten güvenlik nedeniyle elçilikte de kimse kalmamıştı) ya da ABD elçiliğinin önünde veyahut meydanlarda yapılmaktadır. Sadece Adana’dan gelen Gök Kuşağı Derneği, Meclisin ve külliyenin önünde eylem yapmıştır.

Oysa dünyada özellikle de Batıda yapılan her eylem, kendi iktidarları üzerinde baskı oluşturacak tarzda yapılmış ve halen de yapılmaktadır. Bu nedenledir ki Batıda, Filistin’e, Hamas’a karşı çok sert açıklamalar yapan yöneticiler, halklarında oluşan infial nedeniyle dediklerinden vazgeçmeseler de ilk hallerine göre daha farklı bir dil kullanmaya başladıkları görülmüştür. İngiltere’de, ABD’de üç yüz binden fazla insanın katıldığı eylemlerin hedefinde kendi yönetimleri bulunmaktaydı. Ama ne yazık ki Türkiye’de iktidara baskı oluşturarak geri adım attırıcı tarzda hiçbir eylem yapılabilmiş değildir.

Türkiye, Siyonist İsrail’e yaptığı ticareti durdurmalıdır.

Türkiye yönetimi bir yandan sert açıklamalar yaparken bir taraftan da Siyonist katilleri destekleyici tarzda ticaretini devam ettirmektedir. Gerek STK’larda ve gerekse sabah akşam Filistin yanlısı yayın (yapılmalı, hatta daha fazla yapılmalı) yapan tv’lerde bu konunun yeterince gündeme getirilmemesi düşündürücüdür.

Ama muhalif basında ticaret ile ilgili çeşitli iddialar gündeme getirilmektedir. Bu iddialar sıradan, masa başında, patronların istekleri doğrultusunda gündeme getirilen iddialar da değildir. Araştırılması, soruşturulması gereken iddialardır. Ancak ne yazık ki mecliste bu konuda gelen araştırma teklifi de yine iktidar partisi tarafından engellenmiştir.[3] Bu iddialar doğru mu, değil mi?

Bu iddiaları şöyle sıralamak mümkündür:

1- Türkiye tarafından en sert açıklamaların yapıldığı zamanlarda bile ticari ilişkiler artarak devam etmiştir.[4] TÜİK verilerine göre son 6 yılda İsrail’den aylık 157 milyon dolar ithalat yapılırken Türkiye aylık bazda 450 milyon dolar da ihracat yapmıştır.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre (2021) Türkiye, İsrail’den satın almada 7. sırada, İsrail’e satışta ise 4. sırada bulunmaktadır. İsrail, Çin ve ABD’den sonra ürünü Almanya ve Türkiye’den almaktadır.

Yine TİM verilerine göre İsrail, Türkiye’den en fazla çelik ve kimyevi maddeler ve otomotiv almaktadır.

Türkiye; işgalci İsrail’den yılda 2 milyar dolarlık mal alıyor, yılda ise 6 milyar dolarlık mal satıyor.[5]

Bu rakamlar da Türkiye ile işgalci rejim arasındaki ticaretin hiçbir dönemde aksamadan artarak devam ettiğini göstermektedir. Hem Siyonist katilleri besle, bomba yapımında kullanılan malzeme gönder hem de halkın tepkisini azaltıcı sert açıklamalar yap!..

Şu sıralar halkta işgalci İsrail’in ürettiği malları boykot etmede hassasiyetin dorukta olduğu bir süreç yaşanıyor. Halk ayakta, neredeyse her gün eylem yapılıyor, iktidar da İstanbul’da büyük katılımlı eylem yapmıştır. İşgalci İsrail’in mallarını boykot edenler nedense Gazze’de bebekleri katleden, okullara, camilere ve hastanelere sığınan sivil halkı katledenlere, iktidarın, can simidi sunması İslami cenahta fazla gündem oluşturmuyor. Bunda bir terslik yok mu?

2- Gazeteci Metin Cihan, dünya çapında gemi trafiğine yer veren marinetraffic’te kayıtlı veriler doğrultusunda, Türkiye’den İsrail’e malzeme taşıyan gemileri listelemiş.

Marinetraffic kayıtlarına göre, Gazze saldırısının başladığı 7 Ekim’den bugüne Türkiye’den İsrail’e toplam 253 gemi gitmiştir. Her gün ortalama 7 gemi hareket etmektedir. Ham petrol ve akaryakıt taşıyan tankerler, demir çelik, çimento, gıda ve diğer ürünler aralıksız bir şekilde İsrail’e ulaşıyor” diyerek, sevkiyatın kesintisiz devam ettiğine dikkat çekmiştir.[6]

3- Mazlumder Adana Şubesi yöneticileri, Adana’da Ceyhan ve Yumurtalık ilçe sınırları içinde bulunan BOTAŞ tesislerine giderek bu tesislerden İsrail’e akaryakıt gönderilmesini kınayan bir açıklama yapmışlardır. Yaptıkları bu açıklamada Mazlumder, Türkiye devletini İsrail’e karşı diplomatik ve ekonomik yaptırımları derhal başlatmaya davet etmişlerdir.[7]

4- Kimileri de Coca Colayı satın alıp dökerek işgalci İsrail’i boykot etmiştir. Coca Cola’nın Türkiye’deki sahibi Tüsiad eski başkanı Tuncay Özilhan’ın da ortağı olduğu Anadolu Grubu’dur. Bu Grup aynı zamanda Türkiye’nin yeni “yerli oto”su TOGG’un da en büyük yerli girişimcilerden birisidir. Bu Grub’un sahibi olduğu Coca Cola’nın ikinci fabrikası ise Isparta’da 12 Ağustos 2017’de açılmıştır. Açılışını ise Türkiye C. Başkanı Erdoğan yapmıştır. Erdoğan’ın açılışı yapması o günlerde bir kısım basında tartışmalara neden olmuştur. Nitekim Millî Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş, Twitter’da “Bu açılış 15 Temmuz direnişinin ruhuna taban tabana zıt bir açılış. Bu açılış vicdanları rahatsız edecek bir açılış” derken, gazeteci Adem Özköse ise Erdoğan’ın Coca-Cola’nın fabrikasını açmasını Twitter’da “Biz o zaman bu Coca Cola’yı yıllardır niçin protesto ediyoruz?” demiş, gazeteci Faruk Köse ise “Twitter’da “Biz ‘Yahudi malları boykot edilsin’ derken, Cumhurbaşkanı gidip Coca Cola fabrikası açılışına katılmış. Şimdi kime neyi, nasıl anlatacağız?” sözleriyle eleştirmiştir.[8]

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da Meclis lokanta, kafeterya ve çay ocaklarında Siyonist İsrail’e destek veren şirketlerin Coca Cola ve Nestle gibi ürünlerinin satılmasını yasaklamıştır. İktidar partisinin en etkili isimlerinden ve Meclis başkanı da olan Numan Kurtulmuş’ın bunca katliamın karşısında yapması gereken sadece bu mu? Coca Cola ve Nestle yasağından önce başta bebekler olmak üzere sivilleri katleden İsrail’e bomba yapımında kullanılacak stratejik ürün satışlarının yasaklanması olmalı değil mi? Bir taraftan Coca Cola fabrikası açılıyor, bomba yapımında kullanılacak stratejik ürün satışı yapılıyor diğer taraftan ise bu tür komik yasaklar getiriliyor. Adeta insan aklıyla alay ediliyor.

5- Bloomberg’ün haberine göre, bir milyon varil Azerbaycan petrolü taşıyan Seaviolet adlı tanker, 21 Ekim’de Ceyhan Limanı’ndan İsrail’in Eilat limanına doğru yola çıktı. İsrail’in Aşkelon’daki limanı, Hamas militanlarının son saldırısında zarar gördüğü için petrol taşımacılığında Kızıldeniz’deki Eilat limanı kullanılıyor.

Bu iddialar doğruysa, yapılan açıklamaların, diplomatik temasların, komik yasaklamaların bir anlamı kalır mı? İktidarlar, insanlığın yok edildiği, ayırım gözetilmeksizin katliamın devam ettiği bir süreçte sadece açıklama ya da eylemle yetinmezler; gereğini yaparlar. Tıpkı Bolivya, Kolombiya yönetiminin yaptığı gibi! Türkiye yönetiminin üzerine düşen de eylem organize etmek ya da komik yasaklarla yetinmek değil, gereğini yapmaktır.

Elbette ki, Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde Siyonist işgale ve arkasındaki küresel küfür güçlere karşı yapılan -küçük büyük fark etmez- her eylem önemli ve anlamlıdır. Ama asıl anlamlı ve sonuç getirici eylem, bunca katliama rağmen Siyonist İsrail ile ilişkilerini devam ettiren iktidarlara karşı yapılan eylemlerdir. Ne yazık ki, Türkiye yönetiminin Siyonist katillerle, Gazze Kasabı ile ilişkileri kesmesine yönelik ciddi hiçbir adım atılmamıştır.

Türkiye’den beklenen ciddi ve etkin adımların atılmasıdır. Halen limanlardan petrol ya da gıda taşıyan gemiler Siyonist İsrail’e gidiyorsa, konuşmanın, sert açıklamalar yapmanın hiçbir anlamı ve önemi yoktur. Her gün yüzlerce -çoğunluğu- bebek olmak masum insanın katledildiği bir yerde iki aydır aynı tür açıklamalar yetinmek, insan aklı ile alay etmektir.

Türkiye yönetimi, eğer dediklerinden/açıklamalarından samimi ise ama’sız fakat’sız hemen siyasi, askeri, istihbari ve ticari ilişkilerini kesmelidir. Aksi halde o katledilen masum bebekler yarın mahşer günü bizim suçumuz neydi diye feryat ettiklerinde hiçbir cevap bulunamayacaktır. O gün: “boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacağı” gündür. O gün asla unutulmamalıdır!..

 

[1] Kur’an-ı Kerim, Yahudilerden Allah’a ve ahiret gününe inandıkları ve iyiliği emredip, kötülüğü nehyettikleri takdirde müjdelerin olduğunu bahseder: “Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça, kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah’ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkûm edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır. Hepsi bir değildir; Ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah’ın ayetlerini okurlar.” (Al-i İmran – 112,113; Bakara, 2/88)

[2] Bakara, 2/61, 87, 91; Âl-i İmrân 3/21, 112, 181; Nisâ 4/155; Mâide 5/70

[3]https://ankahaber.net/haber/detay/saadet_partisinin_turkiyenin_israile_gonderdigi_mallarin_gazzeye_etkisinin_arastirilmasi_onerisi_akp_ve_mhpli_milletvekillerinin_oylariyla_reddedildi_160409

[4] Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) özel ticaret sistemi verilerine göre AK Parti iktidarının başladığı 2002 yılında Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 861,4 milyon dolar; İsrail’den ithalatı ise 544,5 milyon dolar idi. 2022’de ihracat 6,74 milyar dolara yükselirken ithalat da 2,17 milyar dolara çıktı. Ticaret hacmi de 1,41 milyar dolardan 8,91 milyar dolara ulaştı. Buna göre ticaret hacmi son 20 senede yüzde 532 artış gösterdi. Bkz; https://tr.euronews.com/2023/10/11/turkiye-israil-ekonomik-iliskileri-ne-durumda-ticaret-hacmi-ak-parti-iktidarinda-nasil-deg

[5] https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/israil-ile-ic-siyaset-1598023

[6] https://artigercek.com/ekonomi/turkiyeden-israile-her-gun-7-gemi-dolusu-mal-gidiyor-272832h

[7]https://www.hertaraf.com/haber-mazlumder-den-hukumet-e-cagri-israil-e-karsi-yaptirimlar-devletin-gundeminde-olmali-12409

[8] https://www.odatv4.com/siyaset/erdogan-coca-cola-fabrikasi-acti-ortalik-karisti-121290

 

GRUBA KATIL