“Kadın Beyni Erkek Beyni” kitabı üzerine değerlendirme…
Tarih boyunca kadın erkek ilişkileri hakkında psikologlar, din adamları, aile danışmanları, yaşam koçları gibi konunun uzmanları çeşitli aforizmalar sunarak isimleri her ne kadar değişik olsa da var olagelmişlerdir. Kadın ile erkek arasındaki bu anlaşmazlıklar, nereden kaynaklanıyordu:
Erkekler, neden dinlemez? Acaba beyinlerimizin işitmeden sorumlu bölgeleri birbirinden farklı mı?
Kadınlar, gerçekten de çok mu konuşur? “dır dır” kavramı gerçek midir, altında yatan sinirbilimsel açıklama nedir?
“Beni hiç anlamıyorsun” sözünü duymayan erkek var mıdır? Peki, gerçekten de erkek anlamıyor mu, anlamak mı istemiyor?
Erkekler mi yanılıyor yoksa gerçekten de kadınları mutlu etmek imkânsız mı?
Söz konusu erkeklerin mutluluğu olduğunda kavanoz kapakları neden önem kazanır?
Hayatın renkleri, kadın için de erkek için de aynı mıdır? Yani dore ve lamenin aslında birer renk olduğunu bilen kaç erkek vardır?
Gelin bu konuyu Sinirbilimsel araştırmalar ile farklılıkları anlamaya ve kadın ile erkek ilişkilerinde, “suçlayıcı” tavırdan çok “anlamacı” bir yöntemi kendimize rehber edinelim.
1990’lara gelinceye kadar çok da kimsenin haberi olmadığı Amerikalı bir ilişki uzmanı olan John Gray’nin “Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten” adlı kitabını okuyanların gerçekten Mars’tan veya Venüs’ten geldiğini düşündürtecek kadar etkileyiciydi. Kadınları güzeller güzeli Venüs temsil ederken, erkekleri kızıllığı ve yamuk yumuk olması ile Mars temsil ediyordu. Peki, neden bu isimleri koymuştu yazar? Hepinizin bildiği üzere güneş sistemindeki gezegenler belirli bir yörüngede dönerken, aynı zamanda kendi etraflarında da dönmektedirler. Kendi etrafında dönen bir gezegene üstten baktığımızda saat yönünün tersinde dönüyorsa buna “pozitif yön”, saat yönünde dönüyorsa buna “negatif yön” denir. Gezegenlerin hemen hepsi kendi eksenleri etrafında dönmelerini pozitif yaparken, Venüs gezegeni ters yönde dönerek diğer gezegenlerden ayrılmaktaydı. Muhtemeldir ki yazarımız, kadın ve erkeğin fıtratının farklı olduğunu belli etmek üzere kitabının ismini böyle koymuştu. İnsanlığın beyin ile öyküsü M.Ö. 7000 yılına kadar dayanmaktaydı. Örneğin Antik Mısır’da arkeoloji kazılarında, beyinleri adeta günümüz matkap cihazı ile delinmiş kafataslarına rastlıyoruz. İnsanlığın merakı ve anlam verebilme yetisi her zaman olagelmiştir. Beyin ile ilgili çalışmalar, Fransız Devrimi’nde hız kazandığı kadar başka bir zaman göze çarpmamaktadır. Peki, neydi bu hız kazanmasına sebep olan şey? Devrim sonrası sayıları oldukça fazla olan idamlar için, pragmatist anlayışı olan dönemin ünlü hekimi Joseph Ignace Guillotin, infazların eski usul yöntemle yapılmasının insanlık dışı olduğunu öne sürerek günümüzde “giyotin” olarak bildiğimiz aletin tarih sayfalarına girmesine sebep olmuştur. Giyotin pala ile kafası kesilen adamın beynini inceleme fırsatı eline geçen hekimlerin beyin hakkında ilerlemesi de oldukça olağandır. Bu olayı okuduğumda aklıma, Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in, “Bunu hiç unutma evlat. Batı, hiçbir zaman medenî olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur” sözü kulaklarımda çınlamıştır. Konumuzun her ne kadar dışında olsa da bu bilginin, Batı hakkında düşüncemizi sorgulamamıza yeteceğini düşüyorum. XIX. yüzyıla gelindiğinde devrimin kanlı sonuçları, Frenoloji bilimini ortaya çıkarmıştır. Frenoloji bilimi, insanların kafa şekli ile karakterleri arasında bağlantı kurmaktadır. Günümüzde ırkçı bir terim olarak kullanılan “kafatasçılık” kavramı, Frenoloji’ye dayanmaktadır. Konuya merakı olan, Nazi Almanya’sındaki “cetvelle kafa ölçümü yapılması” gibi uygulamalara bakabilir.
