Soru 1. FKÖ, Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Filistinlilerin tek meşru temsilcisi olarak tanınmış ve sürgünde hükümet kurmuşken Hamas’ın kuruluşuna niçin ihtiyaç duyuldu?
Cevap 1. Filistin kurtuluş Örgütü’nün gerek Arap ülkelerinde gerekse birleşmiş milletler nezdinde Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğu konuyla alakalı şunu söyleyebilirim: Bir yapının bir halkın temsilcisi olabilmesi için halkın onu seçimler yoluyla seçmiş olması ve o yapıya kendini temsiliyet yetkisi, halkı temsil yetkisi vermiş olması gerekir. Filistin Kurtuluş Örgütü bu temsiliyete seçimler yoluyla değil daha öncesinde İsrail işgaline karşı silahlı mücadele gerçekleştirdiği için böyle bir temsiliyete hak kazanmıştı. Filistin Kurtuluş Örgütünü yöneten el-Fetih daha sonrasında silahlı direnişi bıraktığında İsrail’le barış anlaşması yaptığında, İsrail’i tanıdığında -ki Filistin kurtuluş Örügütü’nün en önemli kuruluş maddelerinden bir tanesi İsrail’i tanımamak üzerineydi- İsrail’i tanıyıp silahlı mücadeleden vaz geçtikten sonra silahlı direnişi de bıraktığı için ona, kendisine bu noktada yani Filistin halkını temsiliyet noktasında daha öncesinde, silahlı mücadeleden dolayı kazanmış olduğu bu temsiliyeti ortadan kaldıracak bir durum ortaya çıkmış oldu. Yani bir sonuca evrilmiş Filistin Kurtuluş Örgütü’nün silahlı direnişi bırakması, İsrail’i tanıması ve İsrail’le barış görüşmeleri, barış anlaşması imzalamış olması. Birinci maddede ifade etmiş olduğumuz yani seçimler yoluyla seçilmeyen bir hükümet bir temsiliyet olduğu, silahlı mücadeleden dolayı böyle bir temsiliyet kazandığı, ama daha sonrasında kendisine temsiliyet kazandıran o özelliğe muhalif olacak bir tutum sergilediğini göz ardı etmememiz gerekiyor., bu birinci nokta.
Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Filistin Kurtuluş örgütü yapan ve ona Filistin halkını temsil noktasında bir pozisyon kazandıran süreç altmışlı yıllarda ve İsrail’e karşı gerçekleştirmiş olduğu silahlı mücadeleydi ve İsrail’i tanımamasıydı. O dönemde yeni bir nesil ortaya çıktı. İşgalcilere karşı taşlarla, sapanlarla, tasmalarla karşılık veren bir nesil ortaya çıktı ve o süreçte de Filistin Kurtuluşu Örgütü İsrail’i tanıyarak, İsrail’le bir barış anlaşması imzalayarak ve silahlı direnişi de bırakarak böyle bir süreç ortaya çıkmış oldu.
Altmışlı yıllarda Filistin Kurtuluş Örgütü direnişi üstlenen, direnişi devam ettiren, işgale karşı silahlı mücadeleyi devam ettiren bir yapı iken, ne zaman ki İsrail’le barış görüşmelerine başladı, İsrail’i tanıdı ve silahlı direnişi Filistin’in kurtuluşunun bir çözümü olarak görmediği andan itibaren Filistin halkının temsil noktasındaki meşruiyetini kaybetti. Filistin halkı ise, bu dönemde işgale karşı mücadelenin, işgal edilmiş vatan topraklarını tekrardan özgürlüğüne kavuşturmanın tek yolunun direniş olduğu, silahlı direniş olduğu noktasındaki kanaatini direnerek, direnişi devam ettirerek göstermiş oldu. Dolayısıyla Filistin Kurtuluş Örgütü’nün altmışlı yıllarda silahlı direniş yoluyla işgale karşı, işgalcilere karşı silahlı direniş yoluyla elde etmiş olduğu temsiliyet, akabinde bu temsiliyeti elde etmesine sebebiyet veren noktalara muhalif davranışları, muhalif projeleri sebebiyle kendiliğinden düşmüş oldu. Dolayısıyla Filistin Kurtuluş Örgütü Filistin halkının seçimlerle yönetime gelmiş, seçimlerle başa gelmiş bir temsilcisi olmadığı gibi, altmışlı yıllarda ona bu meşruiyeti kazandıran silahlı direnişi terk etmesinden dolayı da böyle bir temsiliyetinin olmadığı çok açık bir şekilde anlaşılmış oldu.