Frenolojiye oldukça merakı olan Paul Broca adlı hekim, çalıştığı hastanede 292 erkek ve 140 kadında yaptığı ünlü otopsi araştırmalarında, kadın ve erkek beyinleri üzerinde birçok ölçüm yapmıştı. Bu ölçümler sonucunda elde ettiği bilgilerden en fazla elle tutulur olanı, kadınların beyninin erkeklerin beyninden daha küçük ve hafif olduğuydu. Sonuçlarını bilim camiası ile paylaşan Broca, “kadınların, erkeklerden daha küçük bir beyne sahip olmalarından dolayı asla erkeklerle aynı zekâ seviyesinde olamayacakları” yorumunu yapmıştı. Kadın ve erkek beynine ait ilk keşfin bu denli yanlış yorumlanması büyük bir şanssızlık olmasına rağmen Broca’nın bu görüşü erkek egemen bilim camiasında inanılmaz bir hızla popüler olmuştu. Sonraki yüzyıla gelinceye kadar beyin üzerinde çalışmalar devam etmekte olmasına rağmen, incelenen beynin tamamen erkek beyni olduğu ve tek bir beyin türü kabul edilmekteydi.
1964 yılında Amerikalı Psikolog Herbert Landsell, beyinde oluşan benzer hasarlardan kadın ve erkeklerin farklı biçimde etkilendiklerini göstermişti. Örneğin; elindeki hasta dosyalarını geçmişe doğru incelerken çok ilginç iki dosya ile karşılaşmıştı. Bu iki dosyanın ilginçliği, vakaların birbirine çok benzemesinden kaynaklanıyordu. Biri erkek, diğeri kadın olan her iki vakada da kişiler, kafalarının aynı bölgesine benzer şiddette darbe almışlardı. Yani başlarına gelen kaza tıpatıp aynıyken kaza sonrası hastalıklarının durumları farklılık gösteriyordu. Bu kaza sonucu, erkeğin konuşma yetisi kaybolurken kadın da hiçbir konuşma kaybı yoktu ve oldukça akıcı bir şekilde konuşabiliyordu. Demek ki erkek ve kadınların ilgili beyin bölgeleri arasında bir fark olmalıydı. Tıp dünyasındaki ilk elle tutulur gözlemler, böylelikle ortaya çıkmıştı. Artık anlaşılıyordu ki kadın beyni ve erkek beyni birbirinden tamamen farklıydı. Bu farklılıkları kabul ettiğimizde, kadın erkek ilişkilerindeki başlıca sorunların, fıtrattan kaynaklı bir özellik olduğu anlaşılacaktır.
Günümüzde yapılan araştırmaların sonucunda, her insan beyninin bir cinsiyetinin olduğu ortaya çıkmıştır: Kadın beyinli kadınlar, kadın beyinli erkekler; erkek beyinli erkekler, erkek beyinli kadınlar. Peki, bu cinsiyeti belirleyen olgu neydi? Annenin hamile iken maruz kaldığı testosteron hormonu, beynin cinsiyetini belirliyordu. Hamile anne, testosteron hormonunu ne kadar salgılarsa o kadar sol beyin baskılanıyor ve erkek beyni ortaya çıkıyor. Eğer ki dışarıdan herhangi bir testosteron hormonu salgılanmazsa bu durum, bebeğin beyninin kadın beyni olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Kadın erkek ilişkilerinde artık, öyle her şeyin elimizde olmadığını, sol beyni gelişmiş olan kadın beyinli bireylerin işitsel-görsel hafızasının daha kuvvetli olduğunu, hayatın detayları onun için unutulması pek de mümkün olmayan bir durum olduğunu ya da erkeklerin “dır dır” diye baktığı konunun tamamen sol beyinle alakalı olduğunu görmekteyiz. Erkek beyinli bireylerin, karşısındaki kişinin duygu durumunu anlamada zorluk çektiğini, olayların detaylarından ve duygularından çok çözüm odaklı bir beyin yapısına sahip olduğunu görmekteyiz. Ayrıca erkek beyinli bireylerde, otizm asperger sendromu gibi rahatsızlıklara, kadın beyinli bireylere göre daha fazla rastlanmaktadır. Kız çocuklarının konuşma ve oyun davranışlarını yakından incelerseniz, genelde eşitlik kurmaya yönelik olduğunu görürsünüz. Rekabet ve üstünlüğe dayalı oyunları, daha çok erkekler tercih etmektedir. Empati yeteneğinde de kadın beyni erkek beynine oranla daha gelişmiş seviyededir; aksine çözüm bulma konusunda da erkek beyni daha fazla gelişmiş olmaktadır. Empati yeteneğinin erkeklerde az olması ne kadar muciz bir şekilde yaratıldığımıza bakış sağlamaktadır. Örneğin; eski çağlarda av yapan erkeğin, tam avını avlarken birden empati duyusunun aktif hale gelip avından vazgeçtiğini düşünsenize! Ne kadar da kötü! Erkeklerin kadınlara oranla daha fazla öfkeli olması, maalesef ki kadınlarda testosteron hormonunun amigdala üzerinde bulunması ile doğru orantılıdır.
Sonuç olarak kadın ve erkek ilişkilerinde, yapılan eylemleri yargılamadan anlamaya çalışmak, ilişkiler içerisinde sorunlara çözüm bulmak demektir. Kur’an-ı Kerim’de Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri iç çekerek arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah’ın lütfundan isteyin; şüphesiz Allah, her şeyi bilmektedir.” Bu ayeti, hayatımızda ilke edinip farklılıklarımıza, Allah’ın bizlere vermiş olduğu zenginlik olarak bakma duasıyla…
Samet SUNDU