1987 senesindeki birinci intifada taşlarla işgalcilere karşı direnişle başlayan birinci intifada ve aynı sene Hamas, İslami Direniş Hareketi’nin kurulması, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün bırakmış olduğu silahlı direniş alanını İslami bir yapı olarak Hamas’ın doldurması ve halkı işgale karşı direnişe çağırması ve bu alanda da öncü olmasını beraberinde getirdi.
1987’lerden 2006’ya geldiğimizde Gazze’de Filistin’de gerçekleşen seçimlerde Filistin halkı seçimini Hamas‘tan yana kullanarak şu mesajı vermiş oldu: İşgale karşı direnmenin, işgal edilmiş vatan topraklarını özgürleştirmenin tek yolunun silahlı mücadele olduğunu, Hamas’ın seçimlerden zaferle ayrılmasıyla ispatlamış oldu. Dolayısıyla bir yapının, bir halkın temsilcisi olabilmesi için gerekli olan iki gerekçe birincisi seçimlerle bunun elde edilmiş olması, ikincisi de silahlı direniş yoluyla elde ediliyor olması. Filistin Kurtuluş Örgütü her iki noktada da Filistin halkının meşru temsiliyetini elde edecek bir kazanım ortaya koyamadı. FKÖ’nün silahlı direnişi bırakmasıyla beraber Hamas, 2006’daki seçimlerden de birinci parti olarak çıktı.
2006 seçimlerinden sonra çıkan tabloya baktığımızda, bir halkın temsilcisi olabilmek için gerekli olan sandık iradesi, halkın seçimi şunu göstermiş oldu ki Filistin halkının temsilcisi, direniş bayrağını dalgalandıran, direniş bayrağını devam ettiren, direnişi devam ettiren bir yapı olacaktır. Dolayısıyla Hamas İslami Direniş Hareketi, 2006‘daki seçimlerden galip ayrılmasıyla ve yine işgale karşı direnişi yüklenen, direnişi omuzlayan yapı olması itibari ile Filistin halkının gerçek temsilcisi olma noktasında geçerli ya da gerekçe olarak ortaya koyabileceğimiz, hem sandık iradesi ile hem de direniş gücünü bünyesinde barındırarak Filistin halkının gerçek temsilcisi olma noktasında kendini ispat etmiş oldu. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Filistin halkının meşru temsilcisi olduğu 1960’lı yıllar için konuşulabilir ama bu söz ya da bu anlayış günümüzü yansıtmayan, günümüzün gerçeklerinden tamamen uzak olan bir düşünce, bir anlayış bir bakış açısıdır.
2005’ten sonra Ramallah‘ta, Filistin Kurtuluş örgütünden ortaya çıkan el-Fetih hareketinin oluşturduğu Sulta Filistiniye diye isimlendirilen Filistin yönetimi, Gazze’de 2005’ten beri gerçekleşen hiçbir savaşa destek vermedi, hiçbir savaşa katılmadı. Diğer taraftan batı Şeria’da işgalcilerle birlikte Filistin halkına yönelik ortak hareket etme gibi bir ihanetin de içerisinde bulundu. Dolayısıyla günümüzün gerçekleri çerçevesinde bakıldığında 1960’lı yıllarda evet direnişten dolayı, işgale karşı direnişten dolayı, işgalcileri tanımamalarından dolayı belki Filistin halkının temsilcisi pozisyonda olabilirler ama bugün için bu söz mümkün değildir, bu bakış açısı mümkün değildir. Filistin Kurtuluş Örgütü, ondan ortaya çıkan el-Fetih ya da Batı Şeria’daki Filistin yönetimi, Filistin halkının temsilcisi değildir.
Soru 2. Hamas’ın ideolojisi/hedefi nedir? İntifada’nın meydana gelişinde ve Hamas’ın kuruluşunda Şeyh Ahmed Yasin’in etkisi var mıdır? Bize, biraz bahseder misiniz?
Cevap 2. İkinci sorunun cevabı olarakta Hamas’ın kuruluşu, ideolojisi, fikri, İntifada ile ilişkisine değinecek olursak, 1987‘deki Birinci İntifada’nın 5-6 gün sonra, İmam Şeyh Ahmet Yasin’in önderliğinde, Hamas, İslami Direniş Hareketi kuruldu ve Hamas’ın Birinci İntifada’da halkla beraber, halkın içerisinden direnişi işgalin ortadan kalkması için tek yol olarak gören kardeşlerimizin bir araya gelmesiyle oluşan bir yapı oldu Hamas. İlk kurulduğunda açıklamış oldukları beyanda; Filistin topraklarının İslam ümmetinin Vakfiyesi olduğu ve dolayısıyla sadece Filistinlere ait olmadığı, İslam ümmetine ait olduğu ve bu coğrafyanın işgalden kurtulması ümmetin sorumluluğunda, ümmetin birinci önceliklerinden, birinci öncelikli meselelerinden olduğunu ifade etti.
Filistin Toprakları Ümmetin Vakfiyesidir. Hiçbir kişi, lider, kurum, yapı, örgüt bu topraklar hakkında tek başına, Ümmetten bağımsız bir şekilde karar veremez, inisiyatif veremez, tek bir karış toprağını dahi pazarlık konusu yapamaz. Bu sadece hali hazırdaki İslam ümmeti için değil, gelecek nesillerdeki İslam içinde söz konusudur. Yani bizler Filistin coğrafyasına, Hamas İslami Direniş Hareketi olarak, İslam ümmetinin bugün ve gelecekteki nesillerinin emaneti olarak bakıyoruz.
Filistin coğrafyası ümmetin Vakfiyesidir. Çünkü bunu Kur’an-ı Kerim’den İsra Suresi’nden alıyoruz ve Hamas İslami Direniş Hareketi akidesini, bu inanç, bu anlayış üzerine bina ederek bunu da yayınlamış olduğu beyanda, 1987‘deki yayınlamış olduğu beyanda net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün direnişten vazgeçmesi, direnişi bırakması akabinde, yepyeni bir neslin, direniş neslinin, direniş bayrağını taşıyacak bir neslin, Hamas İslami Direniş Hareketi bayrağı altında, çatısı altında, doğmasına, ortaya çıkmasına zemin oluşturdu.
Filistin Kurtuluş Örgütü 1965 senesinde ortaya çıkmıştı. 1987’ye kadar 22 senelik bir zaman diliminde yepyeni bir nesil ortaya çıktı. Birinci İntifada, 1987’deki Birinci İntifada’da Şeyh Ahmet Yasin’in ifadelendirmesiyle, mescitlerde yetişen gençlerin, direnişi işgalin bitirilmesi, işgale karşı tek geçer yol olarak, özgür Filistin’e ulaşmanın, özgür Mescid-i Aksa’ya ulaşmanın tek yolunun direniş olduğuna inanan ve bunun için mücadele eden gençlerin başlattığı birinci intifadayı Şeyh Ahmet Yasin; Mescit İntifadası, mescitlerde başlayan intifada olarak tanımlamıştı, değerlendirmişti.
Birinci İntifada da camilerde, mescitlerde imamlarımız, davet çalışması yapan gençleri yetiştiren, gençlerle ilgilenen imamlarımız, gösterilere katılıyor, işgalcilere karşı taş atıyorlardı. Şeyh Ahmet Yasin’de bu çalışmaları yönlendiren en önemli fikir babası ve lider pozisyonundaydı ve Şeyh Ahmet Yasin’in bu Davetçi imamlarımıza ve kardeşlerimize en önemli mesajı hep şuydu: Davet direnişle ve Allah yolunda cihadla perçinlenmediği müddetçe, işgal edilmiş Filistin topraklarının özgürlüğüne kavuşması mümkün olmayacaktır ve bu düşünceyle yetişen nesiller, bu düşünceyle Birinci İntifada’yı başlatan direniş nesli bugün hala direnişini devam ettiriyor ve işgalin direnişle ortadan kalkacağına inanan Hamas şu anda, Filistin halkının özgürlüğü için direnişin bayrağını taşıyan ve dolayısıyla hem seçimler yoluyla, hem de direniş yoluyla Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi olma sorumluluğunu yerine getiriyor.
Soru 3. Filistin halkının Hamas’a bakışı/yaklaşımı nedir? Gazze’de 49 gün benzerine az rastlanır türden sivil halka yönelik bir katliam gerçekleştirilmiştir. Gazzelilerden, Hamas’a/Kassam Tugaylarına yönelik bir tepki oluşmuş mudur? Oluşmamışsa bunu neye bağlıyorsunuz?
Cevap 3. Üçüncü soruya cevap olarakta şunu söyleyebilirim: Şu an gerçekleşen savaş Gazze‘de yaşanan ilk savaş değil. Gazze’de şu ana kadar 6 tane büyük savaş ve irili ufaklı küçük savaşlarında, küçük çatışmalarında olduğu bir süreç yaşandı. Filistin halkı ilk defa direnmiyor, Gazze halkı ilk defa direnmiyor, ilk defa savaşa maruz kalmıyor. İsrail bundan önceki saldırılarında da onlarca insanlık suçu işlemiş, onlarca savaş suçu işlemiş. Filistin halkı, Gazze halkı dün olduğu gibi bugün de işgalcilerin zulmüne, işgalcilerin katliamlarına, insanlık suçuna, soykırımına kahramanca direnerek bir destan yazıyor.
Gazze halkının direnmesi, direnişte sebat etmesi ve sabretmesi artık Gazze halkının bir karakteri haline geldi. İşgalcilerin zulmüne, işgalcilerin saldırılarına, çok etkili bombardımanlarına, fosfor bombalarına karşı senelerdir direnen, senelerdir sebat eden, direniş azmini kaybetmeyen bir halk olarak, direnişi kendinin karakteri haline, kendinin özelliği haline getiren bir halk. Diğer taraftan işgalciler de her savaşta olduğu gibi, daha öncesinde yaşandığı gibi hastaneleri vurmaya, sivillere yönelik ağır katliamlar gerçekleştirmeye, soykırımlar gerçekleştirmeye alıştılar.
İşgalciler adetleri üzere, bu savaşta da 49 gündür sivillere yönelik çok büyük, çok ağır saldırılar gerçekleştirdiler. 10.000’in üzerinde kadın ve çocuk şehidimiz var. Bu çok ağır, çok derin bir yara. Ama Filistin halkı, Gazze halkı özellikle de, direnişi devam ettirme noktasındaki kararlılığından asla vazgeçmedi ve asla vazgeçmeyecek.
Büyük hedeflerin büyük bedelleri olur. Bizler nasıl ki işgalcileri ağır bedeller ödettirmek için bir süreç başlattıysak, Mescidi Aksa’ya yönelik tacizlerin, Mescidi Aksa’ya yönelik saldırıların ortadan kaldırılması, 40 yılı aşkındır işgal hapishanelerinde esir tutulan kardeşlerimizin özgürlüğe kavuşması ve Gazze‘ye yönelik uygulanan ambargonun tamamen kaldırılması için nasıl bir süreç başlattıysak, bunlar işgalcilere büyük bedeller ödettirecek hedeflerdir. Dolayısıyla bu hedeflerin bedelleri de maalesef bazen ağır oluyor, büyük bedeller oluyor.
(Devam Edecek